Büyülü Oyuncak Dükkanı
Geçmişten bugüne en büyük İngiliz yazarlardan biri olarak kabul edilen ve Margaret Atwood ile Jeanette Winterson’a da ilham kaynağı olan Angela Carter‘ın, engizisyon hışmından kurtulabilmiş cadıların torunlarına armağan ettiği Büyülü Oyuncak Dükkânı yeniden Türkçede…
Bedenin cehennemî bir arzu makinesine dönüştüğü çağlarda, anne baba şefkatiyle sarmalanmış korunaklı bir çocukluktan kopmak zorunda kalıp karanlık bir dönemece giren Melanie’nin hikâyesi; Angela Carter’ın büyülü gerçekçi dokunuşlarıyla kişinin kendini keşif yolculuğundaki tabuları bir bir yıkıyor. Genç bir kadının taşıdığı safiyane duyguların yetişkin dünyasına ait hakir ve lanetli arzularla kirlendiği, oyuncakların m asumiyetini kaybettiği bir oyuncak dükkânında verilen reşit olma mücadelesi gotik imgelerle bezeli bir hayal evrenine dönüşüyor.
Anadolu’da Türkmenler ve Yörükler
Tarihçi ve arşivci Orhan Sakin’in arşiv kaynaklarına dayanarak hazırlamış olduğu eser, önce genel hatlarıyla XVI. Yüzyıl Anadolusu’nun idari taksimatı ve demografik durumuyla birlikte, Türkmen/Yörüklerin tarihi, Anadolu’daki dağılımları ve sosyo-ekonomik yapılarını ele almakta, sonra kabile ve obalarının arşiv kaynaklarına dayanan ayrıntılı bir listesini sunmaktadır.
Eserdeki listelerde boy ve kabile isimleri, bilginin alındığı arşiv kaynağını gösterecek şekilde düzenlenmiştir. Böylece, Anadolu’nun tamamının siyasi birliğinin sağlandığı tarihi bir kesite ait derli-toplu bir liste vermesi, eseri, konuya ilgi duyanlar için vazgeçilmez önemli bir kaynak yapmaktadır.
Doğan Avcıoğlu – Bir Jön Türk’ün Ardından
Atilla Ilhan, “Önce Bir ’Yön’ Bulabilmek!…“ baslikli yazisinda, Dogan Avcioglu’nun Türk çagdaslasmasindaki yerini söyle anlatir:“(…) ’Çözümleme’ (analyse) ile yetinmeyen, uygulama pratigine sahip ’bilesimler’ (synthese) üretebilen, ender aydinlarimizdandir: yanlis ele alinip, yanlis anlatilmis iki seye, dogru teshis koyup dogru anlatmisti. ’Tanzimat’a ve ’Cumhuriyet’e! Müdafaa-i Hukuk doktrininin, münhasiran ’vatanperverlik’ olmadigini, ’mazlum milletler’ için, ayni zamanda bir ’kurtulus’ platformu oldugunu biliyordu…(…) O, ’Yön’de olsun, ’Devrim’de olsun, ’Kemalist sol’un üzerinde gelisecegi ve ’sosyalizm’le bulusacagi platformu olusturmaya çalismisti…’Ulusal solculugun’, ülkemizdeki adi, hayli uzun bir süre, ’Yön’cülük olmadi mi?“Cumhuriyet, 1 Mart 1999(Arka Kapak)
Kozmopolitlik ve Özgürlük Coğrafyaları
Hürriyet ve özgürlük, siyasi eylemi meşru kılmak için sık sık başvurulan kavramlardır. Woodrow Wilson, Franklin Delano Roosevelt, John F. Kennedy, Ronald Reagan, ve George W. Bush gibi farklı başkanlar bu yüce değerlerin biçimleri üzerinden siyaset inşa etmişlerdir. Ne var ki, idealist gündemler belli koşullarla karşılaştıklarında geçerliliklerini yitirirler. Ebu Gureyb ve Guantanamo Kampı’nda yaşanan olaylar göstermiştir ki, hürriyet ve özgürlük arayışları şiddet ve baskıya yol açarak liberalizmin, neoliberalizmin ve kozmopolitanizmin evrensel teorilerine olan güvenimizi zedelemeye neden olmaktadır. David Harvey, siyasete ve coğrafyaya olan tutkularını birleştirerek, küresel yönetişimin özgürlükçü biçimine göre daha uygun bir kozmopolit düzen resmetmiştir. Ona göre siyasi gündemler, coğrafyanın karmaşıklığını yok saydığı için başarısız olmaya eğilimlidirler. Toplumsal ve siyasal hayata dahil olmuş geçişimli coğrafya bilgisi ideal demokrasi için her şeyden önce gerekli bir koşuldur. Harvey, özellikle George W. Bush yönetimi döneminde kullanılan hürriyet ve özgürlük anlayışına geniş bir eleştiri getirerek başlar. Sonrasında, alan, yer ve çevre gibi coğrafyanın temelini oluşturan kavramların ontolojik araştırması yoluyla toplumsal kuram ve siyasi hamlenin esası olarak coğrafya bilgisine kökten yeni bir çerçeve oluşturur. Harvey’in açıklık getirdiği gibi, ortaya çıkan kozmopolitliğin kökeni, hayali ideallerden ziyade insan deneyimindedir ve aradığımız özgürlüğü elde etme yolunda bize daha çok ışık tutar. Kozmopolitlik ve Özgürlük Coğrafyaları, birçok alan üzerine argümanları geniş bir yelpazede sunuyor. Bu sentez özgün ve iddialıdır ve öne sürülen savlar çok önemlidir. Argümanlar ve çıkarımlar kesinlikle çok tartışma yaratacaktır. David Harvey’in bu çalışması, her zamanki gibi, açıkça düzenlenmiş ve güvenle kaleme alınmış, ilgi çekici bir eserdir. Stuart Elden, Durham Üniversitesi
Benden Önce Bir Başkası
Yazarlar yapıtlarının dünyaya verilmiş benzersiz yanıtlar olmasını ister. Ama bir yapıtın neden benzersiz olduğunu görmek için ona bir başkasının ışığını düşürmek gerekir. Başkaları ne söylerken o bize bunu söylemiştir? Aynı soruyu başkası nasıl, o nasıl yanıtlamıştır? Başkasının probleminin yerine kendi problemini geçirebilmiş midir?
Benden Önce Bir Başkası bir yazarı bir başkasının ışığında okuyan denemelerden oluşuyor. Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sını Kafka’nın Dönüşüm’üyle, Kafka’nın Babama Mektup’unu Oğuz Atay’ın “Babama Mektup”uyla, Tanpınar’ın günlüklerini Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar’ıyla, Benjamin’in Pasajlar’ını Tanpınar’ın Beş Şehir’iyle birlikte okuyan ikili denemeler. Peyami Safa’nın “Şark Nedir?”ini Cemil Meriç’in Bu Ülke’siyle, Cemil Meriç’in Bu Ülke’sini Edward Said’in Şarkiyatçılık’ıyla birlikte ele alan, bir çapraz okuma perspektifiyle birbirine bağlanan karşılaştırmalı denemeler.
Kızıl Gömlekliler
Gayrinizami Savaşın Dünyaca Ünlü Şefleri
“Beni takip etmek isteyenlere şunları vaat etmek zorundayım: açlık, soğuk, kızgın güneş. Maaş yok, kışla yok, cephane yok; buna karşılık sürekli çatışmalar, zorunlu yürüyüşler, süngü çatışmaları var. Ülkesini ve zaferi sevenler peşimden gelsin!”
Giuseppe Garibaldi
“Kimsenin bir şeyini istemiyoruz, bizim olan hiçbir şeyi vermiyoruz.”
Josip Broz Tito
“Savaşın sonucu büyük ölçüde nizami savaşa bağlıdır. Gerilla savaşı esas sorumluluğu yüklenemez. Bununla birlikte, bu sözler, gerilla savaşının önemini azaltmaz.
Mao Zedong
“Mükemmel bir gerillacı ne düşmanı savaşa davet eder ne de düşmanın kendi şartları içinde savaşa tutuşur.”
Alberto Bayo
“Tarih beni aklayacak!”
Fidel Castro
“Emperyalizme, sömürgeciliğe ve yeni sömürgeciliğe yeni darbeler indirilmelidir. İki, üç ve daha fazla Vietnam…”
Ernesto “Che” Guevara
“Gittiğim tek akademi ormanlardır.”
Võ Nguyên Giáp
“Filistin mücadelesinden başka hiçbir şeye ilgi duymam.”
Yaser Arafa
Biz Hiç Modern Olmadık
İnsanoğlunun yerküre üzerindeki serüveni epeydir sürüyor. Modern insanın kırık dökük hikayesiyse derin bir hayal kırıklığıyla sonuçlanmak üzere. Fransız antropolog Bruno Latour’a kalırsa bu modernlik süreci hiç başlamadı bile. Sanılanın aksine biz hiç modern olmadık. Çünkü modern anayasa hep asimetrik kalmıştır, şeyleri temsil etmekle yükümlü bilimsel iktidar ile özneleri temsil etmekle yükümlü siyasal iktidar arasında hep bir ayrım icat etmiş, bu ikisi arasında kurulan ağların gücünü görmezden gelmiştir.
Modernler hem gerçekliği, hem dili, hem toplumu, hem de varlığı istemekte pekala haklıdırlar. Haksız oldukları nokta onların sonsuza dek çelişkili olduklarını sanmaktır. (…) İtiraf ediyorum ki, sonsuza dek salt dilin içine hapsolmuş ya da toplumsal temsillerin tutsağı olmuş bulunmaktan gına geldi. Bizzat şeylere erişmek istiyorum, şeylerin fenomenlerine değil. Gerçek uzakta değildir, dünya adına seferber olmuş tüm nesnelerde ona erişilebilir.
Hepimizi çokça meşgul etmiş bir kavram olan ‘modern’ ve ona mesafelenerek kurulan premodern, antimodern, postmodern, 20’ye yakın dile çevrilmiş bu simetrik antropoloji denemesinde enine boyuna masaya yatırılıyor. Özneler, nesneler, nesnemsiler, Boyle’un hava pompasından şeyler parlamentosuna.
Üç Maymun – Nuri Bilge Ceylan
“Üç Maymun’dan bir kara film olarak bahsetmemizin sebebi, öncelikle insan ruhunun karanlıklarını beyazperdeye taşıması. ‘Soyut düşünceleri, sanrıları, yüreğimizin en derin yerlerinde yaşadığımız kavramsal çatışmaları dramatize etmek isteği’ diye tarif edilen şeyin, böyle bir hikâyenin kahramanları üzerine giydirilmeye çalışılması kuşkusuz birçok tehlike içeriyor. Ancak Nuri Bilge Ceylan, estetik olarak işlemekten ziyade filmin varoluşsal tonalitesi içinde ağır ve neredeyse elle tutulur bir atmosfer yaratarak bu tehlikeyi bertaraf etmiş. 2008 Cannes Film Festivali’nde En İyi Yönetmen ödülünü alan Nuri Bilge Ceylan, manzaraları grafik paletlere çeviriyor, kahramanlarını fırtınalı gökler altında, iç bunaltan ışıklar içine yapıştırıyor. Büyük sinema.”
Le Monde
Nuri Bilge Ceylan genellikle tam olarak bitirmediği, daha doğrusu eksik bıraktığı senaryolarla çekime girmeyi yeğler. Eksiklerin, ya da kesin karar verilmemiş noktaların çekimin realitesi içinde zenginleşerek tamamlanmasını umar. Elinizdeki kitapta işte bu, Ceylan’ın çekim sırasında elinde tuttuğu orijinal senaryosu yer alıyor. Böylece, senaryoda henüz cenin halinde var olan birtakım fikirlerin ortaya çıkan filmde nerelere gittiği, başka deyişle bir film yaratmanın NBC’ye has evrimi kolaylıkla görülebilecek.
Kitapta ayrıca filmin Cannes macerası, yurtiçi ve yurtdışındaki vizyon yolculuğu sırasında hakkında yazılan sayısız makaleden derlenmiş geniş bir seçki, Nuri Bilge Ceylan ve diğer ekip elemanlarıyla yapılmış röportajlar da yer alıyor. Ayrıca Nuri Bilge Ceylan’ın filmin kurgu sürecinde tuttuğu “kurgu günlüğü”, yapımcı Zeynep Özbatur Atakan’ın yapım günlüğü ve genç oyuncu Ahmet Rıfat Şungar’ın çekim sırasında tuttuğu çekim günlükleri de, bir filmin yaratım sürecine farklı pencerelerden bakabilmeyi sağlıyor.
Aşk Hikayesi – İskender Pala
Daha senden gayrı âşık mı yoktur
Nedir bu telaşın hay deli gönül
Hele düşün devr-i Âdem’den beri
Neler gelmiş geçmiş say deli gönül
Ruhsatî
10 Haziran 1617 sabahı Kulaksız Kabristanı’nda hatun kişi mezarı üzerinde, biri hanım üç ceset bulundu. Erkekler mezara kapaklanmış, kadın da erkeklerden birine sarılmış vaziyetteydi. Devrin ases teşkilatı aylar sonra üçünün de aynı vakitte öldüğünü açıkladı; aşk yüzünden…
Heidegger / Ontoteoloji & Teknoloji ve Eğitim Politikaları
Türkçedeki çok az kitap Heidegger’in ontoloji ile teoloji arasındaki ilişkisini bu kadar açık ve anlaşılabilir tarzda ortaya koyuyor; Türkçedeki çok az kitap Heidegger’in teknoloji ve üniversite eleştirisini böylesine ikna edici bir tarzda gözler önüne seriyor. Vukuf yüklü, içten, ufuk açıcı ve Heidegger’e empatik. Heidegger’i ve Heidegger etrafında kopan gürültüyü iyi bir anlama fırsatı. Böyle bir kitabı okurunun entelektüel menziline taşımış olmak, Paradigma için bir iftihar vesilesidir.
“Heidegger/Ontoteoloji, Heidegger’in felsefi tutumu ile politik tutumu arasındaki ilişkinin şimdiye kadar yapılmış en derin ve en aydınlatıcı yorumu. Thomson, Heidegger’in politikaya angajmanının nasıl felsefenin üniversitedeki rolünü kavrayışından doğduğunu ve Heidegger’in olgunluk dönemi düşüncesindeki en özgün ve önemli şeyin, bu trajik angajmanının sonucu olarak nasıl ortaya çıktığını ikna edici bir tarzda gözler önüne seriyor.”