İstanbul’u Geziyorum Gözlerim Açık
Eşsiz kent İstanbul’un tarih sahnesine çıktığı günlerden bu yana, heyecan ve serüvenlerle dolu efsanelerini, duyulmadık anılarını, köşede bucakta unutulup kalmış öykülerini, irili ufaklı sayısız tarihi eserini, semtlerini ve bunlarla ilgili haz dolu bilgileri, mimari eserlerin sanatsal üslup özelliklerinin yanında, bunların yapıldığı dönemlerin ilginç öykülerini, ta kuruluş yıllarından Cumhuriyet dönemine dek, bölge bölge, semt semt sokak sokak gezerek tanıyacaksınız.
Boynu bükük, yazgısına terk edilmiş küçük bir sokak çeşmesinden yıkık duvarlarına otlar fışkıran bir medrese kalıntısına; bakımsızlıktan perişan duruma gelmiş çok eski bir kilise temeli yapısından anıtsal bir Osmanlı külliyesine dek, tarihi değeri çok yüksek yüzlerce İstanbul eserinin gözlerinizin önüne serileceği sayfalar arasında yapacağınız bu fantastik yolculuğu, eminiz ki ömrünüz boyunca unutamayacak ve hepiniz birer “İstanbul âşığı” olacaksınız.
Osmanlı’dan Günümüze Modern Türk Tüketim Kültürü
Bu çalışma ilk kez, Modern Tüketim Tarzında gerçekleşen değişimleri ya da evrile ve kırılmaları, bir dönemleştirme denemesi yaparak ele almaktadır. Sosyolojik açıdan, tüketimdeki Batılılaşmanın nüvelendiği Lale Devri`nden, modernleşmenin genişlediği küreselleşme dönemine kadar ki değişim sürecini izlemektedir.
Pandanın Başparmağı – Doğa Tarihi Üzerine Düşünceler
Stephen Jay Gould’un, Doğa Tarihi Üzerine Düşünceler serisi Gould’un, evrim kuramını ana tema olarak kullandığı denemelerinden oluşuyor. Stephen Jay Gould dizinin ikinci kitabı olan Pandanın Başparmağı’nda, Türkiyeli okurun Darwin ve Sonrası’ndan alışık olduğu ve çoktandır özlediği kendine has üslubuyla evrim kuramının en sıcak konularına değiniyor.
Yirminci yüzyılın en etkili bilim insanlarından biri olan Stephen Jay Gould, inanması güç çeşitlilikteki ilgi alanları ve engin kültürel birikimiyle bir o kadar da önemli bir bilim yazarıdır. En bilinen ve etkili kitaplarından biri olan Pandanın Başparmağı bu çeşitliliği ve enginliğini sergilemede son derece başarılı bir eser. Toplam otuz bir denemeden oluşan Pandanın Başparmağı’nda evrim okurlarını “kesintili denge kuramından yaşamın başlangıcına, Mickey Mouse’un evriminden “bencil gen”lere, uyarlanmanın anlamından evrimsel değişimin hızına kadar çok renkli bir yolculuk bekliyor.
Gidelim Buralardan Muhlis
Kimse bugüne kadar bana gelip de seni rüyamda gördüm demedi. Yani düşün onca ömür tüketmişim. Onca kişiyle hukukum olmuş ama kimse gelip de demedi. Başkasının rüyasına girmedim hiç. Yalandan bile olsa ona da razıydım ama biri gelip duymak istediğim o cümleyi söylemedi. Allah sanki yalnızlığı herkese pay ettikten sonra kalanını öylece bana bırakmış. İstasyonda herkesi uğurlayan, herkesin arkasından el sallayan adamım ben. Onlar bavul alıp gittiler de özlemlerini taşıyan ben kaldım. Kalakaldım. Yetmedi. Kendi Fatiha’mı okuyup duruyorum gecelerdir. Hep aynı rüyayı görüp duruyorum. Rüyamda mevsimler, gece gündüz değişse de rüya değişmiyor.”
Muhlis ve Nurgül iki yapayalnız. “Gidelim buralardan”, dedi Nurgül. Sevdiğini doğrudan söylese anca bu kadar olurdu, nefes almayı unuttu Muhlis. Çay fokurtularından, dedikodulardan, duvardaki Şahmeran tablosundan, işlemeli dantellerden, şerden beladan, kapanmayan veresiye defterinden, tövbesi olmayan veballerden, kara bulutlardan uzaklara gidebilecekler miydi? Köpekler ve yağmurdan başka kimseyi şahit etmeden…
Hatasız Düşünme Sanatı & Yapmamanız Gereken 52 Düşünce Hatası
Beynimiz avcı ve toplayıcı bir yaşam için optimize edilmiş. Günümüzde ise kökten farklı bir dünyada yaşıyoruz. Bu durum sistematik düşünce hatalarına sebep oluyor ve bu hatalar paranız, kariyeriniz, mutluluğunuz için feci sonuçlar getirebiliyor.
Ne kadar kolay yanılabileceğini bilenler daha donanımlıdır: Rolf Dobelli, tekrar tekrar tuzağına düştüğümüz en sinsi “düşünce hatalarını” mercek altına alıyor.
Ve bize şu soruların cevaplarını veriyor:
• Kendi bilgimizi neden sistematik olarak gözümüzde büyütürüz (ve diğer insanları olduklarından daha aptal sanırız)?
• Neden bir şey, sırf milyonlarca insan doğru buluyor diye olduğundan daha doğru değildir?
• Neden yanlış oldukları ispatlanmış teorilerden bile kopamayız?
Rolf Dobelli’nin metinleri hem içerik olarak zenginleştirici hem de gerçek bir okuma keyfi.
Oğlum Adam Olacak – Umur Bugay
O, meslek hayatı boyunca farklı mecralarda, fakirlerin, ezilenlerin, işçilerin öykülerini anlatmıştı. İşte bu yüzden hepimizle, başka filmlerde, dizilerde, oyunlarda rastlayamadığımız türden organik bir bağ kurmayı, farkına vardırmadan, benliğimize işleyen imgeler yaratmayı becerebilmişti. Çünkü o aynı zamanda bir sosyologtu ve hareketli görüntü sanatlarının aslında bir tür toplum mühendisliği olduğunu herkesten iyi biliyordu. Umur Bugay’ın kaleminden çıkan hiçbir işi izledikten sonra istismar edildiğim, avutulduğum hissine kapılmadım. Onun her yapıtı, izleyicisiyle doğrudan iletişime geçtiği, oturma odalarına misafir olup bir çay içtiği, sıcak bir sohbeti başlattığı dostluklara dönüştü.
Bugün televizyonlarda yayınlanan, milyonlarca kişi tarafından izlenen dizilere baktığımızda böyle bir duygunun yanından yöresinden bile geçemediğini üzüntüyle gözlemliyoruz. Hiç kimse bir önceki sezonun rating rekorları kıran dizilerini hatırlayamazken Umur Bugay’ın imzasını taşıyan birçok televizyon projesi halen hafızalardaki tazeliğini koruyor. Televizyon sektöründeki ürünlerin kalitesinin sıklıkla sorgulandığı şu günlerde, Umur Bugay gibi ustalara her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olduğu çok açık.
Müziğin Etkisindeki Beyin
Müzik, beynimizle ilgili bize ne öğretebilir? Peki, beynimiz bize müzikle ilgili ne gösterebilir? Sanılanın aksine müzik, beyin ve bilim, birbiriyle yakından ilgili üç unsurdur. Müzisyen, sinirbilimci ve bilişsel psikoloji uzmanı Daniel J. Levitin bunun sebeplerini Müziğin Etkisindeki Beyin’de açıklıyor. Neden müzik dinlediğimize, neden müzik bestelediğimize ve müziğin neden üzerimizde bu kadar büyük bir etkisi olduğuna dair sorulara cevap arıyor. Besteciler, nasıl oluyor da beynimizin dünya algısını kullanarak müzik dinlemenin en haz veren yanlarını ortaya çıkarabiliyor? İlk gençlik yıllarımızda dinlediğimiz şarkılara neden bu kadar duygusal olarak bağlanıyoruz? Neden bazen şarkılar aklımıza takılır ve oradan çıkmak bilmez? Beynimiz saçma reklam cıngıllarını durmadan çalarak bizi deli etmekten nasıl bir keyif alır? Müziğin yalnızca evrimin getirdiği bir şey olduğunu düşünenlerin aksine Levitin, bunun insan ırkı için dilden bile daha önemli bir unsur olabileceğini öne sürüyor. Müziğin Etkisindeki Beyin insan doğasının saplantılarından birinin kökenine inen detaylarla ve ilginç bilgilerle dolu bir kitap. “Müziği bir daha asla aynı şekilde dinlemeyeceksiniz.” Classic FM Magazine “Müzik basit açıklamalara karşı koyan, neredeyse inatçı, kaçamak bir niteliğe sahip, bu yüzden hakkında ne kadar çok bilgi edinirsek o kadar bilinmeyeni çıkar. Levitin’in kitabı bu paradoksun anlamlı ve şiirsel bir keşfi.” Sting “Müzik algısı ve yaratımı üzerine derin bir tahlil, müthiş bir finalle sonlanıyor. Müziğin işleyişi üzerine aydınlatıcı pek çok şey söylese de sürprizi bozmuyor, tersine, müziğin gizemli güzelliğini artırıyor.” David Byrne “Sadece müzikle bu kadar içli dışlı bir sinirbilimcinin yaratabileceği muhteşem bir bakış açısı. Levitin, müziğin 1950 yılı sonrası gelişimine (ve öncesindeki blues ve caza) dair devasa bir bilgi birikimine sahip. Bu bilgi sadece resmî değil, aynı zamanda uzman bir icracı ve dinleyici olan Levitin için kişisel. Önemli bir kitap.” Oliver Sacks
Dünyayı Değiştiren 50 Savaş
Ne yazık ki, insanlık tarihinin uzak geçmişten günümüze rotasının ana belirleyicisi çatışma olmuştur. Malesef, kazananı belirlemekte savaş, nihai çözümümüz olmaya devam ediyor.
Binlerce yıldır yaptığımız bazı savaşlar diğerlerinden daha önemli. Orduların büyüklüğü, ölenlerin sayısı ya da ele geçirilen toprakların büyüklüğünden öte, dünyayı kalıcı olarak değiştirmeleri onları önemli yapıyor.
William Weir savaşı kutsamaktan kaçınarak, dünya tarihinde en derin etkiye sahip olduğuna inandığı 50 savaşı kısa incelemelerle ele alıyor. Önem sırasına göre antik dünyadan günümüze kadar geniş bir aralığı kapsayan tarihin akışını değiştiren savaşları sıralıyor. İncelenen savaşların ortak noktası tarihin şekillenmesine olan etkileri.
Spartaküs – Roma’yı Sarsan Köle Savaşı
“Antik dünyanın askeri tarihini Barry Strauss kadar derin ve canlı biçimde anlatan hiç kimse yok. Spartaküs üslubu kıvrak ve çok ilgi çekici bir kitap” Publishers Weekly
“Uçsuz bucaksız bilgisi, meseleleri derinden kavrayışı ve hikâye anlatma kabiliyetiyle Barry Strauss, Roma’ya meydan okuyan Spartaküs ve liderlik ettiği isyanın bilinmezlerini anlayabilmemiz adına muazzam bir imkân sunuyor.” Adrian Goldsworthy, Roma Nasıl Çöktü? ve Augustus kitaplarının yazarı
Sadece 74 adamla başlayan Spartaküs isyanı kısa süre içerisinde Roma’yı tehdit eden ciddi bir askerî harekete dönüştü. Gladyatör dostlarıyla birlikte Spartaküs 60.000 askerden oluşan bir ordu kurdu ve Güney İtalya kırsalını kontrolü altına aldı. Karizmatik bir liderdi. Kendisine destekçi çekebilmek adına dini dahi kullandı. Eski bir Roma askeri olarak savaş becerileri benzersizdi. İki yıl boyunca Roma ordularına büyük bir başarıyla karşı koydular. Ancak Spartaküs ve adamları nihayetinde yenildiler.
Yenilgi sadece generalin başarısından değil aynı zamanda âsilerin de başarısızlığı dolayısıyla gelmişti: Sayıları çoktu, düzensizlerdi; içlerinde birçok etnik grup vardı ve bunlar liderlik konusunda sürekli tartışıyorlardı. Spartaküs dahil hiçbir lider onları disipline sokabilecek gibi değildi. İki yıllık mücadelelerinin sonunda bir noktada seçim yapmak zorunda kaldılar: Özgürlüklerine kaçmak mı yoksa yağma yapmak mı? Roma’nın en güçlü askeri birlikleriyle karşılaşma pahasına serveti hürriyete tercih ettiler ve General Crassus’a mağlup oldular. Ancak mücadeleleri 2000 yıl boyunca yazarlara, film yapımcılarına ve devrimcilere ilham verdi
Yıllar süren araştırmalar sonucunda ortaya çıkan Spartaküs: Roma’yı Sarsan Köle Savaşı sadece yazılı kaynaklara değil aynı zamanda arkeolojik buluntulara, tarihsel yeniden inşalara ve yazarın bir zamanlar Spartaküs’ün hakimiyetindeki İtalya kırsalına yaptığı birçok seyahate dayanıyor. Barry Strauss sürükleyici üslubuyla yüzyıllar içerisinde bir efsane halini almış Spartaküs ve başlattığı köle isyanına dair dramatik ve gerçekçi bir anlatı sunuyor.
İsmet Özel ve Dünya Sistemi
İsmet Özel gibi bir şair filozofun, şairliği ve şiirleri üzerine çok sayıda araştırma yapılmıştır. Bir bakıma Türk şiirindeki yeri ve önemi bakımından şairliği ve şiirinin hakkı farklı cenahtaki görüş sahiplerince teslim edilmiştir. Ancak söz onun siyasi, kültürel, toplumsal alana ve Türkiye’nin geleceğine dair fikirlerine gelince, Türkiye’deki yaygın sanat, düşünce ve siyasi çevrelerce hep göz ardı edilmiş, görmemezlikten gelinmiştir. Özel’e göre bu, bilinçli olarak yapılan bir tercihtir. İsmet Özel üzerine şimdiye kadar yapılan çalışmaların eksik bıraktığı ancak Özel için bu alandaki fikirlerinin en az şiiri ve edebiyatı kadar önemli olduğu düşüncesi defalarca metinlerinde tekrar edilmektedir. Şiirleri düşüncelerinin ruhuna işaret ise diğer yazıları da o ruhun içinde can bulduğu beden olarak görülmelidir. Bu kitapta, İsmet Özel’in göz ardı edildiği düşünülen, görmemezlikten gelinen fikirlerinin izi sürülmektedir.
Anadolu topraklarında oluşan Türklüğün tarihin görünür sahnesindeki rolünü zayıflatmaya yönelik gerek Türkiye içinden gerekse dünya sistemi veya kapitalist hegemonya düzeniyle gelen saldırılar bir bakıma Özel’in nöbet yerini tayin etmiştir. Elbette Özel’in düşünce seyrini tesmiye için üç tarzı fikirden(solcu, İslamcı, milliyetçi) söz edilebilir, ancak Özel’in tuttuğu nöbet yerinin değiştiğini söylemek doğru olmaz. Her üç dönemde dünya sisteminin saldırılarını doğrudan göğüslemiş ve Türkiye’nin yeniden dirilişinde fikri çatının oluşumuna tuğla taşımaya devam etmektedir.
İsmet Özel bir şiirinde, “boynumda bana yargı yükleyenlerin utançlarından yapılma mücevherler” diyerek, çevreye aldırmadan, ona teslim olmadan kendi fikir yolculuğunu sürdürmüştür. Kerbela şehidi Hz. Hüseyin’e atfen söylenen “Başın düşmanın elinde olabilir ama elin asla!” sözünün işaret ettiği “onur ve agâh olma hali” İsmet Özel veçhesinin en belirgin çizgisi olarak her dönemde öne çıkmıştır. Bir şiirinde “Tam düşecekken tutunduğum tuğlayı kendime rabb bellemeyeceğim” dizesi, onun bu konudaki titizliğini beyan etmektedir. Aynı titizliğini, “Uhud Savaşı” sırasında nöbet yerlerini terk edenleri hatırlatarak, “Tuttuğu nöbet sırasında şekerleme yapanların kurşuna dizildiği bir ülkede yaşamak istiyorum” diyerek, bu toprakların/Anadolu’nun vatan kılınmasının ve gelecekte de vatan kalabilmesinin bedelinin ne olduğunu açıkça faş etmektedir. Türkiye’nin karşı karşıya olduğu küresel saldırıların püskürtülebilme şartını “millet” olma bilincine bağlayan Özel, millete mensup her bir bireyin statüsü ne olursa olsun agâh olmasını ve nöbet yerini terk etmemesini her fırsatta salık vermektedir. Bir bakıma o, güneşin doğuşunu umanlara eğer gece uykuda kalma tehlikesi taşıyorlarsa bütün geceyi uyanık geçirmeyi göze almalarını vatan borcu olarak hatırlatmaktadır.