İstanbul’un Lezzet Tarihi
İmparatorluklar başkentinden günümüz modern Türkiyesi’ne, hâlâ en kalabalık, en çok göç alan, en zengin ve dinamik bir merkez kent olma özelliğini sürdüren İstanbul, aynı zamanda önemli bir yemek metropolü olarak kalmayı da hep başarmıştır.
Doğu’dan Batı’ya yönelen ünlü Baharat ve İpek Yollarının kavşağında, binlerce yıldır nice uygarlıklara beşiklik etmiş; Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları arasında doğal bir köprü olmuş İstanbul’un, Çin’den İran’a, Anadolu’ya, Araplardan Bizans ve Roma’ya, başka bir deyişle, Asya, Kafkasya, Ortadoğu, Kuzey Karadeniz, Ege, Akdeniz, Kuzey Afrika, Balkanlar ve Avrupa kültürlerinin zengin bir sentezini temsil etmesi doğaldır. Ayrıca, Türkler Anadolu’ya yerleştiklerinde bu yeni coğrafyaya özgü sebze, bitki ve meyve çeşitlerinin, bunların yanısıra Rum, Ermeni ve Musevi mutfaklarının da Osmanlı/İstanbul yemek kültürünün gelişme sürecine büyük bir katkıda bulunduğunu belirtmek gerekir.
Artun Ünsal, İstanbul’un Lezzet Tarihi’nin ilk bölümünde, Doğu ve Batı’nın yemek geleneklerinin harmanlandığı kadim kentin, Eski Yunan-Roma ve Bizans’tan başlayıp Osmanlı İmparatorluğu’nda saraydan sokağa uzanan zengin mutfak kültürünü günümüze kadar getiriyor.
İstanbul’un Lezzet Tarihi’nin ikinci bölümünde ise günümüz yemeklerinin, tarihten ve geleneklerden gelen özellik ve anlamlarını yansıtan alıntı ve ek notlarla zenginleştirilmiş tarifleri yer alıyor.
Son Emir – “Batırın”
II. Dünya Savaşı’nda Nazilerin Sovyet donanmasına üstünlük kurmak için kara ve nehir yoluyla binlerce kilometre taşıyarak Baltık Denizi’nden Karadeniz’e getirdiği altı U-Boot, 1942-1944 arasında 57 çatışmaya katılır, üçü savaş dışı kalır. Romanya’nın düşmesiyle denizaltıların üslenecekleri yer kalmaz. U-Boot’ları Karadeniz’den çıkarabilmek amacıyla Türkiye’ye yapılan teklifler de kabul görmeyince Nazi donanma komutanlığı kalan üç U-Boot’un Türkiye sahillerinde batırılıp mürettebatın Ege adalarındaki Alman birliklerine ulaşması emrini verir. Ancak karaya çıkan tüm denizaltı personeli Türkiye’de yakalanarak enterne edilir (1944-1946). Çocukluğunu, aldığı nasyonalist eğitimi, donanmaya katılma sürecini, Karadeniz’de yapılan U-Boot operasyonlarını, Türkiye kıyılarında tahrip kalıplarıyla batırdığı U 23’ü, karaya çıkınca yakalanışlarıyla başlayan esaret sürecini ve sonrasını anlatır.
II. Dünya Savaşı sonrasında yeniden kurulan Alman deniz kuvvetlerine katılan ve 1983’te tümamirallikten emekli olan Arendt kitabında Nazi döneminde neyi nasıl gördüğünü, güçlü Nazi propagandasının etkisiyle haklı bir savaş sürdürdüklerine inandığını, olan-bitenden habersiz olduklarını ve yıllar sonra askeri ve politik olarak durumu nasıl değerlendirdiğini de analiz eder; Türkiye’nin durumunu ve savaş dışında kalma çabalarını da değerlendirir. Sahillerimizde batırılan üç U-Boot’tan U-20 1994’te Karasu; U-23 2019’da Ağva açıklarında bulundu. Zonguldak/Ereğli açıklarında batırılan U 19 hâlâ bulunamadı, keşfedilmeyi bekliyor. U23 Kara ve deniz sınırlarımızda gelişen ve ülkemizde devam eden bu ilginç olaylar zincirini tüm canlılığı ile aktaran temel kaynaklardan biri Rudolf Arendt’in elinizdeki kitabıdır. Sınırlarımıza dayanan II. Dünya Savaşı’nın az bilinen yönlerine, günlerine ışık tutan, ülkemizin o zamanki durumundan kesitler sunan önemli bir kaynak kitap Son Emir: Batırın.
İstanbul Hamamları
İstanbul Hamamları, tarihte su medeniyetinin en belirgin kanıtları ve belgeleri olmuşlardır. İnsanlığın uzun geçmişi içinde adına hamam denen temizlik kuruluşları, belli başlı iki büyük toplumda, hem anıtsallık kazanmış, hem de toplumun her kesimine mal olmuştu: Önce, Roma medeniyetinde, sonra aradan uzun bir süre geçince, Osmanlı’da. Osmanlı medeniyetinin en görkemli sahnesi olan İstanbul, hamamlar bakımından da, en zengin hazineye sahip olagelmiştir.
Şiirler – Arkadaş Zekâi Özger
Arkadaş Z. Özger’in ilk şiiri kendisinin çıkardığı Kent 16 dergisinde yer alan, ”Niye Kapalı Kapılarınız – Bulamıyoruz” oldu. Daha sonra; Soyut, Forum, Papirüs, Yordam, Dost, Yansıma gibi dergilerde ve Ulus gazetesinde şiirleri ve yazıları ile okuyucularının karşısına çıktı.
Yaşamının kısalığı, yarınların yetmezliği onun çok istediği şiir kitabını yayınlamasına olanak tanımadı; ancak o çoktan yayımlayamadığı kitabının ismini, ” Ne zaman yayımlarsam yayımlayayım adı ”Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyasıolacak!” diyerek duyurmuştu. Onun ölümünün ardından şiirleri Tekin Sönmez tarafından ‘Şiirler’ adıyla yayımlandı. İkinci basımı ise ‘Sevdadır’ ismiyle yayımlandıktan sonra şairin ölümünden kırk yıl sonra ‘Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası’ olarak yayımlanabildi.
Fransa Tarihi – Galya’dan De Gaulle’e
Fransa’ya karşı büyük bir sevgisi olan Norwich, bu kitapta, Haçlı Seferleri’ne, Yüz Yıl Savaşları’na, Fransız Devrimi’ne, Napolyon’a, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’na değinerek Fransa’nın tarihî haritasını çizer. Ülkenin iki bin yılda hangi liderlerle bağımsızlık mücadelelerine girdiğini, modern zamanlara nasıl ulaştığını detaylarıyla anlatır. Galya’daki Julius Ceasar’dan alarak de Gaulle’e getirdiği tarihî perspektifte krallara, iç politikalara odaklanan Norwich, önemli figürlerin ilginç özelliklerine, özel yaşamlarına da değinir. Zaman zaman mizahi dilini esirgemeden anlattığı bu panoramayı, artık insanlarla ve olaylarla ilgili anıları olduğu için İkinci Dünya Savaşı sonunda bitirir. Fransa’nın kendisine verdiiği her şey için bir “teşekkür” olarak addettiği Fransa Tarihi, tarihî belge amacı gütmediğinden herkesin rahatlıkla okuyabileceği bir kitap.
Depresyon Atlası
Bu kitap çok okundu… Neden?
·Çünkü hepimizin bir yerde ve bir zaman karşılaştığı, kendisinde, çevresinde ya da bir yakınında tanık olduğu, en azından duyduğu bir sorunu ele alıyor: Depresyon.
·Üstelik depresyona “içeriden” bakıyor: Depresyonu bütün ağırlığıyla ve defalarca yaşamış ve onunla başa çıkmış bir kişinin ağzından tanımlıyor.
·Ayrıca bu kitap bir otobiyografi, aynı zamanda da ilginç bir öykü: Gerçek bir yaşam öyküsünü çok akıcı ve içten bir dille anlatıyor.
·Ve depresyonu bir hastalık olmakla kısıtlamıyor: Ona tarihi, bilimsel, ekonomik ve kültürel açılardan, hem de son derece merak uyandıran açılardan bakıyor.
·Ve belki de en önemlisi, depresyonu insanî açıdan ele alıyor: Depresyon geçirmiş ya da geçirmekte olan çok sayıda insanın öyküsünü de büyük bir açıklıkla ve öykü tadında sunuyor.
·En doğru ve güncel bilgileri ustalıkla ve sıkmadan sunarak bizi aydınlatıyor.
Yelkenli Yatta Kendine Yetebilmek
Türk yatçısının dilinden konuşup, halinden anlayan bir eser.”
Teknede her an el altında bulunması istenen bilgilerle dopdolu ve tatlı dilli “Yelkenli Yatta Kendine Yetebilmek”, denizciler için gerçek bir başucu kitabı.
Son yıllarda amatör denizcilere yönelik kitaplarla zenginleşen raflarımızın sayısı giderek artmakta. Ancak çoğu çeviri veya gezi anılarından oluşan bu çok değerli kitapların arasında Türk yatçısına yönelik, güvenli ve rahat bir tekne hayatı için bir araya getirilmiş ipuçlarından oluşan bir yol gösterici kitap yoktu. Artık var.
İmbikten geçirdiği 30 yıllık denizcilik deneyimini, evrensel bilgi ile yoğurarak, sıkıcılıktan çok uzak günlük konuşma diliyle okura aktaran Tayfun Timoçin, bu kitabında yatçının, her an karşısına çıkabilecek pek çok olaya değiniyor, çözüm önerilerini getiriyor, evrensel kabul görmüş bilgiler veriyor.
Türkiye’deki sıkışık balıkçı barınaklarındaki yanaşma manevralarından,
Navigasyonun inceliklerine,
Adını ezberlemeye gerek olmaksızın bulutların şekil ve renklerine bakarak hava tahmininden,
Teknelerde bakılan evcil hayvanlarımıza,
Yelkenlerin uzun süre nasıl kullanılabileceğinden,
Koylardaki sivrisinek ve arı sorunlarına kadar,
Yatçıların her an karşısına çıkabilecek çok çeşitli konulara değinen kitap, amatör denizcilerimizin olduğu kadar denizciliğe merak salan herkesin elinden düşüremeyeceği türden bir eser. Teknede her an el altında bulunması istenen bilgilerle dopdolu ve kolay anlaşılır “Yelkenli Yatta Kendine Yetebilmek”, denizciler için gerçek bir başucu kitabı.
Bağlanma – Aşkı Bulmanın ve Korumanın Yolları
İki insan birbirini bulur, âşık olur ve sonsuza dek mutlu yaşarlar.
Peki ya gerçek hayatta?
“Hoşlandığınız kişiyi elde etmenin yedi altın kuralı”, “partnerinizi kendinize bağlamanın on yolu” ya da “mutluluğu yakalayan çiftler“… İnanalım mı bunlara?
İlişkiye yüklediğimiz büyük önemin tersine, bağlanmanın ardındaki bilim hakkında çok az şey biliyor ve yanlış algıların, efsanelerin esiri oluyoruz. Kendi karakterinizi ve bağlanma güdülerinizi tanıyarak güven ve huzur dolu, derin ve tatmin edici bir aşkın hiç de uzaklarda olmadığını görmeye hazır mısınız?
Bağlanma, ruh sağlığı uzmanları Amir Levine ve Rachel Heller’ın yıllar süren araştırmalarına dayanan verilerle iki insan arasındaki ilişkiye büyüteç tutuyor. Kendinizi ve partnerinizi yakından tanımanıza, ilişkinizdeki çatışmaların kaynağına inip çözüm yollarını fark etmenize yardımcı oluyor.
Unutmayın, ilişkilerimiz şansa bırakılmayacak kadar değerli.
Birinci Dünya Savaşı Tarihi
Avusturya-Macaristan veliahdı Arşidük Franz Ferdinand’ın 28 Haziran 1914 günü Sırp milliyetçisi bir terörist tarafından Saraybosna’da suikasta uğraması, ilk başta Balkanlar’daki cadı kazanının alışıldık hadiselerinden biri gibi görülmüş ve geçmiş on yılda çıkan diğer krizler gibi diplomasiyle çözüleceği düşünülmüştü. Ne var ki böyle olmadı ve Saraybosna’da ateşlenen kurşunlar, 19. yüzyılın son çeyreğinden beri barut fıçısına dönmüş olan Avrupa’da fitili tutuşturdu. İki ay sonra Avusturya-Macaristan ile müttefiki Almanya; Rusya, Fransa ve İngiltere’nin kurduğu İtilaf bloğuna karşı savaşa girmişlerdi. Böylece bir Avrupa çatışması olarak başlayan “Harb-i Umumi” dört yıl sonra 11 Kasım 1918’de sona erdiğinde Japonya, Osmanlı İmparatorluğu, İtalya, A.B.D ve diğer büyüklü küçüklü Batı ülkelerinin de katıldığı tarihin ilk global savaşı olarak hafızalara kazınmıştı. On sekiz milyon kişinin canına mal olan Birinci Dünya Savaşı, dünya haritasının baştan çizilmesi ve toplumun yeniden şekillendirilmesiyle neticelenerek halen içinde yaşadığımız dünyayı yarattı.
Tarihin bu ilk endüstriyel topyekûn savaşına bizzat katılarak önemli bir rol oynayan ve 20. yüzyılın en kendine özgü askeri tarihçi ve düşünürleri arasında sayılan Basil Liddell Hart, ilk halini barışın tesisinden kısa süre sonra kaleme aldığı bu kitabında Birinci Dünya Savaşı’nın bir askeri tarihini sunuyor. Entelektüel bir askerin analitik yaklaşımı ile kendi tecrübelerini birleştirdiği yorumunda makineli tüfek, uçak, zehirli gaz, denizaltı ve geliştirilmesinde bizzat rol oynadığı tank gibi devrimsel yeni icatların etkisini; makineleşmiş orduların tarihteki bu ilk karşılaşması sırasında etten kemikten insanların çektikleri azabı ve oluşan çıkmazı aşmaya çalışan stratejistlerin kararlarını masaya yatırıyor.
Roma Tarihi
MS IV. Yüzyılda yaşamış Antakya doğumlu bir Romalı tarihçi olan Ammianus Marcellinus, asıl olarak Roma ordusunda kıdemli bir subaydır ve hayatının sonraki dönemlerinde uzun bir tarih kitabı yazmıştır. MS 96 yılından 378 yılına kadarki uzun dönemin tarihini yazan Marcellinus’un günümüze MS 353 ile 378 yılları arasındaki anlatımı ulaşmıştır. Siyasi tarihin yanı sıra diğer birçok temanın bulunabileceği bu zengin eser, Geç Roma İmparatorluğu olarak adlandırılan bu dönem için başvurulan en önemli kaynaklardan biridir.
Roma İmparatorluğu’nun özellikle Cermen, Sâsâni ve Got düşmanlarıyla mücadele içinde geçirdiği bu dönemi kapsayan eser, Bizans’a evrilmeden önce Romalıların devleti, dinî ve sosyolojik yapısı ile ilgili olduğu kadar diğer topluluklarla ilgili de zengin bir kaynaktır. Ayrıca Hunlardan bahseden ilk kaynaklardan biri olması eseri Türk tarihi açısından önemli konuma getirmektedir. Eser, Latince aslından ilk defa Türkçeye çevrildi ve geniş giriş bölümü ve destekleyici notlarla beraber hazırlandı.