• Bize Ulaşın
    0537 364 0921
  • Bostancı / İstanbul

Batı Avrupa’da Milliyetçiliğin Gelişimi

Batı Avrupa’da milliyetçilik ideolojisinin doğuşunu, kıtanın özgün tarihsel, coğrafi ve ekonomik koşulları ile, Kavimler Göçü’nden bugüne uzanan bir süreci izleyerek anlatıyor. Milliyetçiliğin gelişim süreçlerini, sosyal bilimlerin herhangi birinden değil tümünden faydalanarak açıklama iddiasında olan Josep R. Llobera’nın çözümlemeleri, Doğu ve Batı toplumlarında millet, milliyet, ulus gibi kavramların neden farklı algılandıklarına da ışık tutuyor.

Read More

Fatih Sultan Mehemmed Han

Fâtih Sultan Mehmed üzerine yaptığı çalışmalarını 1950’lerde yayımlamaya başlayan Halil İnalcık’ın yaklaşık altmış yıllık birikiminin yer aldığı bu kitap, Fâtih ve devri hakkında monografik bir eser. Fâtih Sultan Mehemmed Han, İnalcık’ın daha önce muhtelif dillerde yayımlanmış makalelerinin yanı sıra yeni yazılarını da içeriyor.

Kitabın birinci bölümünde, Osmanlı ve Bizans (1302-1453) ilişkileri ve İstanbul’un fethi ele alınırken, fetih sonrası idare ve kurumlara dair yeni düzenlemeler, dönemin arşiv belgeleri ve kânûnnâmeler ışığında inceleniyor. Ayrıca Fâtih dönemi mâliye idaresi ve imparatorlukta rayiç olan meskûkât üzerinde durulurken, birinci elden kaynaklar detaylı bir şekilde tahlil ediliyor.

İkinci bölümde ise, İnalcık’ın ilk defa bu eserde yayımlanacak olan yazıları da yer alıyor. Halil İnalcık’ın “Fâtih Sultan Mehmed” hakkında kaleme aldığı bu kapsamlı çalışma, zengin bibliyografyasıyla da araştırmacılar için eşsiz bir kaynak niteliğindedir.

Read More

Yılanlar, Gündoğumları ve Shakespeare

 “Bu kitap, çok uzun bir zaman önce Afrika savanlarında kendilerine yaşayacak yer seçen, yiyecek ve güvenlik arayışı içine giren ve küçük avcı-toplayıcı topluluklar kurarak sosyalleşen atalarımızın verdiği kararların, duygusal yaşamlarımızda bıraktığı izleri bulma çabalarımın sonuçlarını aktarıyor… İnsan davranışlarına evrimsel bir açıdan yaklaşarak duygusal yaşamlarımızı daha yaratıcı bir şekilde düşünebileceğimizi, bu konudaki pek çok sorumuza cevap vermenin bir yolunu bulabileceğimizi göstermeyi umuyorum.”

Tarihöncesi atalarımız hayatta kalmak için bazı şeyleri (örneğin yüksek kalorili yiyecekleri) elde etmek, bazı şeylerden de (örneğin tehlikeli hayvanlardan) kaçınmak durumundaydı. Çevre koşullarının dayattığı yaşam tarzına uyum sağlayanlar hayatta kalıp ürüyor, diğerleri ise eleniyordu. Böylece atalarımızın başlangıçta bilinçli olan kimi tercihleri zamanla içgüdüsel tercihler olarak bütün insanlığa miras kaldı. İşte bu yüzden hemen hepimiz sözgelimi bal gibi tatlı, yüksek kalorili yiyecekleri severken yılan gibi hayvanlardan içgüdüsel olarak korkuyoruz.

Yılanlar, Gündoğumları ve Shakespeare’de, evrim biyoloğu Gordon Orians, geçmişin hâlâ bizimle olan “hayaletlerinin” izini sürüyor. Estetik zevklerimizin, damak tadımızın, korkularımızın, beceri ve zaaflarımızın kökenlerine evrimsel bir mercekten bakan Orians, bunların geçmişte bize nasıl hizmet ettiğini ve günümüzde hayatımızı nasıl etkilediğini inceliyor.

Read More

Avrupa Hegemonyasından Önce: 1250-1350 Yılları Arasında Dünya Sistemi

Ünlü Amerikalı tarihçi ve sosyolog Janet Abu-Lughod’un Immanuel Wallerstein’in “Dünya Sistemleri Teorisi”ni yeniden yorumladığı ezber bozan çalışması Avrupa Hegemonyasından Önce: 1250-1350 Arasında Dünya Sistemi, verili kabullerin aksine, modern dünya ekonomisinin kökenlerinin 16. yüzyıla değil, 13. yüzyıla dayandığını öne sürüyor. Avrupa’nın Brugge ve Venedik gibi liman şehirlerinden Horasan ve Moğolistan’a, Hint altkıtası ve Çin’den Bağdat ve Kahire’ye uzanan geniş kapsamlı ticari ve kültürel alışverişe odaklanan Abu-Lughod, bütünleşik bir sistem olarak ‘yüksek ortaçağ’ dünyasını masaya yatırıyor. Küresel ekonominin Avrupa-merkezli tarih yazımını eleştiren Abu-Lughod, Cengiz Han yasalarıyla şekillenen bu dünya sisteminin neden kısa sürede zayıflayıp yerini Avrupa hegemonyasına bıraktığına da yanıtlar arıyor. Avrupa Hegemonyasından Önce: 1250-1350 Yılları Arasında Dünya Sistemi, okurlarını ortaçağ Avrasya’sının birbirine bağlı dehlizlerinde kaybolmadan ustalıkla gezdiren, incelikle örülmüş detaylarla dolu bir çalışma…

Read More

Platon’un Eczanesi – Derrida

Derrida’nın ilk dönem düşüncesinin bir ürünü olan Platon’un Eczanesi, özdeşliğin, kimliğin, aklın, logos’un temas ettiği ve hakim olma mücadelesi verdiği gerçek’in temel olarak akışkan, anlaşılmaz ve muğlak olduğunu öne sürer.

Nasıl konuşur, neden yazarız? İki Atinalının bu konu üzerine yaptığı sohbet, yüzyıllar sürecek bir sorgulamanın en önemli taşlarından birini oluşturur. Platon’un en önemli diyaloglarından biri olan Phaedrus’tan yola çıkan Derrida bu tartışmaya yeni bir boyut kazandırıyor. Pharmakon kavramını devreye sokan ve Phaedrus’u bu kavramla birlikte yeniden okuyan Derrida yazmayı ve okumayı esasen görünmeyen ve geri çekilenle yüz yüze gelmeden bir temas, onun yokluğunu, bıraktığı boşluğu anlam üreterek doldurmaya meyleden bir akış olarak düşünüyor.

“Derrida, bu kitapta bize Platon diyologlarının gün görmemiş kısımlarından bahsediyor. … Derrida için, Phaedrus’un örtülü mesajı, ki Platon’un kendisi bile bundan habersizdir, konuşmanın da aslında yazmak olduğudur. Bütün ifadelerimiz, kendilerine karşı bölünmüş muğlak birer varlıklardır.”
-Who was Jacques Derrida?, David Mikics-

Read More

Tarihin Görgü Tanıkları

İkona, gravür, taş baskı, karikatür, ahşap oyma, harita, minyatür, fresk, heykel, resim, fotoğraf, dokuma, afiş… Hepsinin de tarih araştırmacılarına söyleyecek şeyleri var. Yalnız onlara mı? Geçmişi anlamak isteyen herkese…
Bir imge ile karşılaştığımızda “tarih ile karşı karşıya” geliriz. farklı zamanlarda, dünyanın farklı köşelerinde ve kültürlerinde üretilen, çeşitli imgeler içeren görsel malzemeler bize ne anlatır? Onlara bakarak tarihi okuyabilir miyiz, anlayabilir miyiz? İmgeler yazılı kanıtları tamamlar. İmgelerin tanıklığı olmasaydı, maddi kültür tarihi neredeyse imkansız olurdu, zihniyetlerin tarihi, günlük yaşamın tarihi de. Bu kitapta, Kültür Tarihi Profesörü Peter Burke, görsel malzemenin tarihi anlamak için nasıl kullanılacağını i nceliyor. İmgelerin nasıl okunması değil nasıl okunmaması gereğinden söz ediyor. Her türlü imgenin belirli bir toplumu anlamada bize nasıl yol gösterebileceğini örneklerle sunuyor. Sessiz tanıkların “satır aralarını” okurken, tarihçileri tuzaklar konusunda uyarıyor. sosyal gruplar imgelerde nasıl temsil ediliyor? Toplumsal cinsiyet, yabancılar hakkındaki basmakalıp yargılar imgelere nasıl yansıyor?
Tarihin yazılışında görsel kanıtların yararları ve tehlikeleri nelerdir?
Burke, tarih ve sanat meraklısı okuru görsel malzemeler arasında zaman ve mekan izlemeden meraklı ve öğretici bir yolculuğa çıkarıyor. Peter Burke, Cambridge Üniversitei’nde Kültür Tarihi profesörü. Bilginin Toplumsal Tarihi, Tarih ve Toplumsal Kuram, Yeniçağ Başında Avrupa Halk Kültürü adlı eserleri Türkçe’de yayımlandı.

Read More

Büyülü Oyuncak Dükkanı 

Geçmişten bugüne en büyük İngiliz yazarlardan biri olarak kabul edilen ve Margaret Atwood ile Jeanette Winterson’a da ilham kaynağı olan Angela Carter‘ın, engizisyon hışmından kurtulabilmiş cadıların torunlarına armağan ettiği Büyülü Oyuncak Dükkânı yeniden Türkçede…
 
Bedenin cehennemî bir arzu makinesine dönüştüğü çağlarda, anne baba şefkatiyle sarmalanmış korunaklı bir çocukluktan kopmak zorunda kalıp karanlık bir dönemece giren Melanie’nin hikâyesi; Angela Carter’ın büyülü gerçekçi dokunuşlarıyla kişinin kendini keşif yolculuğundaki tabuları bir bir yıkıyor. Genç bir kadının taşıdığı safiyane duyguların yetişkin dünyasına ait hakir ve lanetli arzularla kirlendiği, oyuncakların m asumiyetini kaybettiği bir oyuncak dükkânında verilen reşit olma mücadelesi gotik imgelerle bezeli bir hayal evrenine dönüşüyor.

Read More

Bölünmüş Benlik

R. D. Laing, bu ilk ve klasikleşmiş kitabında, otoriter, damgalayıcı psikiyatrinin toplumsal baskıyla el ele vererek insanlara dayattığı “trajedi”ye varoluşsal fenomenolojik çerçeveden bakılmasını öneriyor. Yazar, “ruhen rahatsız” kategorisine sorgusuz, alelacele sokulan insanların gerçekte varoluşsal bir kriz yaşadıklarını, Sartre, Heidegger, Kierkegaard gibi felsefeciler yoluyla anlaşılabileceklerini gösteriyor. Uyum, itaat ve rekabetin normal olmanın koşulları olarak dayatıldığı bir dünyada kendi özgür seçimlerini uygulayacak yer bulamayan birey, diğer insanlarla ilişkilerinde bir sahte-benlikle hareket etmeye, içsel bir benlik geliştirmeye koyulur. Tehlikeli ve acımasız gerçekliğin erişemediği bu içsel benlik, imkânsız bir amacın, sakat bir projenin peşinden koşar: Bedenle bağını olabildiğince aza indirgemeye çalışır. Bölünmüş Benlik, incinmiş, hırpalanmış, henüz baş edememiş, atlatamamışların, “iyi çocuk”luktan “kötü çocuk”luğa düşmüşlerin hikâyesini dürüst bir çağrıyla, eleştiri-özeleştiri gerekliliğiyle sunuyor.

Read More

Geleneksel Türk Tiyatrosu – Köylü ve Halk Tiyatrosu Gelenekleri

Türk Tiyatrosu tarihini evrelere göre incelerken, bunu dört dönem olarak ele almıştık. Bize özgü Geleneksel Türk Tiyatrosu belirli bir tarih döneminden çok, bir bakıma önsüz ve sonsuz bir evre olarak düşünülmelidir. Bundan sonraki üç evre Batı örneğinde Türk Tiyatrosu’dur. Bu konularda hazırladığımız üç cilt şu başlıkları taşıyordu: Tanzimat ve İstibdat Döneminde Türk Tiyatrosu- Meşrutiyet Dönemi Türk Tiyatrosu – önce 50 Yılın Türk Tiyatrosu, 1983’teki üçüncü baskısında ise Cumhuriyet Dönemi Türk Tiyatrosu. Geleneksel Türk Tiyatrosu kitabı ilk 1969 yılında yayınlanmıştı. Şimdiki ise bir bakıma ikinci baskı sayılabilir. Bir bakıma diyorum, çünkü kimi bölümleri çok ufak değişikliklerle korunmuştur. Ancak buna aynı adı taşımakla birlikte yeni bir kitap da denilebilir. Şöyle ki iki büyük tiyatro geleneği olan Köylü Tiyatrosu Geleneği ile Halk Tiyatrosu Geleneklerinden birinci baskıda yalnızca Halk Tiyatrosu Geleneğine yer verilmişti, oysa bu yeni baskıda kitabın birinci kesimini oluşturan Köylü Tiyatrosu Geleneği eklenmiştir. Ayrıca Halk Tiyatrosu Geleneği kesiminde de önemli ölçüde değişiklikler, katmalar, çıkarmalar yapılmıştır. Bundan başka ilk baskıda çok az sayıda olan resimler bu baskıda zenginleştirilmiş, ayrıca renkli resimlere de belli bir ölçüde daha çok yer verilmiştir. Bir başka değişiklik de biri Karagöz, öteki Ortaoyunu olmak üzere tam metin olarak iki fasıl eklenmiştir. Değişiklik yalnız iki baskı arasında olmadı, 1969’dan bu yana Geleneksel Tiyatromuza yeterli olmamakla birlikte daha büyük bir ilgi uyandı. Devlet gene yeterli olmamakla birlikte konuyla ilgilendi. Devlet Tiyatrosunda Tiyatro Bölümümüzden mezun bir sanatçı sürekli Karagöz ve Kukla gösterimleri vermekte. Turizm Bakanlığının açtığı bir Karagöz yarışması sonucu oniksi dolaylarında iyi Karagöz oynatabilecek sanatçılar saptandı. Bunların içinde en az dördü eski ustaları aratmayacak bir düzeyde bulunmaktadır.

Read More

Yeraltındaki İstanbul 

İstanbul´un üzerinde meskun olan bizler, çoğu zaman şehrin “altı”nda akan giden zamandan ve mekândan bihaberizdir. Üç büyük medeniyete beşiklik etmiş olan İstanbul´un “beden”inde taşıdığı izler, bizleri “geçmiş”in koridorlarında gezdirir.Ve geçmiş ile şimdiki zaman arasında mekik dokuyarak,”an”ı yakalamaya çabalarız.Bu hayret iklimi, İstanbul´u diğer şehirlerden farklı kılan yegâne özelliktir.Bu şehir,bu izlerin peşinden yürüyen gezgini,nasibi ve ilmi ölçüsünde “tepe”lerinde dolaştırır; dehlizlerinde ağırlar…Yeraltındaki İstanbul, İstanbul´un, dünyanın merkezine seyahate çağırıyor..

Read More