İktidarın 50. Yasası
Yazar Robert Greene’nin 50 Cent’le karşılaştıktan sonra onun yaşam deneyimlerinden yararlanarak İktidarın 50. Yasası kitabını oluşturması uzun gözlemlere, fikir alışverişlerine ve araştırmalara dayanıyor. Robert Greene’nin bu kitabı yazış amacı salt 50 Cent’in ne kadar cesur, başarılı ve mücadeleci olduğunu kanıtlamak değil elbette. Yazar, onun çocukluk yıllarını geçirdiği evi, mahallesindeki eski dostlarını, takıldığı mekânları ziyaretlerinde böyle bir dünyada ayakta kalmanın ve 50 Cent’in marka oluşunun hikâyesini öğrenmiş; onun, daha önce yazmış olduğu üç kitabında anlattığı tarihi kişilerin canlı bir örneği olduğunu kavramıştır. İktidarın 50. Yasası, tüm başarılı kişilerin iktidarda kalma yollarını 50 Cent’in yaşam deneyimlerinden, mücadelesinden ve yaşama bakış açısı üzerinden anlatıyor, vurguluyor. Ve bize öylesine çarpıcı spotlar aktarıyor ki, bunların her biri, yaşam savaşımızı sürdürürken önümüze çıkacak engelleri nasıl saf dışı edebileceğimiz konusunda ipuçları veriyor. 50 Cent, İktidarın 50. Yasası aracılığıyla bizlere şöyle sesleniyor: • Korkusuz olun • Gerçekçi olun • Otorite sahibi olun • Olumsuzlukları fırsatlara çevirin • Deneyimlerden yararlanın
• Girişken olun • İlişkilerinizi sıkı tutun • Kararlı olun • Kendinize inanın • Ölümden korkmayın
Türklerin Yazılı Kültürü – Türklerin Edebiyatı
Toderini’nin eseri klasik olarak nitelenen 14.-18. yüzyıllar arası dönemde Osmanlı Türklerinin yazılı kültürleri üstüne kaleme alınmış önemli bir denemedir.
Dinsel kültür, dil, belagat, mantık, matematik, tıp, kimya, astronomi, astroloji ve müzikle ilgili literatürü gözden geçiren birinci bölümden sonra eğitim sistemini ve kütüphaneleri inceleyen uzunca bir ikinci bölüm yer alır. Toderini’nin adının unutulmamasını sağlayan üçüncü bölüm ise Osmanlı basımcılığının tarihine ayrılmıştır. Birinci elden tanıklıklara ve gözlemlere dayanan bu tarihçe Osmanlı basım tarihi için temel bir kaynak olmuştur.
Bir Batılının gözünden Osmanlı kültürünün kapsamlı bir değerlendirmesini içeren eserin tümü Türkçede ilk kez yayımlanıyor.
Guguk Kuşu
“Düşünsene, belki de insan ne kadar deliyse o kadar güç sahibi olur.”
“Muhteşem bir ilk roman… İnsanın içindeki iyilik ve kötülüğe dair sağlam, samimi bir hikâye… Kesey’nin bu kitabı, orta düzeyde kültürlü bir toplumun ‘kurallarına’ ve bunları dayatan görünmez ‘hükümdarlara’ karşı atılan
bir başkaldırı çığlığı niteliğinde.”
Time
“Bu dünya… güçlülerin dünyası arkadaş! Var oluş ritüelimizin temelinde, güçlünün zayıfı yutarak daha da güçlenmesi yatıyor. Buna göğüs germeliyiz. Doğrusu da bu zaten. Doğal dünyanın bir kanunu olarak kabul etmeyi öğrenmeliyiz bu gerçeği. Bir tavşan bu ritüelin içindeki rolünü kabullenir ve kurdu güçlü beller. Kurt yakınındayken tavşan kendini savunmak için sinsileşir, korkaklaşır, atikleşir, kendine delik kazar ve saklanır. Böylece sebat eder ve hayatını sürdürür. Yerini bilir. Kurda asla ve asla meydan okumaz. Akıllılık olur mu hiç öylesi? Söylesene, olur mu?”
Amerikalı yazar Ken Kesey’nin en önemli eseri kabul edilen ve aynı isimle sinemaya uyarlandığında büyük ses getiren Guguk Kuşu, en kısa tabirle, bir düzene başkaldırma hikâyesidir. Akıl hastanesindeki mahkûmlar onca yıldır kendilerine dayatılan düzeni açıkça sorgulamaya başladıklarında her şey hızla değişime uğrayacaktır…
Zamanın Sonu
Zamanın Sonu, insanoğlunun saptığı yanlış yönün, içinden çıkılamayacak bir durum olmadığında ısrar ediyor. İnsanoğlu köklü bir değişim geçirebilir, ama bunun için kendi sınırlı ve kişisel çıkarlarından sıyrılıp evrensele uzanması ve sonunda düşüncenin, zamanın, hatta boşluğun ötesindeki bir temelden kaynaklanan şefkatin, sevginin ve zekanın saflığına ulaşması gerekecektir. Bu ise, kişinin buradaki tartışmalarda yürütülen sorgulamalara bütün zihni, kalbi ve varlığıyla katılması anlamına gelmektedir.
Kan Kitapları – Clive Barker
Yaratık bir çitanın hızıyla yaklaşmaktaydı. Her an büyüyordu. Her adımda Davidson o yabancı anatominin ayrıntılarını biraz daha iyi seçebiliyordu. Başparmaksız ellerini, dişlerle kaplı avuçlarını, üstünde yalnızca üç renkli bir göz bulunan kafasını, omuzlarındaki ve göğsündeki kasları, hatta cinsel organını, öfke ya da şehvetten (Tanrı’m yardım et bana) kalkmış, çatallı ve karnına çarpan cinsel organı. (…) Sonra yarılmaya başladı. Yırtık burnuna geldi. Yukarıya çıkıp alnına yayılırken, aşağıya inip dudaklarıyla çenesini, ardından boynuyla göğsünü ikiye ayırdı. Gömleği birkaç saniyede kana bulandı, siyah takımı iyice karardı, yenlerinden ve paçalarından kan boşandı. Ellerinin derileri cerrah eldivenleri gibi çıkıverdi. Kanlı kafa derisi başının iki yanına, fil kulakları gibi düştü.
Modernitenin Reformu
“Abdurrahman Taha, sömürgecilik Afrika ve Asya’ya ayak bastığından beri İslam dünyasının yetiştirdiği en önemli filozoflardan biridir. Onun hâlâ ilerleme hâlindeki projesi modern Müslüman aydınların büyük çoğunluğunun kendi sözde reform programlarını dayandırdıkları epistemolojik temellerden hareket eder, ama bu temelleri geride bırakır. Düşünürün ilgi alanının genişliğine rağmen, felsefî dokusunun bütününde kendini gösteren çizgi kesinlikle, ahlakî çizgidir. Onun projesi, bütün çeşitli boyutları ve yönleri ile, ahlak felsefesi adını verdiğimiz alan içinde konumlanır.
Bu kitap tam olarak bu ahlakî çizgiye..
Işık Sözcükleri – Tarihin Fotografisi Üzerine Tezler
Eduardo Cadava Işık Sözcükleri’ni yazarken özgün bir yöntem izliyor. Walter Benjamin üzerine söz alan bir kitap bu aslında, ama bir yanıyla da Benjamin’i “sürdüren”, onun temalarını ondan ve onunla söyleşiye girmiş birçok yazardan alıntılarla tam anlamıyla “işleyen” bir kitap. Hiçbir sistematik eser yazmamış, ama yüzlerce önemli denemesiyle günümüz düşüncesine damgasını vurmuş bir düşünür olan Benjamin’e sahip olmadığı bir sistematiklik atfetmek yerine, bu denemelere dağılmış, parça parça ve bütünleştirilmeye direnen temaları bir “takımyıldız” halinde bir araya getiriyor. Başta tarih ve fotoğraf olmak üzere, mimesis, hayaletler, yıldızlar, düşler, uyanış, alegori ve yas, çeviri, yeniden üretim, dil, taşlaşma, bellek ve unutma, ölüm gibi bir dizi tema üzerine “düzyazı fotoğraflar” kaleme alıyor. Ama kitap boyunca izini sürdüğü temel bir mesele var: tarih ile fotoğraf arasındaki ilişki. Benjamin’in tarih anlayışını fotoğrafın diliyle, parıltılar ve imgeler üzerinden dile getirdiğine dikkat çeken Cadava, çizgiselliğe değil, süreksizliğe dayalı bu tarih anlayışını bizzat kendi yazı pratiğiyle de sergiliyor. Okurlarımızın da bizim gibi bu kitabı çok seveceğini düşünüyoruz.
” ‘Çok yakında artık önümüzde olmayacağını bildiğimiz şey,’ der Benjamin, ‘işte, görüntüye dönüşen şey budur’. Görüntü, bu ortadan kayboluşun izlerini kanatlarıyla kaydeden bir tarih meleği gibi, ışığa çıkamayacak bir deneyime tanıklık eder.” –Eduardo Cadava
Yazınsal Yaşamlar – Ünlü Yazarların Gizli Yaşamları
İspanyol romancı ve deneme yazarı Javier Marías, birçok ülkede büyük ilgi gören Yazınsal Yaşamlar’da, ünlü yazarların kısa yaşam öykülerini sevecen ve saygılı, ama bir hayli de alaycı bir yaklaşımla sunuyor okurlara. Faulkner ve Conrad’dan James Joyce ve Henry James’e, Arthur Conan Doyle ve Robert Louis Stevenson’dan Turgenyev ve Thomas Mann’a, Rainer Maria Rilke ve Malcolm Lowry’den Rimbaud ve Oscar Wilde’a, Mişima’dan Laurence Sterne’e, pek çok yazarı, gerçeklerden sapmadan nerdeyse birer roman kişisine dönüştürüyor, onların gizli dileğinin bu olduğu inancıyla.
Gelip Geçen Kadınlar bölümünde, sıradışı yaşamlarıyla ilgi odağı olmuş ya da büyük yazarlara esin vermiş kadınlar anlatılıyor. Kitabın sonunda ise, Marías, kendi kartpostal koleksiyonundan seçtikleri eşliğinde, en sevdiği yazarların pozlarını, havalarını, yüz ifadelerini eğlenceli bir bakışla yorumluyor. Yazınsal Yaşamlar, gerçek bir edebiyat şenliği.
Türk Resminde İnsana Bakış Büyük Figür Sergisi
Kapak: Şeker Ahmet Paşa kendi portresinden detay.
Türk Resminde Figüre Bakış/ Avni Arbaş, Ferruh Başağa, Nuri İyem ve Nejad Devrim gibi sanatçıların 1940-50 aralığında tanımlanabilir mekansal ortamları bir sahne mantığıyla kuran ve çok figürlü düğün, liman gibi kompozisyonlarda serbest pentür ressamlığı diyebileceğimiz bir yaklaşım egemendir. Buradaki görsel irade figüre, portreye, çıplağa, ya da manzaraya şekil ve kimlik veren aşkın bir boyama biçimleme kalitesine sahiptir. Türk Resmi adına bir aşama olarak görebileceğimiz özgün dinamiklerle buluşan bir plastisite, resme yön veren düşünce dinamiklerini de başarıyla ifade etmeyi sağlamıştır. Figürü; her durumda yeni ve çağdaş kılabilen bir yaklaşım söz konusudur. Bu kaynağın, doğrudan olmasa da bilinçaltı bir geçişle, 1980’li yıllardaki figür tercihlerinin zeminindeki etkisi aranabilir. Özgür tavırlı boyasal ve gerçekçi resim yaklaşımını, Yeni-Dışavurumcu yönelimin dinamikleriyle bir arada tutan pek çok özellik tespit edilebilir çünkü…
Büyülü Oyuncak Dükkanı
Geçmişten bugüne en büyük İngiliz yazarlardan biri olarak kabul edilen ve Margaret Atwood ile Jeanette Winterson’a da ilham kaynağı olan Angela Carter‘ın, engizisyon hışmından kurtulabilmiş cadıların torunlarına armağan ettiği Büyülü Oyuncak Dükkânı yeniden Türkçede…
Bedenin cehennemî bir arzu makinesine dönüştüğü çağlarda, anne baba şefkatiyle sarmalanmış korunaklı bir çocukluktan kopmak zorunda kalıp karanlık bir dönemece giren Melanie’nin hikâyesi; Angela Carter’ın büyülü gerçekçi dokunuşlarıyla kişinin kendini keşif yolculuğundaki tabuları bir bir yıkıyor. Genç bir kadının taşıdığı safiyane duyguların yetişkin dünyasına ait hakir ve lanetli arzularla kirlendiği, oyuncakların m asumiyetini kaybettiği bir oyuncak dükkânında verilen reşit olma mücadelesi gotik imgelerle bezeli bir hayal evrenine dönüşüyor.