• Bize Ulaşın
    0537 364 0921
  • Bostancı / İstanbul

Harp ve Esaret & Doğu Cephesi’nden Sibirya’ya

Birinci Dünya Savaşı cephelerinde çarpışan binlerce üniversite öğrencisinden biri… Cepheden esarete tüm yaşadıklarını, hissettiklerini sıcağı sıcağına kayda geçen bir yedek subay…
Kendi isteğiyle gittiği Doğu Cephesi’nde de, Ruslara esir düşüp gönderildiği Sibirya’da da, Vladivostok’tan Hint Okyanusu’na ve Akdeniz’e süren maceralı dönüş yolculuğunda da, evine kavuşmaya ramak kalmışken ikinci bir esaret yaşadığı İtalya’nın Asinara adasında da yazmaktan vazgeçmeyen bir genç…
Halil Ataman’ın yanından hiç ayırmadığı harp ve esaret defterleri, sekiz yıl süren benzersiz bir hayat mücadelesini tüm ayrıntılarıyla ve tazeliğiyle aktarıyor:
Doğu Cephesi’ndeki yokluklardan Enver Paşa’nın ziyaretlerine, Transsibirya Ekspresi’nde süren esaret yolculuğundan evlerine emanet verildiği anne kızın güvenini kazanışa, o soğuk ve buz ülkesinde sürgün bir Türk köyü bulmanın hayretinden Çin ve Mançurya üzerinden özgürlüğe uzanışa çarpıcı ve meraklı öykülerle örülmüş gerçek bir serüven…

Read More

Silindir Şapka Bozkurt ve Hilal

Bugünden geriye doğru bakılınca, Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerine inşa edildiği Kemalist ulusçuluğun iki zayıf noktası daha iyi görülebiliyor: İslam’ın siyasi bileşen olmaktan çıkarılması ve Kürtlerin reddi. Yetmiş yıl sonra, her iki sorun da politik hayata hakim olacak bir şekilde geri dönüp yeniden gündemi belirliyor ve çözümlerini bekliyor…
Poulton, İmparatorluğun son günlerindeki pan-islamist ve pan-Türkist akımlardan başlattığı incelemesine Kemalist ulusçuluğun oluşumuyla devam ediyor.

Read More

Bir Kimya Meselesi

Kimyager Elizabeth Zott’ı anlatmak için pek çok sıfat kullanılabilir ama “ortalama” bunlardan biri değil. Aslında o, hiçbir kadının ortalama olmadığını söyleme cesareti gösterenlerden biri. Üstelik bunu, 1960’larda bir araştırma enstitüsünde, tamamı erkeklerden oluşan ve eşitlik konusunda pek de bilimsel davranmayan bir ekiple çalışırken söylüyor. Ona itiraz etmeyen tek istisnaysa yalnız, zeki, kindarlığıyla ve Nobel adaylığıyla ünlü Calvin Evans. Calvin, Elizabeth’in her şeyine ama en çok da zekâsına âşık olmak üzere. Yani gerçek kimya sonuçlarını vermeye başlıyor.
 
Ama bilimde olduğu gibi hayatta da bazen asla tahmin edemeyeceğimiz şeyler olur. Böylece Elizabeth birkaç yıl sonra kendini bekâr bir anne ve televizyonda yayınlanan bir yemek programının isteksiz sunucusu olarak buluyor. Elizabeth’in seyircilerine bir çorba kaşığı asetik asit ile bir tutam sodyum klorürü karıştırmalarını önerdiği bu program büyük ses getiriyor. Ancak elbette Elizabeth herkesi mutlu edemiyor. Çünkü o, kadınlara sadece yemek yapmayı değil, statükoyu değiştirmek için ne yapmaları gerektiğini de öğretiyor.
 
Gülmekten kırıp geçiren mizahı, gözlem gücü ve göz kamaştırıcı karakterleriyle Bir Kimya Meselesi, en az başkahramanı Elizabeth Zott kadar kendine has ve capcanlı.

Read More

Etkilenme Endişesi

Edebiyat teorisi alanının en çok tartışılan, alıntı yapılan klasik eserlerinden biri daha uzun bir aradan sonra Türkçede. Bloom Etkilenme Endişesi’nde esasen Romantik şairler üzerinden, sanatçı birey ile selefleri arasındaki “Ödipal” denebilecek ilişki hakkında, “bir şairin başka bir şairin doğmasına nasıl yardım ettiği” hakkında gayet özgün ve çok tartışılmış bir teori geliştiriyor.

Bloom kitaba 1997 yılında eklediği önsözde bütün şairlerin en büyüğü olarak, hatta modern anlamda “insanı icat eden kişi” olarak gördüğü Shakespeare’in, selefi Marlowe karşısında yaşadığı etkilenme endişesini nasıl yaratıcı bir biçimde aştığını anlatıyor. Bunu yaparken de Shakespeare gibi büyük edebiyatçıları toplumsal koşullarına indirgemeye çalıştıklarını düşündüğü için “Hınç Okulu” adını verdiği, günümüzün radikal-siyasi eleştirmenleriyle çok sert bir polemiğe giriyor. Kitabın kendisi kadar bu önsözün de ilgiyle okunacağından eminiz.

Read More

Korkunç İvan 

Çar olarak taç giyen ilk Rus hükümdarı olan IV. İvan, Osmanlı padişahları Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim ve III. Murat’a denk düşen uzun iktidarı (1547-1584) süresince bir yandan ülkesini genişleterek iktidarı kurumlaştırırken öte yandan bir korku imparatorluğu yaratmıştır. İktidarına rakip çıkacağından korktuğu kuzenini ve ona destek olduğundan şüphelendiği ileri gelenleri öldürtmüş, kazayla oğlunun da ölümüne neden olmuştur. Novgorod şehrinin imhasını emretmiş, binlerce kişi katledilmiş, onbinlerce kişi sürülmüştür. “Hem korku hem de hayranlık uyandıran, müthiş” anlamındaki grozny lakabını da bu nedenle kazanmış ve tarihe Korkunç İvan olarak geçmiştir.

Ancak IV. İvan, ülkesinde kalıcı kurum ve geleneklerin de kurucusudur. Ülkesini Batı ile ticarete açmak için İngilizlere ticari ayrıcalıklar tanımıştır. Kanunların ve kilise kanonunun standart hale gelmesini sağlamıştır. Kazan’ı, Astrahan’ı fethetmiş, Batı Sibirya’ya ilk Rus yayılmasını desteklemiş ve sürdürmüştür. Fakat doğu ve güneydeki bu fetihlerle batıdaki komşuları Livonya ve Lehistan’a karşı sürekli savaş halini finanse etmek, zulmünü uygulama aracı olan yeni tip devlet örgütlenmesi opriçnina’yı desteklemek ve ülkesinin kalbini koruyan savunma hatlarını güçlendirmek amacını güden ekonomi politikası, tamamen olumsuz sonuçlara yol açmıştır.

“Genç İvan 1550’lerde, akıllı ve basiret sahibi bir lidere has özellikler gösteriyordu. Bu yıllar birtakım yapıcı önlemlerin yürürlüğe konulduğu bir dönemdir. Sonra, muhtemelen ciddi paranoya nöbetleri serisinin ilki olan ve Çar’ın dengesini tamamen bozan 1560’taki iç trajedi yaşandı. Yönetici seçkinlerin başında patlayan gaddarlık ve sadizm, sonunda git gide genişleyen daireler şeklinde, dizgininden boşanmış işkence ve katliamlarla doruğa çıkan bir sefahat çılgınlığı halinde ülkeye yayıldı.”

Rusya tarihinin önde gelen otoritesi Isabel de Madariaga’nın, Korkunç İvan’ı kendi çağının içinde ve ortaya koyduğu kişiliğin yakın tarihe kadar uzanan çağrışımları çerçevesinde ele aldığı bu muhteşem biyografi, Rusya’nın derin tarihine ışık tutuyor.

Read More

Dönüştüren Eğitim

John, her zaman düşünceleri basitleştirme ve iletişim konusunda yetenekleri olan biriydi. Günümüzde, basitleştirilmeye ya da düzeltilmeye eğitimden daha fazla ihtiyacı olan çok fazla alan olduğunu sanmıyorum. John’un eğitim konusunda tutku dolu olmadığı tek bir an bile hatırlamıyorum. UC Berkeley ve Cal State dönemlerindeki eğitimleri ya da San Diego’da bir liseyi yeniden inşa etmek için harcadığı on yıl boyunca başına gelen sıradışı ve ilham verici hikâyeleri net bir şekilde hatırlıyorum. Steve Jobs, yeniden Apple’a katıldıktan kısa bir süre sonra, ilk eğitim yardımcı başkanı olarak göreve getirilmesi bana hiç sürpriz olmamıştı.

Steve Jobs’ın eğitim tutkusundan yola çıkarak, okuyucuyu dijital kuşağın beyinlerine ve zihinlerine taşıyor. Modası geçmiş ezberleme yöntemini ortadan kaldıracak yeni bir çerçeveyle öğrenme potansiyelini güçlendiriyor.

Her öğrencinin içinde gizli olan potansiyeli açığa çıkarabileceği ve dünyayı değiştirebileceği öğrenme ortamını bireyselleştiren gelecek teknolojilerle ilgili bir bakış açısı kitabın son bölümünde yer alıyor.

Öğrenme, öğretme ya da herhangi bir kapasiteyi geliştirme konusunda tutku sahibi olan veya bunu yapmak isteyen her ebeveyn, öğretmen, okul müdürü, politikacı ya da aktivistin bu kitaptan çok fayda sağlayacağına inanıyorum.

Read More

Sır Enis Batur

Sır: bir Oynaşı” üstün yetenekli, uluslararası düzeyde üne kavuşmuş bir çalgıcı ile
üstün yetenekli, AMA hiç kimsenin tanımadığı, sanatını dört duvar arasında yapayalnız icra etmeyi seçmiş yaşıtı bir başka çalgıcı üzerine kurulmuş bir öykü.
Kitabın son kahramanları, henüz bilmiyorsunuz AMA, sizsiniz: Sır’ı okumaya kalkışırsanız…

Read More

Roma’dan Sonra Avrupa

Bu kitap geleneksel anlatıları altüst ederek yaklaşık 500-1000 arası döneme tamamen yeni bir yaklaşım geliştiriyor ve Roma-sonrası dünyayı büyük bir deneyim ve algı çeşitliliğinin nitelendirdiğini öne sürüyor. Yazar bu dönemde yaşamış erkeklerin ve kadınların işlerini nasıl düzene soktuklarını açıklamak için kültürel tarihi, bölgesel araştırmaları ve toplumsal cinsiyet tarihini birleştiren yenilikçi bir yöntem kullanıyor. Avrupa’yı İrlanda’dan Macaristan’a, İskoçya’dan İskandinavya, İspanya ve İtalya’ya karşılaştırmalı biçimde ve söz konusu dönemin kültürel gerçeklerinin karmaşıklığı konusunda kuşkuya pek yer bırakmadan yapılan çözümlemenin üç ana teması bölgesel çeşitlilik, iktidarın doğası ve Roma’nın mirasıdır. Bugün 21. yüzyılın başında, “Avrupa”nın toplumsal, dinsel ve kültürel anlamıyla ilgili tartışmalar bağlamında, Avrupa çoğulculuğunun ve çeşitliliğinin kökenlerini arıyorsak erken ortaçağa bakmalıyız. Roma’dan Sonra Avrupa gündelik yaşam, iş hayatı, toplum, din ve kültür üzerine capcanlı bir tasvir sunuyor. Kadınlarla erkekler, yöneticilerle yönetilenler, rahiplerle halk arasında ilişkiler ve toplum içindeki rolleri Smith’in anlatımıyla can buluyor. “Bir şaheser. Roma’dan Hebridler’e, tarihin yarım milenyumluk bir döneminde Batı Avrupa’nın yaşayan dokusunu yakalıyor… Bir uygarlığın bütün yönlerini içeren bir çalışma.”  Profesör Peter Brown, Princeton Üniversitesi

Read More

Unvansız Maktul 

Sicilya’nın 19.-20. yüzyıl İtalyan yazınına sağladığı katkı, diğer bölgelerin her birininkine kıyasla nicel üstünlüğe sahip olduğu gibi, nitelik bakımından da önde gelenlerdendir. Unvansız Maktul’un yazarı Andrea Camilleri de, Verga ve Pirandello ile başlayan uzun bir yazarlar dizisinin günümüzdeki son temsilcisi, ülkesinin şu sıralar dünyada en çok okunan ve çeşitli dillere en çok çevrilen yazarıdır.

Pek özgün, pek renkli, çokyönlü sahne ve perde adamı kişiliğiyle göz kamaştırır Camilleri: Roma Deneysel Sinema Merkezi’nde öğretim verdikten başka, kırk yılı aşkın süreyle senaryo yazarlığı, tiyatro ve televizyon yönetmenliği, hatta aktörlük yapmıştır; 1978’de başlayan olağanüstü verimli yazarlık etkinliğinin yüzüncü ürününü 2016’da yayımlamıştır. Günümüzde 92 yaşında, Roma’daki evinde hâlâ üretmeyi sürdürmektedir: Gözleri artık görmediği için yapıtlarını dikte ederek, hem ancak Sicilya lehçesini, üstelik onun “Vigata ağzını” bilen birisine.

Camilleri’nin anlatım tekniğinde sürükleyicilik öğesi önde gelir: Suya atılan bir taş gibi, ilkin esrarlı bir olaya, genellikle bir cinayete odaklanır; oradan yola çıkar, sonra onu bir gerilim öyküsü biçiminde, suda halkalar gibi genişletir, genişletir, adli vaka giderek zenginleşir, bir toplumsal olgu biçiminde gelişir; yazar kalemini bir sinema kamerası gibi çevresinde gezdirir, Sicilya’nın –özellikle de o belli kesiminin‒ kendine özgü, birbirinden renkli kişilerini gündelik gerçeklikleri, yiğitlikleri ve sefaletleri, inanışları ve inançsızlıkları, gizli kapaklı çıkar ilişkileri ve hesapları içinde yakalayıp büyük bir canlılıkla resmeder, konuşmalar yoluyla okura neredeyse seslerini duyurur, kafa yapılarını, zihinsel kalıplarını ele verir. Anlatı ilerledikçe, gözlerimizin önünde Sicilya toplumunun belli bir zaman kesiti içindeki mozayiği biçimlenir olanca özgünlüğüyle. Giderek yavaş yavaş Sicilya’nın insancıl gerçeği ortaya çıkar, o gerçeği dünüyle ve bugünüyle, tarihsel ve kültürel nedenleriyle kavramaya başlarız, Sicilya gezegeninde işlerin neden başka türlü değil de işte öyle olduğunu, neden başka türlü olamayacağını anlarız. Camilleri bunu hiçbir öğretici yanal açıklamaya gerek bırakmadan, kısacık konuşmalarla, sanki kaleminin ucuna takılıvermiş, kestirmeden betimlemelerle, hatta değinmelerle yapar, olayların bir giriftleşip bir çözülen yumağını acı bir alaycılıkla izletirken okurunu bol bol eğlendirerek, Sicilya’nın taşrasının ve kişilerinin “ağlanacak hallerine” güldürerek. “Sicilya insanı için” der Camilleri, “ironi hayatta kalmanın tek yoludur.”

Read More

Güle Güle Godot (Ferhan Şensoy)

Godot’yu Beklerken konusuyla da karakterleriyle de ‘’evrensellik’’ özelliği taşır. Ne bir ülkenin, ne bir insan topluluğunun sorunu söz konusudur. Tüm insanlığı ilgilendiren, anlamsız varoluşun sorgulanmasının, insanın bekleyişlere tutsaklığının Beckett tarzıyla sunumudur. Onun ilgilendiği, insanın toplumsal ya da siyasi sorunları değil, öze ilişkin sorunlarıdır. Beckett, Godot’yu Beklerken ile varoluşçu bir yaklaşım sergilerken,
Şensoy, baskıcı, ezici yönetim şeklini Güle Güle Godot aracılığı ile eleştirmiştir

Read More