• Bize Ulaşın
    0537 364 0921
  • Bostancı / İstanbul

Devlet ve Maduniyet – Türkiye ve İran’da Modernleşme, Toplum ve Devlet

Sosyal tarihi henüz yeterince araştırmacının yönelmediği bir alan olan Ortadoğu’nun durumunu değerlendiren kitap, zamanın ölçülmesi ve işgücü kavramı, devlet-çalışan ilişkileri ve emeğin eşit karşılığı mücadelesi, devlet eliyle yerinden edilme olgusu, farklı etnik ve dini kimliklerin devlet karşısında eşit hak talepleri, toplumsal cinsiyet sorunu ve kadının toplumsal yaşamdaki yerinin belirlenmesi gibi başlıklar çerçevesinde, özellikle İran ve Türkiye’nin son yüzyılda geçirdiği sekülerleşme ve modernizasyon sürecini anlatıyor.

Read More

Aramızdaki Ağaç

“Şimdi diyorum ki dost, aramıza koyacağımız udu henüz hak etmedik biz. Meragi’nin bestelediği Şirazi güftelerinden bihaber kan koklayan vahşi hayvanlar gibi kör olası cahilliğimizle ömürsüz güzelliği arıyoruz yüreğimizde. Ne kültürsüzlükle ne de savaşla açıklanabilecek bir nasipsizlik bizimkisi. İnsanı anbean çürüten meraksızlık. Diyorum ki, gel yürekten bir meydan okumayla aramıza ud-i mükemmel’i koyalım. Parçalamak için ama. Telleri sökerek deneyelim önce, ud-i ekmel olalım. Baktık olmuyor, anlayamadık, bir tel daha söküp kâmil olalım. O da olmadı hamlığı göze alıp telsiz bir tekne yapalım seninle, yahu bundan saz olur mu diye birbirimize soralım. O da olmadı öd ağacının kaba kütüğüyle baş başa, bomboş, apaçık, yapyalnız olalım.
Dost. Mümkünse bir ağaç bulunsun aramızda. Kendi ödümüzdeki arzudan başlayalım.”

Read More

Smilla ve Karlar

Isaiah yerde yatıyor. Bacakları kıvrılıp altında kalmış, yüzü karın içinde, kendini üzerine düşen spot ışığından korumak istermiş gibi ellerini başının etrafına dolamış. Sanki kar bir pencereymiş, o da bu pencereden bakıp dünyanın derinliğinde bir görüntü yakalamış gibi…

Karı tam önünde durduğumuz yerden adımlamaya başlamış. Ayak izleri sınıra kadar bir eğri çizerek, çatı boyunca on metre kadar devam ediyor. Oraya gelince durmuş. Sonra köşeye, binanın bitimine kadar gitmiş. Yarım metre kadar kenardan yürümüş, diğer ambara en yakın olan köşeye doğru. Oradan çatının ortasına yönelip üç metre geri gelmiş, koşmaya başlamak için. Sonunda izler dosdoğru atladığı yere gidiyor.

Diğer çatı cam gibi siyah karolarla kaplı, oluğa doğru dimdik bir açıyla iniyor, karlar kayıp olukta birikmiş. Tutunacak hiç bir yer yok. Doğruca, boşluğa atlamış olmalı.

Isaiah’dan başka kimsenin ayakizi yok…

Başından beri Isaiah’la her durumda geçerli bir anlaşmamız vardı, onu zor durumda terketmeyeceğime dair, ne hiç bir zaman, ne de şimdi…

“İnsanın yüreğini titreten bir gerilim romanı.”
-New York Times

Read More

Hata Neredeydi ? Doğu’nun 300 Yıldır Cevabını Aradığı Soru

“Müslümanların uygarlık liderliğini kaybetmeleri ve modernlikten geri durmaları son yüzyıllarda dünya tarihinin merkezindedir ve uluslararası çatışmalar ile diplomatik tartışmalarda her zaman en büyük etken olmuştur. Hata neredeydi?” David Landes, Harvard Üniversitesi

İslâm dünyası, yüzyıllar boyunca hem askerî ve ekonomik anlamda hem de uygarlık sanatları ve bilim gibi alanlarda öncüydü. İnsanlığın en ön safında, oldukça kuvvetli bir biçimde yerini almıştı. Peki nasıl oldu da aynı yüzyıllar boyunca “barbarlığın” ve “dinsizliğin” karanlığına batan, öğrenilecek ve korkulacak hiçbir şey barındırmayan yer olarak gösterilen Hıristiyan Avrupa bir anda öne geçmişti? Her şey nasıl bu kadar çabuk değişmişti? Savaş meydanlarından ekonomik pazara, kamudan özel hayata kadar Batı hangi kuvvetleriyle zafer üstüne zafer kazanmıştı?
Otoriteler tarafından emsalsiz bir bilgi birikimi ve zarafetle yazıldığı belirtilen, içerdiği konularla oldukça kışkırtıcı ve ufuk açıcı bir eser olarak gösterilen elinizdeki bu kitap,

Bernard Lewis imzası taşıyor. Batı tarafından nasıl alt edildiğini, gölgede bırakıldığını ve tahakküm altına alındığını anlamaya çalışan İslam dünyasının acı dolu tepkisini inceliyor. Karmaşa içindeki bir kültürün hayranlık uyandırıcı portresini sunan Lewis, Ortadoğu’nun dikkatini nasıl Avrupa’nın silahlarına, sanayisine, ticaretine, yönetimine, diplomasisine, eğitimine ve kültürüne yönelttiğini gösteriyor. 18 ile 20. yüzyıllar arasında Batı ve Ortadoğu kültürleri arasındaki çarpıcı farklılıkları, Hıristiyanlık ve İslam, müzik ve sanat, kadınların konumu, laiklik ve sivil toplum, saat ve takvim üzerinden ortaya koyuyor.
Ortadoğu çalışmalarının duayeni olarak kabul edilen Bernard Lewis, Ortadoğu ile Avrupa arasındaki tarihî ilişkiye oldukça isabetli bir bakış açısı kazandıran çalışması “Hata Neredeydi?” ile Türk okuyucusunun karşısına tekrar çıkıyor. Bu yeni çeviri, her yönüyle soluk soluğa okunacak bir başvuru kitabı…

Read More

Paris Düşerken

Paris Düşerken, Fırtına ve Dipten Gelen Dalga’dan oluşan nehir roman, 20. yüzyılın en hareketli dönemini tüm tarafları ve çeşitli yönleriyle tasvir eden dev bir eserdir.

Savaşın ayak seslerinin duyulduğu 1930’ların ikinci yarısın­dan soğuk savaş rüzgârlarının Avrupa’yı içine aldığı 1950’li yıllara kadar uzanan dönemi kapsayan bu eserin ilk kitabını oluşturan Paris Düşerken’de, yayılmacı Hitler faşizminin iş­gali altındaki Paris’te toplumun farklı kesimleri üzerine pro­jektör tutulur. Bir yanda işgalcilere çıkar hesaplarıyla bağlı olan yönetici elit ile burjuvazi, diğer yanda faşizme karşı yurt savunması için örgütlenen direnişçiler bu saflaşmanın iki ana kesimini oluşturmaktadır. İşgal günlerinde, her şey­lerini geride bırakarak, kafileler halinde kentlerini terk eden Parislilerin trajedisi, uluslararası diplomasinin satranç tah­tasında yapılan hamleler, cepheden gelen bozgun haberleri, direniş hareketini örgütleme çabaları… Avrupa’nın çehresini değiştiren kanlı olaylar, bu olaylara sahne olan ülkeler, sava­şın karşıt kutuplarında yer alan kahramanlar…

Yüzyılın en büyük romanlarından sayılan ve sayısız dilde basılarak milyonlarca insan tarafından beğeniyle okunan bir klasik…

Read More

HYGGE – Danimarkalıların Mutluluk Sırrı

Danimarka’nın, dünyanın en mutlu insanlarının yaşadığı ülke olduğu kabul edilir. Onlara göre bu mutluluğun sırrı tek bir sözcükte saklıdır: hygge.
 
Aslında ne kadar anlatsak boş, mutluluk ancak hissedilir. Yine de sevdiğinizle koltukta kıvrılıp dinlenmenin huzurunu, dostlarınızla güzel bir yemek yemenin keyfini, güneşli bir günde pencereden süzülen ışığın yaydığı neşeyi nasıl tarif ederdiniz? Danimarkalılar böyle anları hygge sözcüğüyle anlatıyor.
 
Tek bir karşılığı olmayan ve diğer dillere tam olarak çevrilemeyen hygge’yi tanımlamak için rahatlık, huzur, içtenlik, bir aradalık gibi pek çok farklı kelime önerilebilir ancak bunların hiçbiri tek başına yeterli olmayacaktır. 
 
Dünyaca ünlü Mutluluk Araştırmaları Enstitüsü’ne başkanlık eden Meik Wiking, tüm bu tanımların ötesine geçip hayatınızda hygge anlar yaratabilmeniz için bu kitapta size rehberlik ediyor. Wiking’le birlikte evinizin atmosferini küçük dokunuşlarla sizi mutlu edecek şekilde değiştirebilir, arkadaşlarınızla eğlenceli bir akşam yemeği planlamanın püf noktalarını öğrenebilir, stresli geçen iş günlerinden sonra huzur bulacağınız hafta sonu etkinlikleriyle ilgili önerilerden faydalanabilirsiniz.
 

Read More

Lugatçe-i Felsefe

Felsefeye ilişkin Arapça ve Fransızca bazı eserleri mütalaa ettiğim sırada felsefi terimlerin bu iki dilde tesadüf ettiğim karşılıklarını bir mecmuaya kaydetmiştim. Bunların perişan bir halde kalmasına ve sarfettiğim emeğin bu şekilde heder olmasına gönlüm razı olmadı. Gerçekten de bu konuda sarfedilen mesai öyle pek kolay feda edilecek bir şey değildi. Çünkü bu işe en evvel, felsefeyi İbn Bâcce’nin en seçkin öğrencilerinden tahsil etmiş olan meşhur Mûsevî hakîm Ebû İmrân Musa bin Meymun’un Delâletü’l-Hâirîn başlıklı eserinden başlamış idim. Bu kitap İbrani harfleriyle, Arap dili üzere yazılmış olduğundan felsefeye ait fasıllarının Fransızca tercümesiyle tatbikinde pek ziyade güçlük çekmiş idim. Bu eser Avrupa’da Guide des Égarés başlığıyla tanınıp, mütekellimlerin mezhebi hakkında en önemli bilgi kaynağı sayılmıştır. 

Read More

Waldo Sen Neden Burada Değilsin

“Kim olduğumuz sorusuna cevap ararken, aklımız hep, kim olacağımız sorusuyla karışıyor. Kim olacağımızı düşündüğümüzde ise kim olmak istediğimiz sorusu peşimizi koyuvermiyor. Gerçekte, kim olduğumuzu öğrenme süreci içinde bile kimliğimiz yeniden oluşuyor.
Sanki Werner Heisenberg’in belirsizlik ilkesine tâbi olmuş gibiyiz. Nerede olduğumuzu öğrenmeye çalışırken nereye gittiğimizin bilgisi elimizden kaçıyor, eğer nereye gittiğimizi bilme gayretine kendimizi kaptırırsak nerede olduğumuzu unutma tehlikesine uğruyoruz. Ama bütün bu belirsizlik içinde karartılamayacak, önemi azaltılamayacak, vazgeçilemeyecek bir kalkış noktamız var:
Bizler, hepimiz birer ürünüz. Hepimiz husule geldik, hepimiz oğullar ve kızlarız.”

Read More