Kızıl Gömlekliler
Gayrinizami Savaşın Dünyaca Ünlü Şefleri
“Beni takip etmek isteyenlere şunları vaat etmek zorundayım: açlık, soğuk, kızgın güneş. Maaş yok, kışla yok, cephane yok; buna karşılık sürekli çatışmalar, zorunlu yürüyüşler, süngü çatışmaları var. Ülkesini ve zaferi sevenler peşimden gelsin!”
Giuseppe Garibaldi
“Kimsenin bir şeyini istemiyoruz, bizim olan hiçbir şeyi vermiyoruz.”
Josip Broz Tito
“Savaşın sonucu büyük ölçüde nizami savaşa bağlıdır. Gerilla savaşı esas sorumluluğu yüklenemez. Bununla birlikte, bu sözler, gerilla savaşının önemini azaltmaz.
Mao Zedong
“Mükemmel bir gerillacı ne düşmanı savaşa davet eder ne de düşmanın kendi şartları içinde savaşa tutuşur.”
Alberto Bayo
“Tarih beni aklayacak!”
Fidel Castro
“Emperyalizme, sömürgeciliğe ve yeni sömürgeciliğe yeni darbeler indirilmelidir. İki, üç ve daha fazla Vietnam…”
Ernesto “Che” Guevara
“Gittiğim tek akademi ormanlardır.”
Võ Nguyên Giáp
“Filistin mücadelesinden başka hiçbir şeye ilgi duymam.”
Yaser Arafa
Biz Hiç Modern Olmadık
İnsanoğlunun yerküre üzerindeki serüveni epeydir sürüyor. Modern insanın kırık dökük hikayesiyse derin bir hayal kırıklığıyla sonuçlanmak üzere. Fransız antropolog Bruno Latour’a kalırsa bu modernlik süreci hiç başlamadı bile. Sanılanın aksine biz hiç modern olmadık. Çünkü modern anayasa hep asimetrik kalmıştır, şeyleri temsil etmekle yükümlü bilimsel iktidar ile özneleri temsil etmekle yükümlü siyasal iktidar arasında hep bir ayrım icat etmiş, bu ikisi arasında kurulan ağların gücünü görmezden gelmiştir.
Modernler hem gerçekliği, hem dili, hem toplumu, hem de varlığı istemekte pekala haklıdırlar. Haksız oldukları nokta onların sonsuza dek çelişkili olduklarını sanmaktır. (…) İtiraf ediyorum ki, sonsuza dek salt dilin içine hapsolmuş ya da toplumsal temsillerin tutsağı olmuş bulunmaktan gına geldi. Bizzat şeylere erişmek istiyorum, şeylerin fenomenlerine değil. Gerçek uzakta değildir, dünya adına seferber olmuş tüm nesnelerde ona erişilebilir.
Hepimizi çokça meşgul etmiş bir kavram olan ‘modern’ ve ona mesafelenerek kurulan premodern, antimodern, postmodern, 20’ye yakın dile çevrilmiş bu simetrik antropoloji denemesinde enine boyuna masaya yatırılıyor. Özneler, nesneler, nesnemsiler, Boyle’un hava pompasından şeyler parlamentosuna.
Üç Maymun – Nuri Bilge Ceylan
“Üç Maymun’dan bir kara film olarak bahsetmemizin sebebi, öncelikle insan ruhunun karanlıklarını beyazperdeye taşıması. ‘Soyut düşünceleri, sanrıları, yüreğimizin en derin yerlerinde yaşadığımız kavramsal çatışmaları dramatize etmek isteği’ diye tarif edilen şeyin, böyle bir hikâyenin kahramanları üzerine giydirilmeye çalışılması kuşkusuz birçok tehlike içeriyor. Ancak Nuri Bilge Ceylan, estetik olarak işlemekten ziyade filmin varoluşsal tonalitesi içinde ağır ve neredeyse elle tutulur bir atmosfer yaratarak bu tehlikeyi bertaraf etmiş. 2008 Cannes Film Festivali’nde En İyi Yönetmen ödülünü alan Nuri Bilge Ceylan, manzaraları grafik paletlere çeviriyor, kahramanlarını fırtınalı gökler altında, iç bunaltan ışıklar içine yapıştırıyor. Büyük sinema.”
Le Monde
Nuri Bilge Ceylan genellikle tam olarak bitirmediği, daha doğrusu eksik bıraktığı senaryolarla çekime girmeyi yeğler. Eksiklerin, ya da kesin karar verilmemiş noktaların çekimin realitesi içinde zenginleşerek tamamlanmasını umar. Elinizdeki kitapta işte bu, Ceylan’ın çekim sırasında elinde tuttuğu orijinal senaryosu yer alıyor. Böylece, senaryoda henüz cenin halinde var olan birtakım fikirlerin ortaya çıkan filmde nerelere gittiği, başka deyişle bir film yaratmanın NBC’ye has evrimi kolaylıkla görülebilecek.
Kitapta ayrıca filmin Cannes macerası, yurtiçi ve yurtdışındaki vizyon yolculuğu sırasında hakkında yazılan sayısız makaleden derlenmiş geniş bir seçki, Nuri Bilge Ceylan ve diğer ekip elemanlarıyla yapılmış röportajlar da yer alıyor. Ayrıca Nuri Bilge Ceylan’ın filmin kurgu sürecinde tuttuğu “kurgu günlüğü”, yapımcı Zeynep Özbatur Atakan’ın yapım günlüğü ve genç oyuncu Ahmet Rıfat Şungar’ın çekim sırasında tuttuğu çekim günlükleri de, bir filmin yaratım sürecine farklı pencerelerden bakabilmeyi sağlıyor.
Aşk Hikayesi – İskender Pala
Daha senden gayrı âşık mı yoktur
Nedir bu telaşın hay deli gönül
Hele düşün devr-i Âdem’den beri
Neler gelmiş geçmiş say deli gönül
Ruhsatî
10 Haziran 1617 sabahı Kulaksız Kabristanı’nda hatun kişi mezarı üzerinde, biri hanım üç ceset bulundu. Erkekler mezara kapaklanmış, kadın da erkeklerden birine sarılmış vaziyetteydi. Devrin ases teşkilatı aylar sonra üçünün de aynı vakitte öldüğünü açıkladı; aşk yüzünden…
Heidegger / Ontoteoloji & Teknoloji ve Eğitim Politikaları
Türkçedeki çok az kitap Heidegger’in ontoloji ile teoloji arasındaki ilişkisini bu kadar açık ve anlaşılabilir tarzda ortaya koyuyor; Türkçedeki çok az kitap Heidegger’in teknoloji ve üniversite eleştirisini böylesine ikna edici bir tarzda gözler önüne seriyor. Vukuf yüklü, içten, ufuk açıcı ve Heidegger’e empatik. Heidegger’i ve Heidegger etrafında kopan gürültüyü iyi bir anlama fırsatı. Böyle bir kitabı okurunun entelektüel menziline taşımış olmak, Paradigma için bir iftihar vesilesidir.
“Heidegger/Ontoteoloji, Heidegger’in felsefi tutumu ile politik tutumu arasındaki ilişkinin şimdiye kadar yapılmış en derin ve en aydınlatıcı yorumu. Thomson, Heidegger’in politikaya angajmanının nasıl felsefenin üniversitedeki rolünü kavrayışından doğduğunu ve Heidegger’in olgunluk dönemi düşüncesindeki en özgün ve önemli şeyin, bu trajik angajmanının sonucu olarak nasıl ortaya çıktığını ikna edici bir tarzda gözler önüne seriyor.”
Başka Dünyalarda Canlı Mahlukat Var Mıdır?
Türkiye’nin ilk bilim-kurgu eseri, bir asır sonra ilk defa Latin harfleriyle okuyucuyla buluşuyor.
“Bu dünyalarda canlı yaratık var mıdır? Şüphesiz böyle bir sorunun cevabı lazımdır, dediğimiz sürece hayat neden sadece dünyamızda oluşmuş olsun? Bu âlemlerin ortasında, bu dünyaların hepsi birdir. Toz kadar olan Dünya’mızda hayat, canlı yaratık olsun da, onlarda olmasın? Onlar bu dünyadan küçük müdür? Onlar bu dünyadan ilerleme bazında farklı mıdır? Hayır, bu bahsedilen dünyamız gibi hep birbirinden doğmuştur. Hepsi birbirinin anası, babası, hepsi birbirinin kardeşidir. İşte bu soruya karşı bugün kesin cevap verilmiş:
Her âlemin kendine özgü, kendi doğal şartlarına göre oluşmuş canlısı, canlı yaratığı vardır.”
Bakteriyoloji ve kimya alanlarında uzmanlaşan Osman Nuri Eralp’in bilimsel çalışmaları, kendi döneminde en kapsamlı ve öncü çalışmalar arasında yer alıyordu.
Türkiye’de bilim-kurgu adıyla kategorize edilebilecek belki de en eski örnek olan bu eser, Bilge Kösebalaban tarafından keşfedildi ve Osmanlıca harflerle ilk yayımlanışından bir asır sonra, ilk kez Merve Köken tarafından Latin harfleriyle çevrildi.