
Kayıp Yazılar ve Diller
Eskiçağ yazı ve dilleri alanının uluslararası üne sahip uzmanlarından Johannes Friedrich tarafından kaleme alınan ve yayımlanmasından bugüne kadar geçen süre içinde öneminden ve bilimsel değerinden hemen hemen hiçbir şey yitirmeyen “Kayıp Yazılar ve Diller”, Mısır hiyeroglifleri ve çivi yazısı gibi, çözümlenme süreci tamamlanmış yazı sistemlerinden, Likçe, Karca, Frigce, Lidce, Sidece gibi, kısmen çözümlenmiş Eski Anadolu dillerine kadar, genel bir bakış niteliğindedir. Bu bağlamda, konusunda “ilk” ve hâlâ “tek” yapıt olma özelliğini koruyan “Kayıp Yazılar ve Diller”, ülkemizde Eski Anadolu Dilleri alanının çok az sayıdaki yetkili isimlerinden, Akdeniz Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Eskiçağ Dilleri ve Kültürleri Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Recai Tekoğlu’nun çevirisiyle Türk kültürüne kazandırılmaktadır.

Bir Kenttir Gidip Gideceğin Yer
Neredeyse üç kuşağın okuduğu, Kavafis’in Barbarları Beklerken adlı seçme şiirler toplamının 10. basımını, yeni çeviriler eklenmiş, gözden geçirilmiş biçimiyle, Bu Kenttir Gidip Gideceğin Yer adıyla yayımlamaktan kıvanç duyuyoruz. Fenerli bir aileden gelen, çocukluğunun bir bölümü Yeniköy ve Kadıköy’de geçiren; dizelerini İskenderiye’nin yanı sıra, Edessa’dan İzmir’e, Antakya’dan Amisos’a, eski Anadolu uygarlıklarının mekânlarında dolaştıran Kavafis’in Türkiyeli şiir se¬verlere böylesine cazip gelmesi doğal olmalı. “Şii¬rin feneriyle” tarihin karanlık mahzenlerine giren bu eşsiz şairin dizeleri, geleceğe ışık tutuyor.
Daha güzel bir toplumda, ilerde
Bir başkası tıpkı bana benzeyen
Çıkar kuşkusuz, yaşar özgürce

Yüz Okuma Sanatı
Çin evrenbilimi prensipleri çerçevesinde yapılan yüz okuma çalışmaları, geleneksel Çin tıbbının bir dalı olarak “kişilerin iç dünyası, sağlık durumları ve davranışsal eğilimlerinin bir çıktısının alınması” şeklinde değerlendirilebilir. “İnsan Tanıma
Yöntemleri” üzerine çalışan Murat Kaplan’ın Yüz Okuma Sanatı 3 kitabında paylaştığı temel yüz okuma ve karakter analizi bilgilerinin öncelikli amacı:
• Kişinin kendisini daha iyi tanıması,
• Bireyin, sosyal ve mesleki ortamlarda sergilediği davranışları hakkında yüksek düzeyde farkındalık geliştirmesi ve daha isabetli tercihlerde bulunmasına yönelik enstrümanlar edinmesi,
• Kişinin birlikte yaşadığı veya çalıştığı insanları daha sağlıklı kriterlerle -önyargı, varsayım ve dış etkilerden bağımsız- şekilde tanıyabilmesi adına gerekli temel becerilere sahip olması ve farkındalıkla donanmasıdır.
Murat Kaplan, serinin üçüncü kitabında yüz okuma yöntemlerini, beden dili, nörolojik kodlar, el yazısı, imza analizi ve karalamalar gibi yeni başlıklarla destekliyor. Yüzümüz “kim olduğumuzu, bugüne kadar nasıl yaşadığımızı, neler hissettiğimizi, gelecekte kim ya da ne olabileceğimizi, nasıl tepkiler verip ne tür bir algıyla yaşayabileceğimize ilişkin olasılıkları gösteriyor. Bahsi geçen bu detayları anlamak, yüzümüz değiştikçe algı ve davranış sürecimizin değişeceği, algı ve davranış tercihlerimiz değiştikçe de yüzümüzün değişeceği gerçeğinde yatıyor. Yüz Okuma Sanatı 3, kişinin geçmiş deneyimlerini, gelecekteki potansiyelini, bedende ve zihinde neler olup bittiğini merkeze alarak okurlara rehberlik etmeyi amaçlıyor.

Son Baba – Mario Puzo
Bu roman son mafya ailesi Clericuzio ların destandır. Bir yıl önce yaşantısındaki en vahşi intikam savaşından zaferle çıkan Don Domenico, torunlarına yepyeni bir yaşam sağlamaya karar verir. Amacı mafya damgasını yiyen ailesini bütün suçlamalardan kurtarmaktır. Ancak aile içinde Don un kendi elleriyle ektiği kötülük tohumları yeşermeye devam etmektedir. “Son Baba”, Puzo nun unutulmaz romanı “Baba”dan sonra yazarlık yaşamında güçlü bir atılımdır.

Star Wars – Darth Vader Türkiye Özel Cildi
Kehanete göre güce dengeyi getirecek kişi o olacaktı….
Yaşayan tüm canlılar arasında özel ve seçilmiş biri olacaktı…
Gücü kullanma şekliyle, sevgisiyle ve en önemlisi eşi bulunmazlığıyla karanlığı evrenden silecekti…
Oysa o karanlığın efendisi olmayı seçti, ve belki içindeki ışık sonsuza dek kaybolmuş olsaydı, bunu başaracaktı da…
Ama yine de kehanet gerçekleşti. Kaçınılmaz olan olması gerektiği gibi, olması gerektiği anda ve olması gerektiği şekilde gerçekleşti!
Kara zırhın arkasında yine de bir insan duruyordu. Harap olmuş bedenini ayakta tutan makinalara rağmen, aydınlık tarafın küçücük bir ışıltısı orda saklanmış bekliyordu.
Cumhuriyet’in Sith Lordu tarafından yıkılıp, demir yumrukla yönetildiği dönemin öyküleridir burada anlatılanlar. Çok az kişinin bildiği o karanlık dönemin kısa hikayeleri.
Kimi düşündürücü, kimi eğlendirici, kimi üzücü…
Ama yine de umutla dolu.
Karanlık Kadın’ın dediği gibi:
EN ZAYIF IŞIK BiLE ÇOK GÜÇLÜ PARLAR, KARANLIK TARAFINDAN KUŞALTILDIĞI ZAMAN!
Güç sizinle olsun…

Yıldız, Hilal ve Kalpak
“12 Mart ile 12 Eylül arası, Ankara’dır: Tunalıhilmi Caddesi’nde, gazete ‘mutfağı’ndan çıkıp ‘yayınevi mutfağı’na geçiyorum; ama adım, artık sürekli gazetelerde görünüyor; istesem de istemesem de, Türk basınında ‘köşesi olan’ birkaç ‘edip’ten birisiyim: Yeni Ulus, Yeni Ortam, Dünya, Milliyet, Söz, Meydan derken ‘Hilal, Yıldız ve Kalpak’ solculuğunun gazetesini çıkaran Yunus Nadi Bey’in Cumhuriyeti’ndeyim: İlk söyleşinin başlığı (Bir Sap Kırmızı Karanfil); tuhaf bu ya, herkesin unutmaya çalıştığını hatırlatmıştır: ‘O bir inkılapçıydı’.”
Elinizdeki kitap, Atilla İlhan’ın Ekim ’98 – Mart ’99 tarihleri arasında Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde yayımlanan ve yazarın güncel sorunlarla yakın dönem tarihte yer alan olayları eklemleyen yazılarını bir araya getiriyor.

Pruva Neta : Kayıp Rota Üçlemesi
Sayın Hanımefendi ya da Beyefendi; bu notu bulduğunuza göre sizler de bizim gibi sağ kalanlardansınız. Biz mi size yardım edebilecek vaziyetteyiz yoksa siz mi bizden daha iyi durumdasınız, bunu elbette bilemiyoruz. Lâkin tek bildiğimiz bu felaketten kurtulmak için sağ kalan tüm iyi insanların birleşmesinin zaruri olması. Aksi takdirde bu savaşı kötülük kazanacak. Lütfen acilen aşağıda yazılı koordinatlara ulaşınız ve bizimle irtibata geçiniz. Esenlikler dilerim.”
T.Wilson McLorry
Kaptan Vitaly ve mürettebatının son macerasının üzerinden yalnızca on gün geçmişti ve her tarafı kaplayan engin mavilikte amaçsızca dolaşmayı sürdürüyorlardı. Ta ki tanımadıkları birinden aldıkları bu gizemli mesaja kadar. Yine hiç beklemedikleri bir anda, esrarengiz bir şekilde çetin bir mücadelenin içine çekilen kahramanlarımız, bu defa kendilerini daha evvel hiç karşılaşmadıkları kadar zor şartlardaki bir ölüm kalım savaşının ortasında bulurlar. Eski dostlar ve yeni düşmanlarla karşılaşan Kaptan Vitaly ve mürettebatının nefes kesen son yaşam mücadelesini konu alan PRUVA NETA, okuyucusuna son ana kadar merakta bırakan gerilim dolu bir final vadediyor.”

A Tour of The History of Medicine in Istanbul Taksim
Süleymaniye Tıp Medresesi’nin açılmasıyla birlikte, Fatih Dârüşşifası ile başlayan İstanbul’daki tıp eğitimi kurumsallaştı. Osmanlı Devleti’nde ilk kez bir tıp medresesinin açılması, tıp eğitimi tarihimizde önemli bir adım olarak kabul edilir. Süleymaniye Tıp Medresesi (Süleymaniye Tıp Medresesi), yalnızca klasik medrese eğitimini tamamlayan öğrencilerin devam edebildiği bir uzmanlık medresesi veya “lisansüstü” dersti. Yetiştirilen hekimler sadece ilim sınıflarına katılmakla kalmıyor, aynı zamanda kadı olabiliyor veya şeyhülislam veya sadrazam seviyesine kadar yükselebiliyorlardı. Süleymaniye Tıp Medresesi’ndeki eğitimin, diğer medreselerde olduğu gibi, bir dizi derse dayalı olduğu düşünülmektedir. Öğrenci, ünlü hekimlerin seçilmiş klasik eserlerinden belirli bir seviyeyi bitirdikten sonra, hocasından icazet alır ve daha sonra kendisini daha yüksek bir seviyeye getiren başka bir hocayla derslerine devam ederdi. Kullanılan yöntem, klasik eserleri okumak, hastaların ve ilaçların klinik muayenesi/gözlemlenmesi, hekimlere eşlik ederek hastaların nasıl tedavi edileceğini öğrenmekti; yani eğitim hastalarla birlikte verilirdi. Medresede teorik dersler verilirdi. Medresenin yanındaki dârüşşifa, klinik eğitimin verildiği bir öğretim hastanesi olarak kullanılırdı.

Dünün Dünyası
Dünün Dünyası, Viyanalı yazar Stefan Zweig’ın Avrupa’ya vedasıdır. Bütün değerleri ve idealleriyle Avrupa’nın çöküşüne tanıklık eden bir Avrupalı’nın, Stefan Zweig’ın anıları canlanır Dünün Dünyası’nda. Avrupa toplumlarının güvenli burjuva dünyasından savaşa, faşizme ve sürgün yaşamlara savrulan bir neslin yazgısı dile gelir bu anılarda. Viyana’dan Zürih’e, Zürih’ten Salzburg, Londra ve New York’a uzanıp Petropolis’te noktalanan bir sürgün yaşamdır bu yazgı. İnsanı, insanca varoluşu hedef alan yıkımlarıyla 20. yüzyılın bütün bir dünyayı son sığınak yeri olarak avuntusuz sürgüne savurduğu bir yaşam.
Dünün Dünyası, bir yazarın kişisel anılarının çok ötesinde bir yapıt: “Anlatacaklarım sadece benim yazgım değil, bütün bir neslin yazgısı,” diyen Zweig, 20. yüzyılın ilk yarısında, aşırılıkların ve yıkımların orta yerinde, düşün dünyasında yaşananları bütün canlılığıyla gözler önüne seriyor.

Beyniniz Bir Zaman Makinesi
Hepimiz zamanın içerisinde yaşarız. İster geniş vakitleri kullanalım, ister sıkı sıkıya belirlenmiş saatleri; zaman hayatımızı kucaklar. Zaman, insanların hakkında en çok soru sorduğu, en merak edilen konuların başında gelir. Üstelik tüm bu çabalara rağmen zamanı anlama konusunda diğer alanlara nazaran çok az aşama kaydedilebilmiştir.
Ancak son dönemde sinirbilimde ve fizikte yaşanan ilerlemeler, zaman hakkında bildiklerimizi daha somut hale getirdi. Bu alanın en ünlü simalarından olan ve geçmişte beyin konusunda en çok satan kitaplardan birini yazmış olan Dean Bunomoano, zamanla ilgili soruların cevaplarını bir araya getiriyor.
Buonomano, zamanın beynin bir fonksiyonu mu olduğu ya da doğada serbest halde bulunup bulunmadığından, zamanın beynimiz tarafından nasıl algılandığına kadar sorulması dahi güç birçok soruyu cevaplandırıyor. Ünlü sinirbilimci bu soruları yanıtlarken hem felsefi hem de bilimsel yönlerden beslenerek gündelik hayattan örneklere de başvuruyor.
Buonomano’ya göre beynimiz, şaşırtıcı derecede iyi çalışan bir zaman makinesi. Zamanı sadece algılamıyor, bir yandan da zamanı var ediyor. Hepsinin ötesinde beynimiz, benliğimizi geçmişe ve geleceğe yansıtarak simülasyonlar yaratıyor ve zihinsel zaman yolculuğunu mümkün kılıyor.
Beyniniz Bir Zaman Makinesi, hem fizikteki hem de sinirbilimdeki son gelişmeleri bir potada eriterek okuyucuya bu alandaki birçok sorunun cevabını sunuyor.