Borderline Yetişkinlerde Psikoterapi
Bu kitabında ‘yetişkinlerde borderline bozukluğu’ konusunu ele alan J. F. Masterson, konuyu kuram ve klinik uygulama olmak üzere iki ana bölümde incelemektedir. Konunun kuramsal boyutunun ele alındığı ilk bölümde borderline bozukluğunun nedenleri ele alınmakta ve bu anlamda hastaların çocukluğunda meydana gelen intrapsişik ve kişilerarası düzeydeki ayrılma-bireyleşme başarısızlıkları anlatılmaktadır. Nitekim yazara göre gelişimin ayrılma-bireyleşme evresinde anneden bağımsız hareket etmeye başlayan bir çocuk annenin libidinal desteğini elde ederse sağlıklı bir ayrılma-bireyleşme evresi geçirebilmekte aksi takdirde bir tür ayrılma-bireyleşme başarısızlığı yaşayarak gelişimsel duraklamaya maruz kalmaktadır. Bu bölümde ayrıca ‘nesne temsili’, ‘nesne sürekliliği’ gibi konuları ele alan yazar ‘nesne ilişkileri kuramını’ ortaya koymakta ve bu kuramı Mahler, Kernberg ve Frosch gibi ünlü psikiyatristlerin kuramlarıyla da mukayese etmektedir. Aynı zamanda Freud’un ‘psikanalizin amacı’ olarak belirlediği ‘sevmek ve üretmek’ kavramlarını borderline hastalar açısından ele alan Masterson, bu hastaların özel hayatı ve iş hayatında yaşadıkları tatminsizlikler ile sevme ve üretme kapasitelerindeki problemleri vaka örnekleriyle anlatmaktadır.
Klinik uygulamaların ele alındığı ikinci bölümde ise yazar vaka örnekleri ışığında ‘destekleyici psikoterapi’ ve ‘yeniden yapılandırıcı psikoterapiyi’ anlatmakta ayrıca hastalarla yapılan seansların özetini sunmaktadır. Bu bölümde geniş bir şekilde ele alınan vaka örnekleri ise psikoterapi seanslarının hastaların gerçek hayatta yaşadıkları problemlere nasıl ışık tuttuğunu çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır. Böylece yazarın vaka örnekleriyle de desteklediği anlatımı sayesinde konunun kuramsal yönü uygulamalar aracılığıyla sınanmış olmakta ve okuyucunun doyurucu bir bilgi edinmesi sağlanmaktadır.
Bir Osmanlı Askerinin Anıları
“1910 senesinden 1923 senesine kadar Osmanlı Hükümeti topraklarında gitmediğim ve savaşlara katılmadığım pek az yer kaldı. Hem de çok kısmını yürüyerek… Cephelerden bir Bağdat Cephesi’ne gitmedim. Hatta ve hatta esir bile oldum. Bunları, anılarımda okuyacaksınız.Bütün bu yazdıklarım aynendir. Ne ilave ne de abartı yaptım. Bunları okuduktan sonra, o senelerde yetişmiş olan bizleri karşınıza alarak o dönemin yorumunu yaparsanız, göreceksiniz ki çok sağlam bir nesilmişiz, öyle kolay kolay ölmedik; ama yavaş yavaş eridik ve bugüne geldik.”
Profesör Dowell’in Başı
Laurent’a sanki bu dudaklar “Açın, açın. Yalvarırım!…” der gibi geldi. Merak, Laurent’ı musluğun yanına kadar götürdü. Burada bir sırrın gizlenmiş olduğunu hissediyordu. Gözlerde sınırsız bir ıstırap belirdi. Gözler rica ediyordu, yalvarıyordu, istiyordu. Öyle görünüyordu ki, insan düşüncesinin bütün gücü, iradenin bütün gerilimi bu bakışta odaklanmıştı. Laurent karar verdi. Yüreği sertçe çarpıyordu, elleri titriyordu, musluğu dikkatlice açarken… O anda gırlaktan bir fısıltı duyuldu. Laurent, bozuk bir gramofondan çıkıyormuş gibi zayıf, zorlukla duyulan, çatırdayan, kırık ve hışırtılı sesi duydu:
– Te-şek-kür ede-rim… Size…
Profesör Dowell’in Başı, ilk kez 1925’te, Moskova’da “İşçi Gazetesi”nde yayımlandı. Sovyetler Birliği’nin en çok bilinen fantastik eserlerinden biri oldu. Eser öyle başarı kazandı ki, kitapla ilgili şehir efsanelerinin doğması da gecikmedi. “Sovyetlerin Jules Verne’i” olarak nitelenen Aleksandr Belyaev’i bilimkurgu okuyucularına ve kültür üzerine düşünen herkese sunmaktan mutluluk duyuyoruz.
Marie Antoinette – Stefan Zweig
Fransa Kralı XVI. Louis’nin karısı Marie Antoinette, uçarılığı, savurganlığı ve reform düşmanlığıyla halkın gözünde yoz soylu tipinin simgesi olmuş, Fransız Devrimi’nden sonra yaşamının geri kalan bölümünü Paris hapishanelerinde geçirmiş, 1793’te Devrim Mahkemesi’nce yargılanarak giyotinle idam edilmişti. Tarihsel karakterler üzerine benzersiz biyografileriyle tanınan Stefan Zweig, Marie Antoinette: Vasat Bir Karakterin Portresi’nde, nesnellikten çok sezgiye dayanan bir yaşamöyküsü sunuyor okurlara. Psikolojiye ve Freud’un öğretisine duyduğu ilgi sonucunda derin karakter incelemelerinde ustalaşan Zweig, Marie Antoinette’in efsanevi kişiliğine bir psikoloğun sezgi gücüyle yaklaşıyor. Fransa’nın son kraliçesinin kısacık yaşamı üstündeki esrar perdesini kaldırarak “zoraki bir kahramanlık trajedisi” anlatıyor. Türkçe’de ilk kez yayınlanan Marie Antoinette’i Tevfik Turan’ın çevirisiyle sunuyoruz.
Kazanmak İçin Oynamak
Strateji karmaşık değildir. Ama zordur çünkü insanları ve işletmeleri gelecekleri üzerine kararlar vermeye zorlar. Kazanmak İçin Oynamak, dünyanın en büyük tüketici ürünleri şirketlerinden Procter & Gamble (P&G)’nin tarihinin en başarılı CEO’larından Lafley ile ödüllü strateji danışmanı ve akademisyen Martin’in iş hayatındaki iş birliğinin meyvesi.
Lafley 2000’li yılların başında CEO’luk görevini üstlendiğinde, P&G piyasalardaki çalkantılarla ve belirsizliklerle baş etmekte ve önceki yıllarındaki başarısını sürdürmekte zorlanıyordu. Lafley, kazanmanın yolunun zor ve kesin kararlar vermekten ve bu kararları uygulayacak koşulları oluşturmaktan geçtiğini gördü. Ona bu kararları vermekte ve şirketin zihniyetinin bu yönde yeniden şekillendirilmesinde yardımcı olması için Martin ile çalışmaya başladı.
İkilinin iş birliği, P&G’nin satışlarını ikiye, kârını dörde katlamasına ve diğer büyük şirketlerin hisse senetlerinin fiyatlarının düşüşte olduğu yıllarda P&G’nin hisse senedi fiyatının yüzde 80 artmasına yol açtı. Yazarlar, bu başarılarına olanak veren stratejileri oluştururken onlara yol gösteren yöntemleri ve araçları; Gillette, Head & Shoulders, Prima gibi dünya lideri markaların stratejilerini nasıl oluşturduklarını ve farklı boyuttaki şirketlerin bu örneklerden neler öğrenebileceklerini basit bir dille anlatıyorlar.
Kitapta anlatılan stratejik bakış açısı, kurumsal şirketlerden aile şirketlerine, küresel satış devlerinden kâr amacı gütmeyen kuruluşlara, hastanelerden marketler zincirlerine kadar farklı boyuttaki, amaçtaki ve iş alanlarındaki kuruluşların başarıya ulaşmalarında yol gösterici olarak kullanılabilir.
Kazanmak İçin Oynamak, hem iş stratejisi üzerine yeni düşünmeye başlayan öğrencilere hem de iş hayatında uzun yıllar geçirmiş deneyimli yöneticilere yol gösterecek önemli bir kaynak.
İş hayatında ulaşılabilecek en büyük başarılara ulaşmış iki strateji uzmanın onlarca yıllık deneyimleri sonucu öğrendiklerini okuyucuyu ekonomi terimleriyle ve teorileriyle boğmayan basit bir dille ve örneklerle anlatan bu kitap, iş hayatında başarılı olmak isteyen herkesin başucu kitabı olacak.
Mistik Masör
Ganeş Ramsumair, Karayiplerdeki küçük Trinidad Adası’nın başkenti Port of Spain’de öğretmenlik yapan, hırslı, okumayı seven bir gençtir. Babasının ölümü üzerine döndüğü köyünde, halasının ve komşusu Ramlogan’ın yüreklendirmesiyle yazar olmaya karar verir. Ama önce Ramlogan’ın kızı Lia’yla evlenerek başka bir köye taşınır. Bu köyde aradığı huzuru bulacak, yazmaya başlayacaktır.
Ne var ki Lila, bir süre sonra yoksulluktan şikayet ederek evi terk eder. Yalnız kalan Ganeş ilk kitabını yazar; ama dostu Behari’nin, eşinin ve halasının bütün çabalarına rağmen satışlar çok düşüktür. Bunun üzerine Ganeş, köyün şifacısı olarak yeni bir meslek edinir. Küçük bir çocuğun korkularını yenmesine yardımcı olunca ünü yayılır, yazdığı kitaplar satmaya başlar, zamanla bir halk kahramanı olur ve politikaya atılır. Nobel ödüllü yazar V.S. Naipaul’un, bir halk politikacısının yükselişini ve evrimini anlatan bu ilk romanı, bir sonraki eseri Miguel Sokağı gibi içerdiği mizah, karakterlerin canlılığı ve ustalıklı kurgusuyla sevimli olmayı başaran bir kitap.
Kıyamet Emeklisi
“Rüyalar doğru çıkar, üç yol var denince önce kendine bakacaksın ve herhalde üç kat merdiven çıkacak ya da ineceğim diyeceksin, kendi kendinin yorumcusu böyle olunur. Para gelecek denince önce cebini yoklayacaksın, hiç mi yok, demek ki canın çıkarsa şöyle bir elli kuruş gelecek, zaten elli kuruşun varsa çoktan hak ettiğin ama bir türlü eline geçmeyen bir liranın yirmi beş kuruşu eline geçecek. Bir kadın mı gördün, emin ol ki o seni görmedi. Ama seni de gören biri var işte o gelecek, ama sen onu gelenden saymadığın için geldiğini bile anlamayacaksın. Bekleyeceksin, sabrın da kıt olduğundan senden daha evvel beklemeye başlamış birini hah diye alacaksın, daha eskinin hiç sesi çıkmaz, o yüzden onu mazlum, kendini galip zannedeceksin.”
Mutluluk – Tolstoy
“Geçen sene Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yayınlamış olduğum birkaç eser dolayısıyla değerli okuyucular tarafından –layık olmadığım halde– gördüğüm teşvike güvenerek bu sene de acizane yine bazı eserler tercüme etmeyi umarak Rusya’nın en büyük müelliflerinden olan Kont Tolstoy’un bu eserini seçerek Osmanlıcaya çevirdim.
Bu müellifin kalbî muhakemesi gayet dikkatli, en gizli duyguları tasviri ziyadesiyle doğru, tabii davranışları anlatımı son derece güzel ve dikkat çekici olduğundan, eserlerini inceleyenler şahısları ve manzaraları her hissiyle, her noktasıyla tanır gibi olurlar. Bu küçük roman onu okumaya tenezzül buyuracak olanlara özellikle evlenmiş her genç kadın ve erkeğe anlatacaktır ki; geçimlerinde kötü bir anlayış, samimi olmama, affetmeme, müsamaha göstermeme bütün ömre tesir eden kötü neticelere sebep olur. Böyle bir durumda hayatın tadı insanı doyurmaz, onu zehirler. Bununla birlikte okuyucular bu romanla, içinde bulundukları veya bulunacakları hayatın en ince çizgilerini bile göreceklerdir. Diğer bir tabirle ailede mutluluk denilen ve insanları hayatın iyilik, güzellik ve nimetlerinden faydalandırıp aile münasebetlerinde varlığı lüzumlu olan kalbî muhabbetin bozulmadan korunmasını temin eden dirlik sebeplerini ortaya koyan ve düşüne düşüne anlamayı sağlayacak bir eserdir inancındayım.”
Madam Gülnar
Kült Kitap – İlhan Berk
“Dünyaya yazmak, dünyaya bir onun için bakmak. Yani dünyada olmayı, bu dünyada yaşamayı bir yana atıp salt onu yazmak için yaşamak! Yazmakla yaşamayı birleştirmek, birbirine karıştırmak: bu iki ayrı eylemi, tek bir eylemmiş gibi görmek. Cehennem bu.”
İlhan Berk’in başka başka yıllara ait “Defterler”inden bir seçmeyi içeren Kült Kitap günlük-deneme-şiir arasında mekik dokuyan, şiir üstüne düşüncelerle dizelerin iç içe geçtiği, yazmakla yaşamanın birbirine karıştığı bir coğrafya: Dili de yaşamı da aynı tutkuyla yontan bir şairin yarattığı cehennem! Bu cehennemde gezinmeye niyet eden okur, “yaşama nerede bitiyor, yazı nerede başlıyor” diye sormasın hiç.
Adalet Ağaoğlu’nun Romancılığı
Yazının ve Tarihin Bilinci’nde Romantik-Bir Viyana Yazı’nı, Başkaldırı ve Roman’da Hayır’ın gizlerini çözümleyen bir okuma serüveni içine dalan Semih Gümüş yapıtın derin yapısında oluşan, kendine özgü bir eleştiri anlayışı kurmaya çalışıyor. Adalet Ağaoğlu’nun Romancılığı, ele aldığı romanların sınırlarında kalmadan, roman sanatını tarih, zaman, yazının sorunları çevresinde kuşatmak için eşetirmenin çıktığı yolculuğu gözler önüne seriyor. Bir derinlik tutkusunun ürünü, iki roman için yazılmış bir kitap olarak okunmayı bekliyor. Adalet Ağaoğlu’nun Romancılığı.