• Bize Ulaşın
    0537 364 0921
  • Bostancı / İstanbul

Merhamet ve Metanet – Bir Psikoloğun Eşinin Hastalığına ve Ölümüne Tanıklığı

Merhamet ve Metanet, Ken Wilber ile eşi Treya Killam Wilber’in, Treya’nın hastalığı, ölüm olgusuyla karşılaşması ve sonunda ölümü ile biten beş yıllık serüvenlerinin etkileyici bir hikayesidir. Bu gerçek hayat hikayesi ve aşk öyküsü, hayatın basamaklarında insanın durumuna dair bütünlükçü bir bakış açısı sunmaktadır. Yazarın hastalıklara klasik ve yeni tıbbi çözümleri sorgulayan sunuşu, Treya’nın sağlığı ve maneviyatına dair içten ve samimi anlatışıyla birleşince, önümüze ta bir portre çıkmaktadır. İnsan ruhunun gücü ve güzelliği üzerine olağandışı bir deneyimi aktaran Merhamet ve Metanet, aynı zamanda maneviyat/din ayrımı, psikoterapi-kadın duyarlılığı ilişkisi ve meditasyon ile onun günümüz dünyasındaki yeri üzerine sağlıklı içten bakışlar sağlamaktadır.

Read More

Sahibini Arıyan Mektuplar | Ümit Yaşar Oğuzcan

İkinci Mektup:

Aramak… Ömür boyunca aramak… Yanlız seni aramak… Paslı teneke kutularda, küf kokan dolaplarda, çerçevelerde, tenhalarda, ağaç diplerinde, sonra vapurlarda, trenlerde hep seni aramak. Belki bu şehirde değilsin. Ne çıkar? Seni arıyorum ya. Belki de aynı sokakta evlerimiz, sabahları beni görüyorsun işime giderken. Sonra akşamı bekliyorsun, alacakaranlığı… Beni bekliyorsun ya da bir başkasını, bir başkasını…

Hiç gel demiyeceğim sana. Aramak neredeyse ben oradayım. Ayaklarım ne güne duruyor? Yok yok birden karşıma çıkma. Kaç,saklan. Seni aramak istiyorum.

Git bu şehirden haydi git. Dağlara çık, o uzak dağlara. Rüzgârların krallığında hüküm sür. Baktın ki oraya geldim, yine kaç. Başını al, açıl denizlere. Gemilerin en güzeli, en büyüğü dilediğin limana götürmeli seni, dilediğin yerde demir atmalı. Ben küçük bir balıkçı kayığı ile peşinden gelsem yeter. Seni arıyorum ya!

Bir yıl, beş yıl, on yıl değil; beşikten mezara kadar aramalı insan, ama ne aradığını bilmeli. Yaklaşıp uzaklaşmalı aradığından. Okyanus dalgaları üstünde bir küçük tekne gibi alçalıp yükselmeli. Yalınayak koşmalı yollarda, ayaklarını sivri taşlar kesip kanatmalı. Çöllerden geçmeli yolu, yanmalı kavrulmalı. Sonra gözün alabildiğine ak, soğuk ülkelere düşmeli. Buzlar kırılmalı ayaklarının altında, üstüne kar yağmalı.

Bir gün bulacaksam bile parça parça bulmalıyım seni. Ayaklarını Afrika’dan getirip bir kağıt üzerine yapıştırmalıyım, saçların Sibirya’da olmalı, dudakların Çin’de. Gözlerin Hindistan’da bir mabudun gözleri olmalı, ellerin İtalya’da bir heykelin elleri. Bulsam da seni parça parça bulmalıyım.

Yine de bir yerin eksik kalmalı.
Yeniden yollara düşmeliyim, onu aramalıyım.
Ve tam seni tamamladığım anda ölmeliyim.

Read More

Yılların İzinde Türk Sineması

Agah Özgüç’ün 58’inci kitabı ‘Yılların İzinde Türk Sineması’ .
“Sinemamızın her 10’ar yılı kendi içinde öyküsü olan zaman dilimleridir. Kitapta bu 10’ar yılları tanıtıyorum. Sinemamızla ilgili pek çok bilgi ve belgeyi gençlere, gelecek nesillere aktardığım için mutluyum.”

Read More

Nazım Hikmet’in Yolculuğu

Nâzım Hikmet genç yaşlarından itibaren iyi ve büyük işler yapabilmenin hayalini kurdu, planlarını yaptı. Hep bunu düşünerek yolculuklara çıktı, şiirler yazılar yazdı, zindanlarda yattı. Bu inceleme Nâzım’ın büyük yolculuğuna bir eşlik çabasıdır.

Büyük dedeleri Müşir Mehmet Ali Paşa ve Mustafa Celâleddin, Alman ve Polonyalı isimleriyle dünyaya gelseler de kendilerine vatan seçtikleri Osmanlı için yaşamlarını feda etmişlerdir. Nâzım’ın şairliğinin, halkına adanmışlığının, mavi gözlerinin, resim sevgisinin geldiği yerdir. Nâzım Hikmet’in Yolculuğu köklerine yürür…

1902’de Selanik’te dünyaya gelir ve ailesiyle Diyarbakır, Konya, Halep dolaşır. Bahriyeli Nâzım İstanbul’da derin bir soluk alacaktır. Ve zihninde kurtuluş düşüncesi, şiirleriyle Anadolu’ya yürür, yanında Vâlâ Nureddin… Mustafa Kemal tarafından kabul edilirler. Nâzım Hikmet kararlılıkla yürür. Şiir, tiyatro, yazarlık, öğrencilik Moskova’da yeni bir dünya görüşü tanır. Tadına doymak istemez belki, hapsi göze alarak döner ülkesine. İlk kez tutuklanır Hopa’da. Sultanahmet ve Ankara Cezaevleri. Takunyalı fotoğraflar devri başlamıştır… Nâzım direnir, yürür.

Putları yıkmaya soyunur. Özünü, biçimini, söyleyişini, şiirini arar durur.
Büyük bir ailesi olur. Celile, Hikmet, Samiye, Yahya Kemal, Vâ-Nû, Nüzhet, Şevket Süreyya, Lena, Piraye, Memet, İpekçi, Serteller, Naci Sadullah, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Ahmet Emin Yalman, Münevver, Mehmet, Ekber, Vera, vd. Nâzım Hikmet’in Yolculuğu yoldaşlığa yürür.

Bu bir “Nâzım Hikmet Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey” kitabı değildir. Aynı zamanda bilinmeyen önemli ayrıntılarla, ilk kez bu kitapta yayımlanan belge, fotoğraf, yayın ve resimler aracılığıyla karşılaşacaksınız.

Read More

Edebiyat Üzerine Makaleler

Bir Türk felsefesi yoktur, fakat bir Türk edebiyatı vardır ve bu edebiyat, duygular, hayaller ve semboller vasıtasıyla Türk milletinin hayat karşısında aldığı tavrı, yani Türk’ün insan, kainat, toplum, din hakkındaki görüşlerini canlı bir şekilde ifade eder. Felsefe, doğuda ve batıda efsanelerin, dinlerin ve edebi eserlerin yorumundan doğmuştur. Eğer, bir Türk felsefesi yaratılacaksa, bunun kaynağı, hiç şüphesiz Türk edebiyatı olacaktır. Türkler, edebi eserler vücuda getirmişler ve severek okumuşlardır ama onların derin manaları üzerinde düşünmemişlerdir. Türkiye’de en basit şekli ile edebiyat tenkidi, Tanzimat’tan sonra başlar. Bunların büyük bir kısmı sövme, övme veya basit dil ve tarih yanlışlıklarının tesbitinden ibarettir. Edebi eserlerin ilmi olarak incelenmesi Ord. Prof. Dr. Fuad Köprülü ile başlar. Köprülü, Türk edebiyatı ile Türk tarihi arasında bağlantılar kurar, Nurullah Ataç, derine inmeyen izlenimci bir tenkitçidir. Kendisi de bir sanatkar olan Ahmet Hamdi Tanpınar (1901 – 1962) Türk edebiyatına yaratıcı bir gözle bakar. Onun başkalarına üstün olan tarafı, tarih ile beraber sosyoloji, psikoloji ve felsefe kültüre de sahip oluşudur. O, Türk edebiyatını zengin bir kültüre dayanan bir bakışla yorumlar. Bunu ona ait XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi ile Dr. Zeynep Kerman’ın toplayarak bir araya getirdiği Edebiyat Üzerine Makaleler’de açık olarak görürüz. Bu makaleler Türk edebiyatı üzerinde yeni yorumlar yapmak isteyenlerin mutlaka okumaları gereken kaynaklardır. Bilhassa üniversite öğrencileri ile serbest düşünceli aydınlar, onlarda ciddi olarak tartışabilecekleri pek çok yeni görüşler bulacaklardır.

Read More

Cehennem Meleği Ralph ‘Sonny’ Barger

Kitabın yazarının katılmasıyla bir Amerikan efsanesine dönüşecek olan Cehennem Melekleri Motorsiklet Kulübünün gerçek hikayesi, biraz da Amerikanın Kötü çocuklarının hikayesidir. ‘Çoğumuz liseyi bırakmış, yirmilerinin başlarında birbirine sürtecek iki beş sentliği olmayan gençlerdik. Arkadaşlarımızın garajlarında yaşıyorduk, sahip olduğumuz tek şey sırtımızdaki giysiler ve bacaklarımızın arasındaki motorlardı.’ Efsanenin doğduğu yıllar müziğin, rock’ın roll’un ve uyuşturucunun yıllarıydı. Bu kötü çocukların efsanesinde farklı olarak silahlar, mahkeme salonları, hapishane hücreleri ve rüzgarla konuşan insanlar vardı. ‘Bu Sharon’la ilk buluşmamdı ve bildik şeyler oldu: bir silah alımı ve seconal aşırı dozu.’ ‘Ginsberg’i ve onun tuhaf şiirlerini biliyordum ama yine de sakallı bir yahudinin oturma odamda meditasyon yapıp, şarkı söylemesini görmek biraz tuhaftı. Sonra bira ve otları çıkarttık ve Bob Dylan’ın, herif şarkı söylemeyi beceremese de, hiç de fena olmayan şarkılarını dinledik.’

Read More

NEDEN O ? – Kişilik Tipinizi Öğrenin Gerçek Aşkı Bulun

Onu gördüğünüz anda kalbiniz çarpmaya başladı. 
“Neden o?” diye soramayacak kadar aklınız başınızdan gitmiş durumda. Hiçbir şey düşünmeyip yüreğinizin götürdüğü yere gitmek üzeresiniz ki, bir ses hormonlarınızın götürdüğü yere gitmeniz gerektiğini fısıldıyor kulağınıza.
Helen Fisher’ın sesi… Baştan çıkarmanın bilimini yapan Fisher, aşkın kimyasını yazarak yüreğinizin gittiği yere niye gittiğini, gittiği yerde mutlu olup olamayacağını, ruh eşinin gerçekte kim olduğunu soracak, cevabını da verecek. Veee… Dolayısıyla hayatınızın aşkını bulmanıza yardım edecek bir yol haritası sunacak.
Kitabı okuyup Fisher’ın sizin için hazırladığı testleri cevapladıktan sonra yapacağınız tek şey kalıyor:
Sokağa çıkıp ONU aramak. NEDEN O sorusunun cevabı ise hormonlarınızda gizli.

Read More

Kırmızı Karanfil

Şiir, insanla insan, insanla dünya arasındakini seçerek bir başka düzleme aktarır ve yeniden kurar. Bir özel dil olmakla birlikte şiir bir iletişim aracıdır. Nesnel dayanağı olan coşkulu bir söylemdir. Kimi kez doğru giden bir oktur. Yeniden düzenlenmesi gereken yaşama, dünyaya usla karşı çıkıştır. Başkaldırıdır.” 
Gülten AKIN

Read More

Birgün anlarsın

Bir Gün Anlarsın
Uykuların kaçar geceleri,
Bir türlü sabah olmayı bilmez,
Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya
Deli eden uğultudur başlar kulaklarında,
Ne çarşaf halden anlar, ne yastık
Girmez pencerelerden beklediğin aydınlık,
Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın,
Onun unutamadığın hayali,
Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine,
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu,
Şerefin, faziletin, iyiliğin güzelliğin.
Gün gelir de, sesini bir kerecik duymak için,
Vurursun başını soğuk, taş duvarlara,
Büyür gitgide incinmişliğin, kırılmışlığın
Duyarsın.
Ta derinden acısını çaresiz kalmışlığın.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin
Niçin yaratıldığını.
Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini
Uzun uzun seyredersin aynalarda güzeliğini
Boşuna geçip, giden yıllarına yanarsın.
Dolar gözlerin, için burkulur
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların
Sevilen gözlerin erişilmezliğini
O hiç beklenmeyen saat geldi mi
Düşer saçların önüne ama bembeyaz
Uzanır gökyüzüne ellerin
Ama çaresiz
Ama yorgun
Ama bitkin
Bir zaman geçmiş günlerin uykusuna dalarsın
Sonra dizilir birbiri ardınca gerçekler acı
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın

Bir gün anlarsın hayal kurmayı
Beklemeyi
Ümit etmeyi
Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi
Lanet edersin yaşadığına
Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın
O zaman bir çiçek büyür kabrimde kendiliğinden

Seni sevdiğimi bir gün anlarsın.

Ümit Yaşar Oğuzcan

Read More

SAPİENS – İnsanlığın Kısa Tarihi

Harari; kitabının başında dünyanın gelişiminin önce fizik, ardından kimya ve en sonunda biyoloji etrafında teşekkül ettiğini söyleyerek sözlerine başlıyor. Bu noktadan itibaren evrime de temas eden Harari, neandertal ve sapiens türlerinin günümüze uzanan köklerini ele alıyor. Kitapta insanın gelişimi; “Bilişsel Devrim”, “Tarım Devrimi” ve “Bilimsel Devrim” olmak üzere üç temel başlık altında inceleniyor.

Kitaba göre Bilimsel Devrim, tarihsel sürecin son 5 bin yılını kapsıyor. Şöyle ki tarihte önceki dönemlere nazaran, son 5 bin yıla ilişkin daha fazla somut bilgiye ulaşmak mümkün. Bu nedenle Bilimsel Devrim alt başlığı, kitabın en uzun kısmını oluşturuyor. Söz konusu bölümde daha subjektif bir anlatım benimseyen yazar; günümüzün yönetim, güç ve barış anlayışına dair kayda değer çıkarımlarda bulunuyor.

Hayvanlardan Tanrılara Sapiens; dinlerden yönetim biçimlerine, toplumsal katmanlardan geçim kaynaklarına, göçlerden savaşlara kadar farklı disiplinlere ilişkin birçok konuyu tek başlık altında bir araya getiriyor. Kitap, başta kendini hayvanlarla eş değer olarak gören insanın zamanla doğaya ve kendisine karşı sürdürdüğü üstünlük savaşımını konu ediniyor. Hatta insanın, gücü sayesinde günümüze yaklaştıkça kendine tanrısal bir nitelik atfetmesine de eleştirel bir gözle yaklaşıyor. Harari’nin derslerinde anlattığı konulardan derlediği bu kitap, bilimsel atmosferinin yanı sıra akıcı anlatımıyla da okur kitlesini günden güne genişletmeye devam ediyor.

Read More