Melankoli – “Normal Bir Anomali”
Melankolik kişiliğin gizemini anlamaya yönelik çalışmalar Homeros destanlarında başlamış, Hipokrat yazınında sürmüş, Sophokles’in trajedilerinde doruğa ulaşmıştır. Aristoteles, olağanüstü kişiliklerden, özgün bir ahlak ve tutkulu bir heyecan içinde yaşayanların genellikle melankolik olduklarını söylemiştir. Demokritos, Herakleitos, Empedokles örneklerinde olduğu gibi… Albrecht Dürer, Hölderlin, Walter Benjamin vb. hep bu tür bir melankolik yaşamın aurasını yaymışlardır. Melankolik yaşamda çok kez, sıradan varoluşun acılı sefaleti aşılabilmekte, trajik fakat onurlu (hatta bazen) estetik özellikleri (bile) olabilen yepyeni bir benlikle karşılaşılmaktadır. Kabalıklardan ve kalabalıklardan uzak, hiçbir yerden ve hiç kimseden bir şey beklemeden yaşanan yalnızlıkları salt toplumsal yalıtlanmalar olarak (da) düşünmemek gerekir. Bu tür içselleşme durumları insanın kendi kendisiyle buluştuğu, her şeyden kurtulup hiçbir dayanak noktasının kalmadığını duyum-sadığı, özbenliğin kendi kendisini yaratmaya başladığı anlardaki olağanüstü coşkular, hazlar, güzelliklerle dolu serüvenler olarak da düşlenebilir. Melankolik yaşamın satır aralarında, uyumsuzluğun, toplumsallaşamamanın, her dem günahkârlığın ve saçmalığın keyfi (de) yaşanır.