1999 yılında gösterime çıkan serinin ilk filmi ‘Matrix’, gerek sinema sektöründe bilim kurgu alanında dönüm noktası olması nedeniyle gerekse görsel şöleniyle solukları kesmeye yetmişti. Serinin ikinci ve üçüncü filmleri bilim kurgu sevenler tarafından büyük bir heyecanla karşılanmıştı.

Matrix’in ‘Varlık Felsefesi’ (Ontoloji), ‘Varoluşçuluk’ (Egzistansiyalizm) ve ‘Bilgi Felsefesi’ (Epistemoloji) açısından bizlere katkıları çok büyük. Hayatı, hayatın anlamını sorgulamak, yaşam amacımızı, hayat felsefemizi, misyonumuzu, vizyonumuzu belirlemek adına birçok alt mesajla dolu..

Seçim sana ait ve hayatının sonuna kadar sonuçlarıyla yaşamak zorunda kalacaksın. Mavi hapı alıp, elindeki bu kitabı rafına geri koyup Matrix’i sadece bir film olarak düşünmeye devam mı edeceksin yoksa kırmızı hapı alıp tavşan deliğinin ne kadar derinlere uzandığını keşfe mi çıkacaksın?

Etrafımızdaki dünya göründüğü kadar gerçek mi yoksa beynimiz hepimizin inandığı bu hayal ürünü dünyayı mı yaratıyor? Bu eski muamma, Keanu Reeves’in oynadığı kült film Matrix ile tekrar gün yüzüne çıkıyor.

Matrix şimdiye kadar yapılmış en felsefi filmlerden biridirve olay örgüsünün her bir adımı bir bilmece. Bildiğimiz dünya sadece düşlerimizden ibaretse bu, rüyaları gerçek mi yapar? Kendi dünyamızdan çıkıp daha gerçek fakat daha çirkin bir dünyaya geçiş yapma şansımız olsa, -kırmızı hapı almak- bu fırsatı kaçırmak ahlaki bir başarısızlık mı olur? İnsanlar kendilerinden üstün elektronik mekanizmalara değer verir mi? Beyin vücutsuz ya da vücut beyinsiz yaşayabilir mi?

Matrix ve Felsefe kitabında, profesyonel filozoflar Matrix filmini birçok açıdan ele alıyorlar: Metafiziksel, epistemolojik, etik ve estetik olarak. Bu karmaşık sanat eserinin gizli derinliklerini açığa çıkarıyorlar ve çoğunlukla da rahatsız edici gerçeklere ulaşıyorlar. Kırmızı hapı alanlar “gerçek dünyaya” asla aynı şekilde bakamıyor.