Varoluş: Biz Nereden Geldik?

Neden buradayız? Nereden geldik? Orta Afrika’da yaşayan Boshongo halkına göre, bizden önce yalnızca karanlık, su ve Büyük Tanrı Bumba vardı. Bir gün, şiddetli bir mide sancısıyla kıvranan Bumba, Güneş’i kustu. Güneş suyun bir kısmını buharlaştırınca kara göründü. Sancısı hâlâ dinmemiş olan Bumba’nın midesinden sırasıyla Ay, yıldızlar, leopar, timsah, kaplumbağa ve en sonunda insanlar çıktı.

Bu yaratılış efsanesi de, diğer birçokları gibi, bugün hâlâ kendi kendimize sorduğumuz sorulara yanıt aramaktadır. Neyse ki günümüzdeartık, ilerleyen sayfalarda göreceğimiz gibi, bize yanıtlar veren bir araca sahibiz: bilim.

Varoluşun bu gizemleriyle ilgili ilk bilimsel kanıt, Edwin Hubble’ın 1920’lerde, California’daki Wilson Dağı’nın zirvesine yerleştirdiği teleskopla gözlemler yapmaya başlamasıyla elde edildi. Hubble, neredeyse bütün gökadaların bizden uzaklaştığını fark etmişti. En hızlı uzaklaşanlar da en uzaktaki gökadalardı. Evrenin genişlemesi, bütün zamanların en önemli keşiflerinden biri oldu.

Bu keşif, evrenin bir başlangıcı olup olmadığı konusundaki tartışmanın yönünü değiştirdi. Eğer gökadalar şu anda birbirlerinden uzaklaşıyorlarsa, geçmişte daha yakın olmuş olmalıydılar. Eğer hızları sabit idiyse, hepsi milyarlarca yıl önce birbirlerinin üstüne binmiş olmalıydı. Evrenin başlangıcı böyle miydi?