Türkiye’deki Tarihsel Adlar
Lykia’nın en önemli kentlerinden, Eşen Çayı ağzından az içeride bulunan Arnna (Hellenleşme döneminde: Xanthos)’daki yerel Bey Kherei’nin diktirdiği, Lykia dilindeki yazılı taş. Bu dil ve ona özgü yazı ile ilgili araştırmalar için pek büyük değeri vardır.
Barışın Anatomisi: Çatışmanın Kalbini Çözmek
Liderlik ve Kendini Aldatma’nın yazarlarından, umut aşılayan ve uzlaşmaya ilham veren uluslararası en çok satan kitabın yeni bir baskısı geliyor. Ya evdeki çatışmalar, işteki çatışmalar ve dünyadaki çatışmalar aynı kök nedenden kaynaklanıyorsa? Ya bu sebebi sistematik olarak yanlış anlarsak? Peki ya sonuç olarak, çözmeye çalıştığımızı sandığımız sorunları farkında olmadan sürdürürsek?
Bu kitap bir hikaye olarak ortaya çıkıyor. Bir Arap olan Yusuf al-Falah ve bir Yahudi olan Avi Rozen, babalarını diğerinin etnik kuzenlerinin elinde kaybetmişlerdir. Barışın Anatomisi, onların nasıl bir araya geldiklerinin, savaşan ebeveynler ve çocukların bir araya gelmesine nasıl yardımcı olduklarının ve savaş olduğunda bile bizi üzen kişisel, profesyonel ve küresel çatışmalardan nasıl çıkabileceğimizin hikayesidir. üzerimizde.
Ahlakın Soykütüğü Üstüne
Nietzsche’nin, eski arkadaşı Paul Rée’nin ahlakın kökeniyle ilgili kitabına (The Origin of the Moral Sensations) yanıt olarak kaleme aldığı üç denemeden oluşan bu kitap, yazarın en uzun soluklu ve iç tutarlılığa sahip çalışmalarından biridir. Kitabı oluşturan denemelerin üçü de İyinin ve Kötünün Ötesinde’de dile getirilen Hıristiyan ahlakı eleştirisini daha ileriye taşımaktadır.
“İyi,” “kötü” ve “fena” gibi sözcüklerin dilbilimsel analiziyle başlayan birinci denemede Nietzsche, “efendi” ahlakı ve “köle” ahlakı dediği iki kavram arasında karşıtlık kurarak, gücün ve eylemin nasıl da sıklıkla yerini edilginliğe ve nihilizme bıraktığını gösteriyor. Suç ve cezanın kökenini irdeleyen ikinci deneme, adalet kavramının nasıl doğduğunu ve bu kavramın içselleştirilmesinin “ruh” denilen şeyin gelişimine nasıl yol açtığını ortaya koyuyor. Üçüncü denemede Nietzsche, çileci ideallerin anlamını çözümlüyor.
Nietzsche’nin niyeti çileci idealleri, “köle” ahlakını ya da içselleştirilmiş değerleri bir çırpıda yadsımak değildir; onun temel kaygısı kültürün ve ahlakın ebedi gerçeklikler olmaktan çok, insan yapısı kavramlar olduklarını göstermektir. Ulaştığı yargılara katılabilir ya da katılmayabilirsiniz; ama Nietzsche öylesine açık seçik ve parlak bir dille yazıyor ki, Ahlakın Soykütüğü’nü okurken kendinizi canlanmış ve coşkulu hissedeceksiniz.
Dövüş Kulübü (Fight Club)
Her hafta sonu, ülkenin dört bir yanındaki bodrumlarda ve otoparklarda, beyaz yakalı işleri iyi olan ve babaları olmayan genç erkekler ayakkabılarını ve gömleklerini çıkarır ve mecbur kaldıkları kadar birbirleriyle çıplak elle savaşırlar. Sonra gözleri kararmış, dişleri gevşemiş ve her şeyin üstesinden gelebilecekleri hissiyle o işlere geri dönüyorlar. Dövüş Kulübü, makinist, garson ve karanlık, anarşik deha Tylİlk kez yayımlandığı 1996’dan beri bir yeraltı klasiği olarak anılan ve sinemaya da aktarılan Dövüş Kulübü, bir anti-ütopya öyküsünü anlatıyor. Yaşadığı hayattan nefret eden, ölüm düşüncesini saplantı haline getirmiş, insani yakınlığı kanser dayanışma gruplarında arayan genç bir adam. Aynı dayanışma gruplarının bir başka müdavimi, toplum kaçkını bir genç kadın. Ve Tyler Durden; yalanlar ve mutsuzlukla dolu bir dünyaya kendi yöntemleriyle saldıran yarı çılgın bir kurtarıcı, baştan çıkarıcı bir intikam meleği. Tyler’ın felsefesine göre, tüketim kültürünün uyuşturucu etkisinden kurtulmanın yolu, fiziksel acıyla tanışarak yeniden doğmaktır. Çok geçmeden, gecenin geç saatlerinde bar bodrumlarında toplanan gizli bir “dövüş kulübü”, ülkenin dört bir yanını saracaktır. Ama Tyler’ın dünyasında sınırlara ve kurallara yer yoktur. Kendi bedenini örseleyen bir müritler ordusu, toplum düzenini ve konformizmi imha etmek üzere Tyler’ın peşine takılır… Chuck Palahniuk’un ilk romanı, tüketim kültürüne, hırs ve üstünlük duygusuna, güzellik idealine ve iş dünyasına zehir zemberek bir eleştiri yöneltiyor. Palahniuk, karanlık bir mizahla desteklediği güçlü ve çarpıcı üslubuyla, yaşadığımız dünyanın çirkin suretine ayna tutuyor. Son dönemin en özgün, en sarsıcı romanları arasında sayılan Dövüş Kulübü bir klasik eser düzeyine ulaşıyor…
Sanatın Tüm Öyküsü
Sanat eseri üretmemiş hiç bir toplum yoktur. İnsanlar için tasvir, süsleme, hikaye anlatıcılığı ve müzik, kuşların yuva yapabilmesi kadar doğaldır. Sanatın aldığı biçimler farklı zaman ve mekanlarda, toplumsal ve kültürel şartların etkisiyle kökten bir biçimde değişime uğramıştır. Bu sanatsal çalışmaların kökensel amacı neydi ve onları bugün nasıl anlayabiliriz? Sanat neden tarihin belli dönemlerinde serpildi? Neden bazı sanat eserleri bu denli önemlidir?
Sanatın Tüm Öyküsü, sanatı ilkel toplumlardan beri dünya çapında yaşanan toplumsal ve kültürel gelişmeler bağlamına yerleştiren net ve doğrudan bir tarihsel panoramayla başlıyor. Kronolojik olarak düzenlenmiş bu kitap sanatsal gelişmelerin izini dönemden döneme ve akımdan akıma sürüyor. Görsellerle desteklenen geniş kapsamlı metin, resimden heykele, kavramsal sanattan performans sanatına, sanatın tüm üsluplarını barındırıyor. Belli başlı sanatçıların çalışma ve fikirlerinin ayrıntılı analizleri, bir sanatçının diğer sanatçıları nasıl etkilediğini ve çalışmalarıyla neye erişmeye çalıştığını ortaya koyuyor. Detaylı kültürel tarih cetveli ise tarihsel bağlamları aydınlığa kavuşturuyor.
Ayrıca bu kitapta her dönemin veya akımın tanımlayıcı özelliklerini somutlayan başyapıtlar detaylarına kadar analiz edilip vurgulanıyor. Renk kullanımından görsel metaforlara, teknik yeniliklerden kalıcı miraslara her şey açıklanıp size dünyaca ünlü başyapıtların anlamını yorumlama fırsatı sağlanıyor. Babür minyatürlerindeki karmaşıklık karşısında şaşırıp kalacak, 19.yüzyıl Japon baskılarının önemini öğrenecek; Seurat’ın olağanüstü La Grande Jatte serine ilham kaynağı olan renk teorilerinin ardındaki bilimi anlayacak ve Picasso’nun Avignonlu Kızlar eserinin kendi döneminde neden bir şok etkisi yarattığını keşfedeceksiniz.
En eski tarih öncesi yontulardan ve mağara resimlerinden beri insanlık yaratıcı etkisini kaydetme ihtiyacı hissetmiştir. Bugün, çizme, resmetme ve yontma isteği her zamankinden daha belirgin ve bize kim olduğumuzu, nasıl yaşadığımızı, hatırtlatmaya devam etmekte. Eğer sanatı seviyor ve daha iyi anlamak istiyorsanız Sanatın Tüm Öyküsü’nün sayfalarından başka bir yere bakmaya ihtiyacınız yok.
Garp Cephesi Kurmay Başkanı Asım Gündüz -Hatıralarım
“Mustafa Kemal Paşa bana mütalaamı sordu. Sakarya nehri ve ona dökülen küçük çaylar arasındaki yerleri işaret ederek önerilerimi anlattım. Fevzi (Çakmak) Paşa ve İsmet (İnönü) Paşa da tekliflerimi dikkatle dinlediler. Mustafa Kemal Paşa: Evet çok doğru. Önde Sakarya Nehri, sağımızda düşmanın hareket etmeye cesaret edemiyeceği arızalı arazi, güneyde ise Cihanbeyli çölü gibi aşılması güç bir mania var. Hem Ankara’yı kapamış, hem de düşmanı kendi üssünden uzaklaştırmış oluruz.” Diyerek teklifimi onayladı. “Karşımızda medeni bir milletin nizami ordusu değil, katil, zalim ve haydutlar ordusu şeklindeki Yunan kuvvetleri vardı. Hesaplarımızı buna göre yapmak zorundaydık. Yunanlılar, masum sivil halkı, insanlığın yüzünü kızartacak şekilde yok ediyorlar, ırza ve namusa tecavüz ediyorlar. Sakarya Savunma hattını güç şartlar içinde oluşturdu. Toplam kuvvetlerimiz 18 piyade ve 4 süvari tümeni ile bir süvari tugayından ibaretti. Fakat silah ve cephane bakımından durumumuz daha da acıklı idi. Özellikle de top mermisi sıkıntımız vardı. Mermisiz top neye yarayacaktı?. Doğuda Ermenileri mağlup eden Kazım Karabekir Paşa, bölgedeki boşa çıkan gazi toplarını hızla batı cephesine sevkettirmek suretiyle imdadımıza yetişti. Yunanlılar nihayet 26 Ağustos’ta Malgaldağındaki kuvvetlerimize karşı taarruza başladılar.. Saldırıları birkaç noktadan daha devam ediyordu. O kritik günlerde nihayet mermilerimiz tükendi. Başkumandanlığa devamlı olarak yokluk haberleri geliyordu. Bu sırada Başkumandan kafasında bu yokluğa çareyi bulmuş olmanın rahatlığı ile bizleri yanına topladı. Elini yumruk yaparak konuştu: – Arkadaşlar, düşmanı önce tepelerde bir iki mermi ile oyalayacaksınız. Onların tepeye çıkmasını ve yorulmasını bekleyeceksiniz. Tepenin arkasına yerleştireceğiniz birlikleri süngü taktırarak, bu yorulmuş, dili dışarı çıkmış düşmanın üstüne saldırtarak yok edeceksiniz. İşte size cephane yokluğunun telafisi için yol.. Mustafa Kemal bunları anlatırken, sol elini yukarı kaldırmış, parmaklarını aşağı doğru kıvırarak, sağ eli ile düşman istikametini göstermiş, yumruğunda tam parmaklarının kıvrıldığı yerde süngü takmış erlerimizin mevzileneceği yerleri belirterek, oradan süngü hücumu yapılmasını söylemişti.
Büyük Düşünenler – Ekonomi Dehalarının Öyküleri
İnsanoğlunu koşulların kölesi olmaktan çıkarıp o koşulların efendisine dönüştürerek yoksulluk ve sefaletten kurtaran modern ekonominin destansı hikâyesi! Sürükleyici bir anlatımla bizleri modern tarihte gezintiye çıkaran Sylvia Nasar, ekonomiye yön veren ve katkılarıyla bu gezegende yaşayan herkesin hayatını değiştiren dâhilerin hayatına ışık tutuyor.
On dokuzuncu yüzyılın ortalarında dünyanın en zengin, en göz alıcı kenti Londra’da bile, yoksul çoğunluk korkunç bir sefalete mahkûmdu. Ve bu sefaleti çarpıcı tespitlerle gözler önüne seren Charles Dickens ve Henry Mayhew, yepyeni bir mücadelenin fitilini ateşledi. Bayrağı devralan Marx, Engels, Alfred Marshall, Beatrice ve Sidney Webb ile Amerikalı Irving Fisher ise, fikirlerin dünyayı nasıl değiştirebileceğini gösterdi.
Yirminci yüzyılın en büyük iktisatçısı John Maynard Keynes’in yanı sıra, Schumpeter, Hayek, Keynes’in öğrencisi Joan Robinson, önemli Amerikan iktisatçıları Paul Samuelson ile Milton Friedman ve Hindistan’ın Nobel ödüllü iktisatçısı Amartya Sen’in katkılarıyla devam eden bu büyük mücadele, Avrupa ve Amerika’dan tüm dünyaya yayıldı.
Dünya savaşları, devrimler, ekonomik krizler ve buhranlar atlatan bu sıra dışı insanlar, kendi yaşamlarındaki krizlere rağmen mücadele etmeye devam etti; karamsar Malthus’a meydan okuyarak ekonomiyi “kasvetli bilim” olmaktan çıkarıp insanoğlunun makûs talihini tarihe gömen bir zafer anıtına dönüştürdü.
İşte bu kitapta, insanlık tarihinde çok değil, sadece 200 yıl önce hayal bile edilemeyecek olan bir mücadelenin başarıyla sonuçlanan çarpıcı öyküsünü okuyacaksınız.
Hail! Hail! Rock’n’roll
İki sayfada gitar çalmayı öğrenmek ister misiniz? Marilyn Manson’ın kulis sürücüsüne ne olduğunu hiç merak ettiniz mi? Ya da rock tarihinin en kötü kafiyeli beyitini kim yazdı?
John Harris’in Selam! Selam! Rock’n’Roll, Spinal Tap’in ‘rock’ın majesteleri, roll’un gizemi’ dediği şeyin nihai rehberidir. Görkemli bir şekilde saygısız, aynı zamanda her Glastonbury dizisinin bir listesiyle tatmin edici bir şekilde kesin; Alt.country’den Shoegazing’e belirsiz türler sözlüğü; Beatles’ın solo albümleri için vahşice dürüst bir rehber; Shaun Ryder ve Noel Gallagher’ın şaşırtıcı zekası ve bilgeliği; Bob Dylan’ın Hristiyanlık üzerine toplanmış düşünceleri ve Keith Richards’ın uyuşturucular hakkında daha az toplanmış düşünceleri; ve Captain Beefheart’ın tüm albümlerini delirmeden nasıl dinleyeceğinizi gösteren kullanışlı bir akış şeması.
Ciddi Olmanın Önemi
Oscar Wilde’ın mizah duygusunu, yaratıcı gücünü ve toplumsal gerçekliğin güçlü eleşti-risini mükemmel biçimde kaynaştırdığı Ciddi Olmanın Önemi, bir başyapıt olarak değerlendirilmektedir. Wilde, bu eserini “saçmanın kusursuz mantığı”yla kaleme almıştır. Hikâyedeki entrikanın kendisi bile saçmadır ve birinci perdenin sonunda, saçmalık açık ifadesini bulur. Viktorya İngilteresinin toplumsal iki-yüzlülüğü, geleneksel toplumda bürünülen maskeler; aristokrat sınıfın ahlak anlayışı ve görenekleri, sahte kimlikler, gizli ilişkiler ve yapay bir nezaket anlayışı etrafında gelişen komik olaylar dizisi aracılığıyla eleştirilir.
Yazarın kendi sözleriyle Ciddi Olmanın Önemi, “ciddi insanlar için uçarı bir komedi”dir. Cecily Cardew ve Gwendolen Fairfax, birbirlerinden habersiz Ernest’e â’ık olmuşlardır. Ancak Ernest, Cecily’nin vasisi Jack Worthing’in kırdaki evinden Londra’ya yaptığı düzenli ziyaretlere meşruluk kazandırmak için yarattığı, başı beladan kurtulmayan bir erkek kardeş, iflah olmaz bir boşgezer, hayali bir karakterden başkası değildir. Üstelik Jack, kendisini Gwendolen’a Ernest olarak tanıtmış ve genç kadının gönlünü bu adla kazanmıştır. Jack’in arkadaşı ve Gwendolen’ın kuzeni Algernon ise, Jack’in kırdaki evine yaptığı gizli ziyarette Cecily’nin ilgisini çekebilmek için kendisini Ernest olarak tanıtma yolunu seçmiştir. Dörtlü, bir hafta sonu tesadüfen Jack’in kırdaki evinde bir araya gelir ve gelişmeler, hayatlarını kökten değiştirecek bir gerçeği açığa çıkarır.
BİLİNÇ | Epistemolojik, Psikolojik ve Biyolojik Açıdan
Bilinç, çok karmaşık insan bedeninin etkinliklerini, insanın dünyaya anlam vererek, gerçekleştirdiği yaşantısını, ruhsal, toplumsal, kültürel, siyasal boyutlarda süregiden yaşamını açıklamaya yarayan bir kavram. Bu çalışma ne felsefe tarihinde bilinç kavramını açıklayıcı öğretilerin tartışılmasını, ne de çağdaş felsefede bu kavrama ilişkin görüşlerin çözümlemelerini, eleştirilerini içeriyor. Burada, belli bir insan anlayışından kaynaklanan bir bilinç modeli sunuluyor. Bu model, farklı kaygılarla, bilinç; araştırmalarına; değindiği sorunlar, verdiği ipuçlarıyla katılmayı deniyor..