Yüzyıllık Yalnızlık
Nobel Ödüllü Kolombiyalı Yazar Gabriel Garcia Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlık romanı, edebiyat dünyasına yazarın kazandırdığı “büyülü gerçekçilik” akımının en ihtişamlı örneğini oluşturuyor. Yazar çocukluğunun geçtiği Aracataca’yı Macondo adıyla fantastik bir kurguyla sunmuştur ve amacını “çocukluk günlerini sanatsal bir dille ardında bırakmak” olarak açıklamıştır.
Marquez’in içinde büyüdüğü kalabalık aile, eserinin ilham kaynağını oluşturuyor. Yazar, romanda kullandığı özgün anlatım biçimini; geleceğe dair öngörüleri olduğunu ifade ettiği babaannesinin, bu sezileri anlatırken izlediği yönteme dayandırıyor. Kitapta mekan olarak çocukluğunun geçtiği Aracataca kasabasını ele alan yazar, burayı Macondo adıyla ve olağandışı unsurlarla süsleyerek anlatıyor.
Yüzyıllık Yalnızlık; Buendia ailesinin, yapılan bir büyü sonucu akraba evliliği nedeniyle 100 yıl süren bir lanetle yaşamalarını konu ediniyor. Bu evlilik yüzünden domuz kuyruklu olan ailenin, lanetin sona ermesi için tüm üyelerinin ölmesi gerekiyor. Kitapta laneti başlatan olaylar, iki akraba olarak anlatılan Ursula ve Jose’nin evlenmesiyle gerçekleşiyor.
İkilinin doğan çocukları, başta normal bir görünüme sahip olarak dünyaya geliyor. Ancak zamanla türeyen ve soylarını çeşitli yerlerde yaşatan aile üyeleri, tekrar akraba evliliği yaptıklarında lanet gün yüzüne çıkıyor. Bir gün ailenin son üyesi olan Aureliano, kendi kaderlerinin Melquides adlı olağanüstü güçlere sahip bir çingene tarafından yazıldığı el yazmalarını okuyor. Kitabın anlatımı da esasında bu yazmadan oluşuyor.
Aureliano, yazmanın son kısmını okurken ailenin sonunun ve haliyle kendi ölümünün nasıl gerçekleşeceğini öğreniyor. Bu esnada ise köye, lanetli soyun tükenişini haber veren bir fırtına yaklaşıyor.
García Márquez’in ağzından şu sözler yer almaktadır:
“Yüzyıllık Yalnızlık’ı yazmaya başladığımda, çocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum. Çok kasvetli kocaman bir evde, toprak yiyen bir kız kardeş, geleceği sezen bir büyükanne ve mutlulukla çılgınlık arasında ayrım gözetmeyen, adları birörnek bir yığın hısım akraba arasında geçen çocukluk günlerimi sanatsal bir dille ardımda bırakmaktı amacım. Yüzyıllık Yalnızlık’ı iki yıldan daha kısa bir sürede yazdım. Ama yazı makinemin başına oturmadan önce bu kitap hakkında düşünmek on beş, on altı yılımı aldı. Büyükannem, en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sanki yalnızca gördüğü şeylermiş gibi anlatırdı bana. Anlattığı öyküleri bu kadar değerli kılan şeyin, onun duygusuz tavrı ve imgelerindeki zenginlik olduğunu kavradım. Yüzyıllık Yalnızlık’ı büyükannemin işte bu yöntemini kullanarak yazdım. Bu romanı büyük bir dikkat ve keyifle okuyan, hiç şaşırmayan sıradan insanlar tanıdım. Şaşırmadılar, çünkü ben onlara hayatlarında yeni olan bir şey anlatmamıştım. Kitaplarımda gerçekliğe dayanmayan tek cümle bulamazsınız.”
Şeyh Şamil Efsanesi: Cennetin Kılıçları
Büyük dini ve askeri lider “Dağıstan Aslanı” Şeyh Şamil’in ve Cennetin Kılıçlarının kusursuz hayat hikayesi.
1834-1859 yılları arasında yaşanan Kafkas Bağımsızlık Mücadelesi’nde Dağıstan ve Çeçenistan’ın birbiriyle çatışma halindeki aşiretleri Şeyh Şamil’in karizmatik liderliğinde birleşti. Güçlerini Kafkasya’yı bağımsızlığına kavuşturma arzusundan ve imanlarından alıyorlardı. Savaşçıları siyah cübbe giyen, siyah sancaklarını dalgalandıran ve ölüm şarkıları söyleyen Müritlerin katı disiplini hem modern Batıda hem Doğuda haksızlığa karşı direnişin en asil örneklerinden biriydi.
Şamil, büyük oğlunu esir alıp St. Petersburg’a götüren emperyalist düşmanı Çar’a yıllarca meydan okudu. Çar’ın himayesinde yetiştirilen sekiz yaşındaki çocuk Rus saray hayatının ihtişamına alıştı. Gençliğinde yeniden baba yurdunun karlarla kaplı müstahkem köylerine dönüşü onu derinden sarstı.
Yaşanan kanlı ve destansı mücadelenin hikayesini kaleme alan Lesley Blanch, acımasız dağlılarla emperyalist işgalciler arasındaki dengeyi adilce korumayı başarıyor.
Yazarın kitabı yazma serüveni tam altı yıl sürdü. Bu süreçte Rusya ve Kafkasya’da araştırmalar yürüttü. Şamil’in Türkiye ve Mısır’da yaşayan torunlarının izini sürdü.
Destansı lider Şeyh Şamil ve onun gözü kara savaşçıları günümüzde hala Rusların rüyalarına giriyor.
Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı
Carl Sagan’ın bilimsel yöntemi övdüğü ve bilim dışı yöntemlerin yanlışlıklarını anlattığı kitabıdır.
Bilimsel düşünce insana hakikat ile refah vaat etti ve bu vaadini yerine getirdiği için insanlığın büyük kısmı tarafından kılavuz olarak kabul edildi. Fakat bilimin ışığı, çevresini saran karanlığın büyüklüğü karşısında bir mum alevi kadar cılız ve savunmasız. Bu alevin sönmemesi için bilim insanlarının bu karanlıkla ve ondan çıkar sağlayanlarla mücadeleyi sürdürmesi gerek.
Carl Sagan, sahte bilim, Yeni Çağ inançları ve köktendinci fanatizm gibi düşünme biçimlerinin ürettiği mitleri sınanabilir bilimsel varsayımlardan ayırt edemezsek, hakikat ve refah yolunda ilerlemeye nasıl devam edebileceğimizi soruyor.
Sagan’a göre, bilimi kendimize kılavuz edinmezsek kendi adımıza düşünemeyiz, otoriteyi sorgulayamayız ve sonuçta devletleri yönetenlerin ellerinde oyun hamuruna döneriz; ancak yurttaşlar bilimsel bir eğitim aldıklarında ve kendi fikirlerini üretebildiklerinde, devletleri yönetenler kendileri için değil halk için çalışacaktır.
Farah Pehlevi – Anılar
Pehlevi Hanedanı’nın devrildiği 1979 İran Devrimi’nden bu yana sürgünde yaşayan İran’ın eski Şahbanusu Farah Pehlevi tarafından 2004 yılında yazılmış bir kitaptır.
16 Ocak 1979. İran için bir dönüm noktasıdır bu tarih. Ayetullah Humeyni önderliğinde gerçekleştirilen İslam Devrimi, asırlara dayanan şahlık rejimini devirerek İslam Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Mollalar ve toprak ağalarının yanı sıra özgürlük yanlısı gençlerin de desteğini alan kökten dinciler, eski rejimin kalıntılarını bir bir temizlemekle meşguldürler. İşe şahlık yanlısı generallerin ve hükümet yetkililerinin idam edilmesiyle başlanır. Öfke ve hiddet hakimdir ülkeye.
Saltanat artık yerini sürgüne bırakmıştır. İran’ın son Şahı Muhammet Rıza ve karısı, ayaklanmaların baş göstermesiyle birlikte ülkeyi terk etmiş, bir yandan tehditlerle boğuşurken, bir yandan da kendilerini kabul edecek bir ülke aramaya başlamışlardır. Üstelik Şah kanserdir.
“Ne zaman o 1979 Ocak sabahını hatırlasam, aynı derin acı gelir, yüreğime saplanır. Aylardan beri ateş ve kan içinde yaşayan başkentimiz sanki aniden soluğunu tutmuş gibiydi, insanın içini daraltan bir sessizlik çökmüştü Tahran’ın üzerine. O 16 Ocak günü ülkemizden ayrılıyorduk…”
– Farah Pehlevi-
Gurur Dünyası
William Makepeace Thackeray (1811-1863), hiciv dolu akıcı üslubuyla toplumu eleştiren bir İngiliz yazarıdır. Thackeray’ın başyapıtı olan “Gurur Dünyası” (Vanity Fair) ilk kez 1847-1848 yılları arasında aylık bölümler halinde yayınlandı. Yazar bu romanında Napolyon Savaşları sırasındaki İngiliz toplumunun zengin ve gözkamaştırıcı öyküsünü anlatır.
Yazarın eserine verdiği ikinci ad “Kahramanı Olmayan Roman” olmakla birlikte romanın akışı sırasında, en çok iki kadın karakter ön plana çıkar. Bunlar : ahlak ölçüleri oldukça farklı olan Becky Sharp ile iyi kalpli Amelia Sedley’dir. Onların öyküsü “İngiliz edebiyatında bir dönüm noktası” olarak kabul edilir.
GAZAP ÜZÜMLERİ
John Steinbeck’in tartışmasız en büyük eseri olan ve ona Pulitzer ödülünü kazandıran Gazap Üzümleri romanında yazar, Amerika’da 1930’lu yılların ekonomik kriz dönemlerini, insanlığın dramını etkileyici bir dille anlatmaktadır. Joad ailesinin özelinden, genele yansıyan bakış açısıyla emekçi insanları konu alan kitap, dünyanın önde gelen ve en çok okunan klasiklerinden biridir. 1939’da ilk kez yayınlandığında şok etkisi yaratmış ve büyük tartışmalara yol açmıştı. Tüm dünyayı etkileyen “Büyük Buhran” döneminde, tarımın kapitalistleşmesi ve krizler yüzünden yoksullaşan ve mülksüzleşen yığınların ayakta kalma mücadelesinin anlatıldığı bu destansı romanda Steinbeck, açlık, sefalet ve zorbalık yüzünden evlerini terk edip yollara düşmek zorunda kalan binlerce işçi ailesinden birine odaklanıyor. Boşa çıkan umutların, hüzne dönüşen sevinçlerin arasında insanlığın direncini ve onurunu çarpıcı bir dille anlatan, kapitalizmi iliklerine kadar eleştiren Gazap Üzümleri, 20. yüzyılın en önemli eserlerinden biridir.
Hint Astrolojisi – KETU
Tarihin bilinen tüm kehanet metotlarından günümüze kadar gelinen süreçte hiçbir kehanet metodu insanların üzerinde Astroloji kadar merak uyandırmamış ve aydınlatmamıştır. Vedic Astroloji bizleri ışığa ulaştıran en yalın, en net kehanet türüdür. Kim bilir belki de Yaratıcı kendisini anlayabilmemiz için bunca şifreyi insanoğluna bahşetmiştir. Ketu ışığında, güvensizliğin bilgeliğinde, hayatımın derin mana içeren dönüşümü ve yazılamaz olanları yazmanın cesareti ile huzurlarınızdayım. Işığı keşfettiğinizde kalp ve zihin bütünleşiyor. Evrenin analiz edilemeyecek en ufak parçasına kadar çözmeye çalıştıkça ben bir pencere buldum. Adı “cehalet” değildi. Çıkarlar ve duygular arasında dünyalar kadar fark vardır. Maddeyi bırakınca Ketu beni büyüttü. Kendi içimde yaşamıyorum, bir parçası oldum çevremdekilerin. Benim için Hint Astrolojisi bir duygudur.
AYŞEN TOK
Atatürk’ün Hatıra Defteri
Şükrü Tezer: Mustafa Kemal Paşa’nın yaverlerinden olup, 1916-1918 yıllan arasında Edirne’den itibaren Diyarbakır ve Doğu Suriye cephelerinde onun yanında ve emrinde olmuştur. Mustafa Kemal, bu dönemde yaşadıklannı not ettiği hatıra defterini kendisine vermiş, bu defter Atatürk’ün Hatıra Defteri adı ile ilk defa 1972’de Türk Tarih Kurumu tarafından Tezer’in hatıralan ve geniş açıklamalanyla birlikte yayımlanmıştır.
ÇALIKUŞU
Çalıkuşu ilk kez 1922 yılında Vakit gazetesinde tefrika edilmiş ve aynı yıl kitap olarak basılmıştır. Beşinci baskısından sonra eser, 1939 yılında bizzat Reşat Nuri Güntekin tarafından tekrar yayımlanmıştır.
Romanda, İstanbul’da köklü bir ailenin kızı olan çocuk ruhlu Feride’nin çok sevdiği nişanlısı tarafından ihanete uğramasıyla kendini öğretmenlik mesleğine adaması ve hayatını kazanabilmek için Anadolu’da şehir şehir dolaşması anlatılır.
ÇALIKUŞU, Reşat Nuri Güntekin”in en yaygın ününü kazandığı ilk romanı. Romanda, iyi öğrenim görmüş bir İstanbul kızının, Anadolu’nun çeşitli köy ve kasabalarında öğretmen olarak yaşadığı serüven anlatılır. Serüven yönü ağır basan bu romanda, kişilerin duygu dünyaları, ülke gerçeklerinden soyutlanmadan verilir. Çalıkuşu, her yaştan insanın rahatlıkla okuyup sevebileceği önemli romanlarımızdan biridir.
Oğlak Dönencesi
Sözünü sakınmayan dev bir yazardan, isyanla haykıran bir klasik: Oğlak Dönencesi. Henry Miller’ın yarı otobiyografik bir romanı.
Dünyaya biçili koordinatlara, medeniyet adı altında savaş, silah ve beton üreten düzene, insanı yok etmek pahasına köleleştiren sisteme karşı bir çığlık, gemlenemeyen bir ezgi ya da çağdaş yaşamın çarklarına atılan sert bir tekme… Henry Miller, Oğlak Dönencesi’nde rahimden mezara, kasıklardan zihne uzanıyor, benzersiz bir atlasın sayfalarını kendi renklerine boyayarak bambaşka bir dünya resmi ortaya koyuyor. Burada savaş saçma, yaşam beyhude; burada aşk siyah bir yıldızın gölgesinde ve ekmek aslanın ağzında… Burada kölelik özgürlüğü, yalanlar gerçekleri ve sürü bireyleri ezip geçiyor; burası Amerika, ama başka bir yer de olabilir; kitlelerin günbegün topluca cephelere veya işe yürüdüğü herhangi bir yer… Ve Henry Miller, akıntının tersine doğru gitmekte, kendi şarkısını haykırmakta kararlı.
Yayımlandığı günden bu yana yasaklarla boğuşan Oğlak Dönencesi, bir açıdan Henry Miller’ın yaşam öyküsü… Rahme düşmesinden aşka yuvarlanmasına, sürüye katılmasından kendi yazgısını ele geçirmesine ve dünyanın başlangıcından geleceğin müziğine varan bir öykü. Yaşam adı verilen sonsuz döngünün her zerresine uzanan bir varoluş çığlığı bu ve şiddeti dünyayı yerinden sarsmaya yetiyor.
Tek başına duracak, kendi doğrularınca yaşayacak cesareti olanlar için.