ÇİLE – Necip Fazıl Kısakürek
Necip Fazıl, 24 yaşındayken yayımladığı ikinci şiir kitabı Kaldırımlar ile tanınmış ve Kaldırımlar Şairi lakabıyla anılmıştır. 1934 yılına kadar sadece şair olarak tanınmış ve o devirde Türk basınının merkezi olan Bâb-ı Âli’nin önde gelen isimleri arasında yer almıştır. 1934 yılında Abdülhakîm Arvâsî ile tanıştıktan sonra büyük bir değişim yaşayan Kısakürek, 1943-1978 arasında 512 sayı yayımlanan Büyük Doğu dergisi yoluyla İslamcı görüşlerini kamuoyuna duyuran ve Büyük Doğu Hareketi’ne önderlik eden bir şairdir. Dergi, Türkiye’de Büyük Doğu Hareketi’nin ve antikomünizmin yayılmasında öncü bir rol oynamıştır
——-
Şairliğim on iki yaşımda başladı.
Bahanesi tuhaftır:
Annem hastahanedeydi. Ziyaretine gitmiştim… Beyaz yatak örtüsünde, siyah kaplı, küçük ve eski bir defter.. Bitişikte yatan veremli genç kızın şiirleri varmış defterde.. Haberi veren annem, bir an gözlerimin içini tarayıp:
– Senin dedi; şair olmanı ne kadar isterdim!
Annemin dileği bana, içimde besleyip de on iki yaşıma kadar farkında olmadığım bir şey gibi göründü. Varlık hikmetimin ta kendisi… Gözlerim, hastahane odasının penceresinde, savrulan kar ve uluyan rüzgara karşı, içimden kararımı verdim:
– Şair olacağım! ve oldum…
1925´de “Örümcek Ağı”, 1928´de “Kaldırımlar”, 1932´de “Ben ve Ötesi”, 1953´de “Sonsuzluk Kervanı” ve 1969´da “Şiirlerim” ismiyle yayınlanmış şiir kitaplarının bir çok bakımdan kendini ifadelendiremediğini söyleyen Necip Fazıl Kısakürek´in, 1923´de Yeni Mecmua´da yayınlanmış ilk şiirinden başlayarak bizzat kendisi tarafından süzülen, ayıklanan, düzeltilen ve bir araya getirilen bütün şiirleri…
Ve Poetikası…
Bir yanda belli başlı bir sanat anlayışından tüten şiirler, diğer yanda, bu sanat anlayışının tüttürdüğü şiir mefkuresi..
Ayn Rand – Hayatın Kaynağı
Hayatın Kaynağı Ayn Rand’in 1943 yılında kaleme aldığı ve Ayn Rand adına ilk önemli edebi başarıyı kazandığı romanıdır. Kitabın ismi Rand’in “ insanın egosu ilerleyişinin kaynağıdır” cümlesinden gelmektedir. (Fountainhead, kitabın orijinal ismi)
Hayatın kaynağı Howard Roark adındaki idealist genç bir mimarın hayatını incelemektedir. Kendisi, bina dizaynında hüküm süren zevklere sırf çıkarı için boyun eğip, artistik ve kişisel görüşünde uzlaşmaya varmaktansa, karmaşıklık içerisinde çabalayıp kendi doğrusu için savaşmayı göze almıştır.
—-
Kolektif beyin diye bir şey yoktur. Kolektif düşünce diye bir şey de yoktur. Bir grup insanın vardığı anlaşma, ya bir uzlaşma, ödün verme sürecidir, ya da birçok bireysel düşüncelerin bir ortalamasıdır. İkincil önem taşıyan bir şeydir. Birincil eylem.. yani mantık yürütme süreci… bir tek kişinin tek başına yapması gereken bir şeydir. Yemekleri bir sürü insana paylaştırabiliriz. Ama kolektif bir midede sindiremeyiz. Hiç kimse kendi ciğerlerini, başkasının yerine solumak için kullanamaz. Hiç kimse kendi beynini, başka birinin yerine düşünmek için de kullanamaz. Vücudun ve ruhun bütün işlevleri bireysel ve özeldir. Paylaşılamazlar ve devredilemezler
—-
Dünya bizleri kurtarma ve bize iyilik etme aşkıyla dolu insanlar tarafından hep kana bulandı. Tarihteki bütün savaşları yürekleri iyilikle dolup taşan, kendini bir dava uğruna feda ettiğini düşünen kurtarıcılar çıkardı.
Hitler Almanları, Stalin işçileri, Mao köylüleri kurtarmak için dünyayı kana buladı. Milyonlarca insan kurtarıcıların şefkat dolu ellerinde can verdi. Onlar hep “biz” dediler, hiç ben deyip kendilerini düşünmediler. Ama bilim, zenginlik, hayatı kolaylaştıran, yaşanır kılan her türlü buluş, bilgi kendi çıkarları için çalışan, işini iyi yapan bencilerin eseriydi. Onlar hiçbir zaman biz olmadılar. Sadece işlerini iyi yapmaya çalıştılar ve bizlere rağmen başardılar.
Elinizdeki kitap, dünyanın fedakarlık tüccarları tarafından yok edilmemesi için bir AKIL KALKANIDIR. Ben’in bir savunucusu ve kalabalıklara karşı duran yaratıcılara verilmiş bir ödüldür. Aklın ve mantığın yolunu izlemek isteyen herkese bu rehberi takdim etmekten onur duyuyorum.
Sinan Çetin
TUZ – Bedri Rahmi Eyüboğlu
Eserlerindeki tema zenginliği ve çok yönlü sanat dünyasıyla dikkat çeken Bedri Rahmi, şiirimizi sanatsal, tarihsel ve kültürel boyutuyla Anadolu’ya, modern şiir yoluyla da Batı’ya bağlamıştır. Bu itibarla denebilir ki o, klasik ile yeni arasında özgün bir bireşime ulaşmıştır.
Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun şiiri tematik zenginlik yönüyle dikkat çekicidir. Nitekim birçok metafizik kavram onun şiirine tema teşkil eder. Bunlardan biri olan inanma problemi, bilinmezliğin sorgulanmasından Tasavvufi Türk edebiyatındaki şathiye geleneğine ve metafizik eleştiriye dek varır. Cinsel istek ve haz tutkusu da önemli bir problemdir. Özellikle “Karadut” şiirinde çingene kız imgesiyle beliren haz tutkusunun karşısına dinî yasaklar çıkar. Bu da şairde cinnete varan bir sorunsal oluşturur. Ölüm, Bedri Rahmi şiirinde bir diğer önemli tema olarak belirir. Onda hiçbir zaman mistik yönüyle belirmeyen ölüm, büyük bir korkuya karşılık gelir ve tek sığınak olarak Tanrı’ya yönelir. Tabiat da Bedri Rahmi şiirinin önemli temalarındandır. Tabiat ve onun mükemmel işleyişi şairi şüphelerinden uzaklaştırmaya ve inanmaya sevk eder. Bu yöneliş onu bir çeşit “tabiat romantizmi”ne götürür. Tabiat âdeta onun özgürleşmek ve reel âlemden kurtulmak için inşa ettiği bir sığınaktır. Memleket sevgisi onun şiirinde geniş yer bulan bir başka temadır. Anadolu coğrafyası bütün zenginliğiyle onun mısralarında âdeta şiirleşir. Cehalet, yanlış eğitim sistemi, fakirlik, geri kalmışlık, doğanın tahribatı, aydın yabancılaşması gibi birçok kavram “sosyal eleştiri” bağlamında bütünleşen bir tema oluşturur. Yine sosyal fayda onun önem verdiği bir başka husustur. Çocukluk ve geçmişe duyulan özlem yanında Fransa, Amerika ve İtalya yolculukları esnasında hissettiği gurbet duygusu da tema olarak şiirinde yer alır. Onun en önemli temalarından biri de aşktır. Şiirinde hiçbir zaman soyut bir nitelik göstermeyen aşk; cinsellik, haz ve şehvet ile iç içe bir özellik arz eder. Dostluk, güzellik ve resme ait unsurlar şiirinin bir diğer yönünü işaret eder ve bunlar onda mükemmellik duygusuna götüren hususlar olarak belirir. Unutmak, sarhoşluk gibi temalar ise Bedri Rahmi’de kaçışa aralanan kapılar hâlinde karşımıza çıkar. Fanilik, gelip geçicilik ise onda çürüme imgesiyle birleşen bir temadır. Yine çağdaşı birçok şair (Cahit Sıtkı, Necip Fazıl) gibi ölüm ve ötesi, yalnızlık, korku, yaşama sevinci, eşyaya duygu aktarımı ve tabiatı kendi bakış açısıyla işleme ögeleri Bedri Rahmi’de de öne çıkan hususlardandır.
Tuz kitabının başında yer alan “Güzel ile Faydalı” şiiri, Bedri Rahmi’nin sanata bakışını yansıtan dikkat çekici bir metindir. Bu şiirde Bedri Rahmi, güzelin aynı zamanda faydalı olabileceğini, faydalı olmanın güzelin değerini azaltmayacağını dile getirir.
Kaynak Makale: DOÇ. DR. MELİH ERZEN
TARİH-İ CEVDET
Târîh-i Cevdet – eser-i hâme-i Ahmed Cevdet
30 senelik bir çalışmanın ürünü olan Tarih-i Cevdet , Osmanlı devlet adamı Ahmet Cevdet Paşa’nın yazdığı; ilk ciltleri 1854 yılında, tamamı 1884’te yayımlanmış 12 ciltlik Osmanlı tarihi kitabıdır. Eser, Osmanlı Devleti’nin 1774-1825 seneleri arasındaki tarihini anlatır. Son dönem Osmanlıca metinlerin en önemli örneklerinden kabul edilir.
Eserde olaylar sebep ve etkileriyle açıklanır ve bunlardan ders çıkarmaya yönelik bir üslûpla verilir. Hadiselerin oluşumu ve etkileri gerçeğe uygun biçimde ele alınmıştır. Anlatımda pragmatik bir tarih yazımı görüşünün temsil edildiğini söylemek mümkündür.
Cevdet Paşa eserinin yerli ve yabancı kaynaklarını eleştirel bir bakışla değerlendirir. Olayların derinliğine inip onlardan ibret almayı amaçlar. Anlattığı olayların sebeplerini gelişmelerde arayarak bunların doğurduğu sonuçları ortaya koymaya çalışır. Bu bakımdan kendinden önceki Osmanlı tarihçilerinden büyük ölçüde ayrılır. Tarihçinin son derece tarafsız olması ve doğruyu söylemesi gerektiği görüşündedir.
Badanalı Yüzler – Yaman Koray
Yazar, öykü ve romanlarında Marmara yöresi insanlarının hayatını konu edindi. Dalış yapmayı seven bir yazar olan Yaman Koray romanlarında da dalış tutkusundan kaynaklanan izlenimlerini malzeme olarak kullanan bir yazardı. Orfoz balığının vurması yüzünden Marmaris’e yerleşen ve bu olaydan esinlenerek Büyük Orfoz adlı romanını yazan yazar, deniz tutkusu olan birisiydi. Eserlerinde dalgıçların, denizler altındaki dünyanın kıyıdaki balıkçıların ve deniz insanlarının öykülerini ele almaktan hoşlandı. Marmara koylarında ve sahillerinde yaşayan denizin sanlarının hayatlarını anlatan, Kapıdağ’da yaşayan halkın yaşamlarından kesitler sunan yazar eserlerinde kendi gözlemlerini, yaşam deneyimleri ve izlenimlerini yansıttı.
Uygarlığın pençeleri altında ezilen insanların öykülerini anlatan yazarın eserlerinde doğaya ve denize olan tutkusu dile gelir. Yaman Koray ve romancılığı üzerinde derinlemesine bir inceleme yapılamamış, yarlığı ve romancılığı tahlil edilememiştir.
Yaman Koray dalma ve balık meraklısı bir yazardı. Gününün çoğunu deniz veya teknesinde geçiren Yaman Koray hayatının da bu teknede yitirmiştir. Nitekim Marmaris Karacasöğüt’te yaşayan ünlü yazar ‘Sultan 7’ adlı teknesinin zeminindeki suyu boşaltmak için kabloyla dışarıdan elektrik çekmiş teknesinde suyu boşaltmaya çalışırken elektrik çarpması sonucu 71 yaşındayken yaşamını yitirmişti
Romanları:
Deniz Ağacı (1962), Gelin Taşı (1963), Sığırcıklar (1967), Mola (1970), Büyük Orfoz (Milliyet gazetesinde tefrika 1974; kitap: 1979), Badanalı Yüzler (1983), Kuyudaki Adam (2005).
kaynak: Şahamettin Kuzucular
Charlie Chaplin (Şarlo)
Charlie Chaplin (Şarlo)
Bol pantolonlu, melon şapkalı, büyük ayakkabılı, sürekli bastonunu çeviren ve sakar hareketleri ile gülünç mizansenler oluşturan “Şarlo” tiplemesi ile filmlerinde dönem koşulları için imkânsız görülebilen mizansenlere, koreografilere ve akrobatik hareketlere yer veren Chaplin, komedi sinemasının bütün örneklerini sonuna kadar korumakla birlikte, heyecanın ve hareketin asgari düzeye çekildiği sahnelerinde ise dramatik yapısını sergileyebilmiştir.
Chaplin, tüm filmlerinde sinema dünyasına yeni heyecanlar katmıştır. Filmlerinde yergi, maskaralık ve güldürü unsurlarını iç içe kullanan Chaplin, mim oyuncusu ve yönetmen olarak sanatıyla her türlü seyirciyi etkiledi. Kırk yıldan fazla süren sanat hayatında 79 film yaptı. Onun oyuncu ve yönetmen olarak yaptığı filmlerden bazıları şunlardır:
Şarlo Patinajcı (The Rink), Şarlo Rejim Yapıyor (The Cure), Şarlo Göçmen (The İmmigrant), Şarlo Kaçıyor (The Adventurer), Şarlo Asker (Shoul der Arms), Yumurcak (The Kid), Şarlo Hacı (The Pilgrim), Parisli Kadın (A Woman of Paris), Altına Hücum) (The Gold Rush), Şarlo Sirkte (The Circus), Şehir Işıkları (City Lights), Asri Zamanlar (Modern Times), Şarlo Diktatör (The Great Dictator), Sahne Işıkları (Limelight), New York’ta Bir Kral (A King in New York), Hong Konglu Kontes (A Countess From Hong Kong).
Pandomim: sözsüz oyun ya da mim sanatı, en basit anlatımıyla sözsüz tiyatro oyunudur. Gösteri sanatının dallarından biridir. İngiliz pandomimi ile karışmaması için kısaca “mim” olarak ifade edilir. Pantomimde sanatçı, yüz mimiklerini, el-kol ve beden hareketlerini kullanarak temayı anlatmaya çalışır.
KÜÇÜK PRENS
KÜÇÜK PRENS – Selim İleri Çevirisi – Bilgi Yayınevi
Küçük Prens, dünyanın en çok okunan kitaplarından biridir. Eserde bir çocuğun gözünden büyüklerin dünyası anlatılır. Sahra Çölü’ne düşen pilotun Küçük Prens’le karşılaşması ile başlayan kitap yirmi yedi bölümden oluşur. Yazarın uçağı bozulur ve Sahra Çölüne iniş yapmak zorunda kalır. Çölde Küçük Prens ile karşılaşır. Küçük Prens yazara yaşadığı yeri, yaşadığı maceraları anlatmaya başlar. O, B612 Asteroidinde tek başına yaşayan bir prenstir. Gezegeninde çok sevdiği güle özenle bakar. Gülüne nasıl daha faydalı olabileceğinin yollarını araştırmak istediği için diğer gezegenleri gezmek zorunda kalmıştır.
Kralın gezegeninde otorite tutkusunu, sanatçının gezegeninde kendini beğenmişliği, sarhoşun gezegeninde saplantıyı, işadamının gezegeninde amaçsız sahip olma tutkusunu, fenercinin gezegeninde öğrenmeden, değişmeden emir yerine getirmeyi coğrafyacının gezegeninde elitizmi görür. Hepsinden mutsuz ayrılır. Son gezegen ise dünyadır. Dünya, diğerlerinden farklı olarak büyük ve kalabalık bir gezegendir. insanların kendi değerlerinden daha çok giysileriyle anlam ve değer kazandıkları bir yerdir. Özellikle Küçük Prens’in yurdundan ayrılıp altı ayrı gezegene yaptığı gezileri anlatan bölümlerde bazı tipik yetişkin yaşam biçimlerinin eleştirisi yapılır.
kaynak: vikipedi
ÖN TÜRK UYGARLIĞI
Tarihin Başladığı Ön-Türk Uygarlığı – Resmî Tarihin Çöküşü
Halûk Tarcan — Töre Yayın Grubu
Ancak ikibin yıllık zaman içinde tarihte görünmüş ve bu nedenle uygarlıkta geç kalmış olan Batı, Türkleri uygarlıktan nasibini alamamış göçebeler olarak bilir, böyle öğrenir, böyle öğretir… Yakıcı, yıkıcı, iyi silah kullanan, iyi binici, gittiği yeri kolayca fetheden ama işgal ettiği ülkede kısa sürede eriyen, evrensel kültüre hiçbir katkısı olmamış insan sürüleri…
Üstüne Batı toprağı örtülmüş bilimsel gerçekler bunun tam tersidir. Onlar şu yazdığımız yazıyı bulmuş, tarihte ilk kentleri, siyasal kuruluşları gerçekleştirmiş, tek Tanrı kavramını kurallaştırmış gök bilim, dolayısıyla felsefeye ilk adımlarını atmış, kaybolduğu sanılan büyük uygarlığın sahibidirler…
Tarih onlarla, ön-atalarımızla, Ön-Türklerle başlar; on dört bin’lerde tarihe ilk yazı işareti olan damgalarda ilk adımlarını atarlar. Su baskınları, kuraklıklar nedeniyle göç ederler.
Göçebe değil, göçmendirler. Gittikleri her yeri, dünyanın dört bucağını Asya, Anadolu, Avrupa… ileri seviyedeki düşünceleri ve yazılarıla aydınlatırlar. Dip kültürleri oluştururlar, bu nitelikleriyle onları etni’ler politikasıyla bölmenin imkânı yoktur; Batı’nın rüyası Sevr asla uygalanamaz.
Kısacası, Batı’nın bize biçmiş olduğu resmi tarihin çökmüş olduğunu, tüm Türklerin bilgisine sunar.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Ahmet Hamdi Tanpınar / YAPI KREDİ YAYINLARI
Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın romanlarından biridir. 1961 yılında yayımlanmıştır.
Roman, Türk insanının Doğu ile Batı arasında bocalamasını irdeler.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü, içeriğini ve konusunu romanın karakterlerinden Nuri Efendi (Saat Ustası), Mübarek (Ayaklı ve yaşlı bir İngiliz yapımı duvar saati), Halit Ayarcı ve saat-zaman-insan ilişkilerinden almaktadır. Roman içe kapanık, önyargılı, geleneksel yaşayan ama Batılı değerleri sorgulasa da kabul eden Hayri İrdal’ın gözlemleri ve yaşadıkları üzerine kuruludur.
Yapıt çocukluğu II. Abdülhamit döneminde geçen, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde de yaşayan Hayri İrdal’ın anıları şeklinde kurgulanmıştır. Osmanlıca ve Farsça kelimelere sıkça başvurulmuştur. Dili ağır fakat anlatımı akıcıdır. Roman dört bölümden oluşmaktadır: Büyük Ümitler, Küçük Hakikatler, Sabaha Doğru, Her Mevsimin Bir Sonu Vardır.
Ahmet Hamdi Tanpınar Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde göründüğünden daha ironik ve derin bir bakışla, zamanı romanın odağına oturtuyor. Eski bir zamandan yeni bir zamana ve böylece aynı zamanda, eski hayattan yeni hayata geçişi; ince, mizahi, şaşırtıcı bir üslupla sorgularken, her iki hayatın kurumları arasındaki geçişe dikkat çekiyor.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şiiri sembolist bir ifade üzerine kurulmuştur. Aynı anlatım tarzı romanlarına da zaman zaman sirayet eder. Ancak muhteva açısından metafizik eğilimleri ile estetik endişelerini şiire ayırdığı halde, sosyal temalar için nesri seçmiştir. Romanları, zengin hayat hikayesinden taşarak Türkiye meselelerine kendine has yorumlar getirir.
kaynak: vikipedi