Türkiye’nin Antik Kentleri: EGE
Değer Biçilemeyen Hazineler
Türkiye’nin Antik Kentleri – EGE
Türkiye’den başka hangi ülkede bu kadar çok sayıda ören yerini aynı coğrafyada görebilirsiniz?
Bu soruyu çoğu insan kolaylıkla “Hiçbir yerde” diye yanıtlayacaktır.
Antik kentler işe yaramaz taş yığınları, çanak çömlek kalıntıları, ruhsuz sessiz mekanlar mıdır? Yoksa meraklı gezginlere tarihte bu topraklarda yaşayanların, onların yaşadıklarının ve yaşam biçimlerinin ipuçlarını fısıldayan öğretmenler mi?
Bu kitap ikinci cevabın anlamlı olduğunu ortaya koyan kanıtlarla dolu. Antik kentlerde yaşam nasıldı, her kent nasıl bir macera yaşadı, kent yaşamı nasıl örgütlenmişti? Bütün bu sorulara oldukça doyurucu yanıtlar bulacaksınız bu kitapta.
Tarihten, arkeolojiden keyif almak isteyenlere kolay bulamayacakları bir kaynak kitap!
Beynimiz Neyse Biz Oyuz – Anne Karnından Alzheimer’a Beynin Nörobiyografisi
Çığır açan yeni araştırmalara dayanan Beynimiz Neyse Biz Oyuz, insan beyninin bebeklik evresinden yetişkinliğe ve yaşlılık günlerine uzanan biyografisini sunuyor. Ünlü beyin araştırmacısı Dick Swaab bizi potansiyelimizi, sınırlarımızı ve isteklerimizi belirleyen beynimizin kıvrımları arasında heyecan verici bir gezintiye çıkarıyor.
Kendisini beynin yapısı üzerindeki biyolojik kavrayışımızla sınırlandırmayan Swaab, beyinle ilgili tartışmalı konulara da değiniyor ve pek çok konudaki etik savlarını da okuyucusuna sunuyor.
Tüm dünyada çok satanlar listelerine girmeyi başaran Beynimiz Neyse Biz Oyuz, vücudumuzun en gizemli organı olan beynimizi daha iyi anlamamızı mümkün kılacak.
• Hamileliğin babanın beynini de etkiliyor olduğunu,
• Sona eren bir aşk ilişkisinin ardından ortaya çıkan semptomların kimyasal bir bağımlılığın terk edilmesinden sonra ortaya çıkanlarla benzerlik gösterdiğini,
• İki dil konuşulan bir ortamda büyümenin Alzheimer riskini azalttığını,
• Aynı anadilimiz gibi ailemizden gelen dini inançlarımızın da gelişimin erken dönemlerinde beynimize kodlandığını biliyor muydunuz?
Değişen Gökyüzü
“Bizim görevimiz ve hünerimiz olayları önceden görmek değil yaratmaktır”diyen Steven Forrest transiteri progresyonları detaylı bir şekilde açıklayarak sentez swanatını örnekleriyle gösteriyor.İnsana özgü bir gelecekten korkmuyorsanız bu kitap size ithaf edilmiştir.
Astronomi Kitabı
Evreni nasıl ölçeriz? Olay ufku nerededir? Kara madde nedir? İnsanlığın şafağından beri insanlar gökyüzüne bakıp anlamaya çalıştı. Yüzyıllar içinde astronomi bilimi, Evreni ve onun içindeki yerimizi anlama çabasıyla insan bilgisinin sınırlarını en uç noktalara kadar götürdü.
Sade bir dille yazılmış Astronomi Kitabı, kolayca anlaşılan kısa ve özlü açıklamaları, temel ilkelerin düğümlerini adım adım çözen şemaları, astronomik keşifleri unutulmaz kılan alıntıları ve yıldızlara ilişkin anlayışımızı altüst eden esprili çizimleriyle başucu kitabınız olacak.
Bilgi düzeyiniz ne olursa olsun, ister hevesli bir öğrenci ister konunun teorisyeni olun, bu kitapta sizi kışkırtıp canlandıracak çok şey bulacaksınız.
İstanbul Sokakları – 101 Yazardan 100 Sokak
101 yazar 100 sokakta İstanbul’u anlatıyor, okurunun elinden tutup kendi sokağında gezdiriyor. İstanbul sokak sokak, kıyı bucak sırlarını açıyor. Unutulmaz bir “İstanbul hatırası” yaşatan bir kitap: İstanbul Sokakları.
İstanbul’un son yarım yüzyılının kişisel tarihlerle buluştuğu bir kitap İstanbul Sokakları: 100 sokak, 101 insan, 101 anı, 101 hikâyeli bir kitap… Minyatür bir kent: her sokağında bir yazarın dolanıp düş kurduğu 100 sokaklı bir kentte, bir anı-kentte gezinme keyfi yaşatan bir kitap.
Kitabın ilginç özellikleri:
101 yazardan 25’i kadın; en yaşlısı 1925 en genci 1983 doğumlu. 101 sokaktan 35’i Anadolu yakasında. Memet Fuat’ın kendi sokağını “yapmış” olması, farklı semtlerde, farklı yakalarda da olsa kimi sokakların garip benzerlikleri, isim değişiklikleri dikkati çekiyor. Cağaloğlu’ndaki “Çatalçeşme Sokağı”nda iki yazarın buluşmasıysa kitabın çatallandığı nokta: “101 Yazardan 100 Sokak” o yüzden.
Yitirdiğimiz yazarlarla sokaklar da bu kitapta
101 yazardan 5’ini yitirdik: Memet Fuat (2002), Muzaffer Buyrukçu (2006), Cenk Koyuncu (2006), Samih Rifat (2007), Erhan Bener (2007). Bir de bugün yerinde yeller esen sokaklar var, belediyelerin türlü nedenlerle yok ettikleri; onların acı sonu diğerlerini de ürkütüyor kuşkusuz.
101 yazar elinizden tutup kendi sokağına, kim bilir kaç yapıtını kurup düşlediği yere götürecek sizi. İstanbul yine parıltılar saçacak… İyi kötü sırlarını, sokak sokak, kıyı bucak ama 101 kalemden okumuş olacaksınız, her sokağı bir ömür İstanbul’un.
Cilka’nın Yolculuğu (Auschwıtz Dövmecisi 2)
Cilka Klein 1942 yılında Auschwitz-Birkenau Toplama Kampı’na götürüldüğünde on altı yaşındaydı. Güzelliğiyle kampın kumandanının dikkatini çekince diğer kadın mahkûmlardan ayrı bir yere alındı ve rızası dışında getirildiği bu konumun, o korkunç şartlarda hayatta kalmasını sağlayan güç anlamına geldiğini çok geçmeden öğrendi.
Ancak savaştan sonra Sovyet askerleri kampları tahliye ettiğinde Cilka özgürlüğüne kavuşamadı; düşmanla aynı yatağı paylaşmakla suçlanıp Sibirya’daki çalışma kamplarına gönderildi. Oysa seçme şansı yoktu. Üstelik çocuk yaşta Auschwitz’e kapatılmış bir kadına kim ahlaktan ve adaletten bahsedebilirdi ki?
Sibirya’daki çalışma kampında tanıdık acılarla yüzleşen Cilka, iyi yürekli bir kadın doktorla tanıştıktan sonra onun kanatları altına girdi ve kamptaki hastalarla ilgilenmeye, hemşireliği öğrenmeye başladı. Her gün ölümle burun buruna gelse de o soğuk, yabancı dünyada ürkek adımlarla yeni dostluklar kurdukça daha önce varlığından bile haberdar olmadığı gerçek gücünün aslında cesaret olduğunu keşfetti. En önemlisi de, başına gelen onca şeye rağmen yüreğinde hâlâ sevgiye, iyiliğe ve aşka yer olmasıydı.
Kimsesiz, küçük bir kız çocuğundan güçlü bir kadına ve şefkatli bir hemşireye dönüşen Cilka Klein’ın kader yolculuğu, insanın akla hayale sığmayacak kadar acımasız bir dünyada hayata tutunmak için neler yapabileceğine ışık tutan çarpıcı bir hikâye.
“Cesarete, tutkuya ve insan ruhunun zaferine dair bu inanılmaz hikâyeyi dile getirmek bir ayrıcalıktı.”
HEATHER MORRIS
Medyatikleşen Kültürler
Cep telefonlarımız sayesinde her zaman ve her yerde ulaşılabiliyor olmamız ne anlama geliyor? Önemli olayları televizyon ya da internetten öğreniyor olmamızın kültürel sonuçları nelerdir? Siyasi, dini ve etnik aidiyetlerimiz, dijital medyaya giderek daha fazla bağımlı hale gelmemizden nasıl etkilenmektedir? Bütün bunların gündelik hayatlarımız açısından içerimleri nelerdir? Andreas Hepp’in medyanın dönüşümü ve bu dönüşümün insanlığın yaşamında yarattığı etkiler üzerine gerçekleştirdiği on beş yıllık kapsamlı çalışmanın bir ürünü olan Medyatikleşen Kültürler, bu ve bunun gibi sorular ekseninde kolay anlaşılır bir muhasebeye girişiyor. Hepp’in eseri, gündelik hayatımızın hemen her alanında ilişki halinde olduğumuz medya teknolojilerinin nasıl bir kültürel dönüşüme yol açtığına ilişkin yaratıcı ve kışkırtıcı bir tartışma sunuyor. “Andreas Hepp, medyatikleşme kavramına aşina olmayanlara medya çalışmaları bağlamında ufuk açıcı yeni tartışmalar sunuyor. Halihazırda bu kavramlarla meşgul olanlar açısından ise, Hepp’in bütünleştirici kuramsal analizi ve yenilikçi yaklaşımı alanı ilginç ve canlı kılmayı başarıyor.” Sonia Livingstone, Londra Ekonomi ve Siyaset Bilimi Okulu “Bu kitap, medyatikleşme kültürleri olarak medya kültürleri üzerine özgün bir bakış açısı ortaya koyuyor. Fazlasıyla açık ve okur dostu olan bu metin, medyatikleşme gibi karmaşık bir konu hakkında iyi bir genel bakış ve giriş sağlıyor. Öğrenciler, araştırmacılar, medya ile toplumsal değişime dönük genel akademik çalışmalar açısından temel bir eser.” Knut Lundby, Oslo Üniversitesi
Sanat Ontolojisi
“Sanat Ontolojisi”, içindeki sanatsal çözümlere dayanak olmak üzere, resimli olarak sunuluyor. Bununla, onun daha bir zenginlik kazanacağını söyleyebilirim. (İsmail Tunalı)
Film Çözümlemesine Giriş
Film Çözümlemesine Giriş temel film yapım teknikleri ile titiz ve kapsamlı bir film yorumlama eğitimini iç içe geçirir. Sinema severler ve öğrenciler, bu metin sayesinde, hem filmlerin nasıl yapıldığını hem de değerlerin nasıl savunulduğunu, düşüncelerin nasıl ilerlediğini ve retorik tartişmaların film teknikleri vasıtasıyla nasıl aktarıldığını çok daha iyi kavrayacaklardır. Eser içimdeki tüm başlıklar olmazsa olmaz yöntemleri, kuramları ve yaklaşımları örnek filmler üzerinden ele alır. Kitabın tüm bölümleri sinema severlerin kendi film yorumlama performanslarında kullanacaklaı yöntemlere dair öneriler bulunduran “film çözümleme alıştırmaları” ile sona erer Titizlikle hazırlanmış, anlaşılır bir dille yazılmış ve baştan sona görsel açıklamalarla desteklenmiş olan Film Çözümlemesine Giriş sinema ile ilgilenen herkes için kapsamlı bir temel sunmaktadır.
Abdülhamid ve Sherlock Holmes
Yervant Odyan’m 1911 tarihli bu olağanüstü klasiği, dünyanın en ünlü dedektifi Sherlock Holmes ile dünyanın en ünlü polisiye roman tutkunu Padişah II. Abdülhamid’i yan yana getiriyor.
Yüzyıl başının tekinsiz günlerinde, II. Abdülhamid’in hafiye teşkilatına mensup adamları birbiri ardına ölü bulunur. Kendini bir anda tehdit altında hisseden “şüpheci” Padişah, cinayetleri aydınlatma görevini dedektiflerin en ünlüsüne, Sherlock Holmes’e verme kararı alır…
Fonda tarihimizin en çalkantılı dönemlerinden birini, II. Meşrutiyet’in ilan edilme sürecini mektup, telgraf, fotoğraf gibi belgesel değeri olan malzemelerle işleyen Abdülhamid ve Sherlock Holmes, dehşet bir polisiye olmasının yanı sıra, Savaş ve Barış esinleri taşıyan son derece gerçekçi bir roman. Çünkü Yervant Odyan aynı zamanda yetkin bir Tolstoy çevirmeni.
Sherlock Holmes hikâyelerine düşkünlüğüyle bilinen II. Abdülhamid’in, hayran olduğu Sherlock karakterinin yaratıcısıyla tanışmak için yazar Sir Arhur Conan Doyle’u İstanbul’a, sarayına davet ettiği ve kendisini Mecidiye Nişanı’yla şereflendirdiği de, bir rivayet olarak romanda yerini alıyor…