Bir Roman Kahramanı Orhan Veli
Haluk Oral’dan “bir roman kahramanı” olarak “Orhan Veli”
Daha önce Bir İmzanın Peşinde ve Şiir Hikâyeleri ile edebiyat koleksiyonculuğunu kitaplara dönüştüren Haluk Oral, Orhan Veli tutkusunu bir kitapla taçlandırıyor.
Bir Roman Kahramanı: Orhan Veli ne sistematik bir biyografi ne de klasik bir anı kitabı. Haluk Oral’ın kendi koleksiyonu ve Orhan Veli arşivindeki belgelerle yıllar içinde kurduğu gerçek bir dünya. Orhan Veli’nin 36 yıl süren hayatının hiç bilinmeyen, az bilinen, daha da önemlisi yanlış bilinen dönemlerine tutulmuş güçlü bir fener. Birbirinden ilginç mektuplar ve fotoğraflarla Orhan Veli’nin çevresindeki kişileri dile getiriyor, yaşamları renklendiriyor Haluk Oral.
Orhan Veli ve çevresini, dönemin önemli kültür ve insanlarını da bugünlere taşıyan sürprizlerle dolu bu kitaptan sonra Orhan Veli şiirleri hiç kuşkusuz bambaşka bir gözle okunacak.
“Haluk Oral, sıradan bir koleksiyoncu, belgeleri tozlu raflarda saklayan klasik bir arşivci değildir. Onun için her yeni belge, koleksiyona kattığı her parça, yeni bir çalışmanın tahrikçisidir” demişti Doğan Hızlan.
Filistin Sabahları
Amal, 1948 yılında İsrail Devleti’nin kurulmasıyla ailesi yüzyıllardır yaşadıkları topraklardan sürüldükten sonra Cenin Mülteci Kampı’nda doğup büyümek zorunda kalan akıllı bir çocuktur. Babasından köyleri Ayn Hod’un nasıl cennet gibi bir yer olduğunu dinler, tüm diğer mülteciler gibi, zeytin ve incir ağaçlarının gölgesine dönmeyi düşler.
Ancak, aileyi yurdundan eden savaş onları birbirlerinden de ayrı düşürür. Amal’ın babası kaybolur, ağabeyi Yusuf kaçırılır. Bir diğer ağabeyi İsmail ise henüz bebekken İsrailli bir asker tarafından kaçırılmış, David adında bir Yahudi olarak yetiştirilmiştir. Tüm bu olanlardan sonra aklını kaybeden annesinin ise Amal’a bakacak gücü kalmamıştır.
Kendi kendini yetiştiren Amal Amerika’ya kaçmayı başarır. Abulheja ailesinin hikâyesini gelecek nesillerine aktarabilecek bir tek o kalmıştır. Omuzlarında bu yükü taşırken bir yandan da ülkesinin, Filistin’in yok oluşuna şahit olur.
Filistin Sabahları, tarih, kimlik, arkadaşlık, aşk, savaş ve umutla örülü, yürek burkan çarpıcı
bir roman. Filistin sorununa farklı bir bakış açısıyla yaklaşan, Ortadoğu’nun kalbinden kopup gelen bir aşk hikâyesi: Filistin aşkının hikâyesi.
Bir Şizofrenin Yaşamı -Delilik ile Dahilik Arasında Bir Hayat
Elyn R. Saks; Oxford ve Yale Üniversitelerinden felsefe ve hukuk diplomaları almış, lisanslı psikanalist, akıl hastaları hakları savunucusu, akademisyen, başarılı bir kadın ve bir şizofren.
Hayatının büyük bir kısmını hastalığına direnerek ve aynı zamanda onu gizlemeye çalışarak geçirmiş, alabileceği her tür psikiyatrik yardımı almanın yanında, kendi gibi akıl hastalığıyla boğuşanlara hem manevi hem de hukuki destek vermiş. Bir Şizofrenin Yaşamı, Saks’ın işte bu zorlu yolculuğunun; akıl hastası damgası yememek için uğraşan hırslı bir kadının çocukluğundan, kafasının içinde sesler duyan, intihara meyilli bir “deli”ye dönüştüğü yetişkinliğinin apaçık ve sıra dışı hikâyesi.
Ben tüm bu insanlardan ve daha sayamayacağım kadar çok sayıda kişiden yaşamaya değer bir hayat sürebilmek için ihtiyacım olan şeyleri aldım. Bu kitabı yazarak, başkalarına kendi hayatlarını biraz daha iyi kılabilmelerine yarayacak birtakım şeyleri alabilmelerine yardımcı olabildiğimi umarım.
Shadow Yoga
Hatha Yoga’nın atalarından on ikinci yüzyılda yaşamış şair-aziz Allama Prabhudeva’nın tabiriyle, “Bu vücudun sureti, donmuş gölge katmanlarından başka bir şey değildir”: neşe gölgesi, entelekt gölgesi, gündelik zihnin gölgesi, güç prensibi, kaba yapı, tenin parıltısı ve yerdeki gölge. Yazar Shandor Remete’ye göre “Yukarıda bahsedilen gölgeler üzerinde düşünüldüğünde, her insanın nasıl farklı düzlemlerde takılı kaldığı görülebilir. Bazı insanlar sevinç peşinde gezer, bazıları güç taciridir, bazıları entelektüeldir, vesaire. Bu davranışların kendisinde yanlış olan bir şey yoktur; lakin tek başlarına kişiyi bir yere götürmezler. Diğer yandan, bu gölgeler açık bir zihinle doğru bir şekilde ele alınırsa, aydınlanmaya giden yolculukta yakıt olarak kullanılabilirler.” Remete, her bir gölgenin nasıl “ışığa engel” olduğunu inceliyor ve vücudu çözmek ve canın akışını güçlendirmek için uygulanabilecek fiziksel çalışmaları ortaya koyuyor.
Shadow Yoga, marma noktalarının (vücuttaki enerji noktaları) rolü ve burçlar kuşağının etkisi gibi yogik eğitimin popüler yoga literatüründe pek az anlaşılan yönlerini de kapsar. Bu bilgi, modern batılı yoga okullarında neredeyse tamamen yok oldu. Lakin Hindistan’da, hakiki tefekkür yolunda ilerleme kaydedebilmek için bu bilgiler elzemdir.
Antropoloji ve Modern Yaşam
Amerikan antropolojisinin kurucularından Franz Boas, Antropoloji ve Modern Yaşam adlı eserin Türkçe çevirisiyle ilk kez okuyucu karşısına çıkıyor. Modern antropolojinin öncüsü Boas’ın bu değerli kitabı, özellikle soy ve kalıtıma dayalı kişisel özelliklerin “ırk” olarak tanımlandığı etnografik araştırmaların sorgulanmasına vesile olarak ırk meselesine dair yeni bir bakış açısı kazandırıyor.
Etnografik saha araştırması yapılmadan elde edilen verilerin hiçbir önem arz etmediğini belirten yazar, bir taraftan bireyi yaşadığı grup ve toplum içerisinde değerlendirirken diğer taraftan bireyin kesinlikle kendi yaşadığı coğrafi ortam içerisinde incelenmesi gerektiğini vurguluyor.
Toplumsal olguların temeline inmek için antropolojiyi olmazsa olmaz gören Boas, kişisel yaşantımızın önemli bir kısmına dokunan antropolojinin, kendi meselelerimizle de doğrudan bağlantısı olduğunu ileri sürüyor. Franz Boas, insan türüne ilişkin yaklaşımın gündelik deneyimlerle şekillenen öznel bir olgu olduğunu söylemekte ve yaşadığı dönemin –hattâ günümüz– koşullarına baktığımızda çok radikal bir çıkış yapmaktadır: “Saf ırk diye bir şey yoktur!” Çünkü Boas’a göre insanlık tarihi dikkatle incelendiğinde bir şey çok açıktır: İnsan daima hareket halinde ve sürekli değişimlere açık bir varlıktır.
Bizans – Osmanlı Sentezi – Bizans Kültür ve Kurumlarının Osmanlı Üzerindeki Etkisi
Türkler çoğunluk olarak 11.-12. yüzyıldan itibaren Anadolu’ya at sırtında, genelde göçebe olarak geldiler. İlk hedefleri devlet kurmak ve savaş değil karınlarını doyurmaktı. At sırtında gelen bu insanlar nasıl olup da devletler kurmuşlardı? Bir Çin atasözü vardır ‘göçebelerin devlet kurması için at sırtından inmesi gerekir.’ Türkler de öyle yapıp zamanla yerleşik düzene geçip, yerli halkla kaynaşıp göçebe pratik zekasını ve uzlaşmacılığını kullanarak, Bizans`ın devlet düzeninden, bürokratlarından faydalanarak bir devlet düzeni yarattılar; onların devlet düzeni modellerini kendilerine adapte edip, bir devlet sistemi yarattılar. Osmanlı Devleti bir gecede kurulmadı. Türkler İstanbul’un fethine(1453) kadar, 150 yıldan fazla Anadolu’da Rumlarla diğer yerli halklarla beraber yaşadılar. Bu dönem içinde doğal olarak kültürel ve etnik senteze uğradılar. Diğer etnik karışımlar nedeniyle hala da uğramaktadırlar. Bunun en belirgin örneği bugün Anadolu halkının Türklerin Orta Asya’daki seyrek sakallı, kumral tenli, çekik gözlü, küçük burunlu, orta boylu, Moğol benzeri görünüşünü kaybetmiş olmalarıdır. İlk Osmanlı tarihçileri(Aşıkpaşazade, Neşri, Oruç Bey …vb) Osmanlıya, kutsallık kazandırmak için onların kökenlerini Nuh Peygamberle başlatıp, uydurma bir soy kütüğü öne sürdüler. Selçuklulardan icazet alındığını iddia ettiler. Osmanlıların kuruluş aşamasında Selçuklularla bir bağlantısı olmamıştı. Anadolu Selçuklu Sultanlığı 1243’den itibaren Moğolların kuklası olmuş, bütün gücünü kaybetmiş, 1308 yılında da ortadan kalkmıştı. Zaten Selçuklu kendisi için tehlikeli gördüğü göçebe Tük boylarını uçlara iterek kendisinden uzaklaştırmaya çalışıyordu. Kimseye yardım edecek, icazet verecek durumda değildi. Osmanlı Bizans’ın hakim olduğu Marmara bölgesi civarında, onlarla bazen işbirliği bazen savaş yaparak alanını genişletiyordu. Osmanlılar göçebeliği kademeli olarak bırakıp yerleşik düzene geçmeleri sırasında, uzun zamandır beraber yaşadıkları Bizanslıların kültür ve geleneklerinden, kurumlarından etkilenip bir sentez yaptılar. Bizans’ın kozmopolit halkı da miras alındı. Osmanlı hiçbir zaman şeriat yasası üzerine kurulmadı. Fatih’in şeriat yasaları karşısına örfi (laik) yasaları koymasıyla, 600 küsur yıl sürecek hibrit bir sistem oluşturuldu. ‘Bizanslı Rumlar ve diğer Balkan milletleri sadece isim ve din değiştirerek, tarih sahnesine yeni ırk ve millet ve üzerine yeni görevler almış olarak çıktılar. İslami bir renk ve cila altında eski Bizans’ı Osmanlı’da ihya ve devam ettirdiler.’
İbn Battuta Seyahatnamesi
14. Yüzyıl gezginlerinden İbn Battuta (1304-1368) Fas’ın Tanca şehrinde dünyaya geldi. Bu şehirden çıktığı ve 28 yıl süren gezileri boyunca Mısır, Arap Yarımadası, Irak, İran, Anadolu (başta Osmanlı Beyliği olmak üzere o dönemin belli başlı beylikleri), Deşt-i Kıpçak, bizans (İstanbul), Orta Asya, Hindistan, Maldivler, Çin ve Endülüs’ü gezen İbn Battüta devlet ve toplum yapıları, inanç ve adetleri, doğal özellik ve ürünleriyle tanıttığı bu ülke ve şehirlerin 700 yıl önceki durumlarını başarıyla yansıtır. Yazarı tarafından Tuhfetü’n-Nuzzar fi Garabi’l-Emsar ve Acaibi’l-Esfar diye adlandırılan, yaygın olarak Rıhle diye bilinen ve Türkçede İbn Battuta Seyahatnamesi diye anılan eser, özgün dili olan Arapçadan A. Sait Aykut’un çevirisi, giriş yazısı ve notlarıyla sunuluyor.
Asteriks ve Roma Dünyası
MÖ 50 yılı. Galya tamamen Roma işgali altındadır… Hemen hemen… Yenilmez Galyalıların yaşadığı küçük bir köy işgalcilere hala kafa tutmaktadır…”
Asteriks çizgi romanları işte bu Galya köyünde başlar, herkesin katıldığı bir şölenle de sona erer. Burada küçük Galyalı Asteriks ve onun iriyan arkadaşı Oburiks’in dünyasıyla tanışırız. Bu, antikçağda Roma İmparatorluğu’nun kocaman dünyasıdır. Asteriks ve Roma Dünyası’nda birçok tarihçi, Asterik, Oburiks ve Büyükfiks’in maceralarından yola çıkarak bizi Roma dünyasının renkleriyle tanıştırıyor. Örneğin Kleopatra’nın Büyükfiks’i bile hayran bırakan burnu daha kısa olsaydı, dünyanın da görünümü değişir miydi sorusunun arkasına takılıp bunu ünlü kadının hayatına göz atıyoruz. Hep Asteriks’in yoluna çıktıkları için hiç suyun üstünde kalamayan korsanları tanıyoruz, bu arada Sezar’ın gerçekten de korsanlarını eline düştüğünü öğreniyoruz. Ozan Kakofoniks ve büyücü Büyükfiks sayesinde Keltlerin ve Romalıların farklı inanç dünyalarına giriyoruz. Sezar’ın Tacı Macerasında söyleviyle yargıcı bile ağlatan Asteriks’in konuşmasını Roma hitabet sanatının inceliklerine göre çözümlüyoruz.
Olimpiyatları, Roma tiyatrosunu zevkle seyrediyoruz. Hatta küçük Galyalının tuttuğu seyir defteriyle yeni dünyaya yolculuk ediyor, antikçağ kaşiflerinin dünyasını anlamaya çalışıyoruz.
Ortadoğu Mitolojisi
Ortadoğu Mitolojisi, bir yandan Klasik Yunan, Roma öte yandan ortaçağ Batı mitolojisinin kökenlerinde yatan Ortadoğu mitolojilerinin birincil kaynaklarına inerek, mitolojinin tüm temalarını ve sorunlarını özümleyen bir yapıt. Yapıtın iki bölümünün Musevi ve Hıristiyan mitoslarına ayrılması, kitabın, mitolojinin yanı sıra dinsel düşünüşün de köklerine inen bir nitelik kazanmasını sağlıyor.
Yapıtta, Yaratılış Mitosları, Dumuzi ile İnanna, Tufan Mitosları, Enki ile Ninhursag, Dumuzi ile Enkimdu, Gılgamış Mitosları, İştar’ın ölüler dünyasına inişi, Adapa Mitosu, Etana ile Kartal, Zu Mitosu, Kurtçuk ile Dişağrısı, Osiris Mitosları, Re Mitosları, Apophis’in öldürülüşü, Nil Mitosları, Keret Efsanesi, Agat Efsanesi, Seher ile Selim, Nikkal ile Kathiralar, Ullikummis Mitosu, İlluyankas Mitosu, Kain ile Habil, Babil Kulesi Mitosu, Sodom ile Gomorra, Fısıh Mitosu, Epifani Mitosu, Yeşu Mitosu, Ahit Sandığı Mitosu, İlya ile Elişa, İsa’nın Doğuşu Mitosları, İsa’nın Dirilişi Mitosları bulunuyor.
Naziler İktidarı Nasıl Ele Geçirdi?
Allen, Weimar Cumhuriyeti’nin son döneminden başlayarak Nazilerin tek bir bölgede iktidarı nasıl ele geçirdiğini inceliyor. Bir yandan bu süreç anlaşır bir şekilde sunulurken diğer taraftan da demokrasinin Nazi Partisi tarafından ortadan kaldırılışı anlatılıyor. Yazar, 20. yüzyılın en büyük ikilemlerinden birini ele alınırken diktatörlüğün demokrasiyi nasıl sinsice ortadan kaldırdığını ve Nazilerin iktidarı ele geçirip nasıl kötüye kullandıklarını gösteriyor. Yasal kayıtlar ve birincil kaynaklarla yapılan röportajlara dayanan Allen, Northheim’in durgun bir kasabadan bir Nazi kalesine dönüşmesini anlatıyor.
“Totaliterlik hiçbir zaman bu kadar üstü kapalı, sinsi bir şekilde ortaya çıkmamış, sonu da bu kadar dehşet verici olmamıştı.” –Christian Century
“İddialı, ayrıntılı, sürükleyici, öğretici, okunmaya değer harika bir çalışma.” –Cleveland Press
“Zekice ve yaratıcı… Allen, sosyal devrimin etkisi altındaki gerçek bir Alman topluluğunu incelemiş.” –American Historical Review