Masumiyet Müzesi
“Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum.” Nobel ödüllü büyük yazarımız Orhan Pamuk’un üzerinde altı yıldır çalıştığı harikulade aşk romanı bu sözlerle başlıyor… Masumiyet Müzesi’ni okurken yalnız aşk hakkında değil, evlilik, arkadaşlık, cinsellik, tutku, aile ve mutluluk hakkındaki bütün düşüncelerinizin derinden etkilendiğini ve kitabın rengârenk dünyasından hiç ayrılmak istemediğinizi göreceksiniz. 1975’te bir bahar günü başlayıp günümüze kadar gelen İstanbullu zengin çocuğu Kemal ile uzak ve yoksul akrabası Füsun’un hikâyesi; hızı, hareketi, olaylarının ve kahramanlarının zenginliği, mizah duygusu ve insan ruhunun derinliklerindeki fırtınaları hissettirme gücüyle, elinizden bırakamayacağınız ve yeniden okuyacağınız kitaplardan biri olacak. Ülkemizde ve dünyada milyonlarca okurun sevgi ve hayranlığını kazanmış olan, kitapları elli sekiz dile çevrilen ve her yeni romanı büyük bir merakla bütün dünyada beklenen Pamuk, okurlarına unutulmaz rüyalar gibi, akıllardan hiç çıkmayacak sarsıcı bir hikâye anlatıyor. “Pamuk, Doğu’nun da Batı’nın da sahiplenmekten şeref duyacağı temel ve kalıcı bir yazar…” New York Times
ELİFLİ – Oktay Rifat
Oktay Rıfat, Garip hareketi içinde Orhan Veli ve Melih Cevdet Anday ile birlikte başladığı şiir serüveninde sonraları halk söyleyişlerinden yararlanan yeni duyarlıklarla örtülü lirik şiirler yazdı. 1950’lerde Türk şiiri yeni bir yenileşme hareketi içine girdiğinde Oktay Rıfat’ın da deneyici çalışmalar yaptığı görüldü. Ardından son derece sağlam yapılı, yoğun düşünce ve duyarlıklar taşıyan şiirleriyle çağdaş şiirimizin dorukları arasında yerini aldı. Bu kitapta şairin ilk basımı 1980 ile 1987 arasında yapılan Elifli, Denize Doğru Konuşma, Dilsiz ve Çıplak ve Koca Bir Yaz adlı kitapları yer almaktadır.
Sonrası Kalır I – II (Bütün Şiirleri)
Yapı Kredi Yayınları’ndan bugüne dek yayımlanmış en kapsamlı Edip Cansever külliyatı! Başta, Edip Cansever’in, “gençlik hatası” değerlendirmesiyle reddettiği ilk kitabı İkindi Üstü olmak üzere, kitaplarının sonraki basımlarına girmeyen şiirleri ve dergilerde kalmış birçok şiiri de günyüzüne çıkaran “toplu şiirleri”nin bu yeni basımı, Şair’in tüm şiirlerini “ilk kez” bir araya getiriyor.
Şöyle ki:
Martılardan bir tanesi yalnız yaşıyormuşçasına boşlukta
Dünyanın en heyecanlı çizgilerini çizdi
Ve bulutlar doldurdu bu kıvrımları yavaştan
Ve benim yarattığım tanrılar ki, geldiler
Bir inip bir çıktılar çocuklar gibi
Çığlık çığlığa..
Şair’in 58 yıl sonra ilk kez gün ışığına çıkan İkindi Üstü adlı kitabından dergilerde kalmış, unutulmuş bir dizi şiirine, bugüne kadar yayımlanmış en kapsamlı Edip Cansever külliyatı!.. ya da: İlk dizesinden son dizesine, “yalnız-yabancı-yerleşmeyen” bir yaşamak sevdalısının, tepeden tırnağa “aşk-tutku-umut” yüklü yolculuğunun tüm konakları…
Ne çıkar siz bizi anlamasanız da
Evet, siz bizi anlamasanız da ne çıkar
Eh, yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da
Gariplerin Kitabı
Ian Dallas (Abdülkadir Es-Sufi)
İslam Garip Olarak Geldi Ve Yine Başladığı Gibi Olacaktır. O Halde Ne Mutlu Gariplere. (Hadis-i Şerif)
Kalbe düşen ani bir sancıyla başlayan önce vahşi çöllere oradan da insanın iç âlemine doğru yönelen bir arayışın hikayesi. Bu yolculuk “bilginin merkezi olarak kabul edilen bir yerden vahşi çöllere doğru açılan ve bana hiç rahat yüzü göstermeyecek birçok yolculuklar zincirinin başlangıcı”dır.
Bayazîd-i Bestam’ın meşhur “Aramakla bulunmaz, ama bulanlar ancak arayanlardır’ sözünün peşinden çıkılan karşı konulmaz bir ruh yolculuğu ki, menzile ancak ‘gözler kapalıyken’ ulaşılabilir.
“Her zaman aklıma güvenerek yaşadım. Şu an olduğum yerde olmamı sağlayan da o oldu, peki ya ölüm?” diye soran Abdülkadir es-Sufî’nin oto-biyografik romanında iç sesine kulak veren insan kendisine doğru yolculuğa çıkıyor.
Kendinin Avcısı
Ne dedim, ne yaptım,
Nasıl davrandım?
Düştüm peşime izledim
Sanki ben ve bendim
Önümsıra, ardımsıra
Dehlizinde kendimin.
O mu öndeydi, ben mi?
O dediğime bakmayın
Ayırt etmek içindi.
Av mıydım, avcı mıydım?
Tuhaf ama ben ve ben
Hem kaçtım, hem kovaladım.
Hangisiydim acaba?
Önümsıra kaçan mı,
Kovalayan mı ardım sıra?
İki kadınla,
İki çocuk arasında
Koştum iki ayrı acıya.
Çekip tetiği sonunda
Kendimi vurdum.
Ne av var artık, ne avcı.
O yok, ben yokum
Sadece küf kokusu,
Dehlizimde kayboldum.
Metin Altıok
Bakışsız Bir Kedi Kara
Gelir dalgın bir cambaz.
Geç saatlerin denizinden.
Üfler lambayı.
Uzanır ağladığım yanıma.
Danyal yalvaç için.
Aşağıda bir kör kadın.
Hısım.
Sayıklar bir dilde bilmediğim.
Göğsünde ağır bir kelebek.
İçinde kırık çekmeceler.
İçer içki Üzünç Teyze tavanarasında.
İşler gergef.
İnsancıl okullardan kovgun.
Geçer sokaktan bakışsız bir
Kedi Kara.
Çuvalında yeni ölmüş bir çocuk.
Kanatları sığmamış.
Bağırır
Eskici Dede.
Bir korsan gemisi! girmiş körfeze.
Ece Ayhan
SARNIÇ
Sait Faik, ilk dönem kitapları sayılan Semaver, Sarnıç ve Şahmerdan’ın ortak özellikleri, yazarın fakir insanları överken, zenginler ve sömürücülere duyduğu kızgınlığı yazmasıdır. Abasıyanık, Sarnıç’ta da emekçiye olan övgüsünü sürdürür. Fakat, kitaba ismini veren Sarnıç isimli hikâyede de açık açık söylediği gibi, yazar aslında grevden ya da ihtilalden söz ediyor olsa da, bu konulara çok hakim değildir. Daha çok duygularıyla hareket etmektedir.
“Önümüzde hayat… Her gün bir başka uykuya yatıp bir başka rüya göreceğiz. Halbuki zaman, ağır ağır bizimle beraber akan nehir, bir göle varıyordu. Bu gölde artık biz akmıyor, dalgalanıyorduk.”
“Sarnıç” adlı öyküden.
Yediçınar Yaylası
Yediçınar Yaylası, bir Kemal Tahir romanıdır. Kemal Tahir’in, bir üçleme oluşturan ve Çorum çevresinde geçen “Yediçınar Yaylası,” “Köyün Kamburu” ve “Büyük Mal” adlı romanları; Tanzimat’ın ilanından Atatürk’ün ölümüne kadar geçen dönemde, üç ayrı nesil çevresinde, toplumdaki sosyal gelişmelere uygun olarak değişen mülkiyet ilişkilerinin, toprak ağalığı düzeni ve eşkıyalik hareketlerinin gerçek yüzünü anlatır. Kemal Tahir’in bütün romanlarına hakim olan Anadolu insanı merkezli bakışı ile, bütün bu süreçte hiç değişmez olan coğrafyanın yüzyıllardır süregelen kuralları Anadolu insanının gözünden anlatılır. Romanda o dönemde iyice zayıflayan Osmanlı devlet gücünün nasıl bir despotik idareye dönüştüğü ve halkın bu durumdan kendisini nasıl olabildiğince kurtarmaya çalıştığı, Osmanlı devlet yöneticilerinin, halkla varolan ilişkileri ortaya dökülerek incelenir.
MOMO
Zaman, yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir.
Momo, büyük bir kentin tiyatro harabelerinde yaşayan küçük bir kızdır. Buldukları ya da kendisine hediye edilenler dışında hiçbir şeyi yoktur. Ancak olağanüstü bir yeteneği vardır: Momo, muhteşem bir dinleyicidir ve bunun için oldukça bol zamanı vardır.
Bir gün hayaletimsi topluluk “duman adamlar” ortaya çıkar. İnce hesaplı planlar kurup insanların zamanını çalarlar. Onları durduracak tek kişiyse Momo’dur.
Momo elinde bir çiçek, koltuğunun altında bir kaplumbağa ve gizemli Hora Usta’nın da yardımıyla koskoca duman adamlar ordusunun karşısında tek başına durur. Acaba Momo, zamanı çalan adamları tek başına alt edebilecek midir?
Toplumumuz ve günümüz insanının zaman algısı ve zamanı okuması üzerine bir masal olan Momo’yla Michael Ende, Alman Gençlik Edebiyatı Ödülü’ne layık görülmüştür. Pek çok kez sinemaya uyarlanan Momo, kırktan fazla dile çevrilmiş, tüm dünyada 7 milyonun üzerinde satılmıştır.
Hurin’in Çocukları
Húrin’in Çocukları, J. R. R. Tolkien’in kurgusal Orta Dünya evreninin tarihinden bir bölümü anlatan epik fantastik romandır.
Tek Yüzük yok edilmeden altı bin yıl önce Orta Dünya, Karanlık Lord Morgoth’un gölgesi altında eziliyordu. Elflerin ve İnsanların en yüce savaşçıları Morgoth’a karşı koyamıyor, onun karşısında bir bir düşüyorlardı. Tam bu ümitsizlik çağında yeni bir lider çıktı ortaya: Húrin’in oğlu Túrin. Yol arkadaşlarıyla, Morgoth’a karşı Orta Dünya uğruna verdiği savaşı lehine çevirmeye başlayan Túrin kaderiyle yüzleşeceği günü beklemekteydi.
J. R. R. Tolkien’in kendi deyişiyle, Beren ile Luthien ve Gondolin’in Düşüşü’yle birlikte “üç büyük öyküden biri” olan Hurin’in Çocukları, Christopher Tolkien’in, babasının el yazmalarını inceleyip bir araya getirmesiyle bir bütün halinde Orta Dünya hayranlarının huzuruna çıkıyor.