• Bize Ulaşın
    0537 364 0921
  • Bostancı / İstanbul

Kapadokya – Kayalardaki Şiirsellik 

Kapadokya: İnsanlık tarihinin en eski yerleşim alanlarından biri… Peribacaları, kayaoyma yapılar… Hıristiyan kültürünün temelleri;
kiliseler, duvar resimleri… Farklılıklarla “birlikte yaşama”… Doğa, tarih, kültür ve coğrafya… Benzersiz bir renk cümbüşü…
Doğu ile Batı’nın eklemlendiği, halkların, dinlerin, dillerin ve kültürlerin birbiri içinde eridiği çok özel bir coğrafya olan,
UNESCO’nun “Dünya Mirası Listesi”nde de hem doğal hem kültürel miras olarak kendine yer bulan Kapadokya, adeta bir “masal ülkesi”…
Kapadokya’yı kendi başına ve profesyonel rehber olarak yerli-yabancı gezginlerle defalarca dolaşan Faruk Pekin, sıradan bir “gezi rehberi” sunmuyor okura: Kapadokya’nın tarihî, kültürel, sosyal, dinî, coğrafi özelliklerini kapsamlı şekilde bir araya getiriyor; “bilerek gezme”ye, bölgenin çok yönlü tanınmasına önemli bir katkıda bulunuyor.Gezginler için güzergâh önerileri ve kültür turizmi çerçevesinde yaratıcı çözümler içeren, doğanın ve tarihin tüm renklerini barındıran Kapadokya kadar zengin bir kitap…

Read More

Bizans Saray Kültürü 829-1204

Bizans saray yaşamının altın çağına dair kapsamlı bir çalışma.

Ortaçağ’dan itibaren imparatorluk sarayları Bizans’ın dışarıdan görünüşü açısından çok önemli olmuştur. Buna rağmen bu sarayları her yönüyle konu edinen kapsamlı analiz çalışmalarının sayısı yok denecek kadar azdır. “Bizans Saray Kültürü”, 1994 yılında Dumbarton Oaks’ta düzenlenen “829’dan 1204’e Bizans Saray Kültürü” sempozyumunda sunulan makaleleri, uzun süre Dumbarton Oaks’ta Bizans Çalışmaları Direktörlüğü yapan Henry Maguire öncülüğünde bir araya getiriyor. İmparatorluk saraylarını, bahçe ve parkları, tören ve ayinleri, giysileri ve imparatorluk sembollerini, saray ikonlarını ve retoriğini, sarayın toplumsal yapısını ve saraylıların entelektüel yaşamını, saray sanatı ikonografisini ve ideolojisini de göz ardı etmeden ele alan makaleler, Bizans saray yaşamının birbiriyle bağlantılı tüm yönlerini içeren geniş bir kompozisyon sunmayı hedefliyor.

Read More

Kendini Bilmek – Yaşamın Amacı

İçinde bulunduğumuz zaman, özellikle insanın kendi kendisini anlaması, tanıması, bilmesi ve kendisiyle mücadele etmesi zamanıdır. Bu, bir yerde sevindirici bir durumdur. İnsan, demek ki, enkarnasyonlar bakımından artık kendi kendisinin ustası, kendi kendisinin öğretmeni olabilecek düzeye gelmiş bir ruhsal evrim düzeyine tırmanmak üzeredir.

Read More

Bahtiyar Ol Nâzım

Vera Tulyakova Hikmet, Nâzım Hikmet’in ölümünden sonra, onunla yaptığı söyleşiler olarak nitelendirdiği bu kitabında, şairin ülkesinden ayrıldıktan sonra, 1951’de üçüncü ve son kez gittiği Sovyetler Birliği’nde, coşkulu gençlik yıllarında idealinde yarattığı sosyalizmin gerçekleştirilememesi ve yeni insan tipinin yaratılamaması karşısında yaşadığı hayal kırıklıklarını, şaşkınlıklarını, acılarını; SSCB’de XX. Kongre öncesinde ve sonrasında Merkez Komite’nin sanata ve sanatçılara olan yaklaşımını, Sovyet Yazarlar Birliği çevresinde yaşanan olayları ve bütün bunların karşısında Nâzım Hikmet’in taviz vermez duruşunu anlatıyor. Nâzım Hikmet’in derin yurt sevgisi, karısı Vera’ya duyduğu sınırsız aşk ve kıskançlıkları; Aragon, Neruda, Erenburg, Pasternak gibi dünyaca ünlü yazarlarla yakın dostluk ilişkileri ve edebiyat tartışmaları; ölüm önsezileri ve korkusu, çizgi dışı aşkları, şairin iç dünyasına girilerek, kişisel duygularıyla, içten ve şiirsele varan bir dille aktarılıyor Bahtiyar Ol Nâzım’da. Kitabın son sayfalarındaki ölüm üzerine söyleşiler, insanı derinden sarsan ölçülerde…

Giderayak işlerim var bitirilecek, giderayak. Ceylanı kurtardım avcının elinden ama daha baygın yatar ayılamadı. Kopardım portakalı dalından ama kabuğu soyulamadı. Oldum yıldızlarla haşır neşir ama sayısı bir tamam sayılamadı. Kuyudan çektim suyu ama bardaklara konulamadı. Güller dizildi tepsiye ama taştan fincan oyulamadı. Sevdalara doyulamadı. Giderayak işlerim var bitirilecek, giderayak.

Read More

Dürüst Olmamanın Ardındaki (Dürüst) Gerçek

“Ilımlı hilenin ne kadar yaygın olduğunu ve bariz hileyle karşılaştırıldığında ne kadar zararlı olabileceğini öğrenince şok oldum. Bu Dan’in en ilginç ve en yararlı kitabı.”

-Nassim Nicholas Taleb, Siyah Kuğu’nun yazarı

“Dan Ariely, insanın gözü yarı kapalı bir gerçeklik yaratmak için doğruluk ve hile arasında nasıl bir denge kurduğunu dâhiyane ve hoş bir şekilde açıklığa kavuşturuyor. Kendinizin ve tanıdığınız herkesin ahlakı hakkında daha derin bir anlayış geliştireceksiniz.”

-DR. Mehmet Öz, Columbia Üniversitesi’nde Başkan Yardımcısı ve Cerrahi Profesörü, DR.OZ SHOW’un sunucusu

“Konu davranışlarımızın ardındaki gizemi açıklamak olduğunda hiçbir yazar Dan Ariely’den daha eğlenceli değildir. Enfes anekdotları, açıklayıcı deneyleriyle karanlık tarafımızı keşfetmeyi inanılmaz eğlenceli kılıyor.”

-Chris Anderson, Wired dergisi yayın yönetmeni, Uzun Kuyruk’un yazarı

“Yalan söyleyen herkes bu kitabı okumalı. Yalan söylemediğini iddia edenler yalancıdır. O yüzden onlar da bu kitabı okumalı. Sizi daha iyi bir insan yapacak, büyüleyici, bilge ve eğlenceli bir kitap bu.”

Read More

Auschwitz Kütüphanecisi

Auschwitz Tutsağı Dita Kraus’un Gerçek Yaşam Öyküsüne Dayanan, Dünyadaki En Küçük –Ve En Tehlikeli– Kütüphanenin Hikâyesi 
14 yaşındaki Dita, Auschwitz’de Naziler tarafından esir alınan pek çok tutsaktan biridir. Anne babasıyla birlikte Prag’daki Terezin gettosundan alınan Dita, kampta rutin hayatın bir parçası haline gelen dehşet ve korkuya uyum sağlamaktadır. 
Çocuklar ve ailelerin bir arada kalmasına izin verilen 31. blokta mahkûmlar gizli bir okul kurmuştur fakat kitapların kesinlikle yasak olduğu kampta, attıkları her adıma dikkat etmeleri gerekir. Alman asıllı bir Yahudi olan blok sorumlusu Fredy Hirsch, bir gün Dita’ya mahkûmların muhafızlardan gizleyerek içeri soktukları kıymetli sekiz kitaptan bahseder ve ondan bu kitaplarla ilgilenmesini, onları korumasını ister. Daima sayfaların ve içinde barındırdıkları farklı hayatların büyüsüne kapılmış olan Dita bu teklifi hiç düşünmeden kabul eder ve Auschwitz’in kütüphanecisi olur. 
Şiddete, kötülüğe ve en önemlisi korkuya boyun eğmeyen, korkunç savaş ortamında tek silahı kitaplar olan insanların cesaretine, gücüne ve hiç kaybetmedikleri umuda dair bir direniş öyküsü. 

Read More

Sanayileşmenin Gizli Tarihi

Bu kitapta, adı sadece dipnotlarda geçen Türkiye adlı bir memleketin ekonomisinden ve bu ekonomik politikaların on yıllardır nasıl uygulandığından bahsediliyor.

“Derinliği, kadar kolay anlaşılırlığı ve çarpıcı örneklerle canlılık kazanmış, içinize işleyen bu çalışma, ‘dünyada işleyen gerçek ekonomi’ olarak adlandırılabilirdi. Sanayi devriminin kökenlerinden günümüze kadar cereyan eden ekonomik gelişme ile standart/egemen doktrinin anlattıkları arasındaki uçurum giderek büyümektedir, Chang gerçekte ne olduğunu gözler önüne sererek bu boşluğu aydınlatmaktadır.

Chang’ın zekice analizleri, saltanatları hâlen süren doktrinlere dayanan ekonomik reçetelerin, özellikle gayet korumasız ve
savunmasız olanlara [ülkelere/halklara] hangi amaçla ve nasıl ciddî zararlar verdiğini ve bu zararların devam edeceğini
gösteriyor. Chang, küresel ekonominin çok daha insanî ve medenî bir güzergâhta nasıl yeniden düzenlenebileceği konusunda, iktisat teorisine ve somut tarihsel kanıtlara dayanan, akla yatkın, yapıcı öneriler getiriyor. Şâyet telâfî edici eylemler gerçekleştirilmezse meydana gelebilecek muhtemel vahametler konusunda uyarıyor.”

Read More

Osmanlı’da Fal ve Falnameler

“Müjdeler olsun çok sevineceksin, sonun iyi, gönlünde sefer varsa, bu niyet kutlu olsun, fayda bul, ailene, kabilene beklenmedik yerden iyilik gelecek, oğlunun, kızının sevinçli günlerini göreceksin. Dostun sevinecek, düşmanın kahrolacak. Ama sana dille sataşırlar, göze gelirsin, kitapsız yürüme. Sana iki sevinç görünür, biri mal, biri sağlık sevinci, ikisine de kavuşacaksın. Sen hep iyilik yaparsın ama iyilik ettiklerinin kiminden kötülük görürsün, aldırma sonun hayır olur inşallah!” Bir çingene falcının ağzından çıkmışa benzeyen bu sözler, fal geleneğinin belgelerinden bir alıntı. ‘Osmanı’da Fal ve Falnameler’, insanoğlunun geleceği bilme arzusunun yarattığı fallardan, yıldıznamelerden, günümüz astrolojisine uzanan serüvenin Osmanlı’ya ait bölümünü belgelerle ortaya koyuyor.

Read More

Otuzuncu Yaş / Bütün Öyküler

Ingeborg Bachmann, toplu şiirlerinden sonra şimdi de bütün öyküleriyle Türkçede.
Yazarın gençlik döneminden olgunluk çağına dek tüm öykülerini bir araya toplayan Otuzuncu Yaş – Bütün Öyküler, Bachmann’ın “eski” ve “yeni” okurları için olmazsa olmaz bir kitap.”Yeni bir dil olmadan yeni bir dünya yaratılmaz” savıyla dilin sınırlarını zorlayan bir yazarın gözunden dünyaya bakmak için iyi bir fırsat.

Read More

Gelibolu Günlükleri – Kendi Anlatımlarıyla Anzakların Gün Gün Hikayesi

Gelibolu Günlükleri, 240 gün süren seferin sıcağı sıcağına yazılmış birçok günlük ve mektuptan derlenen ilk kroniğidir.
Her an ölebileceklerini bilen askerler, günlüklerine ve mektuplarına (kimi zaman hemen öldürülmeden önce) cephede yaşadıklarını yazdılar. Kimi yazarak kendini rahatlattı, belki korkularını paylaştı ya da aklını yitirmemeye çalıştı. Kimi ise sadece, savaşların ne kadar korkunç olduğunu yakınlarına anlatmak istedi.

“Türkler öyle kötü insanlar değil. Birkaç gün önce Fransızca yazılmış bir mesaj gönderdiler, ‘yiğit Avustralyalı yoldaşlara’ diye başlayan mesajda sigara karşılığında sığır eti konservesi istiyorlardı. Siperler bazı yerlerde sadece 15 metre uzaklıktaydı, bu yüzden birbirimizle haberleşmemiz çok kolaydı.”
Er Caddy, 177.Gün

“Gün içinde yiyecekleri karşılıklı olarak siperin çıkıntısına koyuyor ve gönderiyorduk. Bu sabahın ilk saatlerinde Türklerle bizim arkadaşlar arasında sıradışı bir dostlukla değiş tokuş yapıldı. Bizim çocuklardan bazıları doğruca düşman siperlerine gidip konserve, reçel, sigara vb. takas ettiler. Yapılanlar her şeyiyle çok güzeldi ve buradaki savaşın ne kadar gereksiz olduğunu gösteriyordu.”
Üsteğmen Cozens, 178.Gün

Read More