Mitolojinin Gücü – Kutsal Kitaplardan Hollywood Filmlerine Mitoloji ve Hikayeler
31 Ekim 1987’de aramızdan ayrılan Joseph Campbell dünyanın mitoloji alanındaki en önemli otoritelerinden biriydi. Aynı zamanda akademisyen, yazar ve öğretmen olan Campbell’a göre mitoloji evrenin müziğidir.
Televizyon gazetecisi Bill Moyers ile Joseph Campbell’ın diyaloglarını içeren bu kitap, PBS kanalı için çekilen 6 bölümlük bir televizyon programını temel alıyor.
Tüm yaşamını mitolojiye adayan Joseph Campbell, Bill Moyers’ın mitoloji ve hayatla ilgili tüm sorularına içtenlikle cevap veriyor. Neden herkesin mitolojiye ihtiyaç duyduğunu anlatıyor. Aşk, evlilik, çocuklarımıza anlattığımız hikâyeler, kurban kültürü, yaşam yolculuğumuz gibi modern dünya hallerini antik mitoloji bağlamında öyle bir ele alıyor ki önünüzde bambaşka bir bakış açısının belirdiğini fark ediyorsunuz.
Campbell ve Moyers, evlilik kurumundan, doğum yapan bakireye, Yıldız Savaşları’ndaki Luke Skywalker gibi kurtarıcı figüründen kahraman figürlerine pek çok mitolojik motifin gündelik hayatlarımızla ilişkisini gösteriyor. Karmaşık ve soyut gibi görünen bu konuları anlaşılır soru-cevap üslubuyla günlük hayata taşıyor. Mitolojinin Gücü, Joseph Campbell’ın tüm eserlerinin herkesin anlayabileceği muhteşem bir özeti.
Pandora – İlk Kadın
“Pandora’yı gören herkes şaşkına döner; nefesleri kesecek kadar güzeldir. Güzellik ve çekicilikle parıldamaktadır, ona âşık olmadan, arzulamadan, cezbe gelmeden bakmak imkânsızdır. Böylece Zeus suni biçimde yaratılan bu mahlûkun bütün kadınların atası, ilk kadın olduğunu ilan eder. İlk kadına Pandora denilir zira o bütün (pan) tanrıların insanlara armağanıdır (doron).”
“Niçin bir değil de iki cinsiyet var?” Bu basit ve çok temel sorunun Antik Yunandaki karşılığı Pandora mitidir. Pandora, İlk Kadın ünlü tarihçi, usta antropolog Jean-Pierre Vernant’nın verdiği bir konferans metninden oluşuyor. Vernant kadının yaratılışı ve cinsiyet farklılığı teması etrafında gelişen bu anlatıyı özlü ama derinlikli biçimde yorumluyor. Mitlerin anlamını bir ustanın ağzından dinlemek isteyenlere…
Toyota Tarzı – Hizmette Mükemmellik | Hizmet Şirketlerinde Yalın Dönüşüm
Hizmet Şirketlerinde Yalın Dönüşüm
Müşterileri mest eden ve kârları artıran başarılı, gerçek bir yalın kültür yaratmanın anahtarı
Dünyanın çok satan yalın uzmanı, hizmet tabanlı organizasyonlara Toyota Tarzı ile nasıl yalın olunacağını, değer kazanılacağını ve sonuç alınacağını gösteriyor!
Her seviyedeki hizmet profesyonelleri tarafından okunması gereken bu temel kitap, çok satan Toyota Tarzı serilerindeki ispatlanmış yalın prensipleri alır ve başarı için hizmet kalitesinin elzem olduğu endüstrilere doğrudan uygular.
Jeffrey Liker ve Karyn Ross, size ünlü 4P modelini kullanarak organizasyonunuz genelinde yalın uygulamaların nasıl geliştirileceğini gösteriyorlar. İster bir üst düzey yönetici, müdür, danışman veya her gün müşterilerle ilgilenen bir ön saha çalışanı olun, yalının sunduğu bütün avantajlara nasıl sahip olacağınızı öğreneceksiniz.
Kılavuzunuz olarak bu kitap ile net bir yalın anlayışı kazanacak ve müşterilerinizin her birini şaşırtıp onları memnun edecek süreçlerinizi ve çalışanlarınızı geliştirmek için gerekli prensipleri, uygulamaları ve araçları keşfedeceksiniz. Bu yerinde test edilmiş teknikler, hizmetlerinizde sürekli iyileştirmeler yapmanıza, operasyonlarınızı düzgünleştirmenize ve müşterilerinize sürekli artan değer eklemenize yardım etmek için tasarlanmışlardır.
Sağlık, sigorta, finansal hizmetler ve telekomünikasyonu içeren bir dizi hizmet sektöründeki yalın odaklı başarıların büyüleyici vaka çalışmaları, yalın prensiplerin ve uygulamaların üretimde olduğu kadar hizmette de işe yaradığını göstermektedir.
Fatih Sultan Mehmed ve Zamanı
“Babinger, bugüne kadar asla aşılamamış bir Fatih çalışması yayımladı. Çıkar çıkmaz büyük gürültüler koparan Fatih Sultan Mehmed ve Zamanı … elli yıldır herkesin aleyhinde bulunduğu, aleyhinde bilim adamlarınca bunca makalenin yazıldığı efsanevi kitap, asıl yayımlanması gereken dilde, Türkçede.”
–Halil İnalcık
Bu klasik biyografi, 1453’teki ünlü Konstantinopolis kuşatmasından Osmanlı İmparatorluğu’nu güvenli bir sınıra ulaştıran sayısız sefere kadar, İmparator II Mehmed’in hayatındaki olayları anlatmaktadır.
“Büyüleyici. Türklerin onu padişahların en büyüğü ve askeri hünerde, devlet idaresinde, sanat ve bilim hamiliğinde dünya tarihinde benzeri olmayan bir şahsiyet olarak görmeleri şaşırtıcı değildir.”
–Robert Kirsch, The Los Angeles Times Book Review
“Babinger’in kitabı hâlâ, bir sultan üzerine Doğu ve Batı kaynaklarına dayanılarak yazılmış ve aynı zamanda kurumsal örgütlenmeler ile kültürel faaliyetleri irdeleyen tek geniş kapsamlı kitap olmayı sürdürmektedir.”
–William C. Hickman
Travma ve İyileşme
“Vahşete verilen olağan tepki, onu akıldan çıkarıp atmaktır. Sosyal anlaşmanın belli ihlalleri, yüksek sesle söylemek için fazlasıyla korkunçtur; bunun kelime karşılığı, ‘dile getirilemez’dir.”
Savaş gazileri, ev içi şiddet ve tecavüz mağdurları, çocukluk istismarı ve ensest kurbanları… “Dile getirilemeyen”in, vahşetin tanıkları… Ve taraf tutmak zorunda olan seyirciler… Failin tarafını tutmak caziptir çünkü her fail, seyircinin hiçbir şey yapmamasını ister. Kötü olanı görmemenin, duymamanın, konuşmamanın evrensel arzusuna başvurur. Ve kuvvetli bir insan hakları hareketinin yokluğunda, aktif tanıklık süreci kaçınılmaz olarak unutmanın aktif sürecine teslim olur. Bastırma, çözülme ve inkâr, bireysel bilinç fenomeni olduğu kadar sosyal bir fenomendir de.
Judith Lewis Herman, travmayı tıp literatüründe bir hastalık olarak kabul ettiren ve bu bakımdan tıp tarihine geçen Travma ve İyileşme adlı bu çalışmasında, özellikle ev içi ve cinsel şiddet konularına eğilirken, hiç kimsenin travmaya tek başına göğüs geremeyeceğini vurguluyor. Hastalığın doğru teşhis edilmesi, hastanın güvenliğinin sağlanması ve hastayla terapist arasındaki ilişkinin, iyileşmeye giden yolun temel basamakları olduğunu belirten Herman, geçmişte ve günümüzde gerek psikiyatri alanında, gerekse toplumsal yaşam ve hukuk düzleminde hâkim olan patriarkal anlayışın kadın sorunlarına, özellikle de kadına yönelik şiddet ve tecavüz sorunlarına eğilmede yetersiz kaldığını, hatta yanlış sonuçlara vardığını ileri sürüyor. Travma ve İyileşme, mağdurların tanıklığına başvurularak yapılmış, bu alandaki büyük boşluğu dolduracak, hem doktorların hem de konuyla ilgili herkesin okumadan geçemeyeceği kapsamlı bir çalışma.
Lemurya Yolu – Asli Doğanızı Hatırlamak
“Lemurya Yolu, Lemurya Uygarlığı’nın ve daha da önemlisi, bir Lemuryalı olmanın ne anlama geldiğinin büyüleyici bir anlatımını sunuyor.
Yazar-medyum Lauren O. Thyme (Sareya Orion ile birlikte), Lemuryalı Büyüklerin aktardıkları bilginin rehberliğiyle Lemurya toplumunu, yaşam tarzını, prensiplerini, felsefesini, işlerini, geleneklerini ve Işık tapınaklarını şaşırtıcı bir ayrıntıyla ve ustalıkla anlatıyor.
Lemurya topluma, bireye ve dünyada barış içinde bir arada var olmaya değer veren, üçüncü boyutun mücadele ve çatışma sorunlarını aşmış bir uygarlıktı. Dünya üzerinde daha önce ve sonra benzeri görülmemiş bir uygarlıktı. Tekamül ederek yükselmiş ve tam bilinçli bir uygarlık olmuştu. Aslında, onun Dünya üzerindeki en yüksek uygarlık düzeyine eriştiğine inanılır. Lemurya Yolu bu büyüklüğü kendi içimizde hatırlamamıza yardımcı olacaktır.
Kod Adı Çiçero – İkinci Dünya Savaşı’nın En İlginç Casusluk Vakası
Yıl 1943; İkinci Dünya Savaşı’nın tüm tarafları için en şiddetli ve entrika dolu dönemi: Almanya’da Naziler soykırıma devam ediyor, İngiltere Ege açıklarında tehlikeli bir oyun oynuyor ve Türkiye iki tarafın baskılarına karşı tarafsız kalmaya çalışırken kendi savaşını veriyor.
İşte böylesi karmaşık bir dönemde kimsenin tahmin edemeyeceği bir casus çalışmaya başlıyor: Arnavut asıllı bir Türk olan Elyasa (İlyas) Bazna, uşak olarak çalıştığı İngiliz büyükelçiliğindeki konumunu kullanarak elde ettiği belgeleri Almanlara satıyor. Ankara-Berlin arasında dört ay boyunca devam eden bu casusluk oyunu, sonunda Bazna’nın en derin kâbuslarında göremeyeceği kadar büyük bir hayal kırıklığıyla sonlanıyor. Kod Adı Çiçero İngilizlere duyduğu nefretle yola çıkan hırslı bir adamın, savaşın kaderini değiştiren bir casusa dönüşmesinin tarihi kanıtlara dayanan ilginç ve heyecanlı hikayesi.
Sınır Tanımayan Feminizm | Teoriyi Sömürgeleştirilmekten Kurtarmak, Dayanışmayı Örmek
Üçüncü Dünyalı kadınları ve feminizmin siyasetini analiz etmek için bir zemin oluşturmak hiç de kolay bir iş değildir. İlk olarak, tanıma ilişkin sorular karşımıza çıkar: Üçüncü Dünya nedir/kimdir? Üçüncü Dünya kadınları bir seçmen kitlesi oluştururlar mı? Oluştururlarsa, hangi temelde? Üçüncü Dünya kadınlarının siyasal mücadelelerinin mutlaka “feminist” olduğunu varsayabilir miyiz? Feminizmi biz nasıl tanımlıyoruz, onlar nasıl tanımlıyorlar? İkinci olarak bu siyasetin bağlamına ilişkin sorular vardır: Üçüncü Dünya kadınlarının feminizme yönelmelerinin haritasını çıkarmak için hangi tarihten/kimin tarihinden besleniyoruz? Toplumsal cinsiyet, ırk ve ulus meseleleri Üçüncü Dünyadaki feminizmlerin belirlenmesinde birbiriyle nasıl kesişir? Sömürgeleştirilmiş halklar hakkında bilgiyi kim, hangi alandan/hangi noktadan üretir? Bu bilginin bilimsel parametreleri nelerdir? Üçüncü Dünya kadınlarının kendilerini ve failliklerini belirleyip konumlandıracak olan yöntemler nelerdir? Tanıma ve bağlama ilişkin soruların üst üste geldiği açıktır. Aslında daha karmaşık, nüanslı soru sorma biçimleri geliştirdikçe ve akademik çalışmalar, ilgili pek çok alanda sömürgeciliğin, kapitalizmin, ırkın ve toplumsal cinsiyetin birbirlerinden ayrılamayacak kadar ilişkili tarihleri ele almaya başladıkça tam olarak kavramsal haritalarımızın kendisi yeniden çizilecektir. Tanımları ve bağlamı nasıl ifade ettiğimiz, hangi temelde bazı durumları diğerlerinin önüne koyduğumuz ve kavramsal haritamızda süregiden değişiklikleri nasıl anladığımız, Üçüncü Dünya feminizmlerinin özel kartografyasını çıkarırken karşılaştığımız önemli sorulardır.
Şah İsmail Tarihi / Rumlu Hasan
Şah İsmali, öteki adıyla Hatai beş yüz seksen yıl önce vefat etmiştir. Aradan geçen bunca yıla karşın O, Anadolu ve Balkanlar’da yaşayan bir kısım halkın gönlünde tüm canlılığı ile yaşamakta, toplumsal etkisini de hala sürdürmektedir.
İlginçtir bunca yakınlığımıza karşın Şah Hatai ve onun kurduğu Safevi Devleti hakkındaki bilgilerimiz tümüyle yanlıdır. Çünkü bilgilerimizin kaynağı, Şah İsmail’i yok etmeye azmetmiş, Osmanlı imparatorluğunu’na hizmet edenlerce kaleme alınmış kitaplardır.
Bu kitap Anadolu’dan göçerek Şah İsmail’in sarayında hizmet görmüş, Rumlu Hasan tarafından kaleme alınmıştır.
Noktanın Sonsuzluğu
“Noktanın Sonsuzluğu“, tasavvufun temel kavramlarını derinlemesine açıklayan bir kaynak kitaptır. Lütfi Filiz’in yıllar süren sohbetleri, konuşmadaki akıcı üslup korunarak ve dilin anlaşılır olmasına özen gösterilerek hazırlanmıştır. Tevhid, Vahdet, Mürşit, Sohbet, Mürit, Seyr-i Sülük ve İnsan-ı Kamil konularını içermektedir.
Kulluğunun son noktasına gelen insan hiçtir ve Hep’e aynı olmuştur. Hep, kendini hiçe ulaşan kulunda görmeye başlar.
Zatı itibarıyla Allah, sonsuz bir deniz. İnsan ise o denizden alınmış bir damla su gibidir. O damlanın denizden alındığının ve aslının su olduğunun bilinmesi önemlidir ki bu da denizdeki ve damladaki zatın, yani hakikatin faklı olmaması demektir.
An denen nokta, aşk noktasıdır. O noktanın verdiği hareketle dolaşma, gezinme ve uzaklaşma olunca, zaman kavramı ortaya çıkar. O noktada ne derinlik, ne uzunluk vardır ama uzaklaşılınca zaman ortaya çıkmaktadır.
Tevhidde biren başka bir şey yoktur. Her şey birin bir başka bire eklenmesiyle ortaya çıkar. Burada görülen çokluk, birin aynalardaki görüntüsünden başka bir şey değildir.
Elh-i tevhid bilerek, Allah için çalışır. Diğerleriyse kendileri için çalıştıklarını zannederek, bilmeden. Allah için çalışırlar.