• Bize Ulaşın
    0537 364 0921
  • Bostancı / İstanbul

İsmet Özel ve Dünya Sistemi

İsmet Özel gibi bir şair filozofun, şairliği ve şiirleri üzerine çok sayıda araştırma yapılmıştır. Bir bakıma Türk şiirindeki yeri ve önemi bakımından şairliği ve şiirinin hakkı farklı cenahtaki görüş sahiplerince teslim edilmiştir. Ancak söz onun siyasi, kültürel, toplumsal alana ve Türkiye’nin geleceğine dair fikirlerine gelince, Türkiye’deki yaygın sanat, düşünce ve siyasi çevrelerce hep göz ardı edilmiş, görmemezlikten gelinmiştir. Özel’e göre bu, bilinçli olarak yapılan bir tercihtir. İsmet Özel üzerine şimdiye kadar yapılan çalışmaların eksik bıraktığı ancak Özel için bu alandaki fikirlerinin en az şiiri ve edebiyatı kadar önemli olduğu düşüncesi defalarca metinlerinde tekrar edilmektedir. Şiirleri düşüncelerinin ruhuna işaret ise diğer yazıları da o ruhun içinde can bulduğu beden olarak görülmelidir. Bu kitapta, İsmet Özel’in göz ardı edildiği düşünülen, görmemezlikten gelinen fikirlerinin izi sürülmektedir.

Anadolu topraklarında oluşan Türklüğün tarihin görünür sahnesindeki rolünü zayıflatmaya yönelik gerek Türkiye içinden gerekse dünya sistemi veya kapitalist hegemonya düzeniyle gelen saldırılar bir bakıma Özel’in nöbet yerini tayin etmiştir. Elbette Özel’in düşünce seyrini tesmiye için üç tarzı fikirden(solcu, İslamcı, milliyetçi) söz edilebilir, ancak Özel’in tuttuğu nöbet yerinin değiştiğini söylemek doğru olmaz. Her üç dönemde dünya sisteminin saldırılarını doğrudan göğüslemiş ve Türkiye’nin yeniden dirilişinde fikri çatının oluşumuna tuğla taşımaya devam etmektedir.

İsmet Özel bir şiirinde, “boynumda bana yargı yükleyenlerin utançlarından yapılma mücevherler” diyerek, çevreye aldırmadan, ona teslim olmadan kendi fikir yolculuğunu sürdürmüştür. Kerbela şehidi Hz. Hüseyin’e atfen söylenen “Başın düşmanın elinde olabilir ama elin asla!” sözünün işaret ettiği “onur ve agâh olma hali” İsmet Özel veçhesinin en belirgin çizgisi olarak her dönemde öne çıkmıştır. Bir şiirinde “Tam düşecekken tutunduğum tuğlayı kendime rabb bellemeyeceğim” dizesi, onun bu konudaki titizliğini beyan etmektedir.  Aynı titizliğini, “Uhud Savaşı” sırasında nöbet yerlerini terk edenleri hatırlatarak, “Tuttuğu nöbet sırasında şekerleme yapanların kurşuna dizildiği bir ülkede yaşamak istiyorum” diyerek, bu toprakların/Anadolu’nun vatan kılınmasının ve gelecekte de vatan kalabilmesinin bedelinin ne olduğunu açıkça faş etmektedir. Türkiye’nin karşı karşıya olduğu küresel saldırıların püskürtülebilme şartını “millet” olma bilincine bağlayan Özel, millete mensup her bir bireyin statüsü ne olursa olsun agâh olmasını ve nöbet yerini terk etmemesini her fırsatta salık vermektedir. Bir bakıma o, güneşin doğuşunu umanlara eğer gece uykuda kalma tehlikesi taşıyorlarsa bütün geceyi uyanık geçirmeyi göze almalarını vatan borcu olarak hatırlatmaktadır.

Read More

İktidarın 50. Yasası

Yazar Robert Greene’nin 50 Cent’le karşılaştıktan sonra onun yaşam deneyimlerinden yararlanarak İktidarın 50. Yasası kitabını oluşturması uzun gözlemlere, fikir alışverişlerine ve araştırmalara dayanıyor. Robert Greene’nin bu kitabı yazış amacı salt 50 Cent’in ne kadar cesur, başarılı ve mücadeleci olduğunu kanıtlamak değil elbette. Yazar, onun çocukluk yıllarını geçirdiği evi, mahallesindeki eski dostlarını, takıldığı mekânları ziyaretlerinde böyle bir dünyada ayakta kalmanın ve 50 Cent’in marka oluşunun hikâyesini öğrenmiş; onun, daha önce yazmış olduğu üç kitabında anlattığı tarihi kişilerin canlı bir örneği olduğunu kavramıştır. İktidarın 50. Yasası, tüm başarılı kişilerin iktidarda kalma yollarını 50 Cent’in yaşam deneyimlerinden, mücadelesinden ve yaşama bakış açısı üzerinden anlatıyor, vurguluyor. Ve bize öylesine çarpıcı spotlar aktarıyor ki, bunların her biri, yaşam savaşımızı sürdürürken önümüze çıkacak engelleri nasıl saf dışı edebileceğimiz konusunda ipuçları veriyor. 50 Cent, İktidarın 50. Yasası aracılığıyla bizlere şöyle sesleniyor: • Korkusuz olun • Gerçekçi olun • Otorite sahibi olun • Olumsuzlukları fırsatlara çevirin • Deneyimlerden yararlanın
• Girişken olun • İlişkilerinizi sıkı tutun • Kararlı olun • Kendinize inanın • Ölümden korkmayın

Read More

Türklerin Yazılı Kültürü – Türklerin Edebiyatı

Toderini’nin eseri klasik olarak nitelenen 14.-18. yüzyıllar arası dönemde Osmanlı Türklerinin yazılı kültürleri üstüne kaleme alınmış önemli bir denemedir.

Dinsel kültür, dil, belagat, mantık, matematik, tıp, kimya, astronomi, astroloji ve müzikle ilgili literatürü gözden geçiren birinci bölümden sonra eğitim sistemini ve kütüphaneleri inceleyen uzunca bir ikinci bölüm yer alır. Toderini’nin adının unutulmamasını sağlayan üçüncü bölüm ise Osmanlı basımcılığının tarihine ayrılmıştır. Birinci elden tanıklıklara ve gözlemlere dayanan bu tarihçe Osmanlı basım tarihi için temel bir kaynak olmuştur.

Bir Batılının gözünden Osmanlı kültürünün kapsamlı bir değerlendirmesini içeren eserin tümü Türkçede ilk kez yayımlanıyor.

Read More

Guguk Kuşu

“Düşünsene, belki de insan ne kadar deliyse o kadar güç sahibi olur.”
“Muhteşem bir ilk roman… İnsanın içindeki iyilik ve kötülüğe dair sağlam, samimi bir hikâye… Kesey’nin bu kitabı, orta düzeyde kültürlü bir toplumun ‘kurallarına’ ve bunları dayatan görünmez ‘hükümdarlara’ karşı atılan 
bir başkaldırı çığlığı niteliğinde.”
Time 
“Bu dünya… güçlülerin dünyası arkadaş! Var oluş ritüelimizin temelinde, güçlünün zayıfı yutarak daha da güçlenmesi yatıyor. Buna göğüs germeliyiz. Doğrusu da bu zaten. Doğal dünyanın bir kanunu olarak kabul etmeyi öğrenmeliyiz bu gerçeği. Bir tavşan bu ritüelin içindeki rolünü kabullenir ve kurdu güçlü beller. Kurt yakınındayken tavşan kendini savunmak için sinsileşir, korkaklaşır, atikleşir, kendine delik kazar ve saklanır. Böylece sebat eder ve hayatını sürdürür. Yerini bilir. Kurda asla ve asla meydan okumaz. Akıllılık olur mu hiç öylesi? Söylesene, olur mu?”
Amerikalı yazar Ken Kesey’nin en önemli eseri kabul edilen ve aynı isimle sinemaya uyarlandığında büyük ses getiren Guguk Kuşu, en kısa tabirle, bir düzene başkaldırma hikâyesidir. Akıl hastanesindeki mahkûmlar onca yıldır kendilerine dayatılan düzeni açıkça sorgulamaya başladıklarında her şey hızla değişime uğrayacaktır…

Read More

Zamanın Sonu 

Zamanın Sonu, insanoğlunun saptığı yanlış yönün, içinden çıkılamayacak bir durum olmadığında ısrar ediyor. İnsanoğlu köklü bir değişim geçirebilir, ama bunun için kendi sınırlı ve kişisel çıkarlarından sıyrılıp evrensele uzanması ve sonunda düşüncenin, zamanın, hatta boşluğun ötesindeki bir temelden kaynaklanan şefkatin, sevginin ve zekanın saflığına ulaşması gerekecektir. Bu ise, kişinin buradaki tartışmalarda yürütülen sorgulamalara bütün zihni, kalbi ve varlığıyla katılması anlamına gelmektedir.

Read More

Kan Kitapları – Clive Barker

Yaratık bir çitanın hızıyla yaklaşmaktaydı. Her an büyüyordu. Her adımda Davidson o yabancı anatominin ayrıntılarını biraz daha iyi seçebiliyordu. Başparmaksız ellerini, dişlerle kaplı avuçlarını, üstünde yalnızca üç renkli bir göz bulunan kafasını, omuzlarındaki ve göğsündeki kasları, hatta cinsel organını, öfke ya da şehvetten (Tanrı’m yardım et bana) kalkmış, çatallı ve karnına çarpan cinsel organı. (…) Sonra yarılmaya başladı. Yırtık burnuna geldi. Yukarıya çıkıp alnına yayılırken, aşağıya inip dudaklarıyla çenesini, ardından boynuyla göğsünü ikiye ayırdı. Gömleği birkaç saniyede kana bulandı, siyah takımı iyice karardı, yenlerinden ve paçalarından kan boşandı. Ellerinin derileri cerrah eldivenleri gibi çıkıverdi. Kanlı kafa derisi başının iki yanına, fil kulakları gibi düştü.

Read More

Modernitenin Reformu

“Abdurrahman Taha, sömürgecilik Afrika ve Asya’ya ayak bastığından beri İslam dünyasının yetiştirdiği en önemli filozoflardan biridir. Onun hâlâ ilerleme hâlindeki projesi modern Müslüman aydınların büyük çoğunluğunun kendi sözde reform programlarını dayandırdıkları epistemolojik temellerden hareket eder, ama bu temelleri geride bırakır. Düşünürün ilgi alanının genişliğine rağmen, felsefî dokusunun bütününde kendini gösteren çizgi kesinlikle, ahlakî çizgidir. Onun projesi, bütün çeşitli boyutları ve yönleri ile, ahlak felsefesi adını verdiğimiz alan içinde konumlanır.

Bu kitap tam olarak bu ahlakî çizgiye..

Read More

Işık Sözcükleri – Tarihin Fotografisi Üzerine Tezler

Eduardo Cadava Işık Sözcükleri’ni yazarken özgün bir yöntem izliyor. Walter Benjamin üzerine söz alan bir kitap bu aslında, ama bir yanıyla da Benjamin’i “sürdüren”, onun temalarını ondan ve onunla söyleşiye girmiş birçok yazardan alıntılarla tam anlamıyla “işleyen” bir kitap. Hiçbir sistematik eser yazmamış, ama yüzlerce önemli denemesiyle günümüz düşüncesine damgasını vurmuş bir düşünür olan Benjamin’e sahip olmadığı bir sistematiklik atfetmek yerine, bu denemelere dağılmış, parça parça ve bütünleştirilmeye direnen temaları bir “takımyıldız” halinde bir araya getiriyor. Başta tarih ve fotoğraf olmak üzere, mimesis, hayaletler, yıldızlar, düşler, uyanış, alegori ve yas, çeviri, yeniden üretim, dil, taşlaşma, bellek ve unutma, ölüm gibi bir dizi tema üzerine “düzyazı fotoğraflar” kaleme alıyor. Ama kitap boyunca izini sürdüğü temel bir mesele var: tarih ile fotoğraf arasındaki ilişki. Benjamin’in tarih anlayışını fotoğrafın diliyle, parıltılar ve imgeler üzerinden dile getirdiğine dikkat çeken Cadava, çizgiselliğe değil, süreksizliğe dayalı bu tarih anlayışını bizzat kendi yazı pratiğiyle de sergiliyor. Okurlarımızın da bizim gibi bu kitabı çok seveceğini düşünüyoruz.

” ‘Çok yakında artık önümüzde olmayacağını bildiğimiz şey,’ der Benjamin, ‘işte, görüntüye dönüşen şey budur’. Görüntü, bu ortadan kayboluşun izlerini kanatlarıyla kaydeden bir tarih meleği gibi, ışığa çıkamayacak bir deneyime tanıklık eder.” –Eduardo Cadava

Read More

Yazınsal Yaşamlar – Ünlü Yazarların Gizli Yaşamları

İspanyol romancı ve deneme yazarı Javier Marías, birçok ülkede büyük ilgi gören Yazınsal Yaşamlar’da, ünlü yazarların kısa yaşam öykülerini sevecen ve saygılı, ama bir hayli de alaycı bir yaklaşımla sunuyor okurlara. Faulkner ve Conrad’dan James Joyce ve Henry James’e, Arthur Conan Doyle ve Robert Louis Stevenson’dan Turgenyev ve Thomas Mann’a, Rainer Maria Rilke ve Malcolm Lowry’den Rimbaud ve Oscar Wilde’a, Mişima’dan Laurence Sterne’e, pek çok yazarı, gerçeklerden sapmadan nerdeyse birer roman kişisine dönüştürüyor, onların gizli dileğinin bu olduğu inancıyla.
Gelip Geçen Kadınlar bölümünde, sıradışı yaşamlarıyla ilgi odağı olmuş ya da büyük yazarlara esin vermiş kadınlar anlatılıyor. Kitabın sonunda ise, Marías, kendi kartpostal koleksiyonundan seçtikleri eşliğinde, en sevdiği yazarların pozlarını, havalarını, yüz ifadelerini eğlenceli bir bakışla yorumluyor. Yazınsal Yaşamlar, gerçek bir edebiyat şenliği.

Read More

Türk Resminde İnsana Bakış Büyük Figür Sergisi

Kapak: Şeker Ahmet Paşa kendi portresinden detay.
Türk Resminde Figüre Bakış/ Avni Arbaş, Ferruh Başağa, Nuri İyem ve Nejad Devrim gibi sanatçıların 1940-50 aralığında tanımlanabilir mekansal ortamları bir sahne mantığıyla kuran ve çok figürlü düğün, liman gibi kompozisyonlarda serbest pentür ressamlığı diyebileceğimiz bir yaklaşım egemendir. Buradaki görsel irade figüre, portreye, çıplağa, ya da manzaraya şekil ve kimlik veren aşkın bir boyama biçimleme kalitesine sahiptir. Türk Resmi adına bir aşama olarak görebileceğimiz özgün dinamiklerle buluşan bir plastisite, resme yön veren düşünce dinamiklerini de başarıyla ifade etmeyi sağlamıştır. Figürü; her durumda yeni ve çağdaş kılabilen bir yaklaşım söz konusudur. Bu kaynağın, doğrudan olmasa da bilinçaltı bir geçişle, 1980’li yıllardaki figür tercihlerinin zeminindeki etkisi aranabilir. Özgür tavırlı boyasal ve gerçekçi resim yaklaşımını, Yeni-Dışavurumcu yönelimin dinamikleriyle bir arada tutan pek çok özellik tespit edilebilir çünkü…

Read More