İmparatorluklar başkentinden günümüz modern Türkiyesi’ne, hâlâ en kalabalık, en çok göç alan, en zengin ve dinamik bir merkez kent olma özelliğini sürdüren İstanbul, aynı zamanda önemli bir yemek metropolü olarak kalmayı da hep başarmıştır.

Doğu’dan Batı’ya yönelen ünlü Baharat ve İpek Yollarının kavşağında, binlerce yıldır nice uygarlıklara beşiklik etmiş; Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları arasında doğal bir köprü olmuş İstanbul’un, Çin’den İran’a, Anadolu’ya, Araplardan Bizans ve Roma’ya, başka bir deyişle, Asya, Kafkasya, Ortadoğu, Kuzey Karadeniz, Ege, Akdeniz, Kuzey Afrika, Balkanlar ve Avrupa kültürlerinin zengin bir sentezini temsil etmesi doğaldır. Ayrıca, Türkler Anadolu’ya yerleştiklerinde bu yeni coğrafyaya özgü sebze, bitki ve meyve çeşitlerinin, bunların yanısıra Rum, Ermeni ve Musevi mutfaklarının da Osmanlı/İstanbul yemek kültürünün gelişme sürecine büyük bir katkıda bulunduğunu belirtmek gerekir.

Artun Ünsal, İstanbul’un Lezzet Tarihi’nin ilk bölümünde, Doğu ve Batı’nın yemek geleneklerinin harmanlandığı kadim kentin, Eski Yunan-Roma ve Bizans’tan başlayıp Osmanlı İmparatorluğu’nda saraydan sokağa uzanan zengin mutfak kültürünü günümüze kadar getiriyor.

İstanbul’un Lezzet Tarihi’nin ikinci bölümünde ise günümüz yemeklerinin, tarihten ve geleneklerden gelen özellik ve anlamlarını yansıtan alıntı ve ek notlarla zenginleştirilmiş tarifleri yer alıyor.