• Bize Ulaşın
    0537 364 0921
  • Bostancı / İstanbul

Sır Enis Batur

Sır: bir Oynaşı” üstün yetenekli, uluslararası düzeyde üne kavuşmuş bir çalgıcı ile
üstün yetenekli, AMA hiç kimsenin tanımadığı, sanatını dört duvar arasında yapayalnız icra etmeyi seçmiş yaşıtı bir başka çalgıcı üzerine kurulmuş bir öykü.
Kitabın son kahramanları, henüz bilmiyorsunuz AMA, sizsiniz: Sır’ı okumaya kalkışırsanız…

Read More

Roma’dan Sonra Avrupa

Bu kitap geleneksel anlatıları altüst ederek yaklaşık 500-1000 arası döneme tamamen yeni bir yaklaşım geliştiriyor ve Roma-sonrası dünyayı büyük bir deneyim ve algı çeşitliliğinin nitelendirdiğini öne sürüyor. Yazar bu dönemde yaşamış erkeklerin ve kadınların işlerini nasıl düzene soktuklarını açıklamak için kültürel tarihi, bölgesel araştırmaları ve toplumsal cinsiyet tarihini birleştiren yenilikçi bir yöntem kullanıyor. Avrupa’yı İrlanda’dan Macaristan’a, İskoçya’dan İskandinavya, İspanya ve İtalya’ya karşılaştırmalı biçimde ve söz konusu dönemin kültürel gerçeklerinin karmaşıklığı konusunda kuşkuya pek yer bırakmadan yapılan çözümlemenin üç ana teması bölgesel çeşitlilik, iktidarın doğası ve Roma’nın mirasıdır. Bugün 21. yüzyılın başında, “Avrupa”nın toplumsal, dinsel ve kültürel anlamıyla ilgili tartışmalar bağlamında, Avrupa çoğulculuğunun ve çeşitliliğinin kökenlerini arıyorsak erken ortaçağa bakmalıyız. Roma’dan Sonra Avrupa gündelik yaşam, iş hayatı, toplum, din ve kültür üzerine capcanlı bir tasvir sunuyor. Kadınlarla erkekler, yöneticilerle yönetilenler, rahiplerle halk arasında ilişkiler ve toplum içindeki rolleri Smith’in anlatımıyla can buluyor. “Bir şaheser. Roma’dan Hebridler’e, tarihin yarım milenyumluk bir döneminde Batı Avrupa’nın yaşayan dokusunu yakalıyor… Bir uygarlığın bütün yönlerini içeren bir çalışma.”  Profesör Peter Brown, Princeton Üniversitesi

Read More

Unvansız Maktul 

Sicilya’nın 19.-20. yüzyıl İtalyan yazınına sağladığı katkı, diğer bölgelerin her birininkine kıyasla nicel üstünlüğe sahip olduğu gibi, nitelik bakımından da önde gelenlerdendir. Unvansız Maktul’un yazarı Andrea Camilleri de, Verga ve Pirandello ile başlayan uzun bir yazarlar dizisinin günümüzdeki son temsilcisi, ülkesinin şu sıralar dünyada en çok okunan ve çeşitli dillere en çok çevrilen yazarıdır.

Pek özgün, pek renkli, çokyönlü sahne ve perde adamı kişiliğiyle göz kamaştırır Camilleri: Roma Deneysel Sinema Merkezi’nde öğretim verdikten başka, kırk yılı aşkın süreyle senaryo yazarlığı, tiyatro ve televizyon yönetmenliği, hatta aktörlük yapmıştır; 1978’de başlayan olağanüstü verimli yazarlık etkinliğinin yüzüncü ürününü 2016’da yayımlamıştır. Günümüzde 92 yaşında, Roma’daki evinde hâlâ üretmeyi sürdürmektedir: Gözleri artık görmediği için yapıtlarını dikte ederek, hem ancak Sicilya lehçesini, üstelik onun “Vigata ağzını” bilen birisine.

Camilleri’nin anlatım tekniğinde sürükleyicilik öğesi önde gelir: Suya atılan bir taş gibi, ilkin esrarlı bir olaya, genellikle bir cinayete odaklanır; oradan yola çıkar, sonra onu bir gerilim öyküsü biçiminde, suda halkalar gibi genişletir, genişletir, adli vaka giderek zenginleşir, bir toplumsal olgu biçiminde gelişir; yazar kalemini bir sinema kamerası gibi çevresinde gezdirir, Sicilya’nın –özellikle de o belli kesiminin‒ kendine özgü, birbirinden renkli kişilerini gündelik gerçeklikleri, yiğitlikleri ve sefaletleri, inanışları ve inançsızlıkları, gizli kapaklı çıkar ilişkileri ve hesapları içinde yakalayıp büyük bir canlılıkla resmeder, konuşmalar yoluyla okura neredeyse seslerini duyurur, kafa yapılarını, zihinsel kalıplarını ele verir. Anlatı ilerledikçe, gözlerimizin önünde Sicilya toplumunun belli bir zaman kesiti içindeki mozayiği biçimlenir olanca özgünlüğüyle. Giderek yavaş yavaş Sicilya’nın insancıl gerçeği ortaya çıkar, o gerçeği dünüyle ve bugünüyle, tarihsel ve kültürel nedenleriyle kavramaya başlarız, Sicilya gezegeninde işlerin neden başka türlü değil de işte öyle olduğunu, neden başka türlü olamayacağını anlarız. Camilleri bunu hiçbir öğretici yanal açıklamaya gerek bırakmadan, kısacık konuşmalarla, sanki kaleminin ucuna takılıvermiş, kestirmeden betimlemelerle, hatta değinmelerle yapar, olayların bir giriftleşip bir çözülen yumağını acı bir alaycılıkla izletirken okurunu bol bol eğlendirerek, Sicilya’nın taşrasının ve kişilerinin “ağlanacak hallerine” güldürerek. “Sicilya insanı için” der Camilleri, “ironi hayatta kalmanın tek yoludur.”

Read More

Güle Güle Godot (Ferhan Şensoy)

Godot’yu Beklerken konusuyla da karakterleriyle de ‘’evrensellik’’ özelliği taşır. Ne bir ülkenin, ne bir insan topluluğunun sorunu söz konusudur. Tüm insanlığı ilgilendiren, anlamsız varoluşun sorgulanmasının, insanın bekleyişlere tutsaklığının Beckett tarzıyla sunumudur. Onun ilgilendiği, insanın toplumsal ya da siyasi sorunları değil, öze ilişkin sorunlarıdır. Beckett, Godot’yu Beklerken ile varoluşçu bir yaklaşım sergilerken,
Şensoy, baskıcı, ezici yönetim şeklini Güle Güle Godot aracılığı ile eleştirmiştir

Read More

Yorgun Savaşçı – Kemal Tahir

Esir Şehir Üçlemesi’nde Millicileri İşgal Kuvvetleri’nin baskısı altındaki İstanbul’da anlatan Kemal Tahir, ‘Yorgun Savaşçı’da onları Anadolu’ya gönderir. ‘Yol Ayrımı’nda yan karakterlerden biri olarak karşımıza çıkan Cehennem Topçu Cemil, ‘Yorgun Savaşçı’nın baş kahramanıdır. İstanbul’a geldiğinden beri, bir türlü üzerinden atamadığı yorgunluğu sanki dinlendikçe çoğalan Cemil, bir yandan aşık olup evlendiği teyze kızı Neriman ile her şeyi bırakıp uzakta bör köyde yaşamayı isteycek kadar bıkkın; diğer yandan Anadolu’ya geçip Milli Mücadele’de ön saflardayer almayı isteyecek kadar da cesurdur.
1919 ve 1920 yıllarında İstanbul’daki örgütlenmeleri ve Anadolu direnişini anlatan ‘Yorgun Savaşçı’, Cumhuriyet’in kuruluşuna giden sürecin romanı olarak da okunabilir.

Read More

Lemurya ve Atlantis

Lemurya ve Atlantis ne zaman ve nerede var olmuşlardı? Bugün bu kayıp toprakların herhangi bir kanıtı var mıdır? Mu neydi? 0 Rh (-) kan grubunun, Atlantisli atalarla bir bağlantısı var mıdır? Lemuryalılar, insanların bugün artık sahip olmadıkları ne tür fiziksel özelliklere sahiplerdi? Zamanda kaybolmuş olan bu iki uygarlıktan neler öğrenebiliriz?
Bu kitapta, yazar Shirley Andrews bu soruları ve daha fazlasını cevaplamaktadır. Amerika topraklarında Atlantisli ve Lemuryalı kalıntılarına ait kanıtlar sunmakta, ileri teknolojilerini ve titreşim temelli şifa yöntemlerini açıklamakta, dünya dışı varlıkların ziyaretlerini ve Lemurya ile Atlantis’e gerçekte neler olduğunu ortaya koymaktadır.
“Lemurya ve Atlantis” adlı bu kitap, inanılmaz Lemurya ve Atlantis kayıp kıtalarıyla birlikte, bir zamanlar orada yaşamış olan insanların ruhsallıklarını, hem araştırmacılardan hem de psişiklerden alınan şaşırtıcı bilgiler sayesinde vurgulamaktadır.

Shirley Andrews, yaşamı boyunca tarih öncesi uygarlıklara ve çağlara karşı büyük bir ilgi duymuş, hem Birleşik Devletler’de hem de Londra’daki British Museum Kütüphanesi’nde araştırmalar yürütmüştür. Araştırmaları sonucunda Himalayalar’da, Azur Adaları’nda, Andes’te, Orta Amerika’da ve İspanya’daki Tio Bustillo Mağarası’nda antik manastırlar bulmuştur. Sayısız radyo programına katılmıştır ve hâlâ Atlantis hakkında popülerliğini koruyan seminerler vermektedir.

Read More

Kana Diz Kana – Hakan Günday

Kana Diz Kana, başkarakterinin yaralanması ve yarasını satın almaya hevesli bir palyaçoyla karşılaşmasıyla başlayan olayların, giderek katman katman açılan, derinleşen, ortaya çıkan ve yok olan varlıkların birbirlerinin karanlık aynalarına dönüştüğü, yalnızlıkları ve kalabalıkları yakından ilgilendiren pek çok kavramın yanıp söndüğü, takas edildiği, tartışıldığı, yol içermeyen kaotik bir yolculuk hikayesi…

Yaratıcıları arasında, kitabın çizilmeye başlandığı 2008 yılından beri tasarlanan ve bir doğaçlama deneyimine dayanan deney, 12 yıl sonra Türkçe edisyonda gerçeğe dönüşüyor. Hakan Günday’ın kitap için kaleme aldığı önsözde belirttiği üzere, “bulmakla değil, aramakla ilgili” bir deney…

Read More

Siddhartha – Hermann Hesse

‘İçinde anlatılan ortama karşın, çok Avrupai bir kitaptır Siddhartha. Bildirisi birey’le başlar; bireye Asya’daki öğretiye göre daha çok önem verilmiştir. Siddhartha, benim, Hint düşüncesinden kurtulup özgürleşmemin dışavurumudur. tüm dogmalardan kurtulmak için tuttuğum yol Siddhartha’ya götürdü beni; yaşadığım sürece de bu yolda ilerleyeceğim doğaldır… Tüm dinlerde, insanların benimsediği tüm inanış biçimlerinde ortak olan yanı, tüm ulusal ayrımları aşan, tüm ırkların, tüm bireylerin benimseyebileceği şeyi yakalamaya çalıştım bu kitapta.’
HERMANN HESSE

Read More

İslam’da Sır ve Gizli Cemiyetler

Gizli cemiyetlerin odak noktasında sır vardır. İyi korunan ama her zaman da ihanete uğrayan bu sır, ne yazık ki araştırmacıların ilgisini pek çekmemiş, gizli cemiyetlere sık sık değinilirken sır ve onun İslam’daki dini ve felsefi rolü, merkezinde yer aldığı sosyolojik anlam ve çeşitli boyutları nedense hemen hiç sorgulanmamıştır. Bu nedenle “sırrı”, söylenemez olanı, “gizlilik”ten, yani ikinci derece, göreceli sırlardan ayırmakta yarar vardır; zaten birçok Doğulu mason ve bazı sufi de böyle yapmıştır. Sır ve ona sıkı sıkıya bağlı olan tören usulleri, paramasonik cemiyetlere yönelik bu betimleme çalışmasında kısmen belirleyici olmuştur. Bu cemiyetler iki büyük gruba ayrılır: birinde tören usulleri basitleştirilmiş, hatta iptal edilmiş, diğerinde ise kendini ötekinde görmeye yönelik yoğun bir okumayla tam tersine iyice zenginleştirilmiştir. Birinci gruba dahil cemiyetlere “karbonaromasonik” adını verdik. Buna karşılık ikinci grupta, masonluğun tören usullerinden ve simgesel dilinden, içinde tasavvufun ve Müslüman Ahi loncalarının (fütüvvet) simgeselliğini buldukları Hermesçi alametlerinden etkilenen, hatta büyülenen paramasonik cemiyetler vardır. Onlar “simge yolu”nu izlerler; çünkü önemli bir yer ayırdıkları “sırra”, yani o “söylenemez sırra” ancak simge yoluyla geri dönülebilir.

Read More