İmgesel Görüntü Yaşantısı
Tanı ve terapide imgesel görüntü yaşantısı
Ali Nihat Babaoğlu
İstanbul Psikoterapi ve Grup Terapileri Derneği yayını
Psychotherapy.
Imagery (Psychology)
Psychotherapy — Methodology.
Semboldrama olarak da bilinen imgesel görüntü yaşantısını yetkin bir şekilde tanıtan bu kitap İstanbul Psikoterapi ve Grup Psikoterapileri Derneği’nin yayınıdır..
RA Bilgileri
RA adlı uzaylı ırk dünyaya ilk kez ne zaman ve niçin geldi? Piramitleri düşünce gücüyle nasıl ve neden inşa ettiler? Geçmişteki ve günümüzdeki uygarlıkların gelişiminde nasıl bir rol oynadılar? Evrenimizi acaba başka hangi varlıklarla paylaşıyoruz? UFOlar dünyamıza neden geliyorlar? Dünyamız kozmik planın hangi noktasında bulunuyor ve nasıl bir geleceğe hazırlanıyor? Evrenimizde kaç boyut var? Dünya ve üzerindeki insanlar şu anda hangi boyuttalar ve önümüzdeki yirmi yıl içinde hangi boyuta geçmeye hazırlanıyorlar? Dünya insanını nasıl bir “hasat” bekliyor? Ruhsal tekamülümüzü belirleyen prensipler nelerdir? Bir’in Yasası ve onun sapmaları nelerdir? Herşeyi başarmamızı mümkün kılan Sonsuz Zeka ile nasıl bağlantı kurabiliriz? Şifa nasıl verilir? Madde alemi sadece bir illüzyondan mı ibarettir? İnsan pozitif ve negatif tekamül yolunu nasıl seçer? Pozitif ve negatif uzaylı varlıklar bu seçimimizi nasıl etkilerler? Onlar dünya insanı ile niçin ilgileniyorlar? Birbirleriyle nasıl savaşıyorlar? Dünyamıza neden karantina uygulanıyor? Bizden çok daha yüksek boyutlardan “Gezginler” neden bu son devrede kitle halinde dünyada enkarne oldular? RA neden geri dönüyor?
RA BİLGİLERİ’ni okudukça insan, evren, dünyamızın ve insanlığın geçmişi, geleceği ve Tanrısal gerçeklerle ilgili ne kadar az şey bildiğimizi ibretle görüyoruz. Bu kitap, yaklaşık yirmi yıl süren deneysel bir telepati çalışması vasıtasıyla, bizden milyonlarca yıl ilerdeki bir uzaylı ırkla kurulan temaslar sırasında alınan olağanüstü ve çarpıcı bilgileri sözcüğü sözcüğüne sunuyor.
Yelken ve Top
Baharat, fildişi, abanoz ağacı, ipek, porselen, altın, bakır, buğdaş ve köle ticareti Avrupalıları hep denizlerin ötesine çekti. Ama bunun için gerekli teknolojiye 14. yüzyıla kadar sahip değillerdi. Atlas Okyanusu kıyılarındaki Avrupa ülkeleri 14. ve 15. yüzyıllarda toplarla donatılmış yelkenleriyle dünyaya yayıldılar. Artık olağanüstü etkili bir araç söz konusuydu. Sınırlı düzeyde mürettetabla harekete geçirilen çok büyük bir enerjiyi kontrol edebiliyor ve dünyanın her yerine sevk edebiliyorlardı. Hızlı ve ani yükselişlerinin sırrı işte burada gizliydi: Yelken kullanımındaki tecrübeleri ve sahip oldukları toplar. Gözü pek bir biçimde denizler ötesine yayılıp, Asya, Afrika ve Amerika kıyılarında hakimiyetlerini saldırgan bir şekilde kabul ettiren bu ülkeler, karada şaşılacak derecede zayıftı ve Osmanlı orduları önünde sürekli olarak geri çekiliyorlardı. Osmanlılar 1459’da Kuzey Sırbistan’ı, 1463-66’da Bosna-Hersek’i, 1468’de Arnavutluk’u, 1470’te Karadağ’ı ele geçirmiş, Macar ordusunu 1526’da Mohaç’ta yok etmiş, Viyana’yı 1529 ve 1683’te iki kez kuşatmıştı.
İstanbul’daki batılı diplomatlar, 17. yüzyılın sonunda bile yeni Osmanlı saldırılarından ürküyorlardı. Avrupalılar, karadaki bu yenilgilerine rağmen savaş gemilerinin üstünlüğü sayesinde okyanusların sahibi olmuşlardı. Daha önce Zaman Makinesi adlı kitabın yayımlandığımız ünlü İtalyan tarihçi Carlo Cipolla, “bu kanlı macera”da yelken ve topun oynadığı belirleyici rolü araştırıyor.
Toplu Oyunlar – Jean Paul Sartre
Sartre Toplu Oyunlar’da, insanlığın en evrensel sorunlarını ele alırken, temel duygulardan yola çıkarak insanın varoluşunu anlamaya çalışıyor… Kadın erkek ilişkileri, aşk, intikam, öldürme güdüsü, ırkçılık ve savaş… Sartre oyunlarında Antik Yunan’a kadar gidip, insanı anlamaya çalışmış, siz de istediğiniz kadar geriye gidebilirsiniz, insana dair pek çok şeyin nasıl değişmeden kaldığını göreceksiniz… Böylece Sartre’la bir kere daha görüyoruz, yüzyıllardır dünyaya hükmeden insanoğlunun “insan olmak” konusunda nasıl bir arpa boyu yol alamadığını… Hâlâ savaşıyoruz, hâlâ öldürüyoruz, hâlâ açız ve dünya hâlâ adaletsiz…
Yirmibirinci yüzyılda Sartre okumak, insanı utandırıyo
Muslims In Europe (Avrupa’da Müslümanlar)
İster vatandaş ister göçmen, ister yerli ister yeni gelmiş olsun, Müslümanlar Avrupa’ya zorluklar ve fırsatlar sunan büyüyen ve çeşitli bir nüfustur. Avrupa’nın açık toplum taahhüdünün karşı karşıya olduğu en önemli sınavlar, Müslümanlar gibi azınlıklara nasıl davranacağı ve hızla genişleyen çeşitlilik ortamında herkes için eşit hakları nasıl sağlayacağı olacaktır. Açık Toplum Enstitüsü’nün Avrupa’da Evde projesi, Avrupa’daki Müslümanların ve diğer azınlıkların durumunu inceleyen izleme ve savunuculuk faaliyetleri yoluyla bu sorunları ele almak için çalışıyor. Amsterdam, Antwerp, Berlin, Kopenhag, Hamburg, Leicester, Londra, Marsilya, Paris, Rotterdam ve Stockholm’deki 11 AB kentindeki Müslüman topluluklar hakkında bu rapor dizisindeki projenin kilit çabalarından biri. Raporlar, seçilmiş şehirlerdeki kamu politikalarının Müslümanların siyasi, sosyal ve ekonomik katılımına nasıl yardımcı olduğunu veya engellediğini inceleyerek çeşitli Müslüman Toplulukların ihtiyaç ve isteklerinin anlaşılmasını artırmayı amaçlıyor.
İlhan Berk’le Şiirin Anayurdunda
Çocukluğundan şiire başlama çağına, oradan yaşadıklarına, edebiyat ortamına uzanan bir söyleşi; şiirle bütünleşen bir yaşamın tanıklığı İlhan Berk’le Şiirin Anayurdunda. Ses, söz anlam üzerine, gerçek şiir’e ulaşmak için yeni bir dilbilgisi yaratmak üzerine önemli bir düşünce kaynağı.
Karamanya – Tuğamiral Sir Francis Beaufort
(Karamania – Anadolu – Akdeniz – Arkeoloji – Seyahatname)
Anadolu’nun Güney kıyıları ile ilgili olarak yapılacak kapsamlı bir araştırma için başvurulacak kaynakların başında hiç kuşku yok ki İngiliz Amirali Francis Beaufort’un “Karamania” adıyla bilinen kitabi yer alır.
ı8ıı-ı8ı2 yıllarında kaptanı olduğu Kraliyet Donanması’na ait Frederikssteen adlı gemiyle, Küçük Asya’nın Güney kıyılarının haritasını çizmek, portulanlarını yapmak, seyir ve hidrografik yapısını belirlemek, deniz kaynaklarını saptamak gibi, Donanma Lortlar Kurulu tarafından kendisine verilen asal görevlerini yerine getirirken, bir yandan da antikiteye olan ilgisi ve geniş bilgi birikiminin de yönlendirmesiyle, bu kıyılarda sıralanan ören yerlerini incelemiş, ölçümlemiş, planlarını ve resimlerini çizmiş, yazıtlarını kopyalamış; antik kentler ile akarsu, koy ve körfezlerin eski adlarını isabetle belirleyip, haritalarına yerleştirmiştir.
İslam Estetiği ve İnsan
Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, Salâhaddin Eyyubî ve Devlet, Sonsuz Mucize Kur’ân adlı kitaplarıyla ülkemizde ilim ve fikir hayatına katkılar sağlayan Çağ Yayınları, yukarıda bahsettiğim hususları selahiyetle araştıran ve nefis üslubuyla ortaya koyan Beşir Ayvazoğlu’nun İslâm Estetiği ve İnsan adlı eserini yayımlamakla gerçekten büyük bir boşluğu doldurmaktadır. Bu sahada ülkemizde az da olsa kitap ve makaleler yazılmıştır. Ancak bunların hiçbirisi sanatın çeşitli dallarını bir bütün olarak ele almamışlardır. Beşir Ayvazoğlu’nun esas başarısı konuyu ele alıp incelemesi yanında meseleye bir bütün olarak bakmasında yatmaktadır
Lanetli Batının Kötü Cadısı
“Frank Baum”un Oz Büyücüsü’nde Dorothy, Batının Kötü Cadısı’nı yendiğinde hikâyeyi sadece onun gözüyle gördük. Ya karşı taraftaki esrarengiz cadı? O nereden çıkmıştı? Neden bu kadar kötüydü? Daha doğrusu kötü müydü? Peki ya kötülük nedir?
Gregory Maguire’ın yarattığı dünya öyle canlı ve zengin ki Oz artık o çocuk filminde seyrettiğimiz Oz değil. Hayvanlar sadece konuşmuyorlar, birinci sınıf vatandaşlık hakları için mücadele ediyorlar. Munchkindlandliler orta sınıf konforuna kavuşmaya can atmaktalar. Teneke Adam’ın astığı astık kestiği kestik. Büyüdüğünde Batı’yı şerriyle titreten, küçük yeşil kız çocuğu Elfaba; zeki, sinirli, hayatı boyunca yanlış anlaşılmaya mahkum bir yaratık. İyinin ve kötünün doğaları hakkında içimize nakşolmuş tüm önyargılara meydan okuyor.
Lanetli, Nazi Almanyası’ndan Nixon Amerikası’na kadar her şeyi taşlayan muhteşem bir alegori. Hakkında çok şey söylenebilir; insanı yerinden oynatan bir kara mizah, edebi bir şölen, iyi ve kötü üzerine derin bir felsefi çalışma, Oz’un gizli kalmış tarihi. İnsan her ayrıntıdan zevk alıyor ve Elfaba’yı anlamaktan, ona hayranlık duymaktan kendini alamıyor. Maguire’ın “anlaşılmayan cani” karakterindeki başarısına diyecek yok…
EcoCities: Şehirleri Doğayla Dengede Yeniden İnşa Etmek
Dünya nüfusunun çoğu artık şehirlerde yaşıyor. Dolayısıyla, çevresel bozulma ve petrol zirvesi sorunlarını yeterince ele alacaksak, şehrin büyük bir ilgi odağı olması gerekiyor.
EcoCities, Dünya’nın biyosferinin uzun vadeli sürdürülebilirliği, kültürel canlılığı ve sağlığı için ekolojik ilkelere dayalı olarak şehirleri ve kasabaları yeniden inşa etmekle ilgilidir. Literatürde benzersiz olan, kitabın kentin biçiminin gerçekten önemli olduğu ve onu değiştirme yeteneğimiz dahilinde olduğu ve bunu yapmamızın çok önemli olduğu konusundaki kavrayışıdır. Ayrıca, kendi biyolojik bölgesindeki eko-kent anlaşılabilir ve yapılabilir ve sağlıklı ve potansiyel olarak mutlu bir gelecek üretebilir.
EcoCities, şehrin evrim, doğa ve tarih içindeki yerini anlatıyor. Erişilebilirlik ve ulaşım gibi kilit soruya özel önem veriyor ve ekokent için tasarım ilkelerini özetliyor. Okuyucu, ekonomisine ve politikasına dalmaya teşvik edilir: gereken işletme türleri, planlama ve liderlik. Kitap daha sonra ekositeye kademeli bir geçişin gerçekleştirilebileceği araçları özetlemektedir. Baştan sona, bu yeni baskı, yazarın, yeniden inşa edilen bu tür şehirlerin gerçekte nasıl görünebileceğine dair kendi ilham verici vizyonlarıyla cömertçe resmedilmiştir.