Gözün Öyküsü
Georges Bataille’ın Lord Auch müstear adıyla 1928 yılında el altından yayınladığı Gözün Öyküsü, 20. yüzyıl edebiyat tarihinin en aykırı metinlerinden biridir. Sayısız değerlendirmeye konu olmuş, edebiyat eleştirisinden felsefeye, psikanalizden sinemaya farklı disiplinlerce ele alınmış bu metin, Battaile’ın estetik anlayışının dışavurumudur: Romaneskten ve psikolojik yorumlamadan arınmış kısa roman.
Çağrışımların büyüleyiciliğiyle ivme kazanan, provokatif hamleleriyle güçlenen ve sinemaya da uyarlanan bu erotika acının, şiddetin, ölümün ve cinselliğin kutsallığının iç içe geçtiği estetik, esrik ve “uygunsuz” bir başyapıt
Mikadonun Çöpleri
Mikadonun Çöpleri, Melih Cevdet Anday tarafından 1967 yılında yazılmış olan iki perdelik oyun.
Melih Cevdet Anday, oyunda; insanların boşa çıkmış yaşam beklentileri, burukluklar, aykırılıklar, çekinmeler, kırılmışlıklardan oluşan mutsuzluklarını, hüzünlerini, yerli yersiz öfke patlamalarını, ender neşe anlarını, bilinçli olarak kurguladıkları ‘oyun’lardan oluşan dünyalarını sahneye getirir. İnsan kişiliklerinin derinliklerinde yatan çatışmaları, ‘öteki’yle ilişkilerde yaşanan karşılıklı kaypaklıkları, yalanları inandırıcı kılmak için takınılan maskeleri oyunun yapısına özgü bir mantıkla yüzeye çıkarır ve sergiler.
Naturans: Yeni Bir Ontolojiye Doğru
“Geometrik yöntemle değil aforizmayla, tanımlar ve aksiyomlarla değil felsefi denemelerle düşünen bir Spinozacının kitabı bu. Çetin Balanuye güncel felsefedeki ontolojiye dönüş eğilimini derinlemesine benimsiyor ve bir yandan bu eğilimin önde gelen figürleriyle (Harman, Ferraris, De Landa, Bryant), diğer yandan Yunan filozoflarıyla, Nietzsche’yle, Deleuze’le diyalog içinde kalarak Spinozacı bir güç ontolojisi öneriyor. Varlık felsefesine ilgi duyanların, ‘ne vardır?’ ve ‘biz neye var deriz?’ sorularını indirgemeciliğe düşmeden ortak bir çerçevede irdeleyen bu çalışmayı büyük bir zevkle okuyacaklarına eminim.”
Hakan Yücefer
“İlk Spinoza kitabı bir şerhti, ülkemizde eksikliği duyulan bir boşluğu titizlikle doldurmaya yönelik çabanın eseriydi. İkincisi, Spinoza’nın sevincinin, kendi yaşam serüvenlerimizle onu mukayese ederek kâh orada, teoride, kâh burada, pratikte ince hassasiyetlerle nasıl gösterilebileceğini ortaya koydu. Bu seferki başka değil, başkada devam eden… Etik ve politik olanı güç ontolojisinin olanaklarıyla düşünmeyi sürdüren Balanuye, bu sefer de heybesine Realizmin çağdaş versiyonlarıyla flörtünü kattı. Beni daha çok ilgilendiren, kattıklarıyla başlatabildiğinin, ontolojinin çağdaş zannedilen, fakat her daim göz ardı edilen, yirminci yüzyılın temel ontolojileriyle ilişkisinde bundan sonra nasıl tartışılacağıdır. Bunun temel felsefi güzergâhımız olduğunu düşünüyorum.”
Güçlü Ateşoğlu
İnsanlığın Medeniyet Destanı,
İnsanlığın Medeniyet Destanı, Batı hegemonyasını reddeden gerçek bir dünya medeniyetleri tarihidir.
Bu kitap, tarihin kaçırılmış fırsatlarını ve insanın kaybedilmiş boyutlarını bizimle birlikte aramaya katılmak isteyen kimselere sesleniyor.
Bu kitabın yönü geçmişe değil, geleceğe dönüktür. Kültür imtiyazına sahip olmayanlara, ona erişme arzusu verecektir.
Bu imtiyaza sahip olup da, “klasik önyargı”nın kendisini Batı ile sınırladığı kimselerde ise büyük ihtimalle öfke doğuracak ama yine de kendilerinde bir açılma, evrensel bir bakış açısı, diğer medeniyetlerle yardımlaşma arzusu uyandıracaktır.
Nasıl Steve Jobs Olunur ?
Steve Jobs, Apple’ı benzersiz bir sanatsal beceri ve kusursuz iş hamlelerinden oluşan mükemmel bir kanşjmta yönetir. İşadamından çok bir sanatçıdır; yarattıklarını sermayeye dönüştürme konusunda da mükemmel bir yeteneği vardır.
Jobs, ilgilerini ve kişilik özelliklerini -taktntılılık, narsisizm, mükemmeliyetcilik- alıp bunları kariyerinin özellikleri haline getirmiştir, Jobs doğa! beceri ve yeteneklerini Apple’ı yeniden yaratmak için kullanmıştır. Yüksek teknolojiyi tasarım, marka ve modayla’ bütünteştirrniştir.
Wired dergisinin haber editörü Leander Kahney’nin kaleme aldığı Nasıl Steve Jobs Olunur? Steve Jobs’un tüm kişilik özelliklerini iş felsefesine nasıl dönüştürdügünü anlatıyor.
Saf ve Düşünceli Romancı
“Bu kitap roman konusunda bildiklerimden ve öğrendiğim en önemli şeylerden yapılmış bir bütündür.”
“Roman okurken kafamızda neler olup biter?” başlığı ve “Romanlar ikinci hayatlardır” satırıyla açılan Saf ve Düşünceli Romancı, Orhan Pamuk’un 2009 sonbaharında Harvard Üniversitesi’nde, bin kişilik Sanders Tiyatrosu’nda verdiği ve büyük ilgi gören Charles Norton konferanslarını içeriyor.
Doksan yıllık geleneğinde T. S. Eliot’tan Borges ve Paz’a, Calvino ve Eco’dan Toni Morrison’a edebiyatın ve sanatın dünyadaki en saygın yaratıcılarını ağırlayan altı oturumluk konferans dizisinde Pamuk, romancılara sıkça yöneltilen “Bunları gerçekten yaşadınız mı?” sorusundan “Müzeler ve Romanlar”ın benzerliğine, romanla resim sanatı ilişkisinden romanların yavaş yavaş ortaya çıkan ve değişen merkezi fikrine, kırk yıllık roman okurluğu ve otuz beş yıllık roman yazarlığının tüm sanatı ve zanaatını okurlarıyla içtenlikle paylaşıyor.
Materyalizmin Tarihi ve Günümüzdeki Anlamının Eleştirisi
Bu kitap esas olarak İlkçağ’dan XIX. Yüzyıla kadar materyalizmin, materyalist diye bilinen veya adlandırılan filozofların materyalist tezleri, görüşleri, öğretilerinin tarihi bir sergilemesi ve açıklamasıdır. Ama materyalizme, materyalist tez ve görüşlere çeşitli rakip veya hasım cephelerdeb yapılan eleştiriler, hücumlar vesilesiyle aynı zamanda doğal olarak genel, evrensel bir felsefe tarihidir de. Lange’nin ilk cildin çeşitli bölümlerinde Sofistler, Sokrates, Platon ve Aristoteles’in düşüncelerinin eleştiri ve değerlendirilmesine tahsis ettiği sayfalar bu ikinci cephesinin en güzel ürünleri arasında bulunmaktadır.
Kitabın diğer bir özelliği onun dar anlamda bir materyalizm tarihi, bir felsefe tarihi olması yanında aynı zamanda daha geniş ve önemli bir anlamda bir düşünceler, fikirler tarihi daha da özel olarak bir bilim ve din arasındaki ilişkiler, gerilimler, çatışmalar tarihi olmasıdır. Eserin Kant’a kadar materyalizmin tarihine ayrılmış olan ilk cildinde Batı’da Ortaçağ’ın sonlarından XIX. Yüzyıla gelinceye kadarki yaklaşık beş yüzyyıllık süre içinde tüm insanlık tarihi için en büyül bir öneme sahip olan bu kavganın ayrıntılı ve heyecan verici bir hikayesi karşımıza çıkmaktadır.
Teneke Trampet
Ana meseleyi kâğıda dökmek için gerekli ve bir o kadar da lüzumsuz ayrıntıyı, maharetli ve sabırlı parmaklarıma ilham veren trampetim olmasaydı hatırlayamazdım. Hatta hastane bana günde üç dört saat teneke trampetimi konuşturma izini vermeseydi, ebeveynlerini bile tanıyamayan zavallı bir insan olurdum. 1900’lerin ilk yarısı. Almanya. Almanların, Polonyalıların ve diğer azınlıkların bir arada yaşadıkları bir kasaba: Danzig. Üç yaşına bastığı gün bir teneke trampet hediye edilen; çevresindeki erişkinlerin mutluluktan yoksun, karamsar, yalan ve suçla dolu, deyim yerindeyse acınası dünyasına katılmak yerine büyümemeyi “tercih eden” bir çocuk: Oskar Matzerath. Teneke Trampet, savaş öncesinde Danzig’den savaş sonrasındaki Düsseldorf’a uzanıyor ve büyümeyi reddeden bir çocuktan bir akıl hastanesi sakinine dönüşen Oskar Matzerath’ın gözünden hem Orta Avrupa hem de Almanya’yı, hiç olmadığı kadar çıplak bir şekilde görmemizi sağlıyor. Grass’ın klasikleşmiş romanında Oskar’ın toplumsal yozlaşmayı, teneke trampetinin vuruşları ve camı parçalayan sesiyle protestosuna tanık olacaksınız. 1959 yılında yayınlanan ve acılarla dolu bir dönemin sert bir eleştirisi olarak değerlendirilen Teneke Trampet, Nobel ödüllü Günter Grass’ın en bilinen romanıdır ve dünya klasikleri arasındaki değişmez yerini çok önceleri almıştır
Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti
Umberto Eco’nun Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti’si, tıpkı Italo Calvino’nun Amerika Dersleri gibi, uluslararası saygınlığı olan yazar ve bilim insanlarının her yıl Harvard Üniversitesi’nde sundukları altı konferansın metinlerinden oluşuyor. Anlatı konusundaki kuramsal çalışmalarıyla da tanınan Eco, bu kez bir kuramcıdan çok, okur kimliğiyle çıkıyor karşımıza. Kırmızı Şapkalı Kız masalından Nerval’in Sylvie’sine, Dumas’nın Üç Silahşörler’inden Tolstoy’un Savaş ve Barış’ına, Kafka’nın Dönüşüm’üne, Agatha Christie’nin polisiyelerine, bir anlatı ormanının gizleri arasında gezdiriyor okuru.
Erkekler!
Bu kitap kadınlara ve kadınları anlamak isteyen akıllı erkeklere sesleniyor…
“Elbette erkeklerin yoldaşlığını istiyoruz. İyi bir cinsel yaşamı; erkeklerle kadınlar iyi bir birliktelik içindeyken oluşan o doğal dengeyi; erkeklerle ilgilenmeyi ve bazen de bizimle ilgilenilmesini istiyoruz.
“Peki, nerede şu ilgi çekici erkekler?
“Çoğu kadın, istediği buysa sevişecek bir erkek bulabilir. Sorun o değil. Sorun, akşam yemeği yemekten hoşlanacağınız bir erkek bulmak.
“Bir ölçüt daha var: Bekâr olmaları gerek. Ama bekârın da tanımlanmaya ihtiyacı var; yani evli olmamaları; ayrıldığından haberi olmayan bir kadından ‘ayrılmış’ veya tekeşli bir ilişki sürdürdüğünü zanneden başka bir kadınla birlikte olmamaları gerekiyor.
“Bu kitabı yazma amacım şu: Akşam yemeğini, yatağımı, hayatımı paylaşmak isteyeceğim bir erkekle tanışmak değil sadece; istediğim bundan fazlası. Sorunu hepimiz için çözmek. Size, ‘Kadınları takdir eden heteroseksüel erkeklerin bulunduğu bir yer biliyorum’ diyebilmek.