• Bize Ulaşın
    0537 364 0921
  • Bostancı / İstanbul

Yağmur Kaçağı

Seçilmiş Hikâyeler Dergisi Kitapları, 1955

Attilâ İlhan’ın, 1955 yılında yayınlanan bir şiir kitabı ve kitaba ismini veren şiiri.

Üç ayrı bölüm başlığı içeren kitap 42 şiiri barındırmaktadır. Bölüm başlıklarının isimleri ‘Fabrika durağı’, ‘Bulvardia’ ve ‘Acı ninni’dir. Bu kitapta, Attilâ İlhan insanın toplumsal özelliklerini bulup sevmesinin o sıralarda devam etmekte olan soğuk savaşa, insanlıkdışı siyasal baskıya, atom savaşı tehlikesine rağmen gerçekleşebileceğini belirtmektedir.

Yağmur Kaçağı

Elimden tut yoksa düşeceğim
Yoksa bir bir yıldızlar düşecek
Eğer şairsem beni tanırsan
Yağmurdan korktuğumu bilirsen
Gözlerim aklına gelirse
Elimden tut yoksa düşeceğim
Yağmur beni götürecek yoksa beni

Geceleri bir çarpıntı duyarsan
Telâş telâş yağmurdan kaçıyorum
Sarayburnu’ndan geçiyorum
Akşamsa eylül’se ıslanmışsam
Beni görsen belki anlayamazsın
İçlenir gizli gizli ağlarsın
Eğer ben yalnızsam yanılmışsam
Elimden tut yoksa düşeceğim
Yağmur beni götürecek yoksa beni
https://lyricstranslate.com

Read More

Binbir Bedros – Otoportreler

Bedri Rahmi Eyüboğlu – Ada Yayınları

Bugüne değin, kendi portresini böylesine tutkuyla ve böylesi değişik biçimlerde çizip boyayan yerli – yabancı, eski – yeni, hiçbir ressamla tanışmadım. Ne sergilerde, ne kitaplarda, ne de müzelerde.

Onun, gün ışığına çıkmamış nice resmini gördüm. Kimi şaşırttı beni. Kimi hayran bıraktı. Kimi büyüledi. Ama sanatçının, bu binbir portresi hem şaşırttı, hem hayran bıraktı, hem büyüledi, hem düşündürdü beni. Bunları aktarmaya çalıştım sözcüklere. Kendi dilimden. Ama kimi kez O’nun ağzından.
Ferit Edgü

Bazı desenleri, ölümünden sonra Binbir Bedros (1977), Karadut (1979) ve Babatomiler (1979) adlı kitaplarda yayımlandı. Halk kaynağından beslenen sanat anlayışı şiirlerinin de temeli oldu. Şiirlerinde, masallardan, söylencelerden, türkülerden yararlanarak, doğa tutkusunu, insan sevgisini, yaşama sevincini, toplumsal sorunları yansıttı. Yazıları, Tezek (1975), Delifişek (1975), Resme Başlarken (1977) adlı kitaplarda toplandı.

Read More

Hacivatın Karısı (Şiirler) – Salâh Birsel

Seçilmiş Hikayeler Dergisi, 1955
Desenler: Turhan Selçuk


Salâh Birsel, edebiyata şiirle başladı. 1940 kuşağının önde gelen isimlerindendir. İlk şiiri İhsan Devrim’in çıkardığı Gündüz dergisinde yayımlanan “Yalnızlık”tır. İlk dönem şiirlerini, “Orijinal Adam Kendini Yedi” adıyla 1939 yılında kitaplaştırmak istedi fakat bu isteği gerçekleşmedi. Bu şiirler Necip Fazıl etkisi taşıyan lirik şiirlerdir. 1940’lı yıllara yaklaşırken kaleme aldığı şiirlerde ise biçim bakımından Nâzım Hikmet’ten etkilendiğini söyler (Durbaş 1986: 5). 1947 yılında ilk şiir kitabı Dünya İşleri yayımlandı. Bu kitapta Garip tarzı bir şiir anlayışı ağır basmaktadır. Sonraki kitabı Hacivatın Karısı’nda (1947-1954) Garip tarzından ayrılmaya, kendi özgün ironik, alaycı, yergici çizgisini bulmaya başladığının sinyallerini verir. Salâh Birsel şiirinin kurmaca karakterleri Güzin, Hacivat ve Kamer Hanım da ilk kez bu kitapta karşımıza çıkar. Birsel’in bazı şiirlerinde küçük burjuva toplumsal kesimlerini alaya aldığı da görülür. 1950’lerde İkinci Yeni Şiiri’nden etkilendiği gözlemlenir.
kaynak: Bengü Vahapoğlu

Read More

Herboydan – Dünya Şiirinden Seçmeler (Can Yücel)

Türkçe Söyleyen : Can Yücel
Seçilmiş Hikayeler Dergisi, 1957


Şiir başka dile çevrilebilir mi, çevrilemez mi? Bu soruya ortaya atanların çoğu çevrilemez deyip keserler. Şiir sanatı üstüne eğilmiş en keskin zekalardan biri, Paul Valery, daha da ileri gidip şiiri çevrilemeyen, başka türlü söylenemeyen şey olarak tanımlar. Bir şiirin güzelliği söylediği kadar belki ondan da çok söyleyişinde, seslerin, seslere bağlı anlam ve çağrışımların belli bir düzene sokulmasında olduğuna göre onu bozup bir başka dilde yeniden kurmak gerçekten olacak iş değildir. …

“Can yücel, kendi şiirini söyler gibi çevirmiş bu Her Boydan şiirleri. Ha sen söylemişsin ha ben der gibi. İnsanın insanla kaynaşması her zaman güzeldir, şairin şairle kaynaşmasında bir başka sıcaklık, bir başka aydınlık oluyor: bir dille iki dilin tadını almak, bir canla iki canın sevincini duymak gibi bir şey. Bu cömert kaynaşma, bu dünyanın türküsünü benimseme gücü yok mu –ki Can Yücel’de var- o şairi şair eden tılsımı onda aramalı.”
Sabahattin Eyüboğlu

Read More

ODUN – Metin Eloğlu

Metin Eloğlu, ilk kitaplarıyla, kendi dönemini ve kendinden sonraki kuşakları büyük ölçüde etkilemiş bir şair. Humor, ironi ve toplumsal eleştiriciliğiyle Can Yücel, Cemal Süreya vb. şairleri, lumpen çevrelerin, orta tabakanın dilini şiirleştirmesiyle dolaysız konuşma tonu ve yine ironi ve toplumsal eleştiricilik özelliğiyle Ataol Behramoğlu’nu etkilemiş olduğu söylenebilir.

Odun (Alpaslan Mtb., 1959)

İstanbul’un ortasında bir bahçe
Silme güvercin tavanı
Yeşeren ekinlerin muştusunca
Eylül bitiminin aydınlık günü
Sıcacıktın aşklıydın bence
Sensizlikte bir yoksuldum yavandım
Şuramda saklı o sıcacık ekmeği
Senin doyumluk aşına bandım
Bakmakla doyulmaz çeşniden
Özlemlerle ışımış bir yüzün vardı
Gayrı çil çil düzen yokluğunda kül kesilir
Bunca ömrüm varlığınla uzardı
Salt sana vergi umudu aşılamak
Dipdiri aklın fikrin yüreğince uluydu
İçin dışın boz ela gümrah gözlerin
Güzeli yeniydi İstanbul’luydu
Hayatı bölüşürken güleçtik dobra dobraydık
Sana ekli yaşamak elbet içime sindi
Hani yüzümüzü ağartacak günlere teşne
Yoksun çağlar dost çağanlar içiydi
Sen vardın son yaz vardı bitişiğimde
Bambaşka gördüm ülkeyi halkı acunu
Gerçekliğin bacasında kopkoyu tüttün
Gürül gürül yanası ocağımın odunu
Kıvancım sensin ergim sensin bilgim sen
Kuşandıkça beni ben eden kılık
Barışta hürlükle sevdayla gelen
O cayılması ayıp mutluluk.

Read More

Metin Eloğlu – Sultan Palamut

Metin Eloğlu – Seçilmiş Hikâyeler Dergisi, 1957 – 35 Sayfa

Eloğlu, Sultan Palamutta konuşma dilinin engin tatlarını, edalarını, tonlamalarını çok başarıyla kullanan bir şair kimliğiyle şiirini geliştiriyor. Şiire ustalıkla özümsetilmiş bir argo, humor ve ironi’yle, yeni şiirimize getirdiği olanakların alanını daha da genişletiyor. Sultan Palamut şiir kitabı basım aşamasındayken kovuşturmaya uğramış; “örf ve adatı tezyiften” ceza almışsa da bu cezası ertelenmiştir.

Beni saran çok şey var; 
İstanbul, dostlarım, yaz günleri… 
Seninki oracıkta! 
Sofraya çöküyorum, acıkmışım, dolma molma var;
Şıp sofrada!
Geçen pazar İstinye’de balığa çıktık; 
Bu peşimiz sıra!
İki lüfer tuttuk diyelim;
Birinin gözlerinde, birinin pullarında!
Bir kadınla yatacak olsam;
Cup benden evvel koynunda!
Nicesini sevmiş, özlemişimdir;
Zamanla bıktım, unuttum belki;
Ama bu hep aklımda…(Kitaptan)

Read More

İlhan Berk’in Köroğlu Destanı

Köroğlu – Destan

İlhan Berk Seçilmiş Hikâyeler Dergisi

Bir rüzgar ilk bakışta belli
Gökyüzünü çocukları büyütmüş
Denizle kuşlarla evlerle var
Dünyaya aşk diye hürlük diye
En yavuz gerçek tohumlar ekmiş
Bir rüzgar yosunlar kadar eski
(Kitaptan)

Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren “millî bir kimlik” oluşturma gayreti çevresinde; halk masalları, destanları, şiiri ve kültürünü kaynak olarak benimseyen ve yeni edebî metinler üreten pek çok şair ve yazar, sözü edilen dönemde eserler verir. 1930’lardan sonra halk anlatıları, halk şiiri ve halk edebiyatı ürünlerine yönelişle başlayan bu süreç, 1940’lardan sonra giderek artar ve bu eğilim edebiyatı besleyen önemli kaynaklardan biri hâline gelir. İlhan Berk’in 1955 yılında yayımlanan “Köroğlu” adlı kitabı ise zihniyet, yapı, tema ve anlatımda gösterdiği özellikler ile bu dönemde yazılan pek çok metinden farklı bir anlayışla okur karşısına çıkar. Toplumcu bir dünya görüşü çerçevesinde, W. Whitman kaynaklı uzun dize yapısı ile kurulan bu metin, Stoacı doğa anlayışı ve dünya tasarımına yaslanarak Köroğlu hikâyesini çağdaş bir yorum ve söyleyişle yeniden kurar. Berk’in Köroğlu’su, o dönemde yeniden yazılan çok sayıdaki Köroğlu metninden farklı olarak “insan-doğa özdeşleşmesi” merkezinde Köroğlu’nun savaşçı kişiliğinden ziyade Köroğlu hikâyesinde evrensel bir nitelik kazanan insani değerleri öne çıkarmasıyla farklı bir bakış açısının ürünüdür. Bu makalede modern edebiyat–halk edebiyatı birikimi arasındaki ilişki kısaca özetlendikten sonra, Berk’in adı geçen kitabında ortaya koyduğu sonraki şiirlerinde hâkim olacak fenomonolojik bir ilgiyle nesneleri ve doğayı ele alma tarzı işlenmektedir. Ayrıca Köroğlu’nun yapı, tema, dil ve anlatımda ortaya koyduğu özellikler ile bunların nasıl bir metinsel bütünlük içinde verildiği tespit edilmeye çalışılmaktadır.

Kaynak: Mustafa Kurt

Read More

İlhan Berk – Mısırkalyoniğne

‘Anlamsıza kadar hürsün’
İlhan Berk’in özgün kitabı ‘Mısırkalyoniğne’

Şiire yaşça olmasa bile biçim ve duyuş yönünden yaşlı girmiş gözüken şairin, ‘Galile Denizi’ kitabından beri bitmeyen bir gençlik tutkusu içinde yaşadığını söylemek gerekir. ‘Eşik’, ‘Günaydın Yeryüzü’, ‘Türkiye Şarkısı’ ve ‘Köroğlu’ kitapları boyunca kendi şiir yaşının üstünde bir dil ve kişilikle karşılaşırız. 1940’lı yılların yerel toplumculuğu her türlü duyuş ve biçim ağırlığını da dayatır şaire. Şairin şiiri bu dolaylı toplumculuğa hem bağlı hem de bağımlı gözükür. Oysa sonuna kadar öznel ve özgürdür İlhan Berk şiiri. Ona varmak için de adeta 1959’u, ‘Galile Denizi’ kitabını beklemek gerekir.

Sonrasında hep değişen, yenilenen, gençleşen, dinçleşen, bunu poetik bir politika haline getiren mizaçla karşılaşırız. İkinci yeni modernliği içinde İlhan Berk kendi yolunu bütün cüretiyle yürür. Onun anlam, anlamsızlık tartışmalarına katılışı da bu yürüyüşün içindedir. Tam da burada, ilk kez Ocak 1962’de, Resimli Posta Matbaası’nda 3000 adet basılan ‘MISIRKALYONİĞNE’yi anmanın yeridir. Kitap, Dost Yayınları: 27 ibaresini taşır. 2.5 liradır. Salim Şengil’in Dost Yayınları, yukarı ve aşağı hareket eden çift balık desenli logosuyla, kare boyutunda basmıştır kitabı. Başında, İlhan Berk’in Wang Bi’den aldığı, imge, anlam ve sözcüklerin birbiriyle alakasını anlattığı tek sayfalık giriş bulunmaktadır. Berk’in derdi, anlamdır ve bunun için ilkin imgenin, ,sonra da sözcüklerin kıyımına işaret etmektedir. Mısır, kalyon ve iğne kelimeleri sırayla tekil imge ve sözcük hallerinden soyunarak mısırkalyoniğne kelimesine dönüşürler. Artık anlam bu soyunulmuş ve terk edilmişlik üzerinden işleyecektir. Berk, anlamı iterken yeni anlamı sunar. ‘Anlamsıza kadar hürsün’, ‘Us çarşafı’ gibi yeni söyleyişler türetir. Rakam, büyük harf ve noktalama işaretlerini kelimeleştirir. ‘sizi ölüyorum, bir deniz oluyorsunuz’ gibi tipik kendi mısralarını kurar.

kaynak: Hürriyet Kitap Sanat – Ömer Erdem

Read More

SUÇ – Bir Ceza Avukatından Gerçek Hikayeler

Bir Ceza Avukatından Gerçek Hikayeler I – II
Ferdinand Von Schirach

Tanınmış, iyi kalpli bir doktor kırk yıllık karısını baltayla öldürüyor, cesedi parçalayıp polisi arıyor. İtirafı da cezası kadar sıradışı.
Bir adam banka soyuyor. Kulağa ne kadar garip gelse de, “haklı” sebepleri var.
Genç bir kadın kardeşini öldürüyor. Sevgisinden…
Bir köpek bir anahtar yutuyor ve ardından kanlı bir mafya hesaplaşması geliyor… 
Bir lise öğrencisi İlluminati adına neredeyse ölümüne işkence görüyor… 
Bir kasaba bandosunda çalan dokuz mazbut adam bir genç kızın hayatını karartıyor ama hiçbir ceza almıyor…
Bir adamın çantasından 18 cinayetin fotoğrafı çıkıyor, karakolu elini kolunu sallayarak terk ediyor…
İnanılmaz ama gerçek hikayeler…

Ferdinand von Schirach bir savunma avukatı. Akıl almaz olan onun için sıradan bir durum. Schirach, yasalarla yolu kesişen suçsuzları savunduğu gibi, ağır suçluları da savunuyor. Ve işte burada, o insanların hikayelerini anlatıyor.

Ferdinand von Schirach, ceza davalarını etkileyici hikâyelere dönüştürüyor; kendine özgü sade diliyle çarpıcı bir yoğunluğa ulaşıyor. Yavaş ama kendinden emin, “iyi” ile “kötü”yü, “suç” ile “suçsuzluğu” ve her birimizin ahlaki sorumluluğunu sorguluyor. 

Read More

Yüzüklerin Efendisi

Yüzüklerin Efendisi son yüzyılın en çok okunan yüz kitabı arasında en başta geliyor; bilimkurgu, fantezi, polisiye, best-seller ya da ana akım demeden, tüm edebiyat türleri arasında tartışmasız bir önderliğe sahip. Bir açıdan bakarsanız bir fantezi romanı, başka bir açıdan baktığınızda, insanlık durumu, sorumluluk, iktidar ve savaş üzerine bir roman. Bir yolculuk, bir büyüme öyküsü; fedakârlık ve dostluk üzerine, hırs ve ihanet üzerine bir roman.

Yüzüklerin Efendisi: Yüzük Kardeşliği, dünyanın kaderini değişterecek olan yüzükten kurtulmak için verilen mücadeleyi konu ediyor. Yıllar önce üretilen ve Orta Dünya topraklarına kandan başka hiçbir şey getirmeyen yüzüklerin sonuncusu, üretiminden yüz yıllar sonra ortaya çıkar. Amcasının kendisine emanet ettiği yüzüğün nelere kadir olduğundan habersiz olan Frodo, büyücü Gandalf’ın anlattıkları sonrasında dehşete kapılır. Bu yüzükten ve müstakbel savaşlardan kurtulmanın tek yolu, gücünü toplamaya çalışan Sauron’u da engellemek için bu yüzüğü yok etmektir. Yüzüğü yok edilebileceği tek yer olan Mordor’a götürmek için kendini feda eden savaşçılardan oluşan bir ekip oluşturulur. Çok uzun ve çetin geçecek olan yolculuk başlar. Orta Dünya’nın kaderi, bu insanların ellerindedir.

Read More