Azap Ortakları
Azap Ortakları, Erol Toy romancılığının, Türkiye kimliğini tanıma, tanımlama ve tanıtma serüveninde tarihsel kesit ürünlerinden biridir.
Roman, Osmanlı devletinin ilk kuruluş evresinde, yüzyılın son yarısında başlar. Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin ekseninde, genişleme, gelişme ve yükselişin gizeminde dolana dolana düşüş ve kargaşanın gizine dalar. Devrimin olağanüstü gerçeğinde devrimcinin görkemli trajedisiyle yüzyılın ilk çeyreğini kapsayan ikinci kuruluş döneminde sona erer.
Dolaylı yol
En mutlu insanların mutluluk peşinde koşmadığını, en maddiyatçıların o kadar da çok kazanamayacaklarını, en ünlü tabloların temalarını en doğru şekilde tasvir edenler olmadığını (Picasso’nun horozunu düşünün) bilmek az şey mi?
Planlamanın sınırlı rolünü, aşırı derecede doğrudan bir yaklaşımın işe yaramayacağını, tutarlılığın çoğu durumda yanlış olduğunu duymak size iyi gelir miydi? Size üşüyerek, ıslanarak ve bitkin düşerek mutlu olunabileceği söylense? Zannettiğiniz kadar akılcı olmadığınız ispatlansa?
Kaos teorisinden evrime, futbolcu Beckham’ın çalımlarından Boeng 747’lere, Kızıl Kmerlerden piyasa ekonomilerine, Napolyon’un sarayından Le Corbusier’nin atölyesine, Fortune listesinden iflaslara uzanan örneklerle, eksik halka tamamlanıyor: Karmaşıklık, paradoks ve tutarsızlığın imza attığı olağanüstü işler gün ışığına çıkıyor. Tüm bakış açılarınızın ters yüz olmasına hazırlıklı olun!
Falınızda Rönesans Var
Georges Perec’in ‘Yaşam Kullanma Kılavuzu’ isimli kitabını her okuyan anlamayabilir ya da Perec okumak her yiğidin harcı değildir diye düşünen Enis Batur, bu kitap için ‘Perec Kullanma Kılavuzu’ yazmış. Onunki de pek anlaşılabilir bir şey değil! Kim için yazıyorlar bu adamlar bu kitapları, diye düşünüyor insan. Ya da işim gücüm olmasa; ‘Georges Perec’in Yaşam Kullanma Kılavuzu için Enis Batur’un yazdığı Perec Kullanma Kılavuzu’nun tam anlaşılması için El Kitabı’ isimli bir kitap yazılabilir. Bu birinci seçenek. İkinci seçenek daha yalın, bununla uğraşacağına başka bir kitap yazabilirsin.
İşte bu kitap, böyle bir endişeyle, 1994 haziranın ilk günü yazılmaya başlandı.
Mutlu Olmanız İçin Vazgeçmeniz Gereken 15 Şey
Gerçek sevince kavuşmak için basit ve sezgilere aykırı bir yaklaşım.
Luminita D. Saviuc mutlu olmak için vazgeçmemiz gereken şeyler hakkında bir liste yayınladı. Bunu yaptığında bu blog yazısının çılgınca paylaşılacağından haberi yoktu. Bu yazısı 1.2 milyondan fazla paylaşıldı ve hâlâ da paylaşılmaktadır.
Bu ilham veren blog yazısını temel alan dokunaklı kitap okurlarına vazgeçme, yani eşsiz mutluluğa kavuşarak hayatlarını yaşayabilecekleri en iyi şekilde yaşamalarına engel olan ve onları geri bırakan kötü alışkanlıklarından kurtulma fırsatı sunuyor.
Bu derslerin arasında şunları sayabiliriz:
Geçmişten vazgeçin
Kısıtlayıcı düşüncelerden vazgeçin
Suçlamaktan vazgeçin
Her zaman haklı olma ihtiyacından vazgeçin
Etiketlerden vazgeçin
Bağlılıktan vazgeçin
Basit Yaşam Sanatı
Basit yaşamak, Zen stili yaşamaktır.
~ Hayatın karmaşasından ne kadar yakınsak da, dünyayı değiştirmek kolay değil.
~ Dünya istediğimiz yönde gitmiyorsa, belki de yapmamız gereken kendimizi değiştirmek, basit bir yaşam sürmeyi öğrenmektir.
~ Basit yaşamak için köklü değişiklikler yapmak gerekmez.
~ Alışkanlıklarda ufak tefek düzenlemeler, bakış açısında küçük bir fark yaratmak bile yaşam tarzını değiştirmek sayılır.
~ Bu kitap bize 100 adımda basit yaşamanın, modern hayatın kaygılarından uzaklaşmanın yöntemini öğretiyor.
Örnek Bir Genç Olmak
19. yüzyılın ikinci yarısında Tevfik Fikret ve Mehmet Akif’le zirve yapan entelektüellerin kendi çocuklarını merkeze alarak örnek/ideal bir genç yetiştirme düşüncesinin Osmanlı’daki ilk örneği olan İshak Tokadî’nin Nazmu’l-ulûm adlı eseri, oğlu Fazlullah’ın şahsında örnek-bir-gencin değer-ile-bilgi birlikteliğini, içinde yaşadığı çağın zihniyeti içinde inşa etme projesidir.
İshak Tokadî, projesini iç içe geçmiş daireler şeklinde kurar. En geniş dairede millet mensubiyetini verir (millet-i İbrahim); ikinci dairede ümmet mensubiyeti bulunur (ümmet-i Muhammed); üçüncü dairede mezheb mensubiyeti yer alır (ehl-i sünnet ve’l-cemaat); dördüncü daire ise meşrebe aittir (Birgivî meşreb); beşinci mensubiyet devlet, yani içinde yaşanılan siyasî yapıdır. Bu siyasî yapının iki rüknü vardır; birincisi ilim yani en geniş anlamıyla bilgi; ikincisi ise şerîat, en geniş anlamıyla İslam. Müellif bir ferdin terbiye ve taliminde kamusal olan ile ferdî olanı birlikte düşünür. Kamusal olan fıkıh (hukûk) ile ferdî olan ise ahlak ve tasavvuf ile sağlanır. Ancak tüm bunların ortaya çıkması için ferdin sağlıklı bir bedene sahip olması gerekir; bu nedenle koruyucu tıb ilmi önemlidir. Bu çerçevede İshak Tokadî mensup olduğu kültürün tarihî tecrübesi ışığında terbiye ve talimini düşündüğü örnek-bir-gencin kitap coğrafyasını da belirler. Bu kitaplık sadece okumak için değil, aynı zamanda bir ömür boyu müracaat etmek içindir.
Bavul
“Gözlerim boş bavula takılmıştı. Dibinde Karl Marx, kapağında Brodski. İkisi arasında ise gözden düşmüş, değerini yitirmiş koskoca bir yaşam… Bavulu kapadım. İçinde naftalin topakları boğuk bir sesle yuvarlandılar. Çıkardıklarım karmakarışık bir yığın halinde mutfak masasının üzerinde duruyordu. Bu, otuz altı yıl boyunca biriktirebildiklerimdi. Ülkemde geçirdiğim otuz altı yıllık ömrümün bir bilançosu. “Gerçekten de hepsi bu mu?” diye düşündüm. Ardından da, “Evet, demek ki hepsi bu kadarmış…” diye yanıtladım kendimi. İşte o anda, hani nasıl derler, kendimi bir anda anılar girdabına kapılmış buldum. Belli ki şu pılı pırtının arasına saklanmışlardı. Kapağı açınca hepsi dışarı nüfuz etti. Bütün bu anıları herhalde Marx’tan Brodski’ye şeklinde adlandırmak gerekiyor. Ya da ne bileyim, Biriktirebildiklerim de olur. En basit haliyle Bavul da diyebiliriz…”
Tek Dünya / Küresel Kapitalizmin Manik Mantığı
William Greider, küreselleşmeyi, neşeli bir kayıtsızlıkla önüne çıkan her şeyi tahrip edip biçerek, bütün sınırları hiçe sayarak ilerleyen, ardında muazzam bir servet kaybı ve insanlık trajedisi bırakan devasa bir makineye benzetiyor. Tek Dünya, masa başında yazılmış kuramsal bir küreselleşme çözümlemesi değil, Yazar, kitabın sayfaları boyunca bazen Bangkok, Tayland, Kuala Lumpur ve Yokohoma’da, bazen Varşova, Pekin ve Hong Kong’da ortaya çıkıyor ve bize, evrensel bir biriktirme ve inşa etme arzusuyla ateşlenen insan yaratıcılığının ortaya çıkardığı görkemi ve sefaleti aynı anda gösteriyor; işçilerle, işadamlarıyla, teknisyenlerle yaptığı konuşmaları ve kendi gözlemlerini aktarıyor.
1934 Trakya Olayları
Otuzlu yıllarda başta Kırklareli, Edirne, Çanakkale, Tekirdağ olmak üzere Trakya’nın önemli vilâyet ve ilçelerinde kayda değer sayıda bir Yahudi nüfusu yaşamaktaydı. Onlarca yıldan beri Müslüman komşularıyla sükûnet içinde yaşayan Trakyalı Yahudilerin bu sakin hayatları 1934 yılının Haziran ayının son günleri ile Temmuz aylarının ilk günlerinde aniden sona erecekti. Birkaç gün boyunca süren tehdit ve şiddet eylemlerinin sonunda Yahudiler evlerini ve eşyalarını terk etmek veya yok pahasına satmak zorunda kalarak İstanbul’a kaçacak, ortam yatıştıktan sonra sadece bir kısmı geri dönecekti. Tarihe “1934 Trakya Olayları” adıyla mal olan ve aniden meydana gelen bu hâdiselerin sebepleri neydi? Müsebbipleri kimlerdi? Olaylar bölgede yaşayanları nasıl etkilemişti?
Bu araştırma bu suallere yerli ve yabancı arşiv belgelerinin, hâdiselere bizzat şahit olmuş tanık ifadelerinin, Trakya Umumi Müfettişi İbrahim Tâli’nin teftiş gezisi raporunun, dönemin yerli ve yabancı basınında yer alan haber ve karikatürlerin eşliğinde ve ışığında cevap vermeye çalışmakta.
Türkiyenin Mantarları-1
“Bu kitap Türkiye’de bir ilk ve doğanın bize sunduğu bu sürprizli canlıları keşfetmek için harika bir fırsat… Bilimsel verileri, herkesin anlayabileceği bir kıvraklıkla aktaran Barutçiyan, sadece toplum sağlığına hizmet etmekle kalmıyor, orman köylülerine, zehirlenmelere karşı hazırlıklı olmak isteyen doktor ve eczacılara, sağlıklı beslenmek isteyenlere, doğa sporu yapan mantar meraklılarına, ihracatçılara, aşçılara, gurmelere rehber oluyor. Sanırım en önemlisi bu kitap, doğal yaşama hizmet ediyor, çevre kirliliğinin ve iklim değişikliğinin giderek daha fazla etkilediği mantarlarla, yeryüzündeki yaşam arasındaki vazgeçilmez bağı, çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor. Oya Ayman National Geographic Türkiye Editörü