Hortlak – Stephen King (İlk Baskı)
Birleşik Amerika’da küçük bir kent, sevimli evler, ağaçlarla çevrili şirin yollar ve her yönüyle sakin bir hayat. Roman yazarı Ben Mears, çocukluğunu geçirdiği bu tatlı kente bir süre çalışmak isteğiyle geliyor. Ama kısa süre sonra karşılaştığı olaylar onu ve bütün kent halkını çağımızın çok gerilerine götürüyor. Korkunç, inanılmaz olaylar birbirini izliyor ve tanıklarını teker teker ortadan yok ediyor. Şeytan’ın etkisi artık Salem’s Lot’un her yanına yayılmıştır. Bu olaylar karşısında soğuk kanlılığını koruyan, kötülüğe karşı savaşta sonuna kadar gitmeye kararlı iki kişi var: Çok konuşmayan ama tanık olduğu olayları değerlendirebilen 11 yaşındaki bir çocuk ve şeytana karşı son, kesin bir savaş vermek üzere kısa süre sonra Salem’s Lot’a dönmesi gerektiğini bilen bir adam.
Fatımi İmparatorluğu – Ortadoğu Afrika ve Akdeniz’de İktidar Mücadelesi
İslam Dünyasındaki Üç Yüzyıllık Serüven: Fâtımîler…
Fâtımîler; Abbâsî İmparatorluğu’nun onuncu yüzyıldaki çöküşünden, on birinci yüzyılda Selçukluların Orta Asya’dan ve on ikinci yüzyılda Haçlıların Avrupa’dan Ortadoğu’ya gelişine ve imparatorluğun Selâhaddîn Eyyûbî tarafından ortadan kaldırılışına kadar, Ortaçağ İslam dünyası tarihinin merkezinde olmuştur. Fâtımî hükümdarının “İmam” ve “Halife” olarak Peygamber’in dinî ve siyasî otoritesini miras aldığını iddia etmesiyle, Ortaçağ İslamının tarihinde hayatî bir rol oynamıştır. Fâtımîler, İslam sanatına mimarî, seramik, cam, madenî ve fildişi eserlerin yanı sıra halifelerin hazinelerinin en önemli bölümünü teşkil eden kumaşlarıyla da unutulmaz katkılar sunmuşlardır.
Fâtımî İmparatorluğu, İsmailîliğin, Kuzey Afrika’nın ve Mısır’ın tarihi serüvenini, Fâtımî hanedanının tarihi serüveniyle birlikte tutarlı bir hikâyeye dönüştürüyor. Bu hikâye İslam’ın geniş tarihinde kendine güçlü bir bağ buluyor ve okuyucular Fâtımî İmparatorluğu’nun tarihi önemini yeniden keşfediyor.
Mısır’ın fethi, devletin kuruluşu, imparatorluğun teşekkülü, el-Hâkim bi-Emrillâh’ın hükümdarlığından sonra gelen siyasî kriz, siyasî ve ideolojik bakımdan rejimin yeniden inşası, hanedanın yön değiştirmesi ve sonrasında gelen başarısızlıklarla beraber imparatorluğun tarih sahnesinden çekilişi, belgesel tadında bir üslupla okuyucuyla buluşuyor.
Londra Üniversitesi Şarkiyat ve Afrika Araştırmaları Okulu (SOAS), Kuzey Afrika Tarihi Bölümü’nden emekli öğretim üyesi Michael Brett’in yarım yüzyılı aşan araştırmalarının ürünü olan Fâtımî İmparatorluğu, üç yüzyıla yakın bir süre boyunca, Ortadoğu, Afrika ve Akdeniz’de hüküm sürerek, tarihte siyasetten sanata dek önemli izler bırakmış bir hanedanın sıra dışı öyküsü…
Biri Beni Dinliyor – Yaşanmış Koçluk Hikayeleri
“Bir akşam ilk sayfasını okuyarak başladığımda sabahın ilk ışıklarıyla kendimi son sayfada buldum. Sonraki akşam tekrar okudum, sonra bir daha okudum. Profesyonel hayata dair hepsi birbirinden kıymetli insani konular işleniyor bu diyaloglarda. Bu kitabı sonuna kadar, sonundaki sürprizle beraber okumanız lazım. Her bir hikâye profesyonel dünyanın “ben bütün problemlerimi kendi başıma anlar ve çözerim” diyen büyük çocukları için bedavadan tecrübe aktarımı. Bu hikâyelerin onları büyüteceği kesin.”
Öteki Tarih 1-2-3
ABD’de 1929 Dünya Büyük Buhranı patlak verdiğinde Türkiye olumlu bir döneme adım atmak üzereydi. Çünkü 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması’nın parçası olan gümrük duvarlarını düşük tutma zorunluluğu 1929 yılında sona eriyordu. Ayrıca o yıl iyi bir hasat yapılması bekleniyordu. Ancak iç ve dış koşulların birleşmesiyle durum birden tersine döndü. Halkta biriken öfkeyi tahliye etmek için Ankara tarafından kurdurulan Serbest Fırka 98 gün sonra yine Ankara tarafından tarihe gömüldü.
10 Mayıs 1931’de toplanan Üçüncü Kurultay’da Mustafa Kemal CHP’nin ’Ebedî Genel Başkan’ı ilan edildi. Kemalizm partinin resmî ideolojisi oldu ve Altı Ok (cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik ve inkılapçılık) ilkesi kabul edildi. Türkiye Cumhuriyeti halkının ’sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış bir kitle’ olduğu ilan edildi ve partiye sınıf kavgasına mahal vermeyecek şekilde toplumsal katmanların uyumunu sağlayacak kanunlar çıkarma görevi verildi. Ardından partinin kuruluş misyonuna uygun olarak, Halkevleri, Türk Tarih Tezi, Güneş Dil Teorisi, İskân Kanunu, Soyadı Kanunu, ‘Vatandaş Türkçe Konuş!” kampanyaları, operalar, güzellik yarışmaları, yurdun dört bir yanında boy gösteren Atatürk heykelleri, ‘milli’ bayramlar, şapka-tayyör giymek gibi uygulamalarla Batılı anlamda modern bir ulus-devletin tepeden inme inşaasına hız verildi.
Recep Peker, 1934-1935 yılları arasında İstanbul Üniversitesi’nde verdiği İnkılap Tarihi derslerinden birinde, projenin başındaki ‘Şef’in tarifini şöyle yapmıştı: “Şef, bir siyasi partinin bütün ana düşüncelerini, iradesini, yapış kuvvetini ve şerefini temsil eder. Şef, kendi ruhunda beslediği heyecan ve hararetle partisini ve muhitini ısıtır, aydınlatır…” 1936’da Recep Peker durumu tekrar özetledi: “Türkiye Cumhuriyeti bir parti devletidir, parti devletle birlikte çalışır.” 1937’de görünüşte devletçilik-liberalizm kavgası Başbakan İsmet İnönü’nün başını yedi.
Camiu’d-Düvel | Selçuklular Tarihi 1-2
Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah’ın Câmiu’d-Düvel adlı büyük eseri, daha çok müellifin adına nisbetle Müneccimbaşı Tarihi olarak şöhret kazanmıştır. Bir umumi İslam ve Türk tarihi olan bu muazzam eserin önemi hemen anlaşılmış olmalı ki yazılışından otuz sene sonra, Damad İbrahim Paşa’nın gayretiyle Şair Nedim başkanlığındaki bir heyet tarafından Sahâifü’l-ahbâr adıyla Türkçe’ye tercüme edilmiştir. Telifinden itibaren bir kaynak olarak kullanılan eser Türkçe’ye çevrildikten sonra, aslı uzun süre unutulmuş ve son zamanlara kadar ekseriyetle Türkçe tercümesi kullanılmıştır.
Ancak Türkçe tercüme, yani Sahâifü’l-ahbâr, Arapça metne bağlı tam bir tercüme değildir. Eksik, hatalı ve tam bir tercümeden yoksun olması nedeniyle bundan istifade etmenin ilmi yönden sakıncalı olduğu anlaşıldığından, eserin Arapça aslının tamamının neşredilmesi için bazı teşebbüslerde bulunulmuş ise de bugüne kadar gerçekleşmemiştir. Bununla beraber eserin bazı kısımları zaman zaman tercüme edilmiş ve neşredilmiştir.
Duygu Şifresi
Duygu şifresi adlı bu kitapta, ünlü holistik hekim ve konuşmacı Dr. Bradley Nelson, bilinçaltı zihnin içsel işleyişini ustalıkla gözler önüne seriyor. Başımızdan geçen önemli olayların nasıl bazı enerjileri vücudumuza hapsettiğini ve böylece birtakım hislerimizi nasıl tutsak duygular haline getirdiğini ortaya koyuyor.
Dr. Nelson, tutsak kalmış duyguların ağrılara, organların kusurlu çalışmasına ve en nihayetinde de hastalıklara nasıl sebep olduğunu kısa ve net bir şekilde açıklıyor. Tutsak duygular, düşüncelerimiz, seçimlerimiz ve başarılarımız üzerinde önemli etkiler oluşturabiliyor.
Belki de Dr. Nelson’ın yaptığı en önemli keşiflerden biri, tutsak duygu enerjilerinin genellikle kalbin etrafında toplandığını bulmasıdır. Tutsak duygular özgür bir biçimde sevmemizi ve kendimizi sevdirmemizi engelleyen bir “kalp duvarı” yaratır.
Duygu şifresi, size iç dünyanızdaki görünmez yüklerden kurtulmak için izleyebileceğiniz basit ve güçlü bir yol tarif eder. Tutsak duyguları serbest bırakmak genellikle fiziksel sorunların ve engellerin aniden ortadan kalkması, kötü seyreden ilişkilerin hızla düzelmesi gibi sonuçlar doğurur.
Yazarın yıllar süren klinik çalışmaları sırasında kaydettiği gerçek olay örneklerine yer veren Duygu şifresi, kendini iyileştirme konusunda bir klasik olmaya aday, yeni, farklı ve güvenilir bir çalışma.
Sıradışı Yolculuk (Ataköy Marina Yacht Club Yayınları)
Altı yıllık gözü pek yolculuğu sırasında, dünyanın en alçak (Lut Gölü /İsrail) ve en yüksek (Titikaka Gölü /And Dağları) su kütlelerini küçük bir tekneyle gezen Tristan Jones, yeryüzünün çevresini iki kez dolaşacak kadar mesafeyi, kendi deyimiyle, “insanın dayanma gücü sınırının bin kez ötesine geçerek” kat etmiştir. Bir solukta okunacak bu etkileyici macera öyküsü insan azminin de bir belgesidir. Fazlasıyla sıradışı macerasına kattığı deniz kokulu çarpıcı anlatımı, zengin tarih bilinci ve Galli nüktedanlığını gözler önüne serer.
Amacına öylesine kilitlenmiştir ki, karşılaştığı tehlikeler ne denli büyük olursa olsun, asla vazgeçmez: Ne Kızıldeniz’de seken kurşunlar, ne Ümit Burnu açıklarında teknenin alabora olması, ne Amazon’da çekilen açlık, ne dünyanın en zor akıntısına karşı 3000 mil boyunca verilen mücadele ne de sonunda efsanevi Güneş Adası’na ulaşmak için sarp And Dağları’nda tekneyi karadan deniz seviyesinden 3 mil yukarı taşımak. Ve tüm bunların ardından gelen, mücadelelerin en beteri: 6 bin mil boyunca haritası çizilmemiş nehirlerde, yeniden okyanusa kavuşabilmek için ıstırap içinde yolunu bulmaya çalışmak!
Yüzbaşı Selâhattin’in Romanı
Selahattin 1894’te doğdu. Mahalle mektebine gitti. Edirne Askeri İdadisi’ni bitirdi. İstanbul’da Harbiye’den mezun oldu. İtalyan Harbi’ni Çanakkale’de yaşadı. Balkan Harbi’ne katıldı. İstanbul’da İttihat ve Terakki’nin eylemlerine karıştı. Birinci Dünya Savaşı’nda Beşinci Kuvve-i Seferiyye Karargahı’na tayin edildi. İran ve Kafkas muharebelerinde dövüştü. Bağdat’ı savundu.
Bakü’nün zaptında bulundu. 20 Aralık 1914’te İstanbul’dan 20 yaşında bir teğmenken ayrılmış, Turan’ı fethetmeye çıkmıştı. 5 Şubat 1919’da 25 yaşında bir yüzbaşı olarak, yenik ve yıkık Osmanlı payitahtına döndü.
Yüzbaşı Selahattin’in Romanı, yalnız kendisinin değil, bir kuşağın romanıdır. Bu romanda, değer yargılarıyla birlikte çöken Osmanlı İmparatorluğu yerine yeni bir imparatorluk kurmak isteyenlerin dramı ve devletin çöküşünü durdurmak isteyen asker kuşağının fedakârlık destanı yer alıyor. Bu roman, yakın tarihimizin gerçeklerini dile getirmekte, pek çok yönü aydınlanmamış bir devreye ışık tutuyor.
Küçük Bahçe
“Mekân değerli bir varlık olduğundan, sahip olduğunuz her santimin keyfini sürmeniz akıllıca bir davranıştır. İster pencere pervazı, ister dam, ister balkon, ister giriş kartındaki avlu olsun açık hava mekânlarını kullanmak evinizin sınırlarını genişletmenin keyifli ve zarif bir yoludur.”John Brookes
Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası | “Celali İsyanları”
Cumhuriyet dönemi tarihçiliğimizin bir klasiği. Osmanlı tarihinin en parlak dönemi sayılan 16. yüzyılın ortalarında başlayıp 17. yüzyılın ilk çeyreğine kadar süren birbirine eklemlenmiş toplumsal karışıklıklar, devlet otoritesine güçlü başkaldırılar dizisinin nedenleri, özellikleri, sonuçları ilk kez bu çalışmada bütün kapsamıyla ortaya konmuştur.
Osmanlı Devleti’nin temel coğrafi ve toplumsal dayanağı olan Anadolu’da ortaya çıkan bu olaylar dizisi sosyal ve iktisadi düzeni altüst etmiş, izleri günümüze kadar gelen “büyük kaçgun” gibi bir olguyu yaratmış, devlet açısından da vergi gelirlerinin azalması, asâyişin bozulması, kentlere göçün artmasının yarattığı çok boyutlu sorunlar gibi sonuçlar doğurmuştur.
Osmanlı tarihinin klasik bölümlenmesindeki “duraklama dönemi”ne girişin ana nedeni sayılabilecek “Celâlî İsyanları”
bu kitapla Türk tarih literatüründeki yerini almıştır.