Kim Korkar Virginia Woolf’tan?
20. yüzyıl Amerikan tiyatrosunun en önemli birkaç isminden biri olan Albee 1928’de, Washington DC’de doğdu. İki haftalıkken ABD’deki iki yüzü aşkın vodvil tiyatrosunun sahibi olan Albee ailesi tarafından evlat edinildi. 1939 ile 1946 arasında birçok okula devam etti ve hemen hepsinden kovuldu. Öğrencilik yıllarında başladığı şiir, öykü ve oyun yazma denemelerini, ofisboyluk, satıcılık, barmenlik gibi çeşitli işlerde çalıştığı 1948 ile 1958 yılları arasında da sürdürdü. 1958 yılında yazdığı ve ilk olarak Berlin’de sahnelenen The Zoo Story (Hayvanat Bahçesi) ile adını duyurdu. Arada yine başarılı oyunlar yazmasına karşın, ancak Who’s Afraid Of Virginia Woolf’tan sonra adı her yerde duyuldu. Aralıksız 664 kez temsil edilen ve Tiyatro Eleştirmenleri Ödülü dahil birçok ödül kazanan oyunla ilgili asıl gürültü Pulitzer ödülüne aday gösterildiğinde koptu. Basında oyun aleyhine birçok yazı yayımlandı. Aile gibi, “kutsal” Amerikan değerlerinin savunucusu olan Time dergisi, oyunun ‘yarattığı karakterlere hiç şefkat duymayan birisi tarafından yazıldığını’ söylüyordu. Oyun birçok yerde sansüre uğradı, hatta yasaklandı…
Ali Suavi ve Dönemi
Osmanlı toplumu içinde etkili bir yere sahip olduğu 19. yüzyılın ortalarından günümüze, adından sıkça söz edilen tarihî şahsiyetlerden, gerek fikirleri gerek eylemleriyle çoğu zaman tüm dikkatleri üzerine toplayan Ali Suavî, hakkında birbirinden farklı, hatta taban tabana zıt pek çok değişik hüküm verilen ilginç bir kişilik olarak karşımıza çıkar. Ancak, hakkında verilmiş ve “dahi” ile “şarlatan” arasındaki hayli geniş bir alana saçılmış bu hükümler genellikle nesnel, bilimsel değerlendirmeler sonucunda ortaya çıkmamış, Ali Suavî’ye yaklaşımı her devirde hâkim eğilimler belirlemiştir.
Hüseyin Çelik tarafından kaleme alınan ve 13 yıllık yazı hayatının 10 yılını Avrupa’da geçiren Ali Suavî’nin bu dönemine ilişkin dökümanlara dayanan ilk çalışma niteliğine sahip Ali Suavî ve Dönemi, tarihimizin bu ilginç ve
özgün kişiliğine ışık tutmayı amaçlıyor. Bizzat Ali Suavî’ye kulak vermekten çok Türkiye ve Batı arşivlerindeki belgeleri “konuşturmaya” önem veren ve “Ali Suavî gibi problematik bir karakteri, etrafındaki olaylar ve insanlarla beraber aydınlığa çıkarmayı” amaçlayan Çelik’in bu çalışması, hem Ali Suavi’yi hem de onun yaşadığı dönemi merak edenler için temel bir kaynak niteliğinde…
Resimler Nasıl Okunur ?
Batı Avrupa resim sanatını anlayabilmek için değerli ve pratik bir görsel rehber… Resimlerdeki ayrıntıları bu minik ama kapsamlı kitapla keşfedeceksiniz! Batı Avrupa’da özellikle Rönesans sonrasında hızla gelişen resim sanatının tarihini, teknik gelişimini ve resimlerin ifade ettiklerini, farklı türden 50’den fazla tanınmış örnek üzerinden, ayrıntılı anlatımlarla öğren-meye ne dersiniz? Bu son derece kullanışlı cep kitabı, dünya çapında tanınmış çok sayıda sanat yapıtı ve onların ilgi uyandıran öyküleri aracılığıyla Batı Avrupa resim geleneğine kapsamlı bir bakış olanağı sunan pratik bir rehber niteliğinde. Resimler Nasıl Okunur?’da sunulan yapıtların her biri, çözümlendiğinde güzelliklerini ve içsel niteliklerini daha etraflıca değerlendirebilmemizi ve resimleri genel olarak nasıl okuyacağımızı anlamamızı sağlayan sanatsal dilbilgisinin çeşitli noktalarını öne çıkarıyor. Resimlerin ayrıntılı olarak incelemesinin ötesinde kitabın sonunda yer verilen “açıklamalı sözlük” ile de belli başlı kavramların anlamları okuyucuya sunuluyor. Resimler Nasıl Okunur? Bilgilendirici yorumlar eşliğinde sunduğu bir dizi resimle okurlara resim sanatına dair bilgilerini hızlıca geliştirme olanağı sağlıyor. Ayrıca çeşitli resimleri daha yakından inceleme, bunların öykülerini ve yapım yöntemlerini keşfetme fırsatı sunuyor. Kitap, okurların her türlü resimden keyif alabilmeleri için bilgi ve becerilerini artırarak resim sanatını anlamalarına ve deneyimlemelerine katkı sağlıyor. Kitabı kaleme alan sanatçı ve yazar Liz Rideal, ilk bölümde bizi resmin beş temel bileşeni (şekil ve resim yüzeyi, boya ve malzeme, kompozisyon, üslup ve teknik, işaretler ve semboller) ile tanıştırıyor. İkinci bölümde ise tanınmış 50 yapıtı detaylı bir şekilde çözümleyerek resmin beş önemli teması olan portre, manzara, öyküleme, natürmort ve soyut resme genel bir giriş yapmamızı sağlıyor.
Borges ve Ben
Aslında Jorge Luis Borges’in Borges ve Ben diye bir kitabı yok. Borges ve Ben onun o kısacık anlatılarından biri. Borges’in yıllar önce New Yorker dergisinde yayımlanmış olan Bir Özyaşamöyküsü adlı denemesini çevirirken onun anlatılarının satırları arasındaki bazı gizlerin de aydınlanır gibi olduğunu sezinledim. Ardından Borges ve Ben, Yaratan, Öteki gibi kendini işin içine fazlaca kattığı kısa anlatılarını da ekleyeyim dedim kitaba. Sonunda iş kitaba bir ad vermeye geldi dayandı. O noktada artık benim yapabileceğim bir şey yoktu. Borges ve Ben adı kendiliğinden geldi oturdu kitabın kapağına. Şimdi kitabın bu ikinci basımına benzer nitelikler içeren iki öykü daha ekliyorum. Biri, Borges’in Kum Kitabı adlı yapıtından Meclis; öbürü de, Rezilliğin Evrensel Tarihi adlı yapıtından Mahalle Kabadayısı. Okur üçüncü basımı da nasip ederse, kitap daha da genişler mi, başka öyküler de ekler miyim, bilemiyorum.
-Celal Üster-
Yeşil Yol – Anne Enright
Yeşil Yol, İrlandalı Madigan ailesinin birbirinden çok farklı kişiliklere sahip dört çocuğunun hikâyesini anlatıyor. Çocuklar birbirlerinden ne kadar farklı olsalar da anneleri aynı kişidir: Rosaleen. İletişim kurması ve idare etmesi zor bir kadın olan Rosaleen aslında çocuklarının bağlarının zayıf ve kopuk olmasının da esas sebebidir. Dünyanın dört bir tarafına dağılmış aile bireylerinin hayatlarından kesitler vererek ve karakterleri tek tek tanıtarak ilerleyen hikâye başladığı yerde, Dublin’deki eski aile evlerinde biter.
Man Booker Ödülü’nü kazanan çok satan yazar Anne Enright’tan aile bağları üzerine kolay kolay akıldan çıkmayacak, çarpıcı bir roman.
Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi
Hem bir yaşama biçimi hem de bir bilgi edinme yolu olarak tasavvufun İslam kültüründe çok etkin ve yaygın bir yere sahip olduğu bilinen bir gerçektir. 1918 Yılında sırf İstanbul’da faaliyette bulunan dergah sayısının üçyüze yaklaşması bu konuda bir fikir verebilir. Elinizdeki eserde tasavvuf ve tarikatlar, tarih içindeki gelişme çizgileri de göz önünde bulundurularak, ana hatlarıyla verilmeye çalışılmış; konular, özellikle de terimler üzerinde durulurken edebi verimlerden örnekler verilmesi bu çalışmanın ayrı bir özelliğidir.
Sert Erkek Güçlü Erkek
Şimdi önemli ve verimli bir zamanda yaşıyoruz, çünkü erkekler yaygın kültürün tayin ettiği yetişkin erkeklik imgelerinin eskidiğini iyice anladılar, artık bunlara güvenemiyorlar. Bir erkek otuz beş yaşına geldiğinde, lisedeyken kabul ettiği doğru erkek, sert erkek, gerçek erkek imgelerinin hayatta işe yaramadığını fark eder. Böyle bir erkek, bir erkeğin ne olduğu ya da ne olabildiğine ilişkin yeni görüşlere açıktır. Erkekliğe adım atma, dişiliğe adım atma ve insanlığa adım atma seremonileri vardır. Ben bu kitapta sadece erkekliğe adım atma seremonisinden söz ediyorum. Bu kitabın, erkekleri kadınların aleyhine çevirmeye veya yüzyıllar boyunca kadınların ve değerlerin baskı altında tutulmasına yol açan hükmedici tarza geri döndürmeye çabalamadığını açıklığa kavuşturmak istiyorum. Bu kitaptaki düşünce, kadın hareketine bir meydan okuma oluşturmuyor. İki hareket birbiriyle ilgilidir, fakat her biri ayrı bir programda hareket eder. Sanayi Devrimi’nin başlamasından bu yana erkeklerin içindeki keder durmadan artmaktadır ve şimdi bu keder boş verilemeyecek bir derinliğe ulaşmıştır.
Makbul Vatandaşın Peşinde – II. Meşrutiyet’ten Bugüne Vatandaşlık Eğitimi
Türkiye’de devletin istediği vatandaş tipi nasıldı? Bunu için, okullarda nasıl bir “vatandaşlık terbiyesi” verildi. “Makbul Vatandaş” nasıl tarif edildi, bu tarif dönemlere göre nasıl değişti?
Füsun Üstel, II. Meşrutiyet’ten günümüze uzanan süreçte bu soruların cevabını arıyor.
Küçük Dorrit – Charles Dickens
Marshalsea borçlular hapishanesinde doğan Amy Dorrit, orada geçirdiği yıllar boyunca tüm sadakatini ve sevgisini mahkûm babasına ve diğer aile bireylerine adayan, yalnızca onların mutluluğu için yaşayan genç bir kızdır. Yıllar sonra İngiltere’ye dönen Arthur Clennam, annesinin dikişçisi olan bu Küçük Dorrit’le tanıştığında aralarında tuhaf bir bağ oluştuğunu daha ilk anda hisseder.
İncelikle işlenmiş karakterleri ve sürükleyici olay örgüsüyle Küçük Dorrit, döneminin toplumsal yapısına ayna tutan en önemli Dickens romanlarından biridir. Tutsaklık psikolojisinden özgürlüğün büyüsüne, sefaletin ağırlığından yükselme hırsına, pek çok duyguyu ve dönemin gerçeklerini ustalıkla işler. Ve ustanın bu benzersiz yapıtı ilk kez Türkçede.
Borderline Yetişkinlerde Psikoterapi
Bu kitabında ‘yetişkinlerde borderline bozukluğu’ konusunu ele alan J. F. Masterson, konuyu kuram ve klinik uygulama olmak üzere iki ana bölümde incelemektedir. Konunun kuramsal boyutunun ele alındığı ilk bölümde borderline bozukluğunun nedenleri ele alınmakta ve bu anlamda hastaların çocukluğunda meydana gelen intrapsişik ve kişilerarası düzeydeki ayrılma-bireyleşme başarısızlıkları anlatılmaktadır. Nitekim yazara göre gelişimin ayrılma-bireyleşme evresinde anneden bağımsız hareket etmeye başlayan bir çocuk annenin libidinal desteğini elde ederse sağlıklı bir ayrılma-bireyleşme evresi geçirebilmekte aksi takdirde bir tür ayrılma-bireyleşme başarısızlığı yaşayarak gelişimsel duraklamaya maruz kalmaktadır. Bu bölümde ayrıca ‘nesne temsili’, ‘nesne sürekliliği’ gibi konuları ele alan yazar ‘nesne ilişkileri kuramını’ ortaya koymakta ve bu kuramı Mahler, Kernberg ve Frosch gibi ünlü psikiyatristlerin kuramlarıyla da mukayese etmektedir. Aynı zamanda Freud’un ‘psikanalizin amacı’ olarak belirlediği ‘sevmek ve üretmek’ kavramlarını borderline hastalar açısından ele alan Masterson, bu hastaların özel hayatı ve iş hayatında yaşadıkları tatminsizlikler ile sevme ve üretme kapasitelerindeki problemleri vaka örnekleriyle anlatmaktadır.
Klinik uygulamaların ele alındığı ikinci bölümde ise yazar vaka örnekleri ışığında ‘destekleyici psikoterapi’ ve ‘yeniden yapılandırıcı psikoterapiyi’ anlatmakta ayrıca hastalarla yapılan seansların özetini sunmaktadır. Bu bölümde geniş bir şekilde ele alınan vaka örnekleri ise psikoterapi seanslarının hastaların gerçek hayatta yaşadıkları problemlere nasıl ışık tuttuğunu çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır. Böylece yazarın vaka örnekleriyle de desteklediği anlatımı sayesinde konunun kuramsal yönü uygulamalar aracılığıyla sınanmış olmakta ve okuyucunun doyurucu bir bilgi edinmesi sağlanmaktadır.