Düş’ün Payı
Bu kitap edebiyat üzerine çıkmış olan denemelerimden dördüncü derlemedir. Ben, edebiyat eserinde – ister roman, ister şiir söz konusu olsun- biçimle özün birliğine, birbirinden ayrılmazlığına, ötedenberi inanmış bir yazarım. Yaratışı, yalnız gözlemciliğin toplamı veya yalnız aklın ürünü olarak da görmekteyim. Bilinçaltının insan varlığından ayrılamayacağı ruhbilimin ortaya koyduğu bir gerçektir. Yaşayışımızda olduğu gibi, yaratışımızda da düşün payı sayıdığından çok büyüktür. Düşsüz yaşayış ne kadar kuru ile düşsüz yaratış da o kadar tatsızdır. Bu doğruya inandığım içindir ki şu küçük kitaba Düş’ün Payı adını koydum
Anadolu İhtilali
Mondros Mütarekesi’nden Lozan Antlaşması’na yani Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuşuna kadar üç buçuk yıl süren Kurtuluş Savaşı’mızda Anadolu; Türk Halkı’na Türk Halkı da Anadolu’suna ebediyen kavuşmuştur. Bu savaş, Anadolu Türklüğü’nün var olmak kavgasının ve kararlığının en şerefli ve en kutsal zaferini oluşturur.
Resmi yayın ve belgelere dayanan anılarla bütünleşen bu belgesel eserde; ulusal bağımsızlık mücadelemizi bütün yönleriyle günümüze kazandıran Sabahattin Selek, eserini 9 yılda hazırlamıştır.
Yazar Selek, günümüz politik çıkmazlarını düne bağlayarak yarınlara ışık tutması için Atatürkçü kuşakların bilinçlenmesine neden olacak soyut gözüken bazı tarihi olayları somut ve ilmi bir incelemeyle tarihsel yerine oturtmuştur.
Bu kitap, askeri ve siyasi tarih uzmanları tarafından ciddiyetle incelenmesi gereken bir eser olduğu kadar, sadece dünü anlatan değil aynı zamanda günümüz ve yarınlar için dersler çıkarılması gereken önemli bir kaynaktır.
Uyan Gazi Kemal
Biz, istiklalimizi emin bulundurabilmek için heyet-i umumiyemizce (hepimiz), heyet-i milliyemizce (tüm ulus olarak) bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı heyet-i milliyece (bütün ulusca) mücahedeyi (savaşmayı) caiz (gerekli) gören bir mesleği takip eden insanlarız…
Mustafa Kemal ATATÜRK
Biz, Ulusal Kurtuluş Savaşı’na ve bu savaşın yüce komutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e inançla bağlıyız. İlerici düşüncemizin odağına “Kemalist” düşüncenin kutsal bağımsızlık harcını koyarız. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı benimsememiş düşünce ve akımlarla hiç ama hiç bağdaşmayız.
Milletin Tarihinden Ulusun Tarihine
Bu çalışmada esas olarak, İmparatorluk’tan Cumhuriyet’e geçiş sürecindeki kurumsal tarihçilik faaliyetleri incelenmekte olup genel olarak tarihçiliğin bu süreç içindeki yeri sorgulanmaktadır. Türkiye’de kurumsal tarihçiliğin ilk adımı olan ve İkinci Meşrutiyet döneminde kurulan Tarih-i Osmani Encümeni’nden Cumhuriyet idaresinin kurduğu Türk Tarih Kurumu’na geçiş süreci, diğer tarih çalışmaları ile birlikte incelenmektedir. Ayrıca döneme damgasını vurmuş tarihçilerin, bu kurumlar dışındaki faaliyetleri mümkün olduğunca dönemin siyasal omurgası içine oturtularak takip edilmeye çalışılmıştır. Bu eser,dönem ve muhteva olarak, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemleri kurumsal tarihçiliğini bütünsel bir süreç içinde incelemeye çalışan kamsaplı ilk çalışma özelliği taşımaktadır.
Kişilik ve Psikoterapi Yazıları
Bu kitap, İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı, Sosyal Psikiyatri Servisi’nin kişilik ve psikoterapi ile ilgili olarak düzenlediği Salı Toplantıları’nda sunulan bildirilerden oluşuyor. Toplantıların, dolayısıyla da kitabın ana teması, kişilik ve kişiliğin oluşması süreçleri ile kişilik sorunlarının psikoterapisi olarak ifade edilebilir.
Toplantıların gündemindeki konu başlıkları bu alanın kendi sorunlarını, teori, yöntem, psikoterapi vb. düzleminde tartışılmasının bir vesilesi oluyor. Bir yanıyla, bu “içe dönük” işlevini yerine getiren bu metinler, bir yanlarıyla da dışa dönük olarak geniş bir okur ve meraklı kitlesine seslenebiliyor. Çünkü gündelik hayatımızda Althusser örneğindeki gibi kişilik bozukluklarının en güç örnekleriyle olduğu kadar, en masum tezahürleri ile karşılaşıp durmaktayız. Elbette okur, bu metinlerin rehberliğinde ne kendisinin ne de çevresinin ruhsal onarımına girişmeyecektir, ama tek tek metinleri okuma sırasında ortaya çıkabilecek muhtemel dirençleri kırabilirse bu bozuklukların en azından farkında olabilecektir ki, bu da kitabı dışa dönük boyutuyla daha da önemli kılmaktadır.
Çözüm Odaklı Koçluk
Koçluk kavramı, sorunlarınızı çözmede size rehberlik etmek ve yardımcı olmak anlamına gelir. Bin yıllık Anadolu kültürüne baktığınızda her biri birer “irşad” edici, aydınlatıcı, yol gösterici mevkiinde olan gönül erenleri mevcuttur.
Onlar sayesinde huzurlu bir toplumun öğretileri yaygınlaşmış ve itibar gördükleri sürece etki alanlarındakiler mutlu ve huzurlu yaşamayı başarmışlardır.
İnsanlara sevgiden başka bir şey öğütlemeyen; Mevlâna, Yunus, Hacı Bayram-ı Veli, Hacı Bektaş-ı Veli ve benzerleri bir ömür bunun mücadelesini vermişlerdir. Günümüzde onların bilgeliğine, koçluğuna ne kadar muhtacız varın siz düşünün.
Bu kitapta, çözüm odaklı olma yöntemlerinin yanında, kendi kendine harekete geçmenizi sağlayacak Anadolu bilgelerinin pratik ve dâhiyane çözümlerini keşfedeceksiniz.
Çözüm odaklı koç, bin yıldan günümüze Anadolu’da kulaktan kulağa anlatılan kısaların günümüz Anadolusuna uyarlanmasıdır. İnsanla ilgili bilimsel verilerin kaynağı olarak batının işaret edilmesi anlamlı görünse de batıyı da etkileyen asıl kaynakların bizim kendi öz kültürümüzün değerleri olduğunu yeniden keşfetmeye her zamankinde daha fazla muhtacız.
Bu kitapla; içinde bulunduğumuz kültürümüzün bilgeleri ışında, kendinizi keşfedeceğinize inanıyor, keyifli okumalar diliyoruz.
Ben Bir Celaliyim
Kitabın adı “Ben Bir Celaliyim” gerçeğin ifadesidir. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu tarihinde en büyük Celali isyanı başlatan Abdülhalim Karayazıcı ‘nın yaşayan en büyük torunuyum. 469 yıllık soyağacımızın kayıtları da mevcuttur.
Elimizdeki belgelere göre, Osmanlı tarihinin bir bölümü bu kitap yayınlandıktan sonra değişmek durumunda kalacaktır. Basit bir, iki örnek vermem gerekirse, ilk kez bu kitapta Celali isyanlarını tetikleyen olayların gerçek nedenleri ortaya konmuştur. Abdülhalim Bey’in kökeni ilk kez açıklanmaktadır.
Mübadele Öncesinde Şile’de Yaşam
“Büyük felaket Şile’den de geçti. Şile artık bizler için sadece tatlı bir anı olarak kaldı. Yunanistan’da yaşayan Şilelilerin her şeyleri var, ama kalplerinin bir parçası, felakete uğrayan, mahvolan bomboş vatanlarında, atalarının teselli bulamayan, yangın dumanları arasında kapkara tepelerde dolaşan ruhlarına yoldaşlık etmek üzere ebediyen Şile’de kalacak.”
“Şile’nin panayırları bitti gitti. Kemanlar şakımıyor, zurnalar çalmıyor. İhtiyar çınar ağacı şaşkın, soruyor. Güzel kızlar, genç delikanlılar nereye gitti. Sevinçler gülüşmeler şarkılar nerede, Laternalar neden sustu”
Türkiye ile Yunanistan arasında 1923 yılında yapılan nüfus mübadelesi nedeniyle yurtlarını terk etmek zorunda kalmış iki eski komşumuzun, Natalia Adamantidu ile Yeoryios Papastatos’un anılarını bir araya getiren bu kitap, Işık Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Ekrem Ekinci’nin inisiyatifiyle yayına hazırlandı.
Çok sevecen bir dille yazılmış, ilginç bilgiler içeren bu anılar; Yunanistan’daki Küçük Asya Araştırmaları Merkezi arşivinde bulunan, 1939’dan beri mübadillerle yapılan sözlü tarih çalışmalarının da bir parçası. Şile’de yaşamı anlatırken duygularını, Şile sevgilerini de bizlere aktarıyorlar.
Çernobil 01.23.40
Alexander Akimov, Çernobil’in 4 numaralı reaktörü Ünite 4’te son çare olarak acil durum butonuna bastı. Bu karar, bütün bir şehrin kalıcı olarak tahliye edilmesine ve binlerce insanın ölümüne sebep olurken, aynı zamanda Sovyetler Birliği’nin çökmesinin nedenlerinden biri haline geldi. Ayrıca yıllarca sürecek olan tartışmalara, abartılı ve doğruluğu çarpıtılmış hikâyelere yol açtı.
Yanan bir reaktör çekirdeğinin Doğu Avrupa’yı radyasyon altında bırakmasına engel olmak uğruna verilen bu savaşta, radyasyon miktarından makinelerin bile çalışmadığı bölgelere girerek kendini feda eden kahramanların hikâyelerini, efsanevi Tasfiyeciler ile ilgili şaşırtıcı gerçekleri ve SSCB’nin göstermelik mahkemeleriyle ilgili gizli kalan detayları öğreneceksiniz.
Tam beş yıl süren bu araştıma, günümüzde hâlâ terk edilmiş olan Pripyat şehri ve Çernobil bölgesinde yaşananları anlatırken, yazarın çektiği fotoğraflar ve santralin teknik şemalarıyla derinlik kazanıyor.
Babam Beni Şahdamarımdan Öptü
Tekneleri ve yıldızları memleketi olarak görenler, ıssız yerlerde kendisi için evren olanlar, beklentisiz ve vaatsiz sevenler, yargılamadan-yadırgamadan dinleyenler, “Seni seviyorum”a karşılık “Ben de seni” demek istemeyip alternatif “Ben de seni”ler üretenler…
Islak iskele kokusunu sevmeler,
bir şeyler,
bir şeyler..