• Bize Ulaşın
    0537 364 0921
  • Bostancı / İstanbul

Akhilleus’un Şarkısı

Küçük yaşımda sürdüler yuvamdan, itiraz edemedim; çelimsiz, beceriksiz, silik bir evlattım. Söyleyecek söz bulamadım, alt tarafı bir ölümlüydüm. Yalnız kalmanın, yenik düşmenin nasıl bir şey olduğunu bilirdim sadece. Sen böyle yenikken başkasının iyi talihinin nasıl diken gibi battığını da. Lakin kader örgüm henüz sonlanmamıştı. Sürgünüm Aristos Achaion’un yanına, güzelliğinin güneşi dibinde diz çökmeye çıkmıştı. Mağlup olmuştum lakin böyle bir güzellik karşısında mağlup olmaktan kim utanır ki? Hikâyelerimizde o en iyimiz, en kahraman, en kuvvetlimiz olarak geçer. Hikâyelerimize göre bunun sebebi damarlarında akan ilahi kandır. Hikâyelerimiz yaşlılar tarafından ateş başlarında anlatılır, kahramanlardan bahseder ama kahramanlar yaşlanmaz hiç.

Read More

Hitler Kitabı

Hitler’in iki özel yaverinin sorgulanmasıyla Stalin için hazırlanan gizli dosya

Sadece Josef V. Stalin için hazırlanmış 462a no’lu gizli dosya!

İkinci Dünya Savaşı’ndan neredeyse altmış yıl sonra günışığına çıkarılan, Sovyet arşivlerinin en önemli belgelerinden biri: Hitler Kitabı.
Stalin’in talimatıyla hazırlanan bu dosya, Hitler’in hemen yanıbaşında SS subayı olarak uzun süre görev yapan Otto Günsche ve Heinz Linge’nin anıları…
Sovyetler’e esir düştükten sonra NKVD tarafından yıllarca sorgulanan Günsche ve Linge, Hitler’in politikaları ve savaş yönetimi hakkında bilinmeyen birçok detayın yanısıra, diktatörün yakın çevresini tüm sahiciliğiyle anlatıyorlar.
Hitler Kitabı, Üçüncü Reich hakkında en etkileyici tarihi kaynaklardan biri.

Read More

Beyoğlu’nda Beyaz Ruslar – Jak Deleon

Kapısında siyah kasketli, gümüş hançerli Kazak’ların beklediği ve sahnesinde beyaz kürklere sarınmış kadınların “evvel zaman raksı” icra ettiği “Odessa Serkli” adı verilen gece kulübünde rastlar Beyaz Rus Luba’ya Fransız genci Pierre. “Şiir ve hayal” kadar güzeldir Luba. Ve bir beyoğlu gecesinde Pierre’e şunları söyler: “Şiir ve hayal burada yok!” Sandalların Bebek koyuna akıntıyla yaklaştığı, tekerleklerin taş parke kaldırım üstünde ötüşünden Galata’ya yaklaşıldığının anlaşıldığı, Pera Palas’ın önündeki “oto”ların sayısının sabaha kadar sürecek baloları ifade ettiği, gözleri votkayla parlayan Beyaz Rus kadınların Beyoğlu’nun daha önce hiç tanık olmadığı bir yaşam tarzını simgelediği zamanlardır onlar…

Read More

Elemim Bir Yüreğin Karı Değil 

Osmanlı’nın son, Cumhuriyet’in ilk dönemine şahitlik etmiş biri olarak Mehmet Âkif, Türk düşünce tarihinin en mühim simalarındandır. II. Abdülhamid devri, II. Meşrutiyet’in ilanı, Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşı, I. Dünya Savaşı, Millî Mücadele, nihayet Cumhuriyet’in ilanı ve onu takip eden inkılâplar… Bir devrin kapanıp yenisinin açılması arifesinde bin bir ıstırapla geçen seneler… Ve tüm bunlarla yoğrulan fikir ve sanat dünyası.

Âkif’in hayatı bir dönemin hikâyesidir; gidenlerin ardından, kalanları muhafazaya hasredilmiş bir hayatın. Yazdığı da, söylediği de budur:

“Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım
Elemim bir yüreğin kârı değil, paylaşalım
Ne yapıp ye’simi kahreyleyeyim, bilmem ki?
Öyle dehşetli muhitimde dönen matem ki!”

Elemim Bir Yüreğin Kârı Değil, yolu Âkif’le kesişmiş insanların tanıklıklarına, hatıralarına müracaat ederek, bir kısmı henüz yeni gün yüzüne çıkmış fotoğraflar, pullar, gazete kupürleri, mektuplar ve belgeler eşliğinde onun hayatını anlatmaktadır. Türkiye’de Âkif’in hayatını, eserlerini ve çevresiyle birlikte yaşadığı devri, ilmî çalışmalarının merkezine koyan akademisyenler arasında akla gelen ilk isimlerden biri olan Prof. Dr. İsmail Kara’nın, öğrencisi Fulya İbanoğlu’yla birlikte hazırladığı Elemim Bir Yüreğin Kârı Değil adlı albüm/kitap, literatürdeki eksiklikleri giderecek en önemli çalışmalardan biridir.

Read More

Don Kişot

Don Kişot’u bilirsiniz, hani şu ince-uzun, sakallı, şövalye romanları okuya okuya sonunda şövalye olmaya özenen roman karakteri. Dulcinea del Toboso’ya âşıktır, kendi gibi zayıf, çelimsiz Rocinante adlı bir atı vardır.
Seyisi-yardımcısı-dostu Sanço Panza ile atışır sık sık. İşte yeldeğirmenlerine savaş açan bu âşık, yaşlı şövalye, Miguel de Cervantes aavedra’nın yazdığı bu romanın başkahramanıdır.

Read More

Serap (Necip Mahfuz)

Freudian izler taşıyan SERAP Necip Mahfuz’un otobiyografik bir anlatımla kaleme aldığı psikolojik romanlarından biridir.
Yaşamı boyunca annesinin dizinin dibinden ayrılmayan Kâmil Ru’ba emekli albay olan dedesinin himayesi altında, annesiyle gülüp annesiyle ağlayarak büyümüştür. Annesine hem büyük bir sevgi besler hem de zaman zaman kapıldığı öfke nöbetlerinde onu hırpalamaktan kendini alamaz. Yetiştirilme koşulları dolayısıyla özgüven ve özsaygıdan yoksun, birileriyle konuşmaktan bile aciz olan bu genç adam doğru dürüst okumayı da beceremeyince hayat karşısında iyice donanımsız kalacaktır. Karşısına çıkan sorunlarla mücadele edebilecek durumda olmayınca hep ertelemekten başka bir şey yapamaz. Ancak nereye kadar…

Gerçek dünyaya girmeye cesaret edemeyen ürkek, korkak Kâmil ancak hayalleriyle var olabilir. Yetişkinliğinde ise içkiye sığınarak bazı gerçeklerle yüzleşme gücünü bulmaya çalışacaktır. Çektiği eziyetler, yaşadığı pişmanlıklar, duyduğu endişe, korku ve kaygılar trajik dönüm noktalarında hayatını daha da büyük bir işkenceye dönüştürürken aşk ve evlilik bir kurtuluş gibi görünür. Genç ve güzel öğretmen Rabab hayatına bir melek gibi girecektir ama Kâmil’in acı çekmeye, can çekişmeye alışkın ruhunun mutluluk şarabını yudumlaması kolay değildir…

Read More

Pera (İlhan Berk)

Nerede bir sokak görse bakmadan edemeyen İlhan Berk, bir taşbaskısı, bir çıkma, bir labirent, bir harita olan Pera’yı okuyor; Bizans’ın uykusuz tarihinde bir “Karşıyaka” olan Pera”yı: Caddeleri, Park Otel’i, gizemli pasajlarıyla, bir gayya kuyusu olan Tarlabaşı’sıyla, Asmalımescit’i, Tepebaşı’sı ve insanlarıyla; sokakları ve evleriyle Pera’yı okuyor. Ve Galata’dan sonra bir ‘anıt’ kitabı daha okuyucusuna emanet ediyor. İlhan Berk, ilk kez 1990’da yayımlanan Pera kitabını da, tıpkı Galata’da yaptığı gibi, bu üçüncü baskısı için tekrar gözden geçirdi.

Read More

Gladyo – Operasyon Türkiye

· Gladyo ya da Türkiye’de bilinen adıyla Kontrgerilla nedir?
· Kuruluş sürecinde neler yaşandı?
· Bu yapılanma hangi amaçla kuruldu?
· Nasıl bir sistematiği var?
· Hangi operasyonları hangi yöntemlerle gerçekleştiriyorlar?
· Türk devletinde Gladyo kuruluşları oldu mu?
· Türkiye’de hangi operasyonları hangi yöntemlerle gerçekleştiriyorlar?
· 6-7 Eylül olayları sırasında hangi üst düzey istihbaratçılar Türkiye’deydi?
· Dağlıca saldırısı sadece bir terör eylemi miydi?

Usta gazeteci Ceyhun Bozkurt, bu kitapta birçok soruda Gladyo’ya yanıt ararken geçmişte yazılanlardan farklı olarak Gladyo’nun eylem mantığını ve hedefini sorguluyor. Bozkurt, yaşanan bir veya birçok olaydan oluşan yapbozun parçalarından Gladyo’ya nasıl ulaşılacağının yöntemine kafa yoruyor.

Read More

Kelebek Etkisi Söyleşileri 

Hem Türkiye’nin, hem de dünyanın ekseni sürekli değişirken bu krizlerin ortasından esasa, kaynaklara, kadim değerlere bakmak için çaba harcanması gerekiyor. Aksi takdirde dönüşüm hâlindeki dünyada yaşayakalmaya çalışan bizler için ülkemizin temel meselelerini, dünyanın gidişatını kavrayabilmek mümkün olmaz.

Olguların hakkını veren ve zihnin berraklaşması çağrısında bulunan Kelebek Etkisi Söyleşileri I, Alev Alatlı ile Ayşe Böhürler’in “Kelebek Etkisi” programındaki sohbetlerinden oluşuyor. Kitap Rusya, Amerika, neoconlar, paleoconlar, Amerika’nın sol ve sağ damarları, milenyum dinleri, paganizm ve panteizmin günümüzdeki görünümleri, küreselciler, ekolojik hareketler, Hollywood, Yehova Şahitleri, intihar kültleri, zihin kontrol sistemleri, insanların geçmişlerinden koparılıp robot hâline getirilmesi, paralı askerlerden paralı hapishanelere dünya sistemi gibi birçok başlığa temas ediyor. Elbette karamsarlığa kapılmadan ve hep yeni başlangıçları teşvik ederek…

Alev Alatlı’nın Türk düşünce tarihine kazandırdığı birçok kavramın da çetelesi niteliğindeki, Kelebek Etkisi Söyleşileri I, Türkiye ve dünya hakkında bilmeden konuşmanın yol açtığı çatlakların büyümesiyle ortaya çıkan durumları gözler önüne seriyor.

Read More

Göktürkçe Öğreniyorum

Türk alfabesinin, belgelenebilir 2500 yıllık bir geçmişi bulunmaktadır. En sağlam ürünlerini Göktürkler döneminde vermiştir; bunlar, günümüzde Orkun Yazıtları olarak anılır. Taşa yazılan bu yazılarla birlikte, kağıt üstüne yazılı ürünlerimiz de bulunmaktadır. Kitap biçiminde bir de Irk Bitig adlı yapıt günümüze ulaşmıştır. Uygurların Göktürkleri yıkmasından sonra işler değişti. Kendi yazı düzeneğimizi bir kıyıya koyup, Soğd kökenli alfabeyi işlekleştirmelerinden sonra, ulusumuzda kopukluklar yaşanmaya da başlamış oldu. Odur, budur biz bir daha ortak bir yazı düzeneği kullanmadık. Kiril kullanan Asya Türklerinde bile ortaklık yoktur. Birinde olan damga, bir başkasında bulunmaz. İşte! Böylesi bir dağınıklıkta bile, biz yeniden birleşebileceğimizi, sözlerimizi kendi yazı düzeneğimiz ile somutlaştırabileceğimizi, elle tutulur duruma getirebileceğimizi söylüyoruz. Bunun için çalışıyoruz; Türk alfabesi yeniden işleklik kazansın.

Read More