Zaman olarak İkinci Dünya Savaşı’nın bir gün öncesini konu edinen Huzur romanı, hacimli hikayesinde şimdiki ve geçmiş zamanları bir arada barındırıyor. Dört bölümden oluşan romanın ilk ve sonuncu bölümlerinde, yaşanan bir günlük zaman dilimi ele alınıyor. İkinci ve üçüncü bölümlerde ise söz konusu zamanın bir yıl öncesi anlatılıyor.

Eserinde 30’lu yılların sonundaki buhranlı havayı tüm yönleriyle yansıtan Tanpınar, romanının hakim duyguları olarak karamsarlık, ümitsizlik, aşk ve özlemi yansıtıyor. Roman karakterlerini hayattan beklentisini karşılayamamış ve mutsuz kişiler olarak kurgulayan Tanpınar, bu duyguyu okuruna özellikle de romanın başkahramanı olan Mümtaz ile hissettiriyor.

Huzur’un kahramanlarından Mümtaz, roman boyunca kendisini “huzur”a kavuşturacak bir “iç nizam”ı aramaktadır. Eserde hastalık, ölüm, tabiat, kozmik unsurlar, medeniyet, sosyal meseleler, çeşitli ruh halleri ve estetik fikirler iç içe verilir. Ancak bütün bunların üzerinde romana hakim olan Mümtaz’la Nuran’ın aşklarıdır. İstanbul, bu aşkın yaşandığı çevre olmaktan çıkarak, adeta bir roman kahramanı gibi ele alınır.

Eserde iki eski aşık olarak anlatılan Mümtaz ile Nuran arasında geçen olaylar, romanın hem geçmiş dönemini hem de ağırlıklı zamanını oluşturuyor. Eser boyunca İstanbul’da gezinirken Nuran ile olan hatıralarını zihninde canlandıran Mümtaz, böylelikle dönemin İstanbul’unu da zengin betimlemeler ile okura aktarıyor. Söz konusu tasvirsel boyut, Huzur romanını zihniyetin yanı sıra şehir mirası anlamında da eşsiz bir kaynak olarak öne çıkarıyor.