Paranın Satın Alamayacağı Şeyler
Meşhur siyaset felsefecisi Sandel, piyasa ve paranın toplumda oynaması gereken rolü sorguluyor.
Çocuklara kitap okumaları veya iyi notlar almaları için para vermeli miyiz? Ne kadar kirliliğe izin verileceğine karar vermek için insan hayatına fiyat biçebilir miyiz? İnsanlara riskli yeni ilâçlar için denek olmaları veya organlarını bağışlamaları için para ödemek etik midir? Peki ya bizim savaşlarımızda çarpışmaları için paralı askerler tutmak; ya da tutukluları kâr amaçlı çalışan hapishanelere aktarmak; ya da seçkin üniversitelere girişi açık artırma ile satmak; ya da para ödemeye razı göçmenlere vatandaşlık satmak?
Michael J. Sandel, New York Times’ın çok-satanlar listesindeki Paranın Satın Alamayacağı Şeyler kitabıyla günümüzün en büyük etik meselelerinden birini ele alıyor: Her şeyin satılık olduğu bir dünyada yanlış bir şeyler yok mudur? Eğer varsa, piyasa değerlerinin, hayatın âit olmadıkları çeperlerine girmelerini nasıl engelleyebiliriz? Piyasanın ahlâkî sınırları nedir?Son yıllarda piyasa değerleri neredeyse hayatın hiçbir alanında piyasa-dışı normlara yer bırakmadı. Sandel, piyasa ekonomisine sâhip olmaktan, pek de farkında olmadan, piyasa toplumu olmaya sürüklendiğimizi iddia ediyor.
Performans İçin Koçluk
Performans için Koçluk, tüm dünyada koçlar, liderler, yetenek yöneticileri ve profesyoneller için eksiksiz bir kaynak. Etkisi kanıtlanmış G-R-O-W modelini öne çıkaran bu bir numaralı koçluk kitabı, koçluk mesleğinin temelini oluşturuyor. İnsanların içlerindeki en iyiyi çıkarmalarını sağlamanın neden üretkenlik, büyüme ve bağlılığın anahtarı olduğunu açıklıyor.
Anlamlı bir koçluk kültürü, organizasyonlar ve çalışanlar arasındaki ilişkiyi dönüştürme ve uzun vadeli başarı yolunda her iki tarafın da birlikte yürümesini sağlama potansiyeline sahiptir.Koçluk sektörünün öncüsü Sir John Withmore ve performans koçluğunda küresel pazar lideri olan Performance Consultants tarafından yazılan bu kapsamlı bir şekilde güncellenmiş ve genişletilmiş baskı, organizasyon kültürüne geleneksel yaklaşımda devrim yaratacak. Yeni faaliyetler, kurumsal örnekler, koçluk diyalogları ve terimleri sözlüğü ile öğrenme sürecini güçlendirirken, yeni eklenen çok önemli bir bölüm koçluğun faydalarının yatırım getirisi olarak nasıl ölçüleceğini gösteriyor.
Kehribar Geçidi
Kusurlu bir sikke elden ele, keseden keseye geçerek bütün Roma’yı nasıl dolaşır?
Hikâyeyi hikâyeye, yolu yolcuya, rüyayı rüyete, yedi kişiyi erdemli bir köpeğe nasıl bağlar?
Gölgelerin mağarasına dönen haberci her defasında niye taşlanır?
Kehribar Geçidi, MS 300’lü yıllarda İmparator Diocletianus Roma’sında bu sorulara cevap arıyor.
Okuyucularını Forum’un, Colosseum’un, Senato’nun, Tiber ırmağının, Şifa Tapınağı’nın, sonradan kaybedilmiş veya hiç edinilmemiş özgürlüklerin, hitabetin, yazmaların, lâhitlerin, şifalı otların, kurtların kuşların, dağların, en dehşetli dövüşlerin, toga picta’nın ve dikenli deniz salyangozlarının arasında uzun bir yolculuğa davet ediyor.
Berrak fakat derin dili, karakterlerinin canlılığı, olaylarının sürükleyiciliği, dönemsel detaylarının zenginliği, can yakıcı meselelerinin her daim geçerliliği ile tarihin özel bir noktasından çekip çıkarılmış olsa da evrensel insanlık hallerine dair söyleyecek sözü olan destansı bir başyapıt. Sekiz yıllık bir emeğin sonucu.
“Sanki ölmüşüz de bu dünyadaki günlerimizi anarak konuşuyoruz seninle. Sanki bu dünyadaki yaşamımız bitmiş de biri, bütün dertlerimize dönüp şöyle bir bakalım diye omuzumuzu okşar gibi. Bitti artık, geçti, der gibi.”
Kurgu Hedef Tahtasında – Edebiyatın Savunusu
Gregory Jusdanis bu kitabında güzel bir soru soyuyor: Edebiyat neden önemlidir? Aslında bu, edebiyatın ya da genel anlamda sanatın kendini savunmak zorunda ilk kalışı değil. Sanatlar Platon ve Aristoteles’ten Kant’a, Schiller’e ve günümüzün coşkulu dijitalcilerine, pek çok defa saldırıya uğradı. Jusdanis bize bu tartışmaların geçmişten günümüze çeşitli tezahürlerini, zihin açıcı bağlantılar kurarak anlatıyor. Gerçek ile hayal arasına ayrım koyma yetisi, insanı insan yapan önemli niteliklerden biri. Önceden hiç düşünülmemiş bir şeyi hayal etmek, kendimizi bir başkasının yerine koyabilmek ve daha da önemlisi yeni bir dünya için mücadele edebilmek, işte bu ayrıma dayanır. Edebiyat da bize farklı ilişki biçimlerini ve siyaset yordamlarını hayal edebilme olanağı verir. Peki nasıl?
Bir sanat eseri karşısında, bir şarkı dinlerken, bir film izlerken, bir heykele bakarken, bir şiir okurken, icat edilmiş bir dünyaya girdiğimizi biliriz. Kendi başına değerli olan bu tecrübe, bir yandan da gerçek ve hayali olan arasına koyduğumuz ayrımları keskinleştirir. Jusdanis bunu “edebiyatın parabatik potansiyelini kullanarak sınırların bilenmesi” diye niteliyor ve analizinin merkezine Aristophanes komedyasından ödünç aldığı parabasis kavramını koyuyor.
Geç Osmanlı ve Erken Cumhuriyet Dönemlerinde Okumayı Öğrenmek
Kitap Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş döneminde okumayı öğrenmenin hikâyesini anlatıyor. Bu coğrafyada çok az işlenmiş olan okumanın tarihini ele almanın, genel anlamda modernliğin gelişine, eğitim meselesine, özel olarak da imparatorluktan cumhuriyete geçişin dinamiklerini anlamaya önemli bir ışık tuttuğu iddiasından yola çıkıyor.
Okumayı Öğrenmek, son derece hızlı değişimlerin yaşandığı bu döneme çok yönlü bir yaklaşım benimseyerek, kopuşlarla birlikte sürekliliklere de bakarak, okumayı öğrenen küçük okurların bir yurttaş olarak inşasında onlara verilen mesajlar; okumanın mekaniğini öğrenmenin üstesinden ne gibi deneyimlerden geçerek geldikleri; yeni okuma materyallerinin sahneye çıkışı; resimli kitapların okumadaki rolü; birer meta olarak dergilerin ve kitapların ortaya çıkışı ve okuryazarlığın kişilerin hayatlarını nasıl dönüştürdüğü gibi konuları mercek altına alıyor.
Dramsız Disiplin
Çocuklarınızdan biri kahvaltı tabağını duvara fırlattığında, bir diğeri küçük kardeşini tehdit ettiğinde ya da bir ay içinde üçüncü kez disipline verildiğinde ne yapıyorsunuz? Soğukkanlılığınızı koruyup ona bilinçli bir şekilde yaklaşabiliyor musunuz, yoksa saçınızı başınızı yolacak kadar küplere mi biniyorsunuz? İşte Dramsız Disiplin böyle anlarda yaşanan öfke nöbetleri, gerginlikler ve gözyaşlarıyla baş etmek için etkili ve sevecen bir yol sağlıyor, hem de kavgasız gürültüsüz!
Disiplin kelimesinin esas tanımını yapan (öğretmektir, bağırmak ya da azarlamak değil) Dr. Siegel ve Dr. Bryson’ın, sorunları herkesin kazançlı çıkacağı bir şekilde çözmekten ve ceza döngüsünü sonlandırmaktan bahsettiği bu akıl sağlığını koruma rehberinde şunları keşfedeceksiniz:
- Ebeveynlerin kendi disiplin felsefelerini düzenlemelerini sağlayacak öneriler
- Çocukların beyin gelişimine dair gerçekler
- Bütün yaş grupları için ideal ve yapıcı disiplin yöntemleri
- Bir çocuk ne kadar kötü bir davranışta bulunmuş olursa olsun açık ve tutarlı sınırlar koyarken onunla sakin ve sevecen bir şekilde bağlantı kurmanın yolları
- En iyi ebeveynlerin bile yaptığı yirmi disiplin hatası ve bunlardan kaçınma teknikleri