Osmanlı-Türk Modernleşmesi 1900-1930
Bir ulusun asıl doğuş anı nasıl tespit edilebilir? François Georgeon, Osmanlı-Türk Modernleşmesi’nden bu soruyu cevaplıyor: Osmanlı’nın son, Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıç dönemine odaklanıyor, Türk milliyetçiliğinin gelişimini ve ulusal Türk Devleti’nin kuruluşunu inceleniyor. Georgeon’un makalelerinden oluşan bu doğum belgesi, okuru 19. ve 20. yüzyılın dönemecinde, bir avuç insanın ulus’un varlığını açıkladığı ve heyecanla bunu kanıtlamaya giriştiği an’a götürüyor…
Selçuklu Anadolu’sunda Beslenme ve Yemek Kültürü
Anadolu’nun fethedilmesi, Selçuklu beslenme ve yemek kültürünün zenginleşmesi bakımından oldukça mühim bir vaka olmuştur. Türkler evvelce kullandıkları eşyalar ve yetiştirdikleri zirâî mahsullerin yanında yiyecek, içecek, tatlı ve sair gibi besin çeşitlerini de beraberlerinde Anadolu’ya getirmişler ve bu sayede Anadolu’da var olan yemek kültürüyle kendilerine ait olan kültürü İslâm akidesine uygun bir şekilde meczetmişlerdir. Dolayısıyla bu çalışma boyunca gayemiz hem Anadolu öncesi edinilen hem de yerli halktan alınan birikimin Selçuklu beslenme ve yemek kültürünün gelişimine ne derece tesir ettiğini ortaya koymak ve bu dönemde Selçuklu Anadolusu’nda yeniden şekillenen beslenme ve yemek kültürünün tüm veçhe ve aşamalarını ayrıntılı bir şekilde incelemektir.
Osmanlı Mukataa Sistemi (XVI-XVIII. Yüzyıl)
Osmanlı maliye tarihinin en önemil konularından biri, devlet harcamalarında finansman aracı olan “Mukataa Kurumu’dur. Osmanlı maliyecileri, bu kurum aracılığıyla devletin nakit ihtiyacını karşılama, iç borçlanmaya sağlama ve özel sektörü finansman sürecine dahil etme amacını öngörmüşlerdir.
Mukataa üzerine müstakil bi çalışma olan bu eser, ilgili kurumun işleyişini kavramsal ve teknik çerçevede ele almaktadır.
Müteşebbis ve Devlet
Bebek’te 1720’lerde inşa edilen ilk yalılardan biri de Nureddin Ağa’ya aitti. Devlet görevlisi olan diğer komşularına nazaran meslek hayatının ilk yıllarında Nureddin Ağa belki de sıradan bir unlu mamuller üreticisiydi. Yani ekmek, börek, çörek vs. imal eden bir esnaftı. Fakat o da zamanla elde ettiği zenginliği Bebek’teki yalısıyla sergileyen elit zümreden biri olmuştu. Ayrıca Bebek’te yaptırdığı çeşme ile hayır sahibi biri olarak anılmayı da ihmal etmemişti. Dönemin baş döndüren siyasî gelişmeleri ve belki kimi zamanda yalısındaki eğlenceleri içinde süregiden Nureddin Ağa’nın hayatı aslında bir Osmanlı esnafının başarı hikâyesi olarak okunmayı hak etmektedir.
Osmanlılarda Kütüphaneler ve Kütüphanecilik
Türkiye’de ve dünyada, Osmanlılarda kitap ve kitabın tarihi denildiğinde akla ilk gelen isimlerden biri olan İsmail E. Erünsal’ın bu eseri otuz yıllık bir çalışmanın mahsulü. Eserde Osmanlı vakıf kütüphanelerinin geçirdiği değişim ve gelişmeler İmparatorluğun kuruluşundan Cumhuriyet’e kadarki devrede ele alınmış ve dönemsel özellikleri belirtilerek tarihî bir sıra içinde incelenmiştir. Aynı zamanda Osmanlı dönemindeki vakıf kütüphanelerinin organizasyonu ve çalışma esasları tespit edilmiştir. Bu eser 500’e yakın vakfiye ile bazı vakıf kayıtlarının incelenmesiyle oluşturulmuştur. Bu kayıtlarda personel, koleksiyon ve yararlandırma konularındaki belge zenginliği; çalışmada bu hususlara özel olarak değinilmesine imkân vermiştir. Sınırlı malzemenin elverdiği ölçüde kütüphane binaları ve kütüphanelerin bütçeleri de incelenmiştir. Ayrı bir bahiste Osmanlı kütüphanelerinin teşkilatlanmasına da yer verilmiştir. Arşiv belgeleri gibi ham ve orijinal malzeme üzerinde yıllarca süren titiz bir çalışmanın ürünü olan elinizdeki kitap, Osmanlı kütüphaneleri ve kitap tarihi için eşsiz bir kaynaktır. Türk kültür tarihi ile ilgilenen akademisyen, öğrenci ve entelektüellerin başucu kitabı niteliğindeki bu çalışma, sahasındaki büyük boşluğu doldurduğu gibi kendinden sonraki birçok çalışmaya öncülük edecek bir kaynak eser niteliği de taşımaktadır. Osmanlılarda Kütüphaneler ve Kütüphanecilik kitabıyla Osmanlı’nın entelektüel tarihi hakkındaki sınırlı bilgilerimiz zenginleşecek, Osmanlı kitap ve kütüphane tarihi ile Osmanlı kültür tarihi alanında bugüne kadar bilinen birçok hüküm değişecektir.
Hacı Beşir Ağa
Beşir Ağa’nın hayat hikâyesi, Osmanlı İmparatorluğunun en güçlü kişisi haline gelen Habeşistanlı bir kölenin hikâyesidir. Afrika köle ticaretinin acımasız girdabına sürüklenen, Yukarı Mısır’da iğdiş edilen, Kahire’de satılan, sonra Topkapı Sarayına getirilen Habeşi oğlanlardan biridir Beşir Ağa. Bütün zorlukların üstesinden gelmiş, Darüssaade ağalığı makamını kendinden önceki ve sonraki bütün ağalardan daha uzun süre, tam 29 yıl işgal etmiş ve makamı siyasi ve askeri nüfuzunun zirvesine ulaştırmıştı. 18. yüzyıl başlarından itibaren, veziriazam fiilen sultanın yerine geçerken; Beşir de, veziriazamların seçiminde, hamiliğinde ve hatta azledilmesinde en güçlü kişi haline gelmişti. Beşir Ağa Osmanlı saray kültürünü, yerel siyasi kültürü ve imparatorluk siyasetini etkilerken, Osmanlı Sünni İslam anlayışının şekillenmesinde de kilit bir rol oynadı. Mekke ve Medine vakıflarına nezareti ve Hz. Muhammed’in Medine’deki kabrine muhafızlık eden türbedar ağalarının şeyhülharemi olarak hizmeti sayesinde, hac ziyaretlerinin ve peygambere hürmetin usulleri üzerinde kendi izlerini bıraktı. Kütüphaneler, kuran mektepleri ve imparatorluğun birçok kritik noktasında medreseler kurarak resmî Hanefi mezhebini güçlendirdi. Beşir Ağa, tasavvuf tarikatlarına ait yapıların da hamisiydi. 18. yüzyıl sırasında Arap topraklarındaki Halveti ve Nakşibendi tarikatlarının Beşir Ağanın katkılarıyla güçlenmiş olduğuna hiç kuşku yoktur. Osmanlı sarayına iğdiş edilmiş bir köle olarak gelen Beşir Ağa, uzun ömrünün sonunda Sünni Müslüman bir üstat, bir devlet adamı, bir edip, bir mutasavvıf ve kitapsever olarak tarihte iz bıraktı.
Rabia Gülnuş Emetullah Sultan 1640-1715
İleride Rabia Gülnuş Emetullah ismini alacak olan çocuk Girit’in Resmo kasabasında doğmuştu. Osmanlı ordusunun Girit’i fethi sırasında çok sayıda adalı genç kız İstanbul’a gönderilmişti. Hatice Turhan Valide Sultan da Girit’ten gönderilen esir kızlardan birini IV. Mehmed’e vermişti. Rabia Gülnuş adı verilen bu kız haremde eğitim gördü ve sultanın hasekisi olarak 1664’te Edirne Sarayı’nda Şehzade Mustafa’yı doğurdu. IV. Mehmed katıldığı askeri seferler ve uzun süren av partileri sırasında hasekisini de yanına aldırmış, böylece Gülnuş Sultan Osmanlı mülkünün çok değişik yerlerini görme fırsatını bulmuştu. Örneğin 1665’te daha şehzadesi bir yaşındayken Dimetoka’ya gitti. 1673’te de ikinci şehzadesi Ahmed’i de Dobruca yakınlarındaki Hacıoğlupazarı’nda dünyaya getirdi. Bu iki şehzade de Osmanlı tahtına çıkacak ve Gülnuş Sultan’ın, iki sultan validesi olarak Osmanlı yönetimindeki etkinliğinin artmasına neden olacaktı. Oysa Köprülülerin 1656’dan itibaren başa gelmesiyle birlikte Osmanlı yönetiminde kadın sultanların siyasi güçlerini kaybettikleri düşünülürdü. Bu kitap Gülnuş Emetullah Rabia Sultan’ın yaşamına ışık tutmaya çalışırken bir yandan da onun icraatlarına ve valide sultanlık müessesesi içindeki yerine bakarak bu “güç kaybetme” algısını sorguluyor. Hanedan kadınlarının tecrübelerini Yakındoğu siyasi geleneği bağlamında değerlendiren bu çalışma, kadınların birçok hanedanda siyasi sistemin bir parçası olduklarını gösteriyor. Gülnuş Sultan perspektifinden döneme ve valide sultanlık mevkiine bakınca, valide sultanlık müessesesinin kurumsallaşmış bir yapıda ve belli oranda standart bir mekanizma ve işleyişe dayalı olduğunu ortaya koyarken, hükümranlık ve valide sultanlığın dönemin siyasal, sosyal ve kültürel şartlarından etkilenen dinamik bir yapıya sahip olduğu da açığa çıkıyor. Netice itibariyle hanedanın kadın mensupları meseleye dahil edilmeden dönemin, siyasi gelişmelerinin ve saray mekanizmasının işleyişinin tam anlaşılamayacağı gerçeğine ışık tutuyor.
Onward – Starbucks, Ruhunu Kaybetmeden Nasıl Savaştı?
Bir romanın duygusal gücü ve gerilimiyle çarpıcı bir dönüşüm hikâyesi
Otuz yılı aşkın süredir kahve hayal gücümün tüm kıvrımlarını zapt etti çünkü o, bireyler kadar toplumla da ilgili bir içecek. Ruandalı bir çiftçi… İki kıtadaki altı Starbucks tesisinde seksen kavurma ustası… 54 ülkedeki binlerce barista… Kahvenin gücü, senfoniye benzer cazibesini bir orkestra hassasiyetiyle yöneten birkaç bireyin ellerinde yatıyor. Topraktan fincana uzanan yolculukta o kadar çok şey yanlış gidebilir ki…Ve bir kahve yalan söylemez. Söyleyemez. Her yudum, yaratım sürecine dahil olan insani ve teknik sanatkârlığın kanıtıdır.
2008 başında tüm kalbimle insanların yeniden Starbucks’a âşık olmasını istiyordum, işte bu nedenle karşı yönde uyarı bombardımanına tutulmama rağmen Amerika’daki tüm mağazalarımızı kapatmaya karar verdim…”
HowardSchultz, Starbucks’ın başkanı, genel müdürü ve ceo’su