Altın Dal
1890’dan beri, çeşitli oylumlarda durmadan yayımlanan Altın Dal, insan düşüncesinin doğuşundan uygarlaşmış dönemlere dek uzanan süreçte insan davranışlarının kökenlerini araştırmakta ve günümüz insanını, binlerce yıl öncesinin yabanıl insanına çok yakın kılan şaşırtıcı örnekler sergilemektedir. “Yabıla çok şey borçluyuz, hatta bugün bile, onunla olan benzerliklerimiz, farklılıklarımızdan çok,” diyen Frazer, tıpkı Freud’un insan ruhunu çözümleme koltuğuna yatırması gibi, uygarlığı çözümleme masasına sermektedir.
Kurtlar Sofrası
Memleket o sıralarda gerçekten bir kurtlar sofrasına dönmüştür. Herkes çıkarını sömürmekte bulmaktadır ve bütün sömürücülerin parç parça yok ettiği şey halkın payıdır. Sürüklenilen yıkımdan kurtulmak için bir sentez ve bir hareket gereklidir. Romanda bunun ancak Kuvay-ı Milliye ruhuna bağlı demokrat bir toplumculuk ve ulusal bir devrimcilik olabileceği gösteriliyor.- Konur Ertop
Batı Ülkelerinde Kadın Hareketleri / 20. Yüzyıl ve Kadın
20. YY, kültürel ve bilimsel, teknolojik açıdan büyük bir gelişmeye tanıklık etse de aynı zamanda bu yüzyıl, iki dünya savaşına, sosyalist devrimlere, ulusal kurtuluş mücadelerinin yükselişine de tanıklık etmiştir. Bütün bu devrimler, savaşlar, bilimsel gelişmeler, teknolojik devrimler, kadınları nasıl etkilemiştir? Kadın hareketlerinde nasıl bir ivmeye yol açmıştır? Özellikle iki büyük savaş sırasında ve sonrasında Avrupa devletlerinde yaşayan kadınlar bütün bu yaşananlardan kültürel ve pratik anlamda nasıl etkilendiler? Marie Curie, Rosa Luxsemburg, Clara Zetkin; Hitler’in uçaklarını Londra göklerinde gördüğünde intihar edeceğini yazıp, o gün kendini öldüren Virginia Woolf, daha 22 yaşındayken Hitler’e ve faşizme karşı mücadele bayrağı açan Sophie Scholl ve arkadaşlarının idam sephasında sonlanan gencecik hayatları… Ya Fransız Direniş Hareketi’nin kadınları… 20 YY’da Avrupa’da Kadın Hareketleri, bütün bu süreci ve yaşananları bütün ayrıntılarıyla gözler önüne seriyor “onlara” ne kadar çok şey borçlu olduğumuzu bir kez daha düşündürüyor. Aynı zamanda Freud’tan, Georg Simmel ve Ortege y Gasset’e kadar “erkek” düşünürler “kadın” konusunda neleri tartıştılar? 1960’lardan, 70’lerden Avrupa feminizmi nasıl geçti? Geçerken onlar neleri tartışıyorlardı? 20. YY’da Avrupa’da Kadın Hareketleri, 1967’den bu yana Almanya’nın Köln kentinde yaşayan, özellikle Batı/Hıristiyan ülkelerinde kadınlar konusunda araştırmacı ve yazar olarak çalışan Süheyla Kadıoğlu’ndan çok önemli bir tarihsel inceleme
Bedensel Farkındalığın Yolu
Hiç kuşkusuz ki beden bilinci, insanın en geniş bilinç alanıdır ve keşinin yaşamı bir bakıma bedenin yaşamıdır. Bu yüzden de beden terapileri, bedensel farkındalığın geliştirilmesi, beden üzerine yapılan çalışmalar yoluyla, hem fiziksel hem ruhsal sağlığın geliştirilip, bütünleştirileceği görüşünden yola çıkarlar.
Çağımızda insan gelişimi ve evrimi sanki sadece kişilik veya entelektüel özelliklerine bağlışmış gibidir. Yaşam amaçları uğruna pek çok insan duygularına, bedenlerine ve doğal yaşama karşı yabancılaşmışlardır. Bunun sonucu ise kişinin kendi doğal enerji ve kapasitesini kötü kullanmasına neden olmuş, sınırlı bir enerji ve duygu ile yaşamak zorunda kalmışlardır. Bu da pek çok psikolojik ve bedensel sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Feldenkrais, yöntemi geliştiren İsrailli fizikçi Moshe Feldenkrais’ın adıyla anılan bir bedensel ve ruhsal farkındanlık yöntemidir. Bu yöntemin amacı kişinin kendi bedeninden yola çıkarak öz bilincini geliştirmesi ruhsal/duygusal kapasitesini artırmasıdır.
Bu kitap iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde teorik bilgiler, ikinci bölümde ise herkesin uygulayabileceği bedensel egzersizleri içermektedir.
Kayıp Zamanının Çocukları – İstanbullu Bulgarlar
Dünya üzerinde hangi kent İstanbul gibi köklü bir tarihe sahip? Ne yazık ki, bu şehrin tarihini tarih yapan elementler antika bir saatin sarkaçları arasında nefessiz kalmış. Zaman da hafızalarımız gibi durmuş. Oysa bizler, dünden haberimiz olmadan bugünü yaşayabileceğimiz sanrısıyla yola devam edebilme gayretindeyiz…
‘Kayıp Zamanın Çocukları & İstanbullu Bulgarlar’ isimli bu kitapla sizleri bir zaman yolculuğuna çıkmaya davet ediyorum. Birlikte hafızalarımıza çöken tozları sileceğiz, yollarımızın üzerindeki tüm kapalı kapıları açıp İstanbul’a, daha doğrusu kendimize göz atacağız. Sonra Haliç kıyılarına ineceğiz. İstanbul’un yüzyıllardır çarpmakta olan eşsiz kalbinin sıcacık ritimlerine elimizi dokunduracağız. Ve inanın, sayfalar arasında yolculuk yaparken nefessiz kalan zamanı antika sarkacın kıskacından kurtaracağız.
Zamanımıza geri dönmeden İstanbul’un şiirsel, yeşil tepelerinden birinde soluklanacağız. Ve ben sizlere Balkanlardan İstanbul’a uzanan bir Slav Masalı’nı anlatacağım. Anlatacağım masalda ‘Kötü büyücüler’ yerine politikalar; ‘devler’, ‘prensesler’ ya da ‘prensler’ yerine içimizden insanlar ve en önemlisi ‘mutlu son’ yerine yaşanmışlıklar var.
Peki siz bana inanıp yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?
Diyalektik Mantık
Felsefeyi, mantığı ve bilgi teorisini içermeyen bilimsel dünya görüşü; tek başına dünya görüşü olduğunu öne süren, sadece bilimlerin bir bileşkesi tarafından gerçekleştirilebilecek olan bir işi kendi omuzlarına alan ‘salt’ felsefe kadar saçmadır. Felsefe aynı zamanda dünya görüşünün gelişiminin mantığıdır ya da Leninin ifade ettiği gibi, o, dünya görüşünün ‘yaşayan ruhudur’.
Dans Eden Benlikler – Kadınlar İçin Kilit İlişkilerde Cesur Değişimler Rehberi
“Oyunun kuralları açık ve basitti: Erkekler servetin, kadınlar erkeklerin peşinden koşacaktı. Erkeğin görevi dünyada bir yer edinmekti; kadının ise kendisine başarılı bir erkek bulmak. Erkekler biri olmak zorunda; kadınlar ise birini bulmalıydı. “Birini bulmak” hafife alınacak bir iş değildi. Üniversitedeki arkadaşlarımla erkekler konusundaki tartışmalarımız, akademik çalışmalarımızı gölgede bırakıyordu.”
Psikoterapist Harriet Lerner bu kitabında, sevgilimizle, kocamızla, ailemizle, arkadaşlarımızla ya da akrabalarımızla yaşadığımız en kritik ilişkilerde ve karşılaştığımız sorunlarda, nasıl hareket edeceğimizi, kendimizi yıpratmadan bu ilişkileri nasıl yoluna koyabileceğimizi bize açık ve doğrudan ifadelerle anlatıyor. Etkili vaka örnekleriyle ve yazarın kendi meslek hayatından alıntıladığı olaylarla desteklenen bu kitap, kadınların diğer insanlarla daha içten ve sağlam bağlar kurabilmek için izlemesi gereken adımları gösteren benzersiz bir kılavuz.
Anadolu’da Bartok’un İzinde
Macar etnomüzikolog, araştırmacı ve derleyici Dr. János Sipos, Anadolu’da Bartók’un İzinde adlı kapsamlı araştırmasında, Macar halk musıkisi ile Anadolu halk musıkisi arasındaki benzerlikleri ele alıyor. Bu konuya yanıt arayan ilk araştırmacı Béla Bartók olmuştu. Bartók 1936’da Türkiye’de halk musıkisi ezgileri derlemiş, derlediği türküleri de tek tek notaya geçirip bunları o bildiğimiz derin musıki bilgisiyle irdelemişti. Ne var ki bu eser, besteci öldükten yıllar sonra yayımlandı. Macarlarla Türklerin tarih öncesi çağları ve bu iki halkın musıki gelenekleri arasındaki bağlantıları derinlemesine ele alan bu eser etnomüzikoloji alanında başlı başına bir kilometre taşı olmuştu.
Dijital Reklamın Gizli Dünyası – İçerik Pazarlaması ve Doğal Görünen Reklamlar
Akıllı telefonların aslında birer reklam iletim cihazı olduğunu söyleyen Mara Einstein, tüm dünyada çok satan kitabıyla sektörün tanımlarını değiştiriyor.
Geniş bir araştırma ve bilgi birikimine sırtını yaslayarak reklam dünyasında deprem etkisi yaratan “Dijital Reklamın Gizli Dünyası”, The Kitap Yayınları etiketiyle Türkiye’de! Mara Einstein yalnızca reklam verenlere değil, aynı zamanda dijital cihaz kullanıcılarına da hitap eden kitabında, medya ortamının değişimini ve sosyalleşme mecralarımızın nasıl olup da birer piyasaya dönüştüğünü anlatıyor.
Tüketiciyi yeniden tanımlayan Einstein, reklam sektörünün bugününü anlatırken yeni reklam biçimlerinin şaşırtıcı, eğlenceli ve güçlü bir kültürel eleştirisini yapmaktan da çekinmiyor. “Dijital Reklamın Gizli Dünyası”, her an her yerde farklı formatlarda karşımıza çıkan reklamları fark etmemizi sağlıyor.
Dile Gelmeyen Bir Sesle
Peter A. Levine, tüm hayatı boyunca yaptığı çalışmaları topladığı bu kitabında bir klinik çalışanı, karşılaştırmalı beyin araştırmaları konusunda bir öğrenci, stres bilimcisi ve hayvan dünyasının meraklı bir gözlemcisi olarak beyin, beden ve psikolojik travmanın doğasını ve dönüşümünü açıklamaktadır. Dile Gelmeyen Bir Sesle, travmanın ne bir hastalık ne de bir bozukluk olduğu fikrine temellenir. Travma, korku, çaresizlik ve kaybın neden olduğu bir yaradır ve sadece yüksek uyarı ve yoğun duygu durumlarında bedenin doğuştan gelen kendini düzenleme kapasitesini kullanarak tedavi edilebilir. Konuya uygun kuramsal çerçeveyle ve şaşırtıcı vaka çalışmalarıyla zenginleştirilmiş bu eser, biyoloji, nörobilim ve beden yönelimli psikoterapi alanlarındaki son gelişmeleri de kapsayarak hayvani içgüdülerimizi ve aklımızı bir araya getirdiğimiz zaman daha bütünlüklü insanlar olacağımızı gösterir.
“Peter Levine’in çalışması ideal sağduyudur; saf ve basittir.”
Aldous Huxley