• Bize Ulaşın
    0537 364 0921
  • Bostancı / İstanbul

İttihat Terakki ve Kapitülasyonlar

Osmanlı Devleti, kendisine zarar vermeye başladığı andan itibaren kapitülasyonları kaldırmaya çalışmış, ancak her defasında yabancı elçilerin protestolarıyla karşılaşmış ve geri adım atmak zorunda kalmıştı. Bir bütün olarak Kırım Savaşı’ndan itibaren başlayan bu kaldırma süreci, son aşamada I. Dünya Savaşı başlangıcında ittihat ve Terakki Hükümeti tarafından yeniden canlandırılmıştı. 1914-1918 yılları arasında kendisini saran kapitülasyonlar zincirinden kurtularak varlığını sürdüren Osmanlı Devleti, her ne kadar devletler bu kararını tanımamışlarsa da savaş ortamının getirdiği uygun fırsatı kullanmış ve çıkardığı kararnameler ve kanunlarla bağımsız bir devletin yapması gerekenleri uygulamıştır. Yazar, çok geniş bir arşiv çalışmasına dayandırdığı bu kitabında Osmanlı Devleti’nin kapitülasyonları kaldırma çabasının öyküsünü anlatıyor ve Babıâli’nin tozlu dosyalarındaki ayrıntıları günümüze taşıyarak, bu konuda eksikliği duyulan toplu ve özel bir inceleme sunuyor.

Read More

Winnie the Pooh

“Sen Dünyadaki En Müthiş Ayıcıksın” demiş Christopher Robin. “Öyle miyim?” demiş Pooh umutla.
 
Dünyanın en sevimli ayıcığıyla tanışın!
A.A. Milne’in klasikleşmiş öykülerinde, Winnie-the-Pooh arkadaşı Tavşan’ın evinden çıkarken sıkışıp kalıyor, bir ağacın tepesindeki bala ulaşmak için türlü numaralar deniyor, Piglet’le beraber bir Vızıl’ın peşine düşüyor ve daha bir sürü maceraya atılıyor!
Winnie-the-Pooh ve arkadaşlarının öyküleri, ilk yayımlandıkları 1926 yılından bu yana bütün dünyada hem küçüklerin hem de büyüklerin sevgilisi oldu.

Read More

DUNE

Dune : Butleryan Cihadı
Frank Herbert”ın klasik Dune dizisinde anlatılan olayların bin yıl öncesine uzanan günler… İnsanları makine efendilerinin elinden kurtararak özgürleştirmek isteyen Serena Butler”ın tutkulu mücadelesi… aşkı uğruna konumunu, inançlarını ve hayatını değiştirmeyle kararlı genç bir adam … melanj denilen baharatının değeri henüz fark edilmemiş Arrakis gezegeni … köle olarak yaşamaktan kurtulmak için kaçan ve bu gezegenin çöllerinde zorlu bir yaşam mücadelesi vermeye başlayan Zensünni Gezginlerinin hayranlık uyandırıcı öyküsü. Bu kez efsanelerin en başına uzanıyoruz. Dune evreninin geçmişine, insanlar ve düşünen makineler arasında yapılan o korkunç savaş dönemine. Butleryan Cihadı başlıyor. Bildiğiniz her şeyi yeniden öğreneceksiniz . Hiç imkânsıza dahildir.

Dune : Makinelerin Seferi
İnsanoğlunun yıldız sistemlerine yayılan Eski İmparatorluğunu yıkan bir avuç hırslı insan kendi hırslarının kurbanı olur ve bilgisayar ebedizihin Omnius yönetimi ele geçirerek bin yıl sürecek olan makinelerin egemenliğini başlatır… İnsanoğlu bu kez en kurnaz ve en güçlü düşmanıyla, yapay zekâ sahibi düşünen makinelerle savaşa başlamıştır… Zamanın okyanusunun ve yanılabilir belleklerin içinde gerçek kahramanlar başkalaşım geçirerek arketiplere dönüşür; savaşlar gerçekte olduklarından çok daha önemli bir hale gelir. Efsanelerin ve gerçeklerin uzlaşmasıysa zordur.

Dune : Corrino Hanedanı
Frank Herbert’ın epik Dune serisinin bir nesil öncesini anlatan heyecanlı üçlemenin büyük finali: Dune: Corrino Hanedanı! Tleilaxlılarla yaptığı planların ardından yapay baharata “ulaştığını” sanan İmparator Shaddam, melanj üzerindeki mutlak hakimiyetini perçinlemek için her şeyi göze alacaktı. Baharatın kaynağı Dune adıyla bilinen Arrakis gezegenini yok etmeyi bile… Pardot Kynes’ın ani ölümünden sonra oğlu Liet Kynes ve Fremen dostları Arrakis’i Harkonnenlar için bir cehenneme çevirmeye kararlıydı. Liet ise bir yandan gezegenbilimci babasının Dune’u yeşillendirme hayalini yerine getirmek istiyordu. Ama çölün sürprizleri onları bekliyordu. Jessica, Bene Gesseritlerin Kuisatz Haderah projesi için sahip olmak istedikleri kız çocuğu yerine bir erkek doğurmuştu. Paul. Rahibeler Birliği, evrene yıkım ve kaos getirmesinden korktukları bu çocuğun yaşamasına izin vermek istemiyordu ama Jessica onu korumak için elinden geleni yapacaktı.

Read More

İnsanın Hikayesi | Taş Devrinden Bugüne Tarihimiz

James C. Davis, ABD’deki Pennsylvania Üniversitesi’nde 1960-1994 arasında tarih dersleri verdi. Modern Avrupa uluslarının doğuşu, özellikle de Venedik tarihi alanında tarihçilere yönelik dört kitap yazdı. Sıradan insanlar, çalışanlar ve köylüler tarihin ayrılmaz bir parçası olarak eserlerinde yer aldı. Son kitabı olan İnsanın Hikâyesi, aynı zamanda eğitmenlik hayatı boyunca edindiği, tarihi uzman olmayanlara kolay anlaşılır olarak aktarma deneyiminin somut bir ürünüdür.

İnsanın Hikâyesi, uzun ve ayrıntılı bir hikâyeyi kısa, özlü ve kolay anlaşılır biçimde, yirmi birinci yüzyıl okuru için yeni baştan anlatan bir yapıt.

Okul yıllarımızdan sıkıcı bir olaylar yığını olarak aklımızda kalan uzun insanlık tarihi, bu kitapta bir solukta okunabilen meraklı bir öyküye dönüşüyor.

Atalarımızın mağaralardan bozkırlara, göçerlikten yerleşikliğe, merkezi imparatorluklardan ulus devletlere uzanan tarihi efsanelerle, insan hikâyeleriyle yoğrulmuş olarak akıp gidiyor..

Büyük bir hikâyeyi öğrenmek, hatırlamak ya da unutulup gitmiş eksik parçalarını tamamlamak isteyenler için bir başucu kitabı..

Read More

SEVDA SÖZLERİ

İkinci Yeni şiir akımının güçlü temsilcilerinden Cemal Süreya’nın tüm şiirleri, Sevda Sözleri’nde okurları ile buluşuyor. Türk edebiyatının en sevilen ve çizgi ötesi örneklerinin bir araya geldiği kitap; şairin hayatı boyunca yayımladığı şiir kitaplarının yanı sıra çeşitli edebiyat dergilerinde çıkan ve mektuplarda yer alan 30’u aşkın şiirini de içeriyor.

Türk edebiyatının diğer güçlü şairlerinden Behçet Necatigil’in Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü adlı kaynak çalışmasında “…buluşları ve söyleyiş biçimiyle İkinci Yeni şiirinin karanlığını giderdi.” şeklinde bahsettiği Cemal Süreya, şiire yeni bir soluk getiren özgün üslubuyla geçmişten günümüze tüm kuşaklara ilham olmaya devam ediyor.

Süreya’nın tüm şiirlerinin derlendiği Sevda Sözleri’nde; şairin 1958 yılından itibaren yayımladığı bütün kitapları (Üvercinka, Göçebe, Beni Öp Sonra Doğur Beni, Uçurumda Açan, Sıcak Nal, Güz Bitiği ve Kalanlar) yer alıyor. İlk olarak 1990 yılında okurlarıyla buluşan Sevda Sözleri, büyük ustanın bütün şiirlerini bir araya getiriyor.

Read More

Kolera Günlerinde Aşk

Latin Amerika edebiyatının en büyük yazarı Marquez’in en büyük temsilcisi olduğu Büyülü Gerçekçilik akımı, Yüzyıllık Yalnızlık romanında olduğu gibi Kolera Günlerinde Aşk’ta da zengin bir şekilde hissediliyor. Özgün dili ve çarpıcı kurgusuyla roman, sanatsal değeri bakımından yazara Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandıran Yüzyıllık Yalnızlık ile eş değer görülüyor. Uzak diyarlardan doğup tüm dünyayı sarıp sarmalayan bu aşk romanı, ilk sayfasından itibaren sizin de iliklerinize işleyecek! 

Kolera Günlerinde Aşk, Florentino Ariza adlı genç bir adamın, başlayan fakat sonu bir türlü gelmeyen derin aşkını konu ediniyor. Romandaki olaylar, Florentino’nun telgraf teslim etmek amacıyla bir evi ziyaret etmesiyle başlıyor. Ve genç adam, bu evde ailesiyle birlikte yaşayan Lorenzo Daza’ya ilk görüşte aşık oluyor.

Lorenzo’yu görmek için her gün evin yakınına giden Florentino, çok geçmeden genç kızın dikkatini çekmeyi başarıyor. Bir süre sonra Lorenzo da Florentino’yu görmek için aynı saatlerde bahçeye çıkmaya başlıyor. En sonunda genç adam, uzun süren bakışmalarına bir anlam kazandırmak için Lorenzo’ya mektup yollamaya karar veriyor.

Karşılık olarak yazdığı mektupta Florentino ile aynı duyguları taşıdığını belirten Lorenzo, ondan bir sonraki mektubuna kadar beklemesini ve bu süreçte evin yakınına gelmemesini rica ediyor. Ancak uzun süren bekleyişin ardından Florentino, dayanamayıp evin bahçesine kadar gidiyor. Bunun üzerine Lorenzo’nun babası, genç adamı ondan uzaklaştırmak için kızını uzak bir yere gönderiyor.

Lorenzo, babasının kararını sessizce kabul etmek durumunda kalıyor. Fakat yola çıkmadan önce yazdığı bir mektupla Florentino’ya yeni adresini bildirmeyi de unutmuyor. İkilinin bu sayede kopmayan bağları, zaman geçtikçe daha şiddetleniyor. Ancak Lorenzo’nun duyguları, Florentino’yu yeniden gördüğünde tamamıyla tükeniyor. Bunun üzerine genç kadın, Florentino’ya hiçbir şey söylemeden hayatına yeni bir yol çiziyor. Fakat Florentino’nun tutkusu, uzun bekleyişine rağmen hiç biteceğe benzemiyor. Peki, bu aşk sizce nasıl bir son bulur dersiniz?

Read More

Yüzyıllık Yalnızlık

Nobel Ödüllü Kolombiyalı Yazar Gabriel Garcia Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlık romanı, edebiyat dünyasına yazarın kazandırdığı “büyülü gerçekçilik” akımının en ihtişamlı örneğini oluşturuyor. Yazar çocukluğunun geçtiği Aracataca’yı Macondo adıyla fantastik bir kurguyla sunmuştur ve amacını “çocukluk günlerini sanatsal bir dille ardında bırakmak” olarak açıklamıştır.

Marquez’in içinde büyüdüğü kalabalık aile, eserinin ilham kaynağını oluşturuyor. Yazar, romanda kullandığı özgün anlatım biçimini; geleceğe dair öngörüleri olduğunu ifade ettiği babaannesinin, bu sezileri anlatırken izlediği yönteme dayandırıyor. Kitapta mekan olarak çocukluğunun geçtiği Aracataca kasabasını ele alan yazar, burayı Macondo adıyla ve olağandışı unsurlarla süsleyerek anlatıyor.

Yüzyıllık Yalnızlık; Buendia ailesinin, yapılan bir büyü sonucu akraba evliliği nedeniyle 100 yıl süren bir lanetle yaşamalarını konu ediniyor. Bu evlilik yüzünden domuz kuyruklu olan ailenin, lanetin sona ermesi için tüm üyelerinin ölmesi gerekiyor. Kitapta laneti başlatan olaylar, iki akraba olarak anlatılan Ursula ve Jose’nin evlenmesiyle gerçekleşiyor.

İkilinin doğan çocukları, başta normal bir görünüme sahip olarak dünyaya geliyor. Ancak zamanla türeyen ve soylarını çeşitli yerlerde yaşatan aile üyeleri, tekrar akraba evliliği yaptıklarında lanet gün yüzüne çıkıyor. Bir gün ailenin son üyesi olan Aureliano, kendi kaderlerinin Melquides adlı olağanüstü güçlere sahip bir çingene tarafından yazıldığı el yazmalarını okuyor. Kitabın anlatımı da esasında bu yazmadan oluşuyor.

Aureliano, yazmanın son kısmını okurken ailenin sonunun ve haliyle kendi ölümünün nasıl gerçekleşeceğini öğreniyor. Bu esnada ise köye, lanetli soyun tükenişini haber veren bir fırtına yaklaşıyor.

García Márquez’in ağzından şu sözler yer almaktadır:
“Yüzyıllık Yalnızlık’ı yazmaya başladığımda, çocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum. Çok kasvetli kocaman bir evde, toprak yiyen bir kız kardeş, geleceği sezen bir büyükanne ve mutlulukla çılgınlık arasında ayrım gözetmeyen, adları birörnek bir yığın hısım akraba arasında geçen çocukluk günlerimi sanatsal bir dille ardımda bırakmaktı amacım. Yüzyıllık Yalnızlık’ı iki yıldan daha kısa bir sürede yazdım. Ama yazı makinemin başına oturmadan önce bu kitap hakkında düşünmek on beş, on altı yılımı aldı. Büyükannem, en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sanki yalnızca gördüğü şeylermiş gibi anlatırdı bana. Anlattığı öyküleri bu kadar değerli kılan şeyin, onun duygusuz tavrı ve imgelerindeki zenginlik olduğunu kavradım. Yüzyıllık Yalnızlık’ı büyükannemin işte bu yöntemini kullanarak yazdım. Bu romanı büyük bir dikkat ve keyifle okuyan, hiç şaşırmayan sıradan insanlar tanıdım. Şaşırmadılar, çünkü ben onlara hayatlarında yeni olan bir şey anlatmamıştım. Kitaplarımda gerçekliğe dayanmayan tek cümle bulamazsınız.”

Read More

Şeyh Şamil Efsanesi: Cennetin Kılıçları

Büyük dini ve askeri lider “Dağıstan Aslanı” Şeyh Şamil’in ve Cennetin Kılıçlarının kusursuz hayat hikayesi.

1834-1859 yılları arasında yaşanan Kafkas Bağımsızlık Mücadelesi’nde Dağıstan ve Çeçenistan’ın birbiriyle çatışma halindeki aşiretleri Şeyh Şamil’in karizmatik liderliğinde birleşti. Güçlerini Kafkasya’yı bağımsızlığına kavuşturma arzusundan ve imanlarından alıyorlardı. Savaşçıları siyah cübbe giyen, siyah sancaklarını dalgalandıran ve ölüm şarkıları söyleyen Müritlerin katı disiplini hem modern Batıda hem Doğuda haksızlığa karşı direnişin en asil örneklerinden biriydi.

Şamil, büyük oğlunu esir alıp St. Petersburg’a götüren emperyalist düşmanı Çar’a yıllarca meydan okudu. Çar’ın himayesinde yetiştirilen sekiz yaşındaki çocuk Rus saray hayatının ihtişamına alıştı. Gençliğinde yeniden baba yurdunun karlarla kaplı müstahkem köylerine dönüşü onu derinden sarstı.

Yaşanan kanlı ve destansı mücadelenin hikayesini kaleme alan Lesley Blanch, acımasız dağlılarla emperyalist işgalciler arasındaki dengeyi adilce korumayı başarıyor.

Yazarın kitabı yazma serüveni tam altı yıl sürdü. Bu süreçte Rusya ve Kafkasya’da araştırmalar yürüttü. Şamil’in Türkiye ve Mısır’da yaşayan torunlarının izini sürdü.

Destansı lider Şeyh Şamil ve onun gözü kara savaşçıları günümüzde hala Rusların rüyalarına giriyor.

Read More

Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı

Carl Sagan’ın bilimsel yöntemi övdüğü ve bilim dışı yöntemlerin yanlışlıklarını anlattığı kitabıdır. 

Bilimsel düşünce insana hakikat ile refah vaat etti ve bu vaadini yerine getirdiği için insanlığın büyük kısmı tarafından kılavuz olarak kabul edildi. Fakat bilimin ışığı, çevresini saran karanlığın büyüklüğü karşısında bir mum alevi kadar cılız ve savunmasız. Bu alevin sönmemesi için bilim insanlarının bu karanlıkla ve ondan çıkar sağlayanlarla mücadeleyi sürdürmesi gerek.
 
Carl Sagan, sahte bilim, Yeni Çağ inançları ve köktendinci fanatizm gibi düşünme biçimlerinin ürettiği mitleri sınanabilir bilimsel varsayımlardan ayırt edemezsek, hakikat ve refah yolunda ilerlemeye nasıl devam edebileceğimizi soruyor.
 
Sagan’a göre, bilimi kendimize kılavuz edinmezsek kendi adımıza düşünemeyiz, otoriteyi sorgulayamayız ve sonuçta devletleri yönetenlerin ellerinde oyun hamuruna döneriz; ancak yurttaşlar bilimsel bir eğitim aldıklarında ve kendi fikirlerini üretebildiklerinde, devletleri yönetenler kendileri için değil halk için çalışacaktır.

Read More

Farah Pehlevi – Anılar

Pehlevi Hanedanı’nın devrildiği 1979 İran Devrimi’nden bu yana sürgünde yaşayan İran’ın eski Şahbanusu Farah Pehlevi tarafından 2004 yılında yazılmış bir kitaptır.

16 Ocak 1979. İran için bir dönüm noktasıdır bu tarih. Ayetullah Humeyni önderliğinde gerçekleştirilen İslam Devrimi, asırlara dayanan şahlık rejimini devirerek İslam Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Mollalar ve toprak ağalarının yanı sıra özgürlük yanlısı gençlerin de desteğini alan kökten dinciler, eski rejimin kalıntılarını bir bir temizlemekle meşguldürler. İşe şahlık yanlısı generallerin ve hükümet yetkililerinin idam edilmesiyle başlanır. Öfke ve hiddet hakimdir ülkeye. 

Saltanat artık yerini sürgüne bırakmıştır. İran’ın son Şahı Muhammet Rıza ve karısı, ayaklanmaların baş göstermesiyle birlikte ülkeyi terk etmiş, bir yandan tehditlerle boğuşurken, bir yandan da kendilerini kabul edecek bir ülke aramaya başlamışlardır. Üstelik Şah kanserdir.

“Ne zaman o 1979 Ocak sabahını hatırlasam, aynı derin acı gelir, yüreğime saplanır. Aylardan beri ateş ve kan içinde yaşayan başkentimiz sanki aniden soluğunu tutmuş gibiydi, insanın içini daraltan bir sessizlik çökmüştü Tahran’ın üzerine. O 16 Ocak günü ülkemizden ayrılıyorduk…” 
– Farah Pehlevi- 

Read More