
Osmanlı’da Fal ve Falnameler
“Müjdeler olsun çok sevineceksin, sonun iyi, gönlünde sefer varsa, bu niyet kutlu olsun, fayda bul, ailene, kabilene beklenmedik yerden iyilik gelecek, oğlunun, kızının sevinçli günlerini göreceksin. Dostun sevinecek, düşmanın kahrolacak. Ama sana dille sataşırlar, göze gelirsin, kitapsız yürüme. Sana iki sevinç görünür, biri mal, biri sağlık sevinci, ikisine de kavuşacaksın. Sen hep iyilik yaparsın ama iyilik ettiklerinin kiminden kötülük görürsün, aldırma sonun hayır olur inşallah!” Bir çingene falcının ağzından çıkmışa benzeyen bu sözler, fal geleneğinin belgelerinden bir alıntı. ‘Osmanı’da Fal ve Falnameler’, insanoğlunun geleceği bilme arzusunun yarattığı fallardan, yıldıznamelerden, günümüz astrolojisine uzanan serüvenin Osmanlı’ya ait bölümünü belgelerle ortaya koyuyor.

Otuzuncu Yaş / Bütün Öyküler
Ingeborg Bachmann, toplu şiirlerinden sonra şimdi de bütün öyküleriyle Türkçede.
Yazarın gençlik döneminden olgunluk çağına dek tüm öykülerini bir araya toplayan Otuzuncu Yaş – Bütün Öyküler, Bachmann’ın “eski” ve “yeni” okurları için olmazsa olmaz bir kitap.”Yeni bir dil olmadan yeni bir dünya yaratılmaz” savıyla dilin sınırlarını zorlayan bir yazarın gözunden dünyaya bakmak için iyi bir fırsat.

Gelibolu Günlükleri – Kendi Anlatımlarıyla Anzakların Gün Gün Hikayesi
Gelibolu Günlükleri, 240 gün süren seferin sıcağı sıcağına yazılmış birçok günlük ve mektuptan derlenen ilk kroniğidir.
Her an ölebileceklerini bilen askerler, günlüklerine ve mektuplarına (kimi zaman hemen öldürülmeden önce) cephede yaşadıklarını yazdılar. Kimi yazarak kendini rahatlattı, belki korkularını paylaştı ya da aklını yitirmemeye çalıştı. Kimi ise sadece, savaşların ne kadar korkunç olduğunu yakınlarına anlatmak istedi.
“Türkler öyle kötü insanlar değil. Birkaç gün önce Fransızca yazılmış bir mesaj gönderdiler, ‘yiğit Avustralyalı yoldaşlara’ diye başlayan mesajda sigara karşılığında sığır eti konservesi istiyorlardı. Siperler bazı yerlerde sadece 15 metre uzaklıktaydı, bu yüzden birbirimizle haberleşmemiz çok kolaydı.”
Er Caddy, 177.Gün
“Gün içinde yiyecekleri karşılıklı olarak siperin çıkıntısına koyuyor ve gönderiyorduk. Bu sabahın ilk saatlerinde Türklerle bizim arkadaşlar arasında sıradışı bir dostlukla değiş tokuş yapıldı. Bizim çocuklardan bazıları doğruca düşman siperlerine gidip konserve, reçel, sigara vb. takas ettiler. Yapılanlar her şeyiyle çok güzeldi ve buradaki savaşın ne kadar gereksiz olduğunu gösteriyordu.”
Üsteğmen Cozens, 178.Gün

Kim Korkar Virginia Woolf’tan?
20. yüzyıl Amerikan tiyatrosunun en önemli birkaç isminden biri olan Albee 1928’de, Washington DC’de doğdu. İki haftalıkken ABD’deki iki yüzü aşkın vodvil tiyatrosunun sahibi olan Albee ailesi tarafından evlat edinildi. 1939 ile 1946 arasında birçok okula devam etti ve hemen hepsinden kovuldu. Öğrencilik yıllarında başladığı şiir, öykü ve oyun yazma denemelerini, ofisboyluk, satıcılık, barmenlik gibi çeşitli işlerde çalıştığı 1948 ile 1958 yılları arasında da sürdürdü. 1958 yılında yazdığı ve ilk olarak Berlin’de sahnelenen The Zoo Story (Hayvanat Bahçesi) ile adını duyurdu. Arada yine başarılı oyunlar yazmasına karşın, ancak Who’s Afraid Of Virginia Woolf’tan sonra adı her yerde duyuldu. Aralıksız 664 kez temsil edilen ve Tiyatro Eleştirmenleri Ödülü dahil birçok ödül kazanan oyunla ilgili asıl gürültü Pulitzer ödülüne aday gösterildiğinde koptu. Basında oyun aleyhine birçok yazı yayımlandı. Aile gibi, “kutsal” Amerikan değerlerinin savunucusu olan Time dergisi, oyunun ‘yarattığı karakterlere hiç şefkat duymayan birisi tarafından yazıldığını’ söylüyordu. Oyun birçok yerde sansüre uğradı, hatta yasaklandı…

Ali Suavi ve Dönemi
Osmanlı toplumu içinde etkili bir yere sahip olduğu 19. yüzyılın ortalarından günümüze, adından sıkça söz edilen tarihî şahsiyetlerden, gerek fikirleri gerek eylemleriyle çoğu zaman tüm dikkatleri üzerine toplayan Ali Suavî, hakkında birbirinden farklı, hatta taban tabana zıt pek çok değişik hüküm verilen ilginç bir kişilik olarak karşımıza çıkar. Ancak, hakkında verilmiş ve “dahi” ile “şarlatan” arasındaki hayli geniş bir alana saçılmış bu hükümler genellikle nesnel, bilimsel değerlendirmeler sonucunda ortaya çıkmamış, Ali Suavî’ye yaklaşımı her devirde hâkim eğilimler belirlemiştir.
Hüseyin Çelik tarafından kaleme alınan ve 13 yıllık yazı hayatının 10 yılını Avrupa’da geçiren Ali Suavî’nin bu dönemine ilişkin dökümanlara dayanan ilk çalışma niteliğine sahip Ali Suavî ve Dönemi, tarihimizin bu ilginç ve
özgün kişiliğine ışık tutmayı amaçlıyor. Bizzat Ali Suavî’ye kulak vermekten çok Türkiye ve Batı arşivlerindeki belgeleri “konuşturmaya” önem veren ve “Ali Suavî gibi problematik bir karakteri, etrafındaki olaylar ve insanlarla beraber aydınlığa çıkarmayı” amaçlayan Çelik’in bu çalışması, hem Ali Suavi’yi hem de onun yaşadığı dönemi merak edenler için temel bir kaynak niteliğinde…

Resimler Nasıl Okunur ?
Batı Avrupa resim sanatını anlayabilmek için değerli ve pratik bir görsel rehber… Resimlerdeki ayrıntıları bu minik ama kapsamlı kitapla keşfedeceksiniz! Batı Avrupa’da özellikle Rönesans sonrasında hızla gelişen resim sanatının tarihini, teknik gelişimini ve resimlerin ifade ettiklerini, farklı türden 50’den fazla tanınmış örnek üzerinden, ayrıntılı anlatımlarla öğren-meye ne dersiniz? Bu son derece kullanışlı cep kitabı, dünya çapında tanınmış çok sayıda sanat yapıtı ve onların ilgi uyandıran öyküleri aracılığıyla Batı Avrupa resim geleneğine kapsamlı bir bakış olanağı sunan pratik bir rehber niteliğinde. Resimler Nasıl Okunur?’da sunulan yapıtların her biri, çözümlendiğinde güzelliklerini ve içsel niteliklerini daha etraflıca değerlendirebilmemizi ve resimleri genel olarak nasıl okuyacağımızı anlamamızı sağlayan sanatsal dilbilgisinin çeşitli noktalarını öne çıkarıyor. Resimlerin ayrıntılı olarak incelemesinin ötesinde kitabın sonunda yer verilen “açıklamalı sözlük” ile de belli başlı kavramların anlamları okuyucuya sunuluyor. Resimler Nasıl Okunur? Bilgilendirici yorumlar eşliğinde sunduğu bir dizi resimle okurlara resim sanatına dair bilgilerini hızlıca geliştirme olanağı sağlıyor. Ayrıca çeşitli resimleri daha yakından inceleme, bunların öykülerini ve yapım yöntemlerini keşfetme fırsatı sunuyor. Kitap, okurların her türlü resimden keyif alabilmeleri için bilgi ve becerilerini artırarak resim sanatını anlamalarına ve deneyimlemelerine katkı sağlıyor. Kitabı kaleme alan sanatçı ve yazar Liz Rideal, ilk bölümde bizi resmin beş temel bileşeni (şekil ve resim yüzeyi, boya ve malzeme, kompozisyon, üslup ve teknik, işaretler ve semboller) ile tanıştırıyor. İkinci bölümde ise tanınmış 50 yapıtı detaylı bir şekilde çözümleyerek resmin beş önemli teması olan portre, manzara, öyküleme, natürmort ve soyut resme genel bir giriş yapmamızı sağlıyor.

Borges ve Ben
Aslında Jorge Luis Borges’in Borges ve Ben diye bir kitabı yok. Borges ve Ben onun o kısacık anlatılarından biri. Borges’in yıllar önce New Yorker dergisinde yayımlanmış olan Bir Özyaşamöyküsü adlı denemesini çevirirken onun anlatılarının satırları arasındaki bazı gizlerin de aydınlanır gibi olduğunu sezinledim. Ardından Borges ve Ben, Yaratan, Öteki gibi kendini işin içine fazlaca kattığı kısa anlatılarını da ekleyeyim dedim kitaba. Sonunda iş kitaba bir ad vermeye geldi dayandı. O noktada artık benim yapabileceğim bir şey yoktu. Borges ve Ben adı kendiliğinden geldi oturdu kitabın kapağına. Şimdi kitabın bu ikinci basımına benzer nitelikler içeren iki öykü daha ekliyorum. Biri, Borges’in Kum Kitabı adlı yapıtından Meclis; öbürü de, Rezilliğin Evrensel Tarihi adlı yapıtından Mahalle Kabadayısı. Okur üçüncü basımı da nasip ederse, kitap daha da genişler mi, başka öyküler de ekler miyim, bilemiyorum.
-Celal Üster-

Yeşil Yol – Anne Enright
Yeşil Yol, İrlandalı Madigan ailesinin birbirinden çok farklı kişiliklere sahip dört çocuğunun hikâyesini anlatıyor. Çocuklar birbirlerinden ne kadar farklı olsalar da anneleri aynı kişidir: Rosaleen. İletişim kurması ve idare etmesi zor bir kadın olan Rosaleen aslında çocuklarının bağlarının zayıf ve kopuk olmasının da esas sebebidir. Dünyanın dört bir tarafına dağılmış aile bireylerinin hayatlarından kesitler vererek ve karakterleri tek tek tanıtarak ilerleyen hikâye başladığı yerde, Dublin’deki eski aile evlerinde biter.
Man Booker Ödülü’nü kazanan çok satan yazar Anne Enright’tan aile bağları üzerine kolay kolay akıldan çıkmayacak, çarpıcı bir roman.

Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi
Hem bir yaşama biçimi hem de bir bilgi edinme yolu olarak tasavvufun İslam kültüründe çok etkin ve yaygın bir yere sahip olduğu bilinen bir gerçektir. 1918 Yılında sırf İstanbul’da faaliyette bulunan dergah sayısının üçyüze yaklaşması bu konuda bir fikir verebilir. Elinizdeki eserde tasavvuf ve tarikatlar, tarih içindeki gelişme çizgileri de göz önünde bulundurularak, ana hatlarıyla verilmeye çalışılmış; konular, özellikle de terimler üzerinde durulurken edebi verimlerden örnekler verilmesi bu çalışmanın ayrı bir özelliğidir.

Kaptan Mihalis – Kazancakis
Çağımızın en büyük yazarlarından olan Nikos Kazancakis 1885 yılında Girit’in Kandiya kentinde doğdu, 1957 yılında Viyana’da öldü. Kazancakis, edebiyatın her türünde yapıt vermiş bir yazar. Ama onun en önemli yanı, onu dünya çapında büyük yazar yapan, romancılığıdır. Kazancakis, çağımızın en içtenlikli, en sıcak, fıkır fıkır yaşam kaynayan belki de tek romancısı. Kazancakis, yalnızca romanın değil, sıcak, büyük, yenilmez olan yaşamın da büyük destancısı; toplumsal olayların ve davranışların amansız, acımasız bir eleştiricisidir. Bu yüzden de devlet ve kilise yönetiminin gazabına uğramıştır zaman zaman. Öldüğünde, cenazesinin kaldırılması bile büyük bir olay olmuş, bu sorun Yunanistanı günlerce çalkalanmıştır. Kaptan Mihalis, roman kahramanı olarak, gerçek, yaşayan, etli, kemikli, yerel, toprağa çok sıkı basan bir tip. Olumlu ve olumsuz yanlarıyla tam bir halk savaşçısı. Kaptan Mihalis’te olaylar, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Girit’te patlak veren sayısız ayaklanmalardan birinde geçiyor. Hıristiyan-müslüman, köylü-kentli bütün tipler, büyük bir ustanın elinde tıpkı bir oyma gibi işlenmiş. Çağımızın en büyük ustalarından birinin başyapıtı olan Kaptan Mihalis’i en iyi ülkemiz okurlarının anlayacağına inanıyoruz.