Yazar, zihinsel ontolojilerle dış dünyada hükmü cari ve değişmez olan ontolojinin bir biriyle ilişkisini irdelemekte ve bu sorunun felsefe tarihi içerisindeki seyrine de göndermeler yaparak klasik ve modern zamanlar arasındaki karşı oluşu temel dinamikleriyle incelemektedir. Bu bağlamda klasik metafiziğin temelinde yer alan eşyanın hakikatinin sabit oluşu ve bireylerin zihninden bağımsız bir varlık alanının kendi başına mevcut olduğu gerçeğinden hareketle klasik ve modern sofizm eleştirisi olarak da anlaşılması gereken bir bakış açısı sunmaktadır.Nitekim söz konusu tarihsel yaklaşımların belki de felsefe tarihinde en belirgin ve de en yetkin biçimde karşılığını bulduğu bir düşünür olarak İbn Sînâ’nın bu sürecin, Meşşâî geleneğin ve hakikatin tarafında bulunuşu ve bu muhkem klasik metafiziğin inşasına İslam düşünce geleneğinin en nadide katkısını yapmakta oluşu eserin merkezî vurgusunu oluşturmaktadır. Yine yazarın özellikle vurguladığı klasik metafiziğin temel kavramları olan zorunlu varlık, mutlak varlık, teşkik, mevcud ve bir kavramları İbn Sînâ’nın özgün telif ve inşasının meşşâî gelenekteki konumunu daha anlaşılır ve belirgin kılmaktadır.