İsmet Özel gibi bir şair filozofun, şairliği ve şiirleri üzerine çok sayıda araştırma yapılmıştır. Bir bakıma Türk şiirindeki yeri ve önemi bakımından şairliği ve şiirinin hakkı farklı cenahtaki görüş sahiplerince teslim edilmiştir. Ancak söz onun siyasi, kültürel, toplumsal alana ve Türkiye’nin geleceğine dair fikirlerine gelince, Türkiye’deki yaygın sanat, düşünce ve siyasi çevrelerce hep göz ardı edilmiş, görmemezlikten gelinmiştir. Özel’e göre bu, bilinçli olarak yapılan bir tercihtir. İsmet Özel üzerine şimdiye kadar yapılan çalışmaların eksik bıraktığı ancak Özel için bu alandaki fikirlerinin en az şiiri ve edebiyatı kadar önemli olduğu düşüncesi defalarca metinlerinde tekrar edilmektedir. Şiirleri düşüncelerinin ruhuna işaret ise diğer yazıları da o ruhun içinde can bulduğu beden olarak görülmelidir. Bu kitapta, İsmet Özel’in göz ardı edildiği düşünülen, görmemezlikten gelinen fikirlerinin izi sürülmektedir.

Anadolu topraklarında oluşan Türklüğün tarihin görünür sahnesindeki rolünü zayıflatmaya yönelik gerek Türkiye içinden gerekse dünya sistemi veya kapitalist hegemonya düzeniyle gelen saldırılar bir bakıma Özel’in nöbet yerini tayin etmiştir. Elbette Özel’in düşünce seyrini tesmiye için üç tarzı fikirden(solcu, İslamcı, milliyetçi) söz edilebilir, ancak Özel’in tuttuğu nöbet yerinin değiştiğini söylemek doğru olmaz. Her üç dönemde dünya sisteminin saldırılarını doğrudan göğüslemiş ve Türkiye’nin yeniden dirilişinde fikri çatının oluşumuna tuğla taşımaya devam etmektedir.

İsmet Özel bir şiirinde, “boynumda bana yargı yükleyenlerin utançlarından yapılma mücevherler” diyerek, çevreye aldırmadan, ona teslim olmadan kendi fikir yolculuğunu sürdürmüştür. Kerbela şehidi Hz. Hüseyin’e atfen söylenen “Başın düşmanın elinde olabilir ama elin asla!” sözünün işaret ettiği “onur ve agâh olma hali” İsmet Özel veçhesinin en belirgin çizgisi olarak her dönemde öne çıkmıştır. Bir şiirinde “Tam düşecekken tutunduğum tuğlayı kendime rabb bellemeyeceğim” dizesi, onun bu konudaki titizliğini beyan etmektedir.  Aynı titizliğini, “Uhud Savaşı” sırasında nöbet yerlerini terk edenleri hatırlatarak, “Tuttuğu nöbet sırasında şekerleme yapanların kurşuna dizildiği bir ülkede yaşamak istiyorum” diyerek, bu toprakların/Anadolu’nun vatan kılınmasının ve gelecekte de vatan kalabilmesinin bedelinin ne olduğunu açıkça faş etmektedir. Türkiye’nin karşı karşıya olduğu küresel saldırıların püskürtülebilme şartını “millet” olma bilincine bağlayan Özel, millete mensup her bir bireyin statüsü ne olursa olsun agâh olmasını ve nöbet yerini terk etmemesini her fırsatta salık vermektedir. Bir bakıma o, güneşin doğuşunu umanlara eğer gece uykuda kalma tehlikesi taşıyorlarsa bütün geceyi uyanık geçirmeyi göze almalarını vatan borcu olarak hatırlatmaktadır.