Borges ve Bellek
Sinirbilim uzmanı Rodrigo Quian Quiroga, belleğin bilişsel yapısı konusundaki araştırmalarını Jorge Luis Borges’in çeşitli öykülerinde bellek üzerine giriştiği edebi keşiflerle ilişkilendiriyor. Bu öykülerin başında “Bellek Funes” geliyor. Öykünün kahramanı Funes, yaşadığı her şeyi tüm ayrıntılarıyla hatırlayan, daha doğrusu hiçbir şeyi unutamayan biridir, ama algıladıklarını soyutlayıp kavramlara ulaşamaz. Oysa belleğin işleyişi bunu gerektirir: Beyindeki belli nöronlar somut ayrıntıları göz ardı ederek ve soyut kavramlara tepki vererek belleği oluştururlar. Bu nöronların algıladığımız şeyleri uzun süreli belleğe dönüştürme konusunda kilit bir rol oynadıklarını araştırmalarında ortaya koyan Quiroga, aksi takdirde sonumuzun Funes gibi olacağını belirtiyor.
Borges ve Bellek bizi sinirbilim çalışmaları, “olağanüstü beleğe sahip” kişilerin yaşamöyküleri, beynin anatomisi, görme mekanizmasına ilişkin çağdaş kuramlar, Borges’le aynı konulara eğilmiş William James, Gustav Spiller, John Stuart Mill gibi düşünürler arasında renkli bir yolculuğa çıkarıyor.
Antik Çağ Yemekleri ve Yemek Kültürü
Antik Çağ Yemekleri ve Yemek Kültürü, antik dünyanın bütününden-hem Yunan hem Roma yazınından yemek tariflerinin derlendiğ ve bunların günümüz mutfağında yeniden nasıl yaratılabileceğini gösteren ilk kitaptır.
O dönemlerden kalan ziyafet, içki ve şölen resimleri ile öykülerinin yanına, sonuç veren “menüler” yerleştirilerek, ikibin yıl öncesinin tatları, kokuları ve zevkleri ile günümüz yaşantısı arasında bir köprü oluşturulmaya çalışılmıştır.
Bu kitap sekiz bölümden oluşmakta ve her bölüm arkeolojik kanıtlarla desteklenmiş olan Yunanca ve Latince metinlere dayanmaktadır. Böylece Yunan-Roma yaşamına, yiyeceklerinin çeşitliliğine ve yemek kültürüne ilişkin mevcut tüm kaynakların elverdiği ölçüde doğru ve kapsamlı bilgilerin verilmesi amaçlanmıştır.
Kitabın en çarpıcı özelliği ise antik çağ mutfağını bizzat tatmak isteyen okurlar için elli çeşit özgün antik yemeğin tam ve uygulanabilir tarifini içermesidir.
Kısa Dünya Tarihi – Wells
Kitap, Birinci Dünya Savaşı’nın sonuçları, 1921 Rus Kıtlığı ve 1922’de Milletler Cemiyeti’nin kurulmasıyla sona eriyor.
60’tan fazla hikaye. Kitap kökenlerle başlıyor, Dünya’nın ve Dünya’daki yaşamın gelişimini anlatmaya devam ediyor, ilkel
düşünceye ve Medeniyetin Beşiği’nden insanlığın gelişimine ulaşıyor.
7 Gezi 7 İstanbul
Kültür gezilerinin tatlı dilli rehberi Egemen Demircioğlu anlattıklarını tefrikalar haline getirmiş.. Müthiş bilgi birikimi ve etimolojiye olan hakimiyetiyle yaptığı yorumlar, kurduğu bağlantılar okuyanı şaşırtıyor, bildiğini zannettiği yerlerde tadına doyulmaz serüvenlere çıkartıyor.. Yazarımız gezilerindeki gibi yine zarif ve samimi, dostane, mütevazi.. İstanbul’da kaybolmayı sevenlere çok güzel bir yol arkadası…
Estetiğin Huzursuzluğu
Rancière günümüzün en özgün siyaset ve sanat kuramcılarından. Her iki alanda da ufuk açıcı ve ezber bozucu kuramlar geliştirmesinin yanı sıra bu iki alanı daima birbirleriyle ilişkileri içinde ele alıyor. Çünkü ona göre sanat ve siyaset birbirleriyle “arızî” olarak temas eden iki sabit ve ayrı gerçeklik değil. Ortak bir mekân kurma bu mekânda yer alacak özneleri ve nesneleri tanımlama etkinliği sanatın ve siyasetin buluşma noktasını oluşturuyor. Estetik de Platon’dan günümüze sanatın ve sanat üzerine söylemin geçirdiği tarihsel dönüşümün son noktası. Neyin sanat olup neyin sanat olmadığını belirleyen özgül bir “tanımlama rejimi”. Bu rejim Kant ve Schiller’in kayda geçirip kuramlaştırdıkları “sanatın özerkleşmesi” süreciyle başlıyor; Baudelaire’le Mallarmé’yle 20. yüzyılın avangardlarıyla devam ediyor. Schiller’in “amaçsız özgür oyun” diye tarif ettiği sanatın özerkliği gündelik hayattaki tahakkümden bağımsız bir mekânı ve etkinliği vaat ediyor. İşte “estetik devrim”le siyasal devrim sanatsal avangardla siyasal avangard tam bu noktada buluşuyor: “Tahakkümden başka bir şeye adanacak bedenler” yaratma umudunda özgürleşme vaadinde. Estetiğin Huzursuzluğu sanatın politikanın ütopyaların sonunun ilan edildiği bir dönemde estetiğe radikal politikadaki rolünü yeniden kazandırıyor.
İnsanı Ararken – Doğan Cüceloğlu Kitabı
“Tanıyanı” çok. Kitapları baskı üzerine baskı yapıyor. Seminerleri hınca hınç. Dinlemeye koşuyor insanlar onu; ana-babalığı öğrenmek, kendilerini tanımak için Ya… o?
“Hepimiz birbirimizin yaşamlarımızın çatlak ve aralıklarında yaşarız; her şeyi görebilseydik sanırım şaşkınlıktan dilimiz tutulurdu” diye yazmıştı Murdoch yıllar önce Ağ’ında. Ki altını döne döne çizmiş olduğum bu satırları, henüz hazırlanmakta olan bu kitabın 2003 güzünde yayımlanan tanıtım metnine de taşımıştım. Altına da; “Kalemimin ucuna bırakıverdi hayatını. Bütün içtenliğiyle. Gizlisiz-saklısız… ‘Tanıyanlar’ şaşıracaklar evet, ama ‘doğduğundan beri tanıyanlar’ın sanırım şaşkınlıktan dilleri tutulacak. Kocaman bir sürpriz var onlara” diye yazmıştım. Eklemeliyim; “tanıyanlar”ın ve “yakından tanıyanlar”ın şaşkınlığı, o hayat öyküsünü aktaranın; “insan ve davranışı”nı konu alan bir bilim dalında insanı aramak üzere yola koyulanın, yolu üzerinde kendi kendisiyle çarpışıp da kendine rastlaması ve sonrası sırasında duyduğu şaşkınlığın yanında hiç kalır. Anlattığı, bu toprağın çocuklarından birinin, önce kentin aynasında, sonra uzak bir kıtada, Amerika’da, farklı bir kültürün aynasında bıraktığı görüntüde kendini ve kültürünü fark etmesinin kahkaha ve gözyaşı dolu öyküsüydü…
Anlatan, burada ve orada, 45 yılın psikoloji bilimine vermiş biri olunca, anlatılan da sadece o aynadaki görüntüyü aktarmaktan, sergilemekten ibaret kalamazdı elbette. “Fark ediş”ti anlatılacak olan… (Sadece birbirimizin değil), nasıl? Kendi yaşamlarımızın “da” çatlak ve aralıklarında yaşıyor, yaşayabiliyor olduğumuzdu sergilenecek olan. Anlattı. Hayat öyküsünde… “insanlık hali” dile geldi. “Burada” ve “Orada”…
Suyu Arayan Adam
Bu kitap, ilkokul öğretmeni olarak yetişmek üzereyken, Birinci Dünya Harbi’nde savaşa katılan ve sonra Büyük Turan’ı kurmak yolunda Kafkas, Hazer ülkelerine koşan bir Türk gencinin hikâyesidir. Şevket Süreyya Aydemir, Rusya’da Sovyet inkılâbı cereyan ederken, aralarında Enver Paşa’nın da bulunduğu önemli şahsiyetlerle karşılaşmıştı. Ardınan tahsilini tamamlayarak Türkiye’ye dönmüş, hayatın acı ve tatlı çeşitli olaylarını yaşamıştır. Devletin yüksek hizmet mevkilerinde çalışan Şevket Süreyya Aydemir’in hayat hikâyesi, Orta Anadolu bozkırında “toprağa yöneliş”e kadar uzanır.
Suyu Arayan Adam, Avrupa’dan Çin’e ve Himalayalar’a kadar, çağımızın çeşitli ülke problemlerine de değiniyor.
10 Günde Özgüven – On Adımla Depresyondan Kurtuluş
Her güne korkarak mı başlıyorsunuz?
Başaracaklarınız konusunda cesaretinizin kırıldığını mı hissediyorsunuz?
Günlük yaşamınızda daha fazla özgüvenli, üretken ve neşeli mi olmak istiyorsunuz?
Eğer öyleyse, bu kitap tam size göre! Dr. David Burns ruh halinizdeki düşüşün nedenlerini belirlemenize ve hayata karşı daha olumlu bir bakış açısı geliştirmenize yardımcı olacak yenilikçi ve uygulaması kolay yöntemleri 10 ayrı adımda sunuyor.
Düşündüğünüz gibi hissediyorsunuz: Suçluluk, üzüntü ve öfke gibi olumsuz duygular başınıza gelen kötü olaylardan değil, bu olaylarla ilgili sizin düşüncelerinizden kaynaklanır. Bu basit ama devrim niteliğindeki fikir hayatınızı değiştirebilir!
Nasıl hissettiğinizi değiştirmek sizin elinizde: Bu kitapla birlikte neden depresyonda olduğunuzu keşfedecek ve nasıl başa çıkacağınızı öğreneceksiniz.
Daha fazla özgüvenli, üretken ve neşeli olmanın tadını çıkarabilirsiniz!
Pruva Neta : Kayıp Rota Üçlemesi
Sayın Hanımefendi ya da Beyefendi; bu notu bulduğunuza göre sizler de bizim gibi sağ kalanlardansınız. Biz mi size yardım edebilecek vaziyetteyiz yoksa siz mi bizden daha iyi durumdasınız, bunu elbette bilemiyoruz. Lâkin tek bildiğimiz bu felaketten kurtulmak için sağ kalan tüm iyi insanların birleşmesinin zaruri olması. Aksi takdirde bu savaşı kötülük kazanacak. Lütfen acilen aşağıda yazılı koordinatlara ulaşınız ve bizimle irtibata geçiniz. Esenlikler dilerim.”
T.Wilson McLorry
Kaptan Vitaly ve mürettebatının son macerasının üzerinden yalnızca on gün geçmişti ve her tarafı kaplayan engin mavilikte amaçsızca dolaşmayı sürdürüyorlardı. Ta ki tanımadıkları birinden aldıkları bu gizemli mesaja kadar. Yine hiç beklemedikleri bir anda, esrarengiz bir şekilde çetin bir mücadelenin içine çekilen kahramanlarımız, bu defa kendilerini daha evvel hiç karşılaşmadıkları kadar zor şartlardaki bir ölüm kalım savaşının ortasında bulurlar. Eski dostlar ve yeni düşmanlarla karşılaşan Kaptan Vitaly ve mürettebatının nefes kesen son yaşam mücadelesini konu alan PRUVA NETA, okuyucusuna son ana kadar merakta bırakan gerilim dolu bir final vadediyor.”
İmparatorluk Oyunları
Dünyaca ünlü tarihçi Norman Stone’un kaleminden imparatorluklar döneminin son büyük oyunu. Bu öyle bir oyundu ki dahil olan herkes ve her şey değişti.
Daha 100 yıl öncesine kadar güçlerinin zirvesinde olan, gözlerini Osmanlı coğrafyasına dikmiş Avrupa imparatorlukları nasıl oldu da bugünkü ulus devletlere dönüştü?
Oxford Üniversitesi’nde akademisyenlik yapmış, Cambridge ve Bilkent’te dersler vermiş ve dönemin Başbakanı Margaret Thatcher’ın danışmanlığını yürütmüş günümüzün yaşayan en büyük tarihçilerinden Norman Stone Avrupa ve Osmanlı coğrafyasında yaşanan baş döndürücü değişimin izlerini sürüyor.
“1914 yılında tüm devletlerin en büyük halüsinasyonu ortak savaş hedefleriydi: imparatorluk. 1919 yılı itibariyle İngilizler ve Fransızlar bu hedefin öneminden pek emindiler. Halihazırdaki büyük topraklarına büyük topraklar ilave ettiler (tıpkı Almanların fırsat bulsa Rusya’ya, İtalyanların da izin verilse herhangi bir devlete yapacakları gibi). imparatorlukların sizi zenginleştireceği farz edilir, fazla nüfusunuzu bu topraklara yolla ya bilirsiniz, buradaki yerli halkı sömürürken metropolünüz için ucuz hammadde tedarik edebilirsiniz, aynı zamanda esaret altındaki piyasayı da biçimlendirebilirsiniz.
1914 yılında emperyal operasyonlar tiyatrosunun son büyük oyunu Ortadoğu’da sahnelendi. Haliyle, yıkılmaya yüz tutmuş Osmanlı İmparatorluğu’nun da pek çok talibi vardı.”