Kostantiniye ve Ayasofya Efsaneleri
Türkler “Kostantiniye”yi 1453’te fethettiler ve şehrin kuruluşuna ve o vakte kadar sembolik merkezi kabul edilen Ayasofya’ya ilişkin bir efsane geliştirdiler. Bu efsane, Bizans, Arap, hatta Helen yazılı metinlerindeki temalardan örülüydü. Araştırma literatürünün yıllardır tanıdığımız isimlerinden Stefanos Yerasimos, bu efsanenin imparatorluk tartışması ve ideolojisi ile ilişkisini araştırıyor. Osmanlı padişahları, Bizans başşehrinin temel sembolü Ayasofya’yı yeniden değerlendirerek, hatta anlamlandırarak, Bizans imparatorlarının projelerini sürdürme zorunluluğunu mu hissetmişlerdi? Yoksa lanetli şehir Kostantiniye ebediyen yok mu edilmeliydi? Stefanos Yerasimos, efsanenin oluşumunu ve gelişme aşamalarını inceleyerek, metinleri tahlil ederek ve tarihî bağlamla çelişkilerini araştırarak, bu efsaneyi yeniden ayakları üstüne oturtuyor.
Enerjinin İktidarı
Enerji, her şeydir! Enerji kaynaklarını, transfer olanaklarını elinde tutan, dünyayı elinde tutar. Bugün Orta Doğu’da yaşanmakta olan, milyonlarca insana ülkesini terk ettiren, yüz binlercesinin ölümüne neden olan, kimilerince 3. Dünya Savaşı olarak adlandırılan “savaş”, enerji kaynakları için yapılan savaştır. Dünyanın öküzün boynuzları üzerinde olduğu bir hurafedir ama dünyanın, bir kuyudan fışkıran petrolün üzerinde durduğunu söylemek yanlış olmaz. 21. yüzyılda enerjinin kanlı tarihi yazılmaya devam ediliyor.
Enerji öylesine hayatımızın merkezindedir ki, enerji kaynaklarına erişebilmek, enerjiyi kesintisiz kullanabilmek, enerjide bağımlı olmamak gibi kavramlar, ülkelerin sadece enerji güvenliklerini değil, ona bağlı olarak ekonomik ve ulusal güvenliklerini, daha da önemlisi, ekosisteme verilen zararlar açısından da insanlığın ve dünyamızın geleceğini doğrudan ilgilendirmektedir.
Enerji konusunun duayeni Necdet Pamir, kitabında, “Enerji nedir? Günlük yaşamımızdaki önemi nedir? Ülkelerin gelişimlerinde, hatta var olmalarındaki rolü nedir? Enerji güvenliği ne demektir? ABD, AB, Rusya’nın enerji politikalarının temel unsurları nelerdir? Enerji kaynakları bakımından zengin olan ülkelere yönelik işgallerin, sivil katliamlarının ardında büyük güçlerin ne gibi ihtirasları, kirli planları var?
İstanbul’un Renkleri
İstanbul’daki azınlık halklarından söz edildiğinde ilk olarak Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler akla gelir. Bu cemaatlerin dışında kalan gayrimüslim unsurlar genellikle ihmal edilir. Sadece tarihî metinlerde yahut medyada değil, gündelik sohbetlerde de çoğunlukla bu böyle…
Oysaki İstanbul’un renk paleti şaşılacak denli geniştir: Bulgarlar, Süryaniler, Polonyalılar, Latinler… Onlar da diğer topluluklar gibi “İstanbul” kimliğinin ve İstanbul kültürünün kurucu aktörleridir. Elinizdeki kitap, öncelikle bu ihmalin yarattığı nahoş duyguları bir nebze de olsa hafifletmek ve İstanbul’un renkleri olarak nitelediğimiz tüm bu toplulukları “içeriden” bir bakışla kavrayabilmek için kaleme alındı.
Bu “içeriden bakış” İstanbul’un kadim sakinlerinin yaşam döngülerini, uğraşlarını, kültürel kodlarını, dini ritüellerini ve tüm bunların tarihsel süreç içerisinde geçirdiği dönüşümü anlamak; şehrin etnik ve kültürel zenginliğini tanımak için bizlere yeni bakış açıları kazandıracaktır. Onların bugüne taşıdıkları kültürel miras kadar “şimdi” ye dönük beklenti ve taleplerini öğrenmenin de birlikte yaşama kültürünü geliştirmemiz adına zaruri bir ihtiyaç olduğuna inanıyoruz.
Bu kitapta yer alan yazılarda anlatılan hikâyeler farklı ancak özlemler ortak…
Toplumsal kırılmalara, siyasi eşiklere gösterilen tepkiler farklı olsa da bugün için yükseltilen talep ve beklentiler ortak…
Günümüz İstanbul’u ağır bir nostalji yükünü sırtlanmış bir şekilde 21. yüzyıl boyunca ilerlerken, varlıklarını yadsımadan; ayrıştırıcı, dışlayıcı veya tektipleştirici tutuma maruz bırakmadan İstanbul’un tüm renklerini kucaklamamız gerekiyor… Çünkü kitap boyunca hissedilen “çok kültürlü, çok sesli İstanbul” vurgusu, nostaljik bir güzelleme olmanın ötesinde bir değer taşıyor. İstanbul’un renkleri bugün hâlâ burada, bizlerle bir arada yaşıyor!
Qigong – Taocu Sağlık Egzersizleri
İnsanın doğayla, özellikle de kendi doğasıyla uyum içinde olması, uyum içinde yaşaası öyle sanıldığı kadar güç bir şey değil… Taocuların binlerce yıllık sağlık öğretisi Qigong bu uyumu kolaylıkla ve zahmetsizce sağlıyor. Bütün dünyada, her geçen gün daha büyük bir ilgi uyandıran ve yaygınlaşan bu son derece basit ve öğrenilmesi kolay egzersizleri yapan herkes, yaşı ne kadar ileri, sağlık durumu ne kadar kötü olursa olsun, sağlığını düzeltmeyi, sağlıklı kalmayı, hastalıklara karşı direncini arttırmayı, hastalıkları iyileştirmeyi, fazla kilolardan kurtulmayı, genç kalmayı, huzurlu, mutlu ve uzun ömürlü bir yaşam sürmeyi başarabilir.
Finansal Krizler Tarihi
“Robert Aliber’in derin bilgi birikimi sayesinde Charles Kindleberger’in finansal çılgınlıklar ve çöküşler konusundaki klasik çalışmasının ihtiyaç duyulan altıncı baskısına kavuşuyoruz… En son yaşanan bu kriz de sonnokta değil. Hatta önümüzdeki yıllarda yaşayacağımız daha büyük bir krizin öncüsü de olabilir. Okuyun. Öğrenin. Ağlayın.”
Martin Wolf, Financial Times
“Finansal Krizler Tarihi krizleri zekice anlatıyor ve zaman geçip krizlerin her biri silikleştikçe çıkarılan derslerin unutulduğu, ağaçların arşa kadar uzayacağına yatırımcıların yeniden inandığı konusunda bizi uyarıyor.”
David Laibson, Harvard University
“Eğlenceli anekdotların, nefis nüktelerin ve incelikli üslubunun gerisinde, Kindleberger bize çok ciddi bir şey anlatıyor… Çılgınlıkların, paniklerin ve çöküşlerin, “sana nasıl davranılmasını istiyorsan sen de başkalarına öyle davran” kuralına bağlılığı değil; hırs, hile ve açgözlülüğü besleyen bir ekonomik ortamın neticesi olduğunu çok etkili bir biçimde gözler önüne seriyor.”
Peter L. Bernstein
Cennetin Kökleri
Romain Gary’nin romanları içerisinde apayrı bir yerde duran “Cennetin Kökleri”, 2. Dünya Savaşı’nda toplama kamplarında kalırken insanın doğasına dair ciddi şüpheler duyan bir idealistin, Morel’in, savaştan sonra Afrika’ya gelip fillerin koruyuculuğunu üstlenmesini, filleri savunurken insanlığın temel meselelerini ortaya koyuşunu anlatıyor. Agora Kitaplığı “Cennetin Kökleri”ni, büyük romancı Mehmet Eroğlu’nun takdimiyle sunuyor…
Feminist Düşünce
Geniş bir şekilde temmellenmiş çoğu felsefi dünya görüşü gibi, (perspektif) feminizm de, altında bir çok türü barındırmaktadır. Bunlardan, tüketici bir şekilde kısa bir liste oluşturulamaz, fakat hepsi olmasa bile, bir çok feminist kuram temel olarak kendi yaklaşımlarını; Marksist, radikal, psikoanalitik, sosyalist, varoluşçu ya da postmodern olarak tanımlamaktadırlar. Bunların herbirini, “kadın sorunu”na kısmi ya da geçici bir cevap oluşturan ve kendi yöntemsel güç ve zayıflıklarını da içlerinde barındıran bakış açıları olarak ele alıyoruz. Buna rağmen, bunların hepsinin bir araya gelerek hem kadına nasıl zulüm edildiğinde, bastırıldığına ve sindirildiğine hem de bir çok kadının, yaşamak sevmek ve bir kadın olarak mutlu olmak için birbirlerini cesaretlendirdiklerine, kendi kaderlerini kendi ellerine alarak, sistemi nasıl yendiklerine ilişkin kısmi ve geçici cevapların birbirleri ile kesişiyor olması, beni büyülemeye devam etmektedir.
Bilinç Yogası
Bilinç, her şeydir; varoluşun en yüksek gücüdür.
Yoga, yaşam kaynağının keşfidir; sınırlı olan ile sınırsız olanı birleştrir.
Bilinç Yogası ile her şey “bir” olur ve “bir”e uyanırsın.
Nefes almak, yürümek, koşmak, şarkı söylemek, çalışmak, yemek, gülmek,
uyumak, rüya görmek; her şey Yoga olabilir.
Yoga ile bedenin, zihnin ve Bilincin esner.
Bilinci seçersen yaşamında 7/24 kolaylık, bolluk ve neşe yaratırsın.
Yaşamındaki her seçimin Bilinçli olursa potansiyelinin sınırlarını aşarsın.
Eylem, Bilinç ile yapılır ise büyüler.
Bilinçle sıradanlığı seçmek, sıradışı farkındalık yaratır.
Koşullanmış zihnin yanılsamalarından Bilinç ile özgürleştiğinde;
Kabul’de olursun; o zaman her istediğin burada ve şimdi’de gerçek olur.
Hem uyanık hem de uyku yaşamında; Bilinçli seçimler yaparakkaderini yeniden yaratırsın ve evren seni alkışlar.
Gaflet uykusunda olduğunun algısal farkındalığıdır Bilinç;uyanık olduğunu sanıyorsan rüyadasındır.
Gerçek uyanış; ölümün olmadığını Kabul ederekölüme de Bilinç ile hazırlanmaktır.
Yaşamın tamamında olman ve ne kadar olağanüstü olduğunukeşfetmen için Bilinç’e davet oldum.
Bilinç Yogası’na bulunduğun yerde ve an’da başlayabilirsin…
Abdülhamid’in Son Günlerinde İstanbul
Paul Fesch’in “Abdülhamid’in Son Günlerinde İstanbul” adlı bu eseri II. Meşrutiyet’in ilanından sekiz ay önce (Kasım 1907) Paris’te basılmıştır. Yazarın İstanbul’da bir müddet kaldığı, İstanbul’daki Avrupalılar yaşayan rejim karşıtlarıyla özellikle Prens Sabahattin ile yakın ilişkiler içinde olduğu da bilinmektedir.
…Abdülhamid devri açısından önemli bir kaynak olan bu eseri dilimize kazandıran Erol Üyepazarcı, bugünün bilgileri ışığında eleştirel bir bakışla Fesch’in verdiği bilgileri değerlendirmiş ve çok sayıda dipnotla eseri zenginleştirmiştir.
Minyatürlerle Osmanlı – İslam Mitologyası
Minyatürlerle Osmanlı-İslâm Mitologyası, dinî konularla ilgili kitaplar için yapılmış minyatürlerden yola çıkılarak hazırlanmış Minyatür, Osmanlı-İslâm ve Mitologya kavramlarını buluşturan ilk ve tek monografidir. Dünyanın dört bir yanındaki kütüphanelerde bu tür yazma eserleri altmış yıla yakın bir süredir araştırıp inceleyen Metin And, hazırladığı bu kitapta genel olarak mitologya kavramı üzerinde durmuş; dağlar, ağaçlar, kuyular, kutsal sular, evrenin yaradılışı, ilk insan, tûfân, Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e varıncaya kadar peygamberler ve mucizeleri, mahşer ve âhiret, melekler, şeytanlar, cinler ve önemli yaratıklar, burçlar, gezegenler, On İki İmâm, Kerbelâ-Ta‘ziye-Maktel, ulu kişiler mitologyası, aşk hikâyeleri gibi konularda minyatürler eşliğinde bir kültürel arkeoloji denemesine girişmiştir. Başta Osmanlı ve İran olmak üzere İslâm tasvir sanatındaki resmetme anlayışının temelinde yatan hoşgörüyü arayan ve verilen her örnekte bunun izlerini, sonuçlarını bulmamıza yardım eden, T. S. Halman’ın deyimiyle yazarının bilim yaşamının doruğu sayılabilecek Minyatürlerle Osmanlı-İslâm Mitologyası, bu kez 50 kadar yeni minyatür eklenerek yayımlanıyor.