Ahlak-ı Alai / Kınalızâde Ali Çelebi
Büyük Osmanlı âlimi, düşünürü ve kadısı Kınalızâde Ali Çelebi’nin (ö. 1559) kaleme aldığı Ahlâk-ı Alâî, İslam ahlâk düşüncesi tarihinde önemli bir yer işgal etmektedir. Eser aslında temelleri İbn Miskeveyh’in Tehzîbü’l-Ahlâk’ıyla atılan, Nasîreddin Tûsî’nin Ahlâk-ı Nâsırî’si ile felsefi anlamda olgunlaşan, Celaleddin Devvânî’nin Ahlâk-ı Celâlî’si ile işraki bir boyut kazanan ahlâk felsefesi yapma ve yazma sürecinin dördüncü önemli halkasıdır. Tehzîbü’l-Ahlâk’ın Arapça yazılmasına karşılık Ahlâk-ı Nâsırî ve Ahlâk-ı Celâlî Farsça yazılmıştır. Her iki dilde de eser verebilme istidadı olan Kınalızâde, özellikle Türkçe bir ahlâk kitabı yazılmasının özlemini çekmiş ve Ahlâk-ı Alâî’yi telif ederek Osmanlı’nın ihtişamına yakışır bir Türkçe ahlâk felsefesi eserini Türkçe okuyan insanların istifadesine sunmuştur.
Ahlâk-ı Alâî, klasik ahlâk kitaplarında takip edilen sıraya uygun olarak üç ana bölümden oluşur. Bunlar; ahlâk eğitimini inceleyen “Ahlâk İlmi”, ev idaresinden bahseden “İlm-i Tedbîrü’l-Menzil” ve devlet yönetimi ve siyaset felsefesiyle ilgili olan “İlm-i Tedbîrü’l-Medine” bölümleridir. Sonuç konumundaki “Hatime” bölümünde Eflatun, Aristoteles, Gucduvânî ve Mevlana Celaleddin’in vasiyetleri yer almaktadır. Bu eser, andığımız diğer üç örneğin muhteva ve özünü taşımasının yanında, edebî letafeti, hikâye ve örneklerle öğrenimi kolaylaştırması, yazarının nefis hastalıklarının tedavisini Gazzâlî’nin İhyâ’sından aldığı malzemeyi yeniden harmanlayarak işlemesi ve sevgi bahsini Molla Câmî’den yaptığı iktibaslar yanında kendi özgün donanımıyla yeniden inşa etmesiyle ahlâk düşüncesine özel katkıda bulunmuştur.