Mutfak Zevkinin Son Günleri
Memleket Hikayeleri’nin unutulmaz yazarı Refik Halid Karay’ın 1938-1965 yılları arasında Tan, Akşam, Yeni İstanbul, Zafer gibi dönemin en çok ses getiren gazete ve dergilerinde yayımlanan eserleri Memleket Yazıları dizisinde yeniden hayat buluyor. Karay’ın muharrir kimliğinin ayrılmaz bir parçasını oluşturan gazeteci ve fıkracı yanı böylelikle 18 kitaplık bir diziyle okurlarına ulaşıyor. Memleket Yazıları 1938-1965 ile Türkiye tarihinin en hareketli döneminde memleketin geçirdiği siyasi, kültürel, kentsel dönüşümler konusunda Refik Halid’in neler düşündüğü, Osmanlı geçmişini nasıl değerlendirdiği ve hatırladığı, tek parti iktidarı sırasında ve demokrasinin tesis edilmeye çalışıldığı yıllarda memleket gündemine nasıl baktığı daha iyi anlaşılacaktır.
İçgüdüsel Doğum
Oğlum doğduğunda heyecanlanmıştım ama aynı zamanda biraz da hayal kırıklığı, boşluk ve suçluluk hissetmiştim. Doğum mucizesinin beni alt edeceğini, dönüştüreceğini ve en derin duygularımla bağ kurmamı sağlayacağını ummuştum. Fakat pek öyle olmadı. Sırf doğarken onu görmek için orada bulunuyorum diye bir anda aramızda yoğun bir bağ kurulduğunu falan da hissetmedim. Fakat daha sonra, yıllar boyunca küçük oğlumun bakımıyla meşgul olurken ve onu taparcasına severken; doğumun hatırası da nihayet hissetmeye başladığım bir sevgiyle doldu. Oğlumun doğumunu nihayet öylesine etkileyici yapan şey, babalık ettiğim bütün o yıllar oldu.
Rob Horowitz
İçgüdüsel Doğum kitabını Türkçeye kazandırmak için daha uygun bir zaman olamazdı. Bu kitabı seçmiş bir okur olarak başka bir doğum kitabına ihtiyacınız olacak mı; ya da İçgüdüsel Doğum’u bu kadar özel kılan nedir diye merak ediyor olabilirsiniz. Hem Amerika’da hem de Türkiye’de dulalık ve doğum koçluğu alanında on yıllık tecrübesi olan biri olarak şu kadarını söyleyebilirim ki, İçgüdüsel Doğum kitabında ortaya konan anlayışa ne kadar büyük ve derinden ihtiyaç olduğunu anlatmaya kelimeler yetmez.
Hamileyseniz ve doğumdan korkuyorsanız… Yaşayacağınız tecrübeyi kontrolünüz altına almaya uğraşıyorsanız… Doktorunuzun görüşlerini sorgulamaktan çekiniyorsanız… Daha fazla şey öğrenmenin peşindeyseniz… Bu kitap sizin içindir.
İçgüdüsel Doğum sadece doğuma hazırlık değil, çocuk yetiştirmeye ve hayata da hazırlıktır.
Julia Steils Paçacıoğlu
İçgüdüsel Doğum Eğitmeni ve Doğum Danışmanı
The Decline and Fall of the Ottoman Empire
Osmanlı İmparatorluğunun Gerileyişi ve Çöküşü
Gözlemciler, 17. yüzyıldan bu yana, Avrupa’nın Hasta Adamı olarak adlandırılan bu yapının çökeceğini öngörüyorlardı, 1910 gibi geç bir tarihte Osmanlı İmparatorluğu üç kıtaya yayılmış durumdaydı. Romanovlar, Habsburglar ve Hohenzollernlerden farklı olarak Kaiser’le ittifak kuran Osman Hanesi, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından yapılan barış konferansında hâlâ bir imparatorluk hanedanı olarak tanınıyordu.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Gerileyişi ve Çöküşü, 1683’te Viyana’nın alınamamasından, Türk ulusal gururunun devrimci yükselişi sırasında 1922’de Mustafa Kemal (Atatürk) tarafından saltanatın kaldırılmasına kadar imparatorluğun gerileyişine dair bir bakış sunuyor. Anlatı, Girit ve Makedonya’daki diğer “etnik olaylar” gibi şiddetli isyan ve kanlı misilleme örneklerini içeriyor. Daha genel olarak tekrar eden sorunlara vurgu yapıyor: dini ve seküler otorite arasındaki rekabet; Batılı fikirlerin kabulü veya reddi; ve birbirini izleyen Sultanların gücü veya zayıflığı. Kitap aynı zamanda demiryollarının ve petrol yataklarının Orta Doğu’daki Osmanlı topraklarına yeni bir önem kazandırdığı yirminci yüzyılın başlarındaki özel zorluklara da dikkat çekiyor.
Tiyatro Tarihi
Akademisyenler, amatör tarihçiler ve oyuncular tiyatro tarihini farklı şekillerde, farklı zamanlarda ve farklı yerlerde biçimlendirdi. Bu kitapta öğrencilere, tiyatro meraklılarına ve elbette genel okurlara tiyatro tarihini incelemenin ve yazmanın en önemli yönleri hakkında kolay anlaşılır ve ilgi çekici bir dizi makale sunuluyor. Farklı konularda katkıda bulunanlardan oluşan uluslararası bir ekip, tiyatro tarihinin nasıl oluştuğunu araştırırken, tarihsel olgularla siyasi ve sanatsal gündemlerin birbirine nasıl bağlandığını gösteriyor ve tarihin bizim için neden önemli olduğunu açıklıyorlar.
Mantık Tarihi – İlkçağ
Mantık rasyonel düşünme, doğru akıl yürütme yöntemlerini inceleyen bilimdir. İlk Çağ mantığını önce Doğu ve Batı dünyasında mantık olarak ikiye ayırabiliriz. Ardından Doğu mantığını Hint Ve Çin mantığı, Batı mantığını da Aristoteles öncesi ve sonrası olarak iki bölümde inceleyebiliriz. Dolayısıyla, İlk Çağ Batı felsefesinde Sokrates nasıl bir dönüm noktasıysa, İlk Çağ Batı mantığında da Aristoteles bir dönüm noktasdır. O, her ne kadar mantık biliminin kurucusu olarak bilinse de Aristoteles’ten önce de Batı’da mantıksal akıl yürütme fazlasıyla göze çarpar.
Bu kitap İlk Çağ’da Hint, Çin ve Yunan dünyasında görülen mantık çalışmalarını toplu halde sunmayı amaçlar. Gaye İlk Çağ’da mantık biliminin doğuşundan itibaren gelişimini kronolojik olarak göz önüne sermektedir. Bunun yanı sıra, Doğu ve Batı dünyası bilginlerinin mantığa yaklaşımlarını, aralarındaki dönüşüm farklılıkları ile birlikte benzerliklerini de sergileyerek ortaya koymaktadır.
Atlas Silkindi / Atlas Shrugged
Karşımda iki arkadaş grubu var. Bir derenin kıyısında oturuyorlar. Şimdi birbirlerine düşmanlar Ellerindeki taşları öfke ve nefretle sıkarak birbirleriyle konuşuyorlar. Ben iki grubun tam ortasında oturuyorum. Havadaki gerilimin fotoğrafını çekiyorum. Derenin sesine biraz uzakta. Fabrikanın grev davulu karışıyor. İki grup da sendikanın yönetimini ele geçirmek istiyorum Konuşmalardaki sessiz gerilim solcu bir sokak tiyatrosundan gelen tiradla kesiliyor. Tiyatrocun sözlerine iki grup da hak verip, kaldıkları yerden düşmanlığa devam ediyorlar. Bir polis helikopteri fabrikanın üstünden dereye doğru daireler çizerek üzerimizde dolanıyor. B sendikanın gazetesini çıkarıyorum, grevin fotoğraflarını çekiyorum.
Eski arkadaşlar şimdi birbirlerine nefretle bakıyor. 5-6 kişilik gruplarıyla ellerinin içine aldık’ taşları birazdan çıkacak kavga için hazırlıyorlar. Ceketlerini açıp silahlarını gösteriyor Konuşma devam ediyor ve birbirlerine aynı şeyi söylüyorlar: “Burdan Gidin, Bu Fabr Bizim.” Bir halk ozanı lafı alıp “bu fabrika bizim” diye kötü bir mikrofona bağırıyor. İşçiler türküye katılıyorlar. Bir jandarma aracı gelip duruyor. Komutan etrafa bakıp, “Bu Fabr Esas Bizim” diyor. Bir emekçi ressam “Benim İşçilerim” adlı sergisini açıyor. Sokak tiyatrosunun oyuncuları resimleri çok beğeniyor. Havadaki gerilim devam ediyor. Maliye Bakanlığı’ndan grup bu fabrikadan daha fazla vergi almak için minibüsten iniyor. Onlar da bu fabrika kendilerine ait olduğunu düşünüyor. Aynı anda derenin kenarında kavga çıkıyor. Eski arkadaşlar Fabrika Bizim diye kavga ediyor, birbirlerini dövüyor. Kanları derenin suyuna karışıyor…
4 gün sonra fotoğraf makinemin kapağını grev çadırında bulma umuduyla fabrikaya gidiyor Fabrikanın sahibi olduğunu iddia eden grevciler, sendikacılar, maliyeciler, jandarma tiyatrocular, ressamlar, türkücüler, polisler, solcu üniversiteliler, gazeteciler… Hiçbiri ortada yoktu. Derenin sesinden başka hiçbir ses duyulmuyordu. Rüzgarın sesi yerdeki gazete parçalarının üzerinden geçip derenin sesine karışıyordu. Dört gün önceki grevin di zurnasından, polisin helikopterinden, maliyenin minibüsünden, sokak tiyatrocular haykırışlarından, işçilerin heyecanlı sloganlarından, sendika için kavga eden arkadaşlar çığlıklarından geriye kocaman, ağır ve derin bir sessizlik kalmıştı. Kafamı kaldırıp sessiz nedenini anlamaya çalışıyorum. Bana herkesin nereye gittiğini, bütün bu insanların nasıl olduğunu, bu ölüm sessizliğinin nedenini söyleyecek birini arıyorum, kimseyi göremiyor Fabrikanın kapısında asılı duran bir küçük levhadan başka. Yorgun, sessiz bir küçük levha küçük yazı, bir küçük kelime. Hayatımın bütün sorularının cevabı. Fabrikanın Esas S/* Girişteki Büyük Kapıya bir Tek Söz Yazıp Çekip Gitmişti…Kapalı
Atlas Silkindi bütün yaratıcıların Kapalı levhasını asıp gittikleri günü anlatıyor. Bütün yapan edenlerin, kendisi için çalışıp farkında olmadan bizlere hizmet eden bütün benlerin ç gittikleri gün bizlerin, yani şikayet edenlerin şikayet edecek kimseyi bulamadığı o kor günü gösteriyor. Bizlerin beni nasıl sömürdüğünü resmediyor. Kitabı okurken karar verecek Yapan edenlerden misiniz, yoksa şikayet edenlerden mi? Eğer şikayet edenlerdensen kitabı okumayın, utanırsınız!
Batman – Gotham Kapıları
Geçtiğimiz yüzyılın başında Gotham Şehri’nin köklü ve önde gelen üç ailesi modern Gotham’ın inşasına yön vermişti ama inşa ettikleri her şey yüzyıllık kini ve yüz elli kilogram askeri patlayıcısı olan bir deli tarafından yerle bir edilme tehlikesiyle karşı karşıya. İşe Gotham’ın en eski üç köprüsüyle başlayan bu gizemli düşman, Gotham’ın en köklü ailelerinin hem ellerindeki hem de miras bıraktıkları her şeyi hedef alıyor; ve buna Wayne ailesi de dâhil. Batman, Mimar’la ilgili gerçeği ve Gotham’ın acımasız geçmişine olan bağlantısını açığa çıkarmak için Robin, Red Robin ve hatta Hong Kong temsilcisi Black Bat ile bir araya geliyor. Bu yeni düşmanın planlarını çok geç olmadan durdurabilecekler mi? Gotham’ın geleceğine yön veren bir patlamaydı ve şu an aynı şekilde sonlanmak üzere…Kara ayna macerasının övgü toplayan yazarı scott snyder güçlerini genç ve gözde bir yazar olan kyle higgins (nıghtwıng, deathstroke) ve ryan parrott ile gotham’ın ilk günlerine uzanan bir gizemde birleştirirken çizim işini trevor mccarthy, dustin nguyen, graham nolan ve derec donovan’dan oluşan bir yıldızlar karması üstleniyor. Ayrıca kyle higgins ve trevor mccarthy’nin paris’in batman’i nıghtrunner’ı anlattıkları batman ıncorporated hikâyesi de bu ciltte.
Enver – Murat Bardakçı
İstanbul’da mütevazi bir ahşap evde başlayıp Hürriyet Kahramanlığı’na ve imparatorluğun en güçlü adamlığına uzanan ama ardından idam mahkûmluğuna ve sürgünlere kadar giden, 1922’de uzak diyarların haritalarda bile yeralmayan ücra bir tepesinde Rus süvarisinin namlusundan çıkan domdom kurşunu ile noktalanan 41 senelik macera dolu bir hayat…
Enver Paşa Türkçü-Turancı mı, yoksa İslâmcı mı idi? İstiklâl Harbi yıllarında neler yapmıştı? Mustafa Kemal ile mektuplaşmaları… Sıkıntılar ve hayallerle dolu sürgün seneleri… Orta Asya’daki esareti ve uğradığı mağlûbiyet… Hanımı, büyük aşkı Naciye Sultan’a hasret satırları…
Murat Bardakçı’nın, Paşa’nın ailesi tarafından doksan küsur sene boyunca muhafaza edilen ve şimdiye kadar yayınlanmamış özel evrakı ile sivil ve askerî arşiv belgelerine dayanarak kaleme aldığı Enver, tarihimizin bu çok önemli ismini her yönü ile ortaya koyarken, onun hakkında yanlış bilinen birçok konunun gerçeğini de gözler önüne seriyor.
Ben Ruhi Bey Nasılım
Kimdir Ruhi Bey?
Kendisini nasıl bilir?
Meyhanecisi, kürkçüsü, çiçekçisi onu nasıl bilir?
İnce bıyıklı, güzel giyimli, önünde el pençe divan durulan varlıklı mı varlıklı Ruhi Bey’i gerçekten kim bilir? Kim tanır?
Edip Cansever’in önceki kitaplarıyla düşünsel olarak katıldığı siyasi savaşta toplumca yenik düşüldükten sonra “Ben Ruhi Bey Nasılım”la giriştiği bireysellik ve sahicilik mücadelesinde, hepimizin etrafını saran, gündelik konuşmalardan bile akan sahtekârlığı, riyakârlığı, kibarlık oyunlarını, gücünün yettiğine kabalık hakkını görmemek mümkün müdür…
Yoksa değil midir?
Ölmeden Önce Görmeniz Gereken 1001 FİLM
Kitap, Genel Editör Steven Schneider önderliğinde 8 ülkeden 60’a yakın uluslararası yazarın kaleminden yazılmış 1001 filmin kısa, özlü ve satır satır okunması gereken tanıtım-eleştirilerinden oluşuyor.
Ölmeden Önce Görmeniz Gereken 1001 Film’in Türkçeye kazandırılmasında editörlük görevini Belma Baş ve Deniz Vural ikilisi üstlendi. Özgün dildeki adlarına göre listelenen filmlerin ilki 1902 yapımı Le Voyage Dans La Lune (Aya Seyahat), sonuncusu ise 2021 yapımı Nomadland.