Türlerle Türk Sineması
2000’in üzerinde yönetmen, oyuncu ve film adı..200’ün üzerinde nadir set fotoğrafı ve afiş…Agah Özgüç’ün Türk sinema tarihinin belleğini barındıran, yılların emeğiyle, sabırla oluşturulmuş zengin arşivinden seçilen görsellerle zenginleştirilen Türlerle Türk Sineması alanında bir ilk! Türk sinema tarihini tür yaklaşımıyla süzen bu kitap, sinama tarihimizin unutulmuş bir çok ilginç yanını da tekrar gündeme getiriyor. Türk sinemasında Nazım Hikmet’in yeri, polisiye güldürü, cinsellik, kovboy filmleri, dinsel filmlerden mekan-dekor ilişkilerine kadar Yeşilçam’la ilgili söylenebilecek hemen her konuyu bir başlık altında inceliyor.
Sinemaseverlerden, araştırmacılara ve sinema öğrencilerine kadar herkesin yararlanabileceği bir kapsamı olan kitap, temel bir başvuru niteliğinde…
Türk Sinema Tarihi
1895’te doğuşundan bu yana sinema, dünyanın her yerinde insanları büyüleyen, mesaj veren, ağlatan bir sanat, tiyatronun yanında insanlığa ikinci bir ayna oldu. İşte Scognamillo da, sinemanın Türkiye’deki tarihine eğilerek, korunmamış, sahip çıkılmamış, kişisel çabalarla yaşatılmaya çalışılmış bir tarih okurun / seyircinin gözleri önüne seriyor. 1896’daki ilk sinema gösterilerinden başlayarak, 1990’lara, günümüze kadar gelen belgeler ve görsel malzemeyle destekli, titiz bir arşiv çalışmasına dayanan bir “antoloji” var okuyucunun elinde Türk sineması üç dönemde ele alınıyor: 1896–1959 arası hazırlık dönemi, 1960-1986 arası siyasal ve toplumsal çalkantıların sineması ve 1987-1997 arası yani entellektüel filmlerin, Türk sineması diriliyor mu sorusunun gündeme geldiği döneme kadar. Scognamillo’nun çalışmasını gerçek bir tarih kitabına yaklaştıran en önemli özelliği ise nesnelliği. Yazar, her dönemin ticari ve sanatsal ürünlerini, olumlu ve olumsuz örneklerini yanyana getiren bir yaklaşımla, ülke sinemasının bütününe bakıyor. Sonuçta Türk Sinema Tarihisinemanın bugününü anlamak için geçmişi ele alan, geçmişten koparmadan değerlendiren “hakiki” bir antoloji oluyor. Scognamillo, kimi zaman sözü dönemin sinemayla ilgilenen yazarlarına bırakarak, okuyucuya gerçek izlenimler de sunuyor. Türk sinemasını, ilk sinematograftan, günümüze kadar gelişiminin izlendiği bu “tarih” kitabında, aynı zamanda bir ülkenin panaromasını bulacaksınız. Her sinema/tarih meraklısının her okuyucu/seyircinin kütüphanesinde bulunması gereken önemli bir çalışma.
Bir Film Nasıl Okunur?
Sinema Dili Tarihi ve Kuramı – James Monaco
Sinema ve medya üzerine 1977’den bu yana en temel kaynak: Bir Film Nasıl Okunur? Yazar James Monaco, bu dinamik sanat biçiminin bütün boyutlarını, başlangıcından günümüze kadar bu kitapta bir araya getiriyor.
Sinemaya pek çok farklı noktadan yaklaşan Bir Film Nasıl Okunur?, bu sanat biçimini her bir sanat, hem bir zanaat, hem de duygu ve bilim, gelenek ve teknoloji olarak inceliyor. Filmin roman, resim, fotoğraf, televizyon ve hatta müzik gibi diğer anlatı biçimleriyle olan yakın bağını inceledikten sonra, filmin bir anlam iletmesini, daha da önemlisi filmin iletmeye çalıştığı mesajı fark etmenizi sağlayan unsurları da tartışmaya açıyor.
Yedi ana bölümde bütün yedinci sanat: Bir Sanat Olarak Sinema…
Teknoloji: Görüntü ve Ses… Sinema Dili: Göstergeler ve Sözdizimi…
Sinema Tarihinin Biçimlenişi… Sinema Kuramları: Biçim ve İşlev…
Medya: Her Şeyin merkezinde.. Mültimedya Sayısal devrim.
Horror (Korku) Cinema
Korku filmleri izleyicilerin kabuslarını, korkularını, tiksintilerini ve bilinmeyenin veya ürkütücü olanın dehşetini uyandırmayı amaçlıyor. Başlangıçta Edgar Allan Poe, Bram Stoker ve Mary Shelley gibi yazarların edebiyatından esinlenen korku, bir yüzyıldan fazla bir süredir bir film türü olarak varlığını sürdürüyor. Korku ayrıca fantezi, doğaüstü kurgu ve gerilim türleriyle örtüşebilir.
Korku türündeki olaylar genellikle kötü bir gücün, olayın veya şahsiyetin günlük dünyaya girmesini içerir. Yaygın unsurlar arasında hayaletler, uzaylılar, vampirler, kurt adamlar, mumyalar, iblisler, Satanizm, Şeytan, kötü palyaçolar, kan, işkence, kötü cadılar, şeytani mülkiyet, Oujia tahtaları, canavarlar, zombiler, rahatsız çocuklar, yamyamlık, psikopatlar, doğal güçler, kültler, kara büyü, distopik veya kıyamet dünyaları ve seri katiller.
En iyi korku filmlerinden, The Strange Case of Doctor Jekyll veya Godzilla gibi siyah beyaz klasiklerden The Devil’s Seed, The Wicker Man, The Shining ve The Witch’s Project’e ve diğerleri.
François Truffaut
Fransız yönetmen, senarist, oyuncu ve Fransız Yeni Dalga akımının kurucularından.
1959’da ilk filmi “400 Darbe”ye imza attı. Yarı otobiyografik film, Jean Pierre Leaud’nun oynadığı Antoine Doinel’in zor geçen ergenlik dönemini öykülüyordu. Yönetmene En İyi Senaryo Akademi Ödülü adaylığı ve Cannes’da en iyi yönetmen ödülü getiren filmden sonra Truffaut, zaman zaman Doinel’e geri dönecek ve hep Leaud’nun oynadığı karakterin yetişkinliğe geçişini sinemaseverlere sunmaya devam edecekti.
Antoine Doinel’ın öyküsü üç filmde daha sürdü. Çalınmış Buseler’de (Baisers Voles, 1968), sevgi ve sıcaklık arayan bir dedektifti. Antoine çocukluk aşkı Christine Darbon (Claude Jade) evlenecek. Aile Yuvası’nda (Domicile conjugal, 1970) Antoine ve Christine evliyiz. Ayrıca artık bir çiftin hikâyesi.. Kaçak Aşık (L’amour en fuite, 1970) filminde, Antoine ve Christine boşanma, ancak birkaç arkadaş kalır.. Antoine Doinel hayal ürünü bir kişiydi, ama bir bakıma da Truffaut idi. Onun alter egosuydu. Jean-Pierre Leaud, bu kişiliği başarıyla canlandırdı. François Truffaut ve Claude Jade meşgul edildi gibi, aynı zamanda onların kişilik filmi döngüsünde yansıtır.
“400 Darbe”nin ticari ve eleştirel anlamdaki başarısı Truffaut’nun uluslararası arenada tanınmasını sağladı. 1960 yılında çektiği sonraki filmi “Tirez sur le pianiste”, B-sınıfı Amerikan filmlerden esinlenmiş, hınzır bir zeka ve teknik erdemlerle zenginleştirilmiş daha karmaşık bir duyarlılık yansıtıyordu. I. Dünya Savaşı sonrası yıllarda iki erkek, bir kadın üç arkadaşın öyküsünü anlattığı “Jules ve Jim” ise daha sonradan bazı eleştirmenlerce Truffaut’nun en iyi filmi olarak nitelendirilecekti.
Bazı eleştirmenler Truffaut’nun son dönem filmlerinin, ilk dönemindeki kalitenin çok altında kaldığını söyleseler de Joseph McBride, “Eğer Truffaut’nun ilk eserlerindeki olağanüstü kamera hareketleri, nefes kesen kurgu ve keyif duygusu, daha sonraki filmlerinde daha az belirginse bunun sebebi anlatım ve tarzda daha bilinçli bir yaklaşım ve duygusal zenginliğin artmasıdır” diyordu. Truffaut, “La Nuit américaine” ile 1973’te en iyi yabancı film Oscar’ını kazandı, en iyi yönetmen ve senaryo dallarında Oscar’a aday gösterildi.
kaynak: vikipedi
Brigitte Bardot
İlk filmini 1952 yılında “Le Trou Normand-Crazy For Love”ı çevirdiğinde yalnızca 18 yaşındaydı. Bu filmden sonra Roger Vadim ile evlenen Bardot, 1953’de, Fransa’dan çıkıp İngiltere’de Kirk Douglasile “Act of Love” filminde oynadı. Fransa’da oynadığı bir çok filmle 1957’de sinemanın en ünlü seks sembollerinden biri olan Bardot’un ünü Fransa’dan tüm dünyaya yayıldı.
1956 yılında kocasının yönettiği “Ve Tanrı Kadını Yarattı” adlı filmde oynadı. Bu film Bardot’yu uluslararası bir üne kavuşturdu.
Daha sonra 1963 yılında Bardot Jean-Luc Godard’ın Le Mépris filmindeki rolüyle de çok büyük başarı yakaladı. Brigitte Bardot, Louis Malle’ın 1965 yapımı filmi Viva Maria! ‘daki rolüyle BAFTA ödüllerine en iyi başrol kadın oyuncu dalında aday oldu ve fransız entellektüel kesimin de ilgisini çekmeyi başardı. Bardot aynı zamanda Simone de Beauvoir’ın 1959 yılındaki “Lolita Sendromu” adlı denemesine konu oldu.
50 sinema filmde oynadı, 1975 yılında son filmi “Il Sorriso del Grande Tentatore”yi çevirdikten sonra 40 yaşında sinemayı bıraktığını açıkladı.
Hasretinden Prangalar Eskittim
Türk edebiyatının unutulmaz şairlerinden Ahmet Arif, en sevilen şiirlerinin bir araya geldiği Hasretinden Prangalar Eskittim kitabı ile edebiyatseverlerin gönlünde taht kuruyor. İlk baskısı 1968 yılında yapılan şiir kitabı, yeni baskılarıyla yaklaşık 50 yıldır okur kitlesini genişletmeye devam ediyor. Nefes kesici dizeleriyle okurlarının yüreğine dokunan Hasretinden Prangalar Eskittim, şairinin yaşamı ve fikir dünyasına dair eşsiz bilgiler sunuyor.
Ahmet Arif’in en bilinen şiiri Hasretinden Prangalar Eskittim, yayınlandığı ilk günden itibaren gördüğü müthiş ilgi dolayısıyla şairin kitabına da adını veriyor. Ahmet Arif’in hayattayken yayımlanan tek kitabı olan eser, günümüzde Türkiye’de en çok satan şiir kitapları arasında yer alıyor.
Fiilen ve fikren bir toplum insanı olan şair, bu yönünü şiirlerinde de fazlasıyla hissettiriyor. Dizelerinde halk edebiyatı ögelerine bolca yer veren sanatçı, günümüzde birçok şarkı ve türkünün künyesinde “söz yazarı” olarak yer alıyor. Şairin dizelerini geniş bir halk kitlesine ulaştırma konusunda, Türk müziğinin dev sanatçıları Cem Karaca ve Ahmet Kaya’nın da büyük rolü bulunuyor.
1960’lı yılların edebiyat dünyasında büyük yankı uyandıran “Toplumcu Gerçekçilik” akımı, Hasretinden Prangalar Eskittim’de güçlü bir lirizmle buluşarak okurlarına ulaşıyor. Siyaset ve devrimci harekete oldukça yakın bir fikri düzlemde duran Ahmet Arif, şiirlerinde aşk ve özlem gibi duyguların beraberinde toplum gerçeklerini de yoğun bir şekilde aktarıyor.
İçimizdeki Şeytan
Sabahattin Ali’nin 1940 yılında yayımladığı bir romandır.
Roman, Macide ve Ömer isimli iki önemli karakterin aşkını içerir. Eserde kişilerin iç konuşmaları ve kendileri ile hesaplaşmaları yaygın olarak kullanılmış, bu yolla duygu ve hisler çok başarılı bir şekilde anlatılmıştır. Ömer’in sürekli kendini sorgulaması,olaylara çözüm üretmek istemesi ve başarısız olması göze çarpan hususlardandır. Ömer bu sıkıntıları içindeki şeytandan kaynaklandığına kanaat getiriyor. Bu romanında, Sabahattin Ali toplumsal gündemin kişilikler üzerindeki baskısını ve güçsüz insanın “kapana kısılmışlığını” etkileyici bir biçimde anlatıyor. Sabahattin Ali. Aydın geçinenlerin karanlığına, “insanın içindeki şeytan”a keskin bir bakış.
Yüzüklerin Efendisi ve Felsefe
Giriş: Tolkien ve Felsefe
BİRİNCİ BÖLÜM: Yüzük
1- Tolkien’in Yüzükleri ve Platon: Güç, Seçim ve Ahlak Üzerine Dersler: ERIC KATZ
2- Cehennem Çatlakları: Gelişen Teknolojilerin Tehdidi ve Tolkien’in Güç Yüzükleri: THEODORE SCHIKC
3- Kıymetlim: Tolkien’in Fetiş Yüzüğü: ALISON MILBANK
İKİNCİ BÖLÜM: Hobbitler ve Elfler Arasında Mutluluk Arayışı
4- Tolkien’in Altı Mutluluk Anahtarı: GREGORY BASSHAM
5- Sam ve Gollum’un Mutlu Yaşam Arayışları: JORGE J.E. GRACIA
6- Lorien’e Veda: Varoluşçuların ve Elflerin Mutluluğu: ERIC BRONSON
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: Orta Dünya’da İyi ve Kötü
8- Tolkien, Nietzsche ve Güç İstenci: DOUGLAS K. BLOUNT
Tolkien ve Kötülüğün Doğası: SCOTT A. DAVISON
9- Yüzüklerin Efendisinde Erdem ve Erdemsizlik: TOBY DASPIT
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: Zaman ve Ölümlülük
10- Ölmeyi Seçmek: Orta Dünya’da Ölümlü Olma Ayrıcalığı: BILL DAVIS
11- Tolkien’de Modernizm ve Geleneğin Önemi: JOE KRAUS
12- Tolkien’de Yeşil Zaman: Yüzüklerin Efendisi’nde Çevreci Temalar: ANDREW LIGHT
BEŞİNCİ BÖLÜM: Felsefi Sorular ve Masalsı Sonlar
13- Yüzüklerin Efendisi’ndeki Dramatik Birlik ve Tanrı Kayrası: THOMAS HIBBS
14- Konuşan Ağaçlar ve Yürüyen Dağlar: Yüzüklerin Efendisi’nde Budist ve Taoist Temalar: J.L. MCMAHON – S. CSAKI
15- Brownskirts: Faşizm, Hıristiyanlık ve Ebedi Kötülük: J. LENORE WRIGHT
16- Mutlu Sonlar ve Dini Umut: Bir Destansı Masal Olarak Yüzüklerin Efendisi: JOHN C. DAVENPORT
J.R.R. Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi adlı kitabı, yarım yüzyıldan bu yana bir fenomen oldu. Kitabın gişe rekorları kıran film versiyonu, The New York Post’ta Aptallar İçin Yüzüklerin Efendisi başlığıyla değerlendirildi. Bu ani popülariteden rahatsız olan Tolkien hayranları için, on yedi bilgili felsefeciden oluşan bir ekip bir araya geldi ve kitabın akla getirdiği derin felsefi sorunları çözmemize yardımcı olacak Akıllı İnsanlar İçin Yüzüklerin Efendisi’ni yazdı.
*Güç, iyilik için kullanılabilir mi, yoksa hep yozlaşmak zorunda mıdır?
*Ahlaklı yaşam, zayıf bireylerin seçtiği bir yaşam mıdır?
*Günümüzde insanlarla kurulan ilişkilerin yerini, nesnelerle kurulan ilişkiler mi almıştır?
*Yaşamda mutluluğa neden gerek duyarız? Mutlu olmak için gereken şey nedir?
*Aşk, sahip olma edimiyle mi kendini gösterir?
*Yaşamınızı sürdürmek için Güç Yüzüğüne ihtiyacınız var mı?
*Gallum’un dostu olmamasının nedeni kendisini sevmemesi midir?
*Orta Dünya ile Budizm ve Taoizm arasında ilişki kurulabilir mi?
Yüzüklerin Efendisi ve Felsefe’de, bu türden birçok araştırıcı soru soruyor ve bu sorulara yanıtlar bulmaya çalışıyor.
Matrix ve Felsefe
1999 yılında gösterime çıkan serinin ilk filmi ‘Matrix’, gerek sinema sektöründe bilim kurgu alanında dönüm noktası olması nedeniyle gerekse görsel şöleniyle solukları kesmeye yetmişti. Serinin ikinci ve üçüncü filmleri bilim kurgu sevenler tarafından büyük bir heyecanla karşılanmıştı.
Matrix’in ‘Varlık Felsefesi’ (Ontoloji), ‘Varoluşçuluk’ (Egzistansiyalizm) ve ‘Bilgi Felsefesi’ (Epistemoloji) açısından bizlere katkıları çok büyük. Hayatı, hayatın anlamını sorgulamak, yaşam amacımızı, hayat felsefemizi, misyonumuzu, vizyonumuzu belirlemek adına birçok alt mesajla dolu..
Seçim sana ait ve hayatının sonuna kadar sonuçlarıyla yaşamak zorunda kalacaksın. Mavi hapı alıp, elindeki bu kitabı rafına geri koyup Matrix’i sadece bir film olarak düşünmeye devam mı edeceksin yoksa kırmızı hapı alıp tavşan deliğinin ne kadar derinlere uzandığını keşfe mi çıkacaksın?
Etrafımızdaki dünya göründüğü kadar gerçek mi yoksa beynimiz hepimizin inandığı bu hayal ürünü dünyayı mı yaratıyor? Bu eski muamma, Keanu Reeves’in oynadığı kült film Matrix ile tekrar gün yüzüne çıkıyor.
Matrix şimdiye kadar yapılmış en felsefi filmlerden biridirve olay örgüsünün her bir adımı bir bilmece. Bildiğimiz dünya sadece düşlerimizden ibaretse bu, rüyaları gerçek mi yapar? Kendi dünyamızdan çıkıp daha gerçek fakat daha çirkin bir dünyaya geçiş yapma şansımız olsa, -kırmızı hapı almak- bu fırsatı kaçırmak ahlaki bir başarısızlık mı olur? İnsanlar kendilerinden üstün elektronik mekanizmalara değer verir mi? Beyin vücutsuz ya da vücut beyinsiz yaşayabilir mi?
Matrix ve Felsefe kitabında, profesyonel filozoflar Matrix filmini birçok açıdan ele alıyorlar: Metafiziksel, epistemolojik, etik ve estetik olarak. Bu karmaşık sanat eserinin gizli derinliklerini açığa çıkarıyorlar ve çoğunlukla da rahatsız edici gerçeklere ulaşıyorlar. Kırmızı hapı alanlar “gerçek dünyaya” asla aynı şekilde bakamıyor.