• Bize Ulaşın
    0537 364 0921
  • Bostancı / İstanbul

Toplumsal Değişme ve Türk Sineması

Bu araştırma, iç göç sonucu oluşan kültürel değişmelerin, Türk Sineması’ndaki yansımalarını inceleme amacını taşımaktadır. Türk Sineması’nın 1964-1985 yılları arasında yapılan ve kente göçü konu alan filmlerinin içerikleri, toplumsal-kültürel değişmeyi yansıtma özellikleri açısından çözümlenerek, değişmenin incelenen dönem içindeki niteliği ve yönelimleri saptanmış, filmler aracılığı ile Türk toplumunun iç göç olgusuna bakış acısındaki değişme irdelenmiş ve Türk Sineması’nın toplumsal değişmelerin ne ölçüde yansıtıcısı olduğu tartışılmıştır.

Read More

Lovemarks Etkisi – Tüketici Devriminde Galip Gelmek

Ticari bir devrim piyasanın tüm kurallarını değiştiriyor. Güç, üretici ve peraken­decilerden çıkıp, doğrudan bilgi, tercih ve bağlantısallığın gücüyle henüz donanmış olan tüketicilerin eline geçiyor. Fiyat, hizmet, kalite ve tasarım avantajları kazanmaya yetmiyor artık. Bugün başarıyı belirleyen unsur, tüketi­cilerin sizin hakkınızda neler hissettiği; yani sizinle olan duygusal bağları. Saatchi & Saatchi, Ideas Company’nin Küresel CEO’su Kevin Roberts’ın Lovemarks Etkisi adını verdiği bu duygusal olgu pazarlamadan medyaya, ürün geliştirmeden şirketlerin gerçekte nasıl yönetildiklerine kadar her şeyi değiştiriyor.

Roberts’ın ilk kitabı olan Lovemarks:
Markaların Ötesindeki Gelecek adlı çığır açan çalışma, şirketlerin tüketicilerle her düzeyde duygusal olarak nasıl bağ kurabileceğini gözler önüne sermişti. Kitap anında tepkilere yol açmıştı.
“Roberts değişimi savunan ikna edici bir sözcü.”

Read More

Kusursuz Kadının Peşinde

“Kusursuz kadın”? Öyle bir şey var mı? Aramakla bulunur mu?

Bir gazete ilanı:
Profesyonel, aktif, genç büyükbaba iyi yürekli, başarılı, sigara içmeyen, tiyatroya, tenise, aile toplantıları ve mesleki sohbetlere ilgi duyan bayan arıyor. Lütfen yanıt gönderin.

Bir adam:

Hamilton…
57 yaşında… Çekici, başarılı ve zengin bir iş adamı.
Üç anne ile geçen ve fiziksel tacize uğradığı bir çocukluk…
Sık sık yollandığı işkence odası…
Erişkinlikte önüne geçemediği bir kusursuz kadın arayışı…
Telefon defterinde kayıtlı 100 kadın… Sigara, içki ya da kumar değil, “kadın bağımlısı” bir adam.

Read More

Prens Dimitrie Cantemir – Türk Musıkisi Bestekarı ve Nazariyatçısı

Eugenia Popescu-Judetz etnomüzikolog ve sanat tarihçisidir. Asıl uzmanlık alanı Türk musıkisi kaynakları ve Osmanlı seyirlik sanatlarıdır. ABD’nin Pennsylvania eyaletindeki Pittsburgh Duquesne Üniversitesi’nde öğretim üyesi ve üniversite müzesinde sanat danışmanı olarak görevli bulunan yazar, Doğu Avrupa ile Türkiye’nin halk musıkisi ve seyirlik sanatları hakkında dersler vermektedir. Türk musıkisi kaynakları ile Romen halk sanatları hakkında yayımlanmış çeşitli inceleme ve makaleler vardır.

Read More

Fütursuz Oyunculuk

Fütursuz Oyunculuk, Eric Morrisin geliştirdiği OLMA metodu dahilinde, bir oyuncunun olma sürecinde ihtiyaç duyduğu işçiliğe vurgu yapan; bu bakımdan da oyuncu işçiliğinin İncili denmeyi hak eden özel bir yapıt. Öncelikle oyunculuğun temel unsurları olan zaman ve mekân, ilişki, duygular, karakter, tema, tarih ve altmetinle ilgili zorunlulukların keşfine çıkan kitap, ardından seçim yöntemlerine gidiyor ve bu yöntemlerin olma arayışındaki bir oyuncu tarafından etkili ve pratik yollarla nasıl daha iyi kullanılacağına ışık tutuyor.
Morrisin ayrıntılı ve anlaşılır anlatımıyla, oyuncu önce işçiliği öğrenecek; sahneye, kendine ve yaşama dair geliştirdiği sıradışı farkındalıkla da fütursuz olmayı başarıp, olma yolunda önemli bir adım atacaktır.

Eric Morris, Los Angelesta yaşıyor, dersler veriyor ve yirmi eyalette oyunculuğa dair çeşitli konularda atölyeler düzenliyor. Sinema oyunculuğunun yanı sıra, Hollywoodta ve aynı zamanda Avrupada bulunan kendine ait tiyatronun yöneticiliğini yapıyor. Oyunculuk kariyerine yüzü aşkın tiyatro oyunu, yirmi sinema filmi ve çok sayıda televizyon serisi oyunculuğu sığdıran yazarın, öğrenmeye ve öğretmeye olan merakı gerçeğin peşindeki tutkulu arayışından kaynaklanıyor.

Morris en çok tanınan oyuncu koçlarından birisidir. Lütfen Rol Yapmayın ve Being and Doing de dünya genelinde pek çok okulda ders kitabı olarak okutuluyor.

Read More

Yedi Güzel Adam

Edebiyat dünyasının en çok bilinen isimlerinden biri olan Cahit Zarifoğlu’nun en ünlü şiirlerinden birisi olan Yedi güzel adam şiiri altı bölümden oluşur ve şiirde yedi adamın bahsi geçer.Yedi güzel adamdan biri “kan” görür gereğini beller. Biri “aşk” görür ve gereğini beller. Biri “yar”, biri “bela”, biri “dağ” diğeri de “sofra” görür ve gereğini beller. Yedinci güzel adam ise “diğerlerini” görmüştür. İşte yedi güzel adam şiirinin sözleri.

Bu insanlar dev midir
Yatak görmemiş gövde midir

bir yara açar boyunlarında
Kolkola durup bağırdıklarında

– Yar kubanın olam
Dağlar önüme durmuş
Ki dağlanam

Çekip pırıl pırıl mavzerler çıkardılar oyluk etlerinden
Durdular ite çakala karşı yarin kapısında

1.

Yedi adam biri bir gün
bir kan gördü
gereğini belledi
yari asla koynuna
Ayırmaz kanı yanından
Beyaz haberlerim var kardeşlerim
– Bir güzel ince gelin
Kabartır göğsünü toz duman içinde
gelinliği durur çıkartıp bıraktığı yerde
İçerlerden bir taşlı tarladan
Kaynayan nehrin gözünde
unutmuş gelin alınlığını
Avuçları sıcacık yumulu bedenine dayalı
Kalın bilekli badem topuklu
Seyirtir o ince gelin
g r e v l i’lere şifalar götürmek için

Beyaz haberlerim var kardeşlerim
– Gölgesiz meydanlara
aklı yağmalayanlar arasından
yayılırsa karanlık fısıltılar
ya da güzel dışlı yapay çiçekleri
Muhtemel bir genç kızın
Başına atılırsa

yedi adamdan biri
Bir gün bir kan göreni
Kabukları soyulmuş
Taze devrilmiş bir ağaç gibi
Çeker çıkarır kendi kadınlarından
Fırlar yataklarından tatlı uykudan
Çıplak yalın ve güzel adaleli
O er alarak
Seyirtir danseder gibi
– Önce sağlam olmalı arkam
O ince gelin
Berilir hemen ardında erin
1000 yıl durmadan en atmış bir çınar gibi

G i d i y o r dansöz gibi
Yere ve göğe açık avucunda o kan
O işlem onda güvercin ve sevap
Onlarda en ağrımalı yara
Ve yollanıyor o güvercin onlara
Güvercin değişiyor gittikçe ondan
Güvercin değişiyor vardıkça onlara
+ ve aman ne uzun sürüyor bir düşman öldürmek +

Yedi adam artık bir kan göreni
Varıyor dengede
Kuğu gibi sarkıyor onlara
akıyor onlara
şiirler söylüyor ve mısralarında
işlek çelik kümeleri
ve kalkıyor her bir ulaşmasında
iki yanında sülüs ve vav gibi
bir vuruşta öldüren elleri
-Karanfil serpercesine
Bir kez daha vurdum ya Allah diye açtığım yaralara

-Güzelin düşmanı güzel olur
güzelin yari güzel olur

O varıyor tüm meydanlara
Kanı okşayarak ve kabartarak

Kanı okşa ve kabart
Ve sonra sabah kahvaltısında
İçinden geçirmekle varsın sofrana
Çocuklarımızın ellerinde büyüyen gagalı şeylerin
Tanrının buyruğu ile ortaya çıkarttığı
Gürbüz bir yumurta

II.

Yedi adam biri bir gün
bir aşk gördü
gereğini belledi
ölüm girse koynuna
Ayırmaz aşkı yanından

Beyaz haberlerim oluşuyor kardeşlerim

Daha ne kadar saklanabilirdik seninle:
Yaylalardan nasıl geçtik
Çobanlara yetişemedik ama uzaktan
zahmetsiz ve hiç kimseye değil gibi konuşan ağızlardan
Ne bilge sözler dinledik
Sığındığımız
Ve içinde saçlarımız göle girmiş gibi ıslanan
O dev O kabul eden O izin veren mağaralar
Yine açık yine buyur’lu
çekildi üstümüzden. – Çalıların
Bilen duruşlarıyla karşılaşırdık koşuşurken gizlilere

Güneşi tez gördük dağlarda
Ormanın ay çiçeği gibi uyanan hayvanlarıyla
İlk iş gövdemizin acıktığını anlamak oldu
Gittik kokladık ekmeğimizi tarlalarda

O gün gezdim seni elllerimle

Söyledin: Geniş vuruyor yüreğin

Ülkeye tez giden ayaklarımla varıyorum
Kanım temizliği seven bir kola atılıyor durmadan
Yıkanmış güneşte yeni kurumuş çarşaflar gibi
Serin ve ürpertici gövden
Yaklaşmaktasın ve & çok yakınıma taşıdığım & güller
Sana canı gönülden aşık oldum meleğim
Kollarına gümüş bilezikler düşündüm
Dostlar buldukça onlara
Kalın kaşlarını övdüm

Güzeldin
Gövden gerilmiş devinmekteydi
Bir tobloda gibi her bakmaya değişen
Karanlık anlamlardan arınan yüzünle
Hakkı verilmiş
Zehirleri alınmış kazanlarda
Demirle birlikte çeliğe koşmaktaydın
Ve döllenmekteydin mengenelerle kucaklanarak

İşçi eğilir bükülür ve doğrulur
Köylü bükülür doğrulur eğilirken
İnsan iyi maden kuyumcuda

Güzeldin & Gövden
Yeni bir iklim gibi yayılmaktaydı karalara
Ağaçlar,kırlardaki hayvanlar kasabadaki insanlarca
İşte davetliydin
Acıktık bıçaklarına kanımızı gütmekteymişin gibi
Gelip acı sözlerin için
Bir çekmece koydun yaralarımıza

Ve ellerin uçuşan yapraklar gibi
Brden
Nasıl yalnız olduğumu anladım
Kimseler yoktu ikimizden başka birbirine bakan

Susuyor sessizce
Aşkla ilerliyorum
Milletim bileniyorum
Devirmeye

Devirmeye safrası beynimi üleşen
Elleri karımın üstünde birleşenleri

Bundan böyle yekinmeye hevesli yüreğim
& sanatsever halkımıza duyrulur &
Aklım eski izlerde şimdi
İz demek
Bir geniş
Bir kendine dönük bir en ileriye
Yol demek

Usulca kalkıp gidene: Dur
Ki çevrileceksin

Toydun cesurdun
Gençtin atıldıın
Bilmezdin atıldın
Kabuğu oydun oydun
Kabukta kaldın

Sis iner örter mermeri
ağacı binayı

Sis kalkar kalkmaz
Gürünür mermer
Ağaç ve dev

Bu adamlar dev midir
Yatak özlemez gövde midir
Gül açar boyunlarında
Kolkola durup bağırdıklarında
Bomba düşmüş gibi deprenir toprak
Konuştuklarında

– Yar kurbanın olam
dola yaşmağını bileğime
Ki düşmanı güzel vuram

Çekip mavzerler çıkardılar oyluk etlerinde
Durdular ite çakala karşı yarin kapısında

III

Yedi adam biri bir gün
bir yar gördü
gereğini belledi
yari asla koynuna
Ayırmaz yari yanından

Alev gerekli kentliye
Bu ısıtma devleri kentte
bir an önce inmeli oğlum
& bütün gün badem çırptım
üzümün tehini armudun çürüğünü ayıkladım
uykuya geç vardım
yatağın içine elimi daha yeni koydum
rahatıma doymadım ama..&

ÜMMETİ GÖZETMEM GEREKLİ
Ben seni beyaz haber ustası
Olasın DİYE boğmadım – DOĞURDUM

Beyaz haberlerim için hazır olun kardeşlerim

Anam su döküyor ellerime
Bedenim hızla kaçıyor
Gözlerime toprak atan uykudan
Suyu çarptıkça yüzüme ve gözlerim yalnız
Yanıyorlar

Yemi torbanın dibine gelince beygir
İri saman saplarının arasından
İri etli dudaklarına
Küçük zor bulunan arpaları topluyor

Bir parça daha  yükselen
bir parça küçülen
Bir parça daha uzak duran yıldız
Beygir ve yanında duran semeri
Evin gerisinde yığınla odun – badem dalları
Ve kuru alıç kökleri
Ve ben o zaman bilmezdim halka
Ateş gerektiğini
Çalışır gün boyu kuru ağaçları devirir
Badem çırpar budardım yaban çalıları

Gün tepeme değsin öğleye durayım

Gün tepene değsin öğleye durasın
Kökleri hem derinleri hem sığları sarmış
Durmaksızın nimet devşiren
Ceviz ağacının altında.-
Öğleye durmayı
Hiç düşündüm mü ağaç neden hayvan değil:
Çünkü kan’dır hayvan
Damardır ağaç

O ceviz ağacının altında
Dallarına ve köklerine
Bir öz su damarı gibi bağlanarak
Onlar ve ağaçlar
Toprak ve kalbinden doyurduğu hayvanlar
İşitmişler bakın onlarla
Onlar ve yapraklar
geniş bir ağızla üfürülüyormuş gibi kımıldamaya başladılar

Onlar ve tüfeğimi doğrulttuğum kuşlar
Şimdi öldürme vaktim değil

Baaşıma omuzlarıma konun
Dudaklarımdan ve kalbimden dinleyin
& İşte bakın ekmek böyle tutulur &
Öğleye durarak bağlıyorum bu tepeleri
O tepelere

Eğlenme doğada – kentte bu gece ışıklar yanmadı
Damlardan
Çorba dumanı yükselmemekte
Yufka ekmeği
Toprak ve ağaç kokulu ellerimle
& İşte bakın ekmek böyle tutulur &
Şu en artist
Ve lokmayı taşıyan parmakların ucunda
Pıt pıt bir damar gibi atan
Yemin ve billah
Sıcak bulgur aşının kalbidir

Dedim çünkü kalk
Yoksa sütüm helal olamaz

Düşündüm sol kolları kesik insanların
Ne denli mahir olduklarını sağ kollarında

Beyaz haberlerim için toplanın kardeşlerim

– Adım Mustafa ve Niyazi ve Abdurrahman
Kafkas yaylalarında çadırlarımın
Sürülerimin ocak taşlarımın
İzleri vardır & doğup yürümeye başlayınca
Çıplak basmıştım toprağa &

Yine de ana’vazım duymasam hiç uyanmam
Bedenim öylesine yorgun babam öylesine ölü
Ölü gibi kımıldamıyor dedem
Sini belli kendi belli değil
Ne bir hak torunlarında ne yaşayan bir arzusu

Ellerim yumruk dizlerimin arasında(tam üç yüz yıl)
Etim etimin sızısını alsın diye

Kalk çünkü sabah yıldızı
Bir mızrak boyu yükseldi
+ iri ve zeki
uçları nemli bir göz gibi +

IV


Yedi adam biri bir gün
bir bela gördü
gereğini belledi
Yalvarsa evleri harap kadınlar
ve ağlayan bir kaç çocuk
Kamalar salınsa karnına
ayrılmaz belalı yanından

Haberime kulak asmayıp – Duymadık
Demeyesiniz kardeşlerim

Ülkem bugün
Yariyle buluşmuş gizlilerde
Tepeden tırnağa yeni yıkanmış
Ve örtüler içinde
Göz kapakları kale kapıları
Gibi örtülü
Yassı gözlü kabarık alınlı
Kalbine ve beline zengin
Düzgün bedenli bol saçlı erkekler gibi

Ülkem
Tepeden eteğe yıkanmak için
Aşıdan sonra paklanan
Ovalara yayılmış kadınlar
Evi uçsuz bir yol gibi bekleyen
Yavruya verilecek süt gibi
En sıcak yerinde bekleten


O kadınlar gibi ülkem

– Yürürüm bayırlarda
Gücüm ne merkezde tartmak için
Kulak verir
Dinlerim ağacı

Geçerken beton döşeli apartman kaykılı toprakta
Sesim nasıl etkili yoklamak için
Durdurur sorarım kentliyi
Ne haber böyle :
Nereye :

Bela üreten elim
Nasıl davranır belalar içinde
Sınamak için
Uzanır okşarım saçlarını ey yarim
Bakarım aşık ve hoyrat ellerime

Bir gün sapsarı kesildim
Öyle bir tabiat vardı ki gövdemde
İnsanları görmezdim bile yanımdan
Bir hava bulutu gibi geçerlerdi
İçimden
Gidip dağlara
Kafa tutmak gelirdi

Bir gün ben
İri ve kaslı gövdem
Sapsarı kesildim
Hali harap bir dev çıktı önüme
Gözlerini öyle açtı ki yüzüme ve ağlamış
Sonra söyleştik

Bu bir nöbet devriydi kardeşlerim

Bizimle aşkta olanların
Eline su döksünler
Çadırlarının önüne o küçücük
kilimleri sersinler

V
Yedi güzel adam
Biri bir gün bir dağ gördü
Gereğini belledi.
Ki o dağ
Ağaçsız ve yalnız
Gökle alıp veriyordu.
Rüzgarla ürperir gibi olurdu
Beygirin derisi nasıl ürperirse boydan boya
Dokununca.
Yılanla akreple kertenkele
Tavşan keklik kurtla
Onlarla
Hayvanlarla kımıldanırdıı

Dağ bu
Serpilmiş atılmış yer kapmış
başa kuruluş.Böbürlenmeden iri kendiliğinden koca

Dağ bu
Devir. söz gelsin. kervan devri
Eteğinde ipek yolu zencefil yolu
Kara ve beyaz yolu zenci. Develer
İçerek karınlarından tüylerinden geçirerek
Dağı yiyerek. söz gelsin. beslenirlerdi

Dağ bu
Devir kuş devri
Geçerdi kartal

İşte o kartal
Renksiz ısıvermeden
Ürkmeden ürkütmeden
Kendinden geçerek süzülür
Dikine batar dikine çıkar
Coştumu
Vurur kendini dağa – ölürdü parçalanarak

Dağ bu
Devir aslan devri
Yer yer toplaşarak
erkekli dişili
Sık sık oynaşarak

Devir insan devri
Geçti geçti
İnsan geçti
Et geçti kan geçti
Göz geçti
Gelenler
Yeni gelen yeniden sonradan gelen
Geçti geçti

Dağ bu
Yılanla kımıldanırdı
Yılanla kımıldanırdı

Yedi güzel adamdan biri
Bir gün bir dağ göreni
Durdu sevmeden bilmeden devinirken
Durdu durdu seyreyledi

Sordu :
dağ nicesin
günde mi gecede misin
geçmişte şimdide
yoksa gelecek bir düşte misiin

Dağ serpildi
Atıldı yeniden yer tuttu
İlk kez yılanla kıpırdanmadı

Gözü görür görmez
Dağa göçtü güzel adam
Eteğinden yukarıya üç gün
Yürüdü.Bir yılda dolandı
Çevresini.Eğlenerek kayalarda geceleri
Yürüdü günde ve bir kuş gibi
Görerek de

Durmadan dolandı dağın çevresini
Artık dağ yılanla kımmıldamadı
Kımıldardı onunla

Hırçındı adam hep hırsla
Yaralıymışca inlerdi
Yüzü durgun gözler duru berrak
Hırslanırdı ayağıyla – avuçlarından ter akar
Omuzlarını burardı

Ola ki anlatsa dağ
Der hırçındı adam ince bilekli
Azgıın topuklu
İnce uzun parmaklı karınsız
Karşı koyan omuzlu
Yerken güzel yer doymadan kalkar
Oturarak ve hayvanlardan bile
Gizlenerek işerdi

Adam hırçındı – saçları uysal akardı
Rüzgarla kardı
Esinti olmadan zaten akmaktaydı
Uzun boylu değildi
Ama kendinden uzunu yoktu – yalnızdı

Geçince önünden
mağaralardan kuş tavşan kurt yavrusu
Dağa vururlardı
Serçe tohum düşürürdü ağzından
Tavşan yeşerince onu
Yerdi kökünden

Ot üremedi
Ağaç üremedi

Dağ ağaçsız ve yalnızca
Gökle alıp veriyorrdu
Adam küçük bir kaya düzlüğünde
Toprakta mağra içinde mağara kapısında
Kaynak başında kuru yamaçta
Dururdu
Eğilip alnını
Yaydıkça yere iki elinin arasına
Göğsü çatırdayarak eğilir
Parçalanarak doğruldukça
Dağ cezbelenir
En yüksek zirvesini kayalı alnını
Yamaçlar yamaçlara yayılan yüzünü
Adam eğilip koydukça yüzünü toprağa
Eğilip koyacak yer arardı

Dağ cezbelenince
Doğrulup eğildikce
Ovaya bir anda
Kentler serilir
Yollar fabrika çevrekleri bentler

Yedi adamdan biri
Bir gün bir dağ göreni
Yeni bir soluk çekti içine
Deeğişti aynı kalarak
İndi kente
Dağıyla
Esen başı

Serin başı geniş kollarıyla
Gözleri yüzünü kaplıyacak gibi büyüyerek
Ve şakaklarında
Avuçlarının arasında güçlükle tuttuğu
Bir şey duruyordu

Yedi adamdan bir dağ göreni
Buyruğu dağa diyeni
Dağdann buyrukla kente ineni
Suları yürüyerek geçeni
Çekip mavzerini çıkardı oyluk etinden
Durdu yarin kapısında

VI

Yedi güzel adam
biri bir gün
bir sofra gördü
gereğini belledi

Sağdan soldan
hoşça davetler gül kuyusu etler
mevkiler
sözümona kadın
entrika
tehdit
teklif pof pof
kazanç
savaş
tümü ölüm işaretleri
O ayrılmaz sofrasından.

Yedi güzel adamdan biri
Bir gün bir sofra göreni
Diğer kardeşleri gibi
tanrı adıyla başlansın cömertliğe
misillu
bir sözle
nalbantyani bıyıklarını çekerek
çöker

Mavi bir yemekle başlardı
bir kaçış
belleğime vur benim
az’ı vur debelensin
bir at ansanblesini
şaha kalkmışlığın psikodinamiğinden vurarak
çocuk avuçlarında tablolar
yalın kılıç ve ünleme isteği
ile
soy bir yanımı
uzat mahzenlerdeki ses bloklarının içine
hoyratken
ellerim birer oymak bir göçebelik
kız kazımağı
daha bayıltıcısı olmadı iliklerimde
Ha ben ha varlık göçmeni kalbimin şuuru
ağaçları dereye fırlatıtırır yamaca
bilinçle ürküp
evciliklerden

Gün – gün Gün – gün
Yar bu obada
evinde
bir laleler içinde
döşeğine ve uşkusuna
binilişine ve ekmeğine rahat
ulu önder mübareki
tasasız ve yavrusundan emin
iken

Yedi adam her biri
obalarda
bal kutusu kayalarağzında
toprağın
al suyu al tohumu
ya hak
insana doğru
kıvrımları kokuları
yükselir uçuşurken
herbiri bir bezirgan oku
bir kervan koruyanı
Her biri
bir yedi güzel adam bahadırı
beyi ya kılıççısı
olarak dolanırlar iken
obalarda
kentlerde
bahçelerde
evağızlarında

Bir gün bir sofra gören yiğit
bir kadın dövdü
elini bin tövbeyle yıkadı

Senin adınla başlarım ekmeğe
Senin izninle varsak yarenliğe
Dostluk olup yardan dostluk görerek
Göçer sözümüz dörtbaşlı ejdere

Bir gün bir sofra gören yiğit
Bir günah sevdi
Belini bin tövbeyle yıkadı

Senin adınla…
Senin izinle…
Dostluk olup…
Geçer sözümüz…

Gün – gün Gün – gün
Onlar o oada bu obada
Kan dolaşımı soluk hızlanışı safalarında
yavaşlayıp duran tunç kaplar
parmak uçlarında bakır oyukları
aşk var
ak bir mermer damarı yarıldı
toprağın derininde
üstünde
kızını ve oğlunu avutuyordu
Tayları deli dolu genç yalaz
Engin otluklarda
Bir milyar koyun keçi manda mecik
Uzaklaşıp sırlı başlardan
başıboş ve görevsiz
Çepeçevre sohbete oturmuş gibi
Dana irisi köpeklere
doğru
kuşku duymadan yaklaşarak
azgın dişleyicilerin önünden
bilmecesiz
bir köylü kalabalığı tavrıyla
geçerek

Sevgili anneciğim
Kemiğim

Uyanınca dağın bayrağını açarlar: ova
Güneş yine aynı eğriden görünür
ve sofralar binlerce
esenlik dolu kızlarla serilir
– ne de kuşlar sabırsızlanır –
Çocuklar
Anne
Ve peşlerinde
Uykunun ve yatağın çiçekleriyle
Süzülüp gelen yaşlılar

Sofranın eteklerinde
Çok oldu renk yollarını
Çatı kirişlerini
Değirmenin taşlarını
Onaran kişiler
Bileklerinde beylikleri
Sular geçirip ağızlarından
Seyirttiler
Onun sabah sofrasına

Sevgili dostum
etim

CAHİT ZARİFOĞLU

Read More

Puro Hakkında Herşey

Bir hobiye duyulan merakın, sonunda insanın kendisiyle buluşmasına nasıl vesile olacağını merak ediyorsanız, bu sorunun cevabı, elinizdeki kitabın değişik yerlerinde gizli Puroda, başından sonuna kadar sanki her şey, hayata dair çok önemli bir sır taşıyor. Kimsenin, ne Karl Marx’ın dış dünyamızla, ne de Sigmund Freud’un iç dünyamızla ilgili hayal gücüyle; ne Che imajının romantik cazibesiyle, ne de 1959 Küba Devrimi sonrasında karşı devrimin sembolü olmasıyla; ne Fidel Castro’nun antikapitalist ve antiemperyalist devrimci liderliğiyle, ne de onu yıkmaya çalışan ilk ABD başkanı J.F. Kennedy ile; ne devrik diktatör Saddam Hüseyin’in acımasızlığıyla, ne de Bill Cosby’nin sevecenliğiyle, ne boğazda mehtap düşkünü Sait Halim Paşa’nın romantikliğiyle, ne de Tinto Brass’ın erotik servetiyle özdeşleştirebildiği puro, hem bu zıt çağrışımların tamamını içinde barındıran, hem de hepsine aynı mesafede durabilen; insanı suretle değil, suretle ilgilenmeye ve daha da önemlisi, ruhi olgunlaşmaya davet eden ilginç karakteriyle hakkında kitap yazılmaya değerdi.

İçimizdeki zıtlıkların sebep olduğu bu çağrışımlar, sonunda bir denge kazanıp satır aralarına sızma cesaretini işte bu nedenle buldu. Tıpkı düşündüğümüz şeyin tam ifadesini bir başka ağızdan duyduğumuzda, hazır vagonlara eklenmek için hesapsızca söze atladığımız kimi anlardaki gibi. Caz gibi yani Yoksa bize ne başkalarının hayatından ve ne haddimize hayatın sırrını keşfetmek !

Read More

Oyunculuğun Yolculuğu

Bu kitap, Dünya tiyatro tarihinde ‘oyunculuk kuramı’ üzerine çalışmalar yapıp düşünce, kuram ve kitaplar üreterek, tiyatro sanatının gelişmesini sağlamış önemli dokuz tiyatro insanının, Stanislavski, Richard Boleslavsky – Maria Ouspenskaya Michael Chekhov – Sonia Moore – Lee Strasberg Stella Adler – Sanford Meisner – Eric Morris’in, yaşamlarını, çalışmalarını, egzersizlerini ve kuramlarını toplu olarak sunan bir başvuru kitabıdır.

“Akademisyenlere, tiyatro sevdalılarına, tiyatro öğrencilerine yol gösterecek, el feneri olacak bir çalışma…”
– Ali Düşenkalkar

“Stanislavski`nin tiyatro kavrayışının açılımlarına bakan bu kitap, zengin bir başlangıç noktası olarak karşımızda duruyor.”
– Prof. Dr. Beliz Güçbilmez

Read More

Evren Daima Evet Der

Evren gerçekten olabileceğine inandığınız, hayalini kurabildiğiniz herhangi bir gerçekliği ortaya çıkarmak için tasarlanmıştır. Bu yüzden büyük hayaller kurmaya devam edin, ama yapabileceğinize inandığınız ya da kabul ettiğinizden çok daha yüksek, kısa dönemli hedefler koymayın. Çünkü sahip olduğunuz bu güç sınırsızdır.
Bir kez seçim yaptığınızda, Evren yaptığınız bu yeni VAROLUŞ seçiminin gerçekliğine her ne aitse onu size getirecektir. Yapmanız gereken tek şey ise fırsatlar kapınızı çaldığında onlara “evet” demektir.
 
Hayat amacı dünyayı dönüştürmek olan, kitaplarıyla, konuşmalarıyla, seminerleriyle şimdiye dek pek çok yaşamı değiştiren, dönüştüren, insanların gitmek istedikleri asıl yollarını bulmalarını sağlayan, yolculuklarındaki engelleri ortadan kaldırmalarına olanak tanıyan çok satan kitapların yazarı, yaşam koçu Darel Rutherford Evren Daima Evet Der kitabıyla, insan potansiyelinin sırlarını, Çekim Yasası’nın ve Evren’in müthiş yaratıcı gücünün gerçeklerini duru bir dille okurlarıyla paylaşıyor.

Read More

Azap Ortakları

Azap Ortakları, Erol Toy romancılığının, Türkiye kimliğini tanıma, tanımlama ve tanıtma serüveninde tarihsel kesit ürünlerinden biridir.

Roman, Osmanlı devletinin ilk kuruluş evresinde, yüzyılın son yarısında başlar. Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin ekseninde, genişleme, gelişme ve yükselişin gizeminde dolana dolana düşüş ve kargaşanın gizine dalar. Devrimin olağanüstü gerçeğinde devrimcinin görkemli trajedisiyle yüzyılın ilk çeyreğini kapsayan ikinci kuruluş döneminde sona erer.

Read More