Kırgınlık, roman türünü kendi içinde tartışan bir roman. Romanı yazma eylemine okuru da ortak ediyor. Hem biçimi hem içeriğiyle, kalıplarımıza ve alışkanlıklarımıza meydan okumanın romana dönüşmüş hali. Kasabaların, kentlerin; dünya üzerinde var olan ve var olmayan değişik coğrafyaların kendine özgü dokusunu, geçmişi, geleceği, tanımlayamadığımız zamanları, Eğitim-Sen’i ve küskün mavi ejderhaları ortak bir ruhla harmanlarken, kendisinden önceki yüzlerce eserle, yüzlerce hayatla da konuşuyor. 
Salem’de incir ağaçlarına asıldım. Cesedim Bağdat sokaklarında sürüklendi. Komo Gölü’nde dokuz çift elle boğuldum. Hicaz’da taşlandım. Sibirya’da yakıldım. Karayipler’de dövülerek öldürüldüm. Altmış sekiz yerimden bıçaklandım. İsmim dokuz yüz yıl boyunca yasaklandı. Bir su kuyusunda ölü bulundum. Bir kireç kuyusunda ölü bulundum. Bir mağarada, bir ormanda, California’da bir otel odasında ölü bulundum. Bedenim yirmi altı parçaya bölündü.
Ama her seferinde yeniden doğdum.