• Bize Ulaşın
    0537 364 0921
  • Bostancı / İstanbul

Yüzüklerin Efendisi

Yüzüklerin Efendisi son yüzyılın en çok okunan yüz kitabı arasında en başta geliyor; bilimkurgu, fantezi, polisiye, best-seller ya da ana akım demeden, tüm edebiyat türleri arasında tartışmasız bir önderliğe sahip. Bir açıdan bakarsanız bir fantezi romanı, başka bir açıdan baktığınızda, insanlık durumu, sorumluluk, iktidar ve savaş üzerine bir roman. Bir yolculuk, bir büyüme öyküsü; fedakârlık ve dostluk üzerine, hırs ve ihanet üzerine bir roman.

Yüzüklerin Efendisi: Yüzük Kardeşliği, dünyanın kaderini değişterecek olan yüzükten kurtulmak için verilen mücadeleyi konu ediyor. Yıllar önce üretilen ve Orta Dünya topraklarına kandan başka hiçbir şey getirmeyen yüzüklerin sonuncusu, üretiminden yüz yıllar sonra ortaya çıkar. Amcasının kendisine emanet ettiği yüzüğün nelere kadir olduğundan habersiz olan Frodo, büyücü Gandalf’ın anlattıkları sonrasında dehşete kapılır. Bu yüzükten ve müstakbel savaşlardan kurtulmanın tek yolu, gücünü toplamaya çalışan Sauron’u da engellemek için bu yüzüğü yok etmektir. Yüzüğü yok edilebileceği tek yer olan Mordor’a götürmek için kendini feda eden savaşçılardan oluşan bir ekip oluşturulur. Çok uzun ve çetin geçecek olan yolculuk başlar. Orta Dünya’nın kaderi, bu insanların ellerindedir.

Read More

Kemal Sunal

Kemal Sunal kendi ağzından, ilk yıllarını ve komediye yönelişini şu sözlerle dile getirmektedir;

“Nasıl oldu bilmem, ben kendimi sahici bir sahnede seyircilerin arasında buldum. Ses Tiyatrosu’ndaki ilk rolüm çok kısaydı. Üç dakika sahnede ya kalıyor ya kalmıyordum. Öyle pek bir şey söylediğimi de hatırlamıyorum. Sahnenin bir ucundan girip öbür ucundan çıkıyordum. Ne yaptığımı da pek hatırlamıyorum; ama seyirci kahkahadan kırılıyor. Bu da benim hoşuma gitmişti. Bildiğiniz gibi o gün bu gündür insanları güldürmeyi seviyorum.” Tiyatroya neden devam etmediniz sorusuna, “Film, tiyatro provalarına engel oluyordu. Aksatmaya başlayınca, bırakmamın daha iyi olacağını düşündüm.” diyerek cevap vermiştir.

Read More

Sadri Alışık

1944 yılında Faruk Kenç’in yönettiği Günahsızlar adlı film ile sinemaya adım attı. Sinemada, 1961-62’deki, Nejat Saydam’in yönettiği başrollerinde Ayhan Işık ve Belgin Doruk ile birlikte yer aldığı Küçük Hanımefendi serisi, 1964’ten başlayarak canlandırdığı Turist Ömer ve Ofsayt Osman tipleriyle ile dikkat çekti ve seyircinin beğenisini topladı. Yaşamı boyunca 200’ü aşkın filmde rol aldı. Afacan Küçük Serseri’deki rolüyle 1971 Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu, Yengeç Sepeti filmindeki rolüyle de Mehmet Aslantuğ’yla beraber 1994 Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü kazandı.

Read More

Cüneyt Arkın

1964 yılında oynadığı Gurbet Kuşları filminin finalindeki kavga sahnesi, Arkın’ın kariyerinde bir kırılma noktası oldu. Halit Refiğ’in önerisiyle aksiyon filmlerine yöneldi. Bu dönemde İstanbul’a gelen Medrano Sirki’nde altı ay süreyle akrobasi eğitimi aldı. Burada öğrendiklerini Malkoçoğlu ve Battalgazi serilerinde beyaz perdeye aktararak, Türk sinemasına daha önce hiç örneği olmayan bir tarz getirdi. Kısa sürede avantür filmlerin en aranan oyuncusu haline geldi. Romantik filmlerle başladığı sinema yaşantısını hareketli filmlerle sürdürse de birçok farklı türde karaktere can verdi. Kariyeri boyunca westernden komediye, macera filmlerinden toplumsal filmlere kadar değişik türde filmler çekti.

Read More

Grapon Kağıtları – Didem Madak

GRAPON KAĞITLARI
Bu kitapta yer alan şahıs ve mekanların gerçekle alakaları tamdır. Kahramanları hep yanlış ata oynayanlardır. Kediler, kadınlar, muhabbet kuşları, gözyaşları… hepsi sahiden vardır ve bir dönem yaşamışlardır. Şiirden hazzetmeyenler, Grapon Kağıtları’nı yılbaşı ve diğer ehemmiyetli günlerde evi süslemek için kullanabilirler ya da bir ruh çağırma seansında, inatçı ruhlara seslenen uyduruk şarkılar olarak mırıldanabilirler. – Didem Madak..

Read More

Belgin Doruk

Belgin Doruk, Çakırcalı Mehmet Efe’nin Definesi adlı film ile sinema kariyerine başladı. Daha sonra Ölüm Korkusu, Çölde Bir İstanbul Kızı ve en önemlisi Küçük Hanımefendi filminin serisiyle 1950’ler ve 1960’ların en popüler film yıldızlarından birisi oldu.
1961 yılında Nejat Saydam’ın yönettiği Küçük Hanımefendi filminde Ayhan Işık ile birlikte başrol oynadı. Film o yıl gişe rekoları kırdı, yılın en çok izlenen ve en beğenilen filmlerinden birisi olmuştur. Film o kadar çok olumlu eleştiriler almıştır ki daha sonra dört tane daha devam filmi çekilmiştir ve bir seri haline getirilmiştir. Daha sonra bu seri Türk sinemasının unutulmazları arasına girmiştir.

Read More

Filiz Akın

Türk sinemasının asil, modern, kentli ve zarif yüzü olarak sinema tutkunlarının hayranlığını kazanan Filiz Akın, beyaz perdenin Avrupai yüzü, kolejli kızı, sarışın yıldızı olarak da tanınmaktadır.

Read More

Fatma Girik

6. Datça Altın Badem Sinema ve Kültür Festivali kapsamında festivalin onur konuklarından Fatma Girik için Bircan Usallı Silan ve Burçak Evren tarafından hazırlanan bu kitap söyleşiler, sanatçının filmleri ve filmografisi hakkında bilgiler içermektedir.

Read More

Gulag Takım Adaları

Aleksander Soljenitsin – Gulag Takım Adaları ne Rus edebiyatında, ne de dünya edebiyatında benzeri bulunmayan edebi bir anıttır. Soljenitsin bu dev eserini kendi mahkumiyetinden, kamplarda başından geçenlerden ve zulüm altında ölen sayısız insanların kaderinden derleyerek yaratmış. Bu eserle insanlığın yüreğini parçalayan milli bir destan doğmuştur. Soljenitsin bu eserinde modern bir tarihçi gibi, kudretli kalemiyle, yok edilen milyonlarca hayatın dökümanter tarihini sunmaktadır.

Gulag Takım Adaları , Rusya’da 1917’de Bolşevikler’in iktidara gelmesinden kısa süre sonra başlayan tutuklamaların, tutukluların konduğu hapishanelerin ve onların zorla çalıştırıldığı çalışma kamplarının ve yok edilen milyonlarca hayatın Soljenitsin’in gayretleriyle tutulmuş yazılı tarihsel bir kaydıdır. Bu sistem Stalin’in 1924’ten 1953’e kadar olan yönetiminde olağanüstü boyutlara ulaşmıştır.

3 ciltteki değişik bölümler 40 yılın üzerinde bir süre boyunca Sovyet otoriteleri tarafından tutuklanmış, sorgulanmış, mahkum edilmiş, sürgüne gönderilmiş ve hapsedilmiş Gulag mağdurlarını anlatır. Çalışma Soljenitsin’in hapishane günleri boyunca kendi hatıralarından ve zulüm altında ölen hücre arkadaşlarının ayrıntılı ifadelerinden toparladıklarıyla tarihsel bir yorumu harmanlar.

Birinci cildin yayınlanmasından sonra Soljenitsin derhal Sovyet basınının saldırısına maruz kalmıştır. Batı’da başına gelenlere gösterilen yoğun ilgiye rağmen Soljenitsin 12 Şubat 1974’te tutuklandı ve vatana ihanetle suçlandı. Ertesi gün ise Sovyetler Birliği’nden sürgün edildi.

Read More

Eroin Güncesi – Kanat Güner

Hayatı yaşayarak yazan; 1970 yılı doğumlu Kanat Güner, kısa yaşamına sığdırdığı bir çok şeyin yanında “Eroin Güncesi” adlı kitabı da sığdırarak tribünlere kendi dramını oynadı. Anadolu’nun saf değerleriyle yetişip kurtlar sofrasının ortasına savrulan ve bu sofrada kendi kişisel saflığında ötürü değerleri uğruna mücadele etmekten vazgeçmeyen Kanat, bunun bedelini de hayatıyla ödedi: Tıpkı yitik ’80 kuşağının bir çok bireyi gibi. İçine itildikleri değer kavramlarının aslında bireyin silikleştiği, çarkların bir parçası olmaya zorlandığı ve adına Üniversite denen kurumların birinden; Tıp Fakültesi 4. sınıftan ayrılmak zorunda kalan Kanat Güner, gördüğü eğitimin en çok işlenen; yani insan hayatının biyolojik şeyi; H(eyç)’i seçerek oynadı kendi dramını…

İlk kez yayınlandığında; “Bir alt kültür yazını olarak bizdeki ilk örnek.” iddiasıyla sunulmuştu okurlara. Aradan geçen zaman bu kitabın iddiasını doğruladı. Yaşadı, yazdı… ve öldü

Uyuşturucu ve adım adım yaklaşmakta olan ölüm hiç bu kadar içerden, bu kadar sahici ve alaycı anlatılmadı. 
“Hey, millet, ben ölmeye karar verdim. Hiç kimseye hiçbir şey borçlu değilim ama son bir iletişim denemesi yapmak istedim” diyen Kanat Güner, bu kitabı yazdıktan 13 ay sonra öldü. 
Beyoğlu’nda bir sinemanın tuvaletinde, kasığında iğne ile ölü bulunduğunda 28 yaşındaydı.
Muş’ta doğan, Güneydoğu’nun çeşitli illerinde büyüyen zeki, duyarlı ve çalışkan Kanat Güner’in 17 yaşında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni kazanarak İstanbul’a gelmesiyle başlayan Eroin Güncesi’nde, sarsıcı gerçekler son derece çarpıcı bir dille aktarılıyor. 

Kanat Güner için Canlı Yayın adlı bir beste yapan Mor ve Ötesi’nden Harun Tekin, kitabın girişinde yer alan söyleşisinde, 
“Eroin Güncesi beni fena halde çarptı. İçinde yaşadığımız dönemde, iletişim çağında, kız kitabını yazdı ve sonra da gözlerimizin önünde öldü. “Ben geliyorum” diye diye, göz göre göre olan bir şey. Bunun içinde edebi bir yan da var; bu kız anlatmak istediği şeyi ifade etmenin yolu olarak ölümü seçti sanki…” diyor. Tekin’e göre Kanat’ın sesi milyon kez fazla çıkıyor, çünkü o gerçeğin içinden konuşuyor. 

Eroin Güncesi’nin gençler arasında kazandığı ayrıcalıklı konum, Kanat’ın ölmeden önce giriştiği son iletişim denemesinde ne kadar başarılı olduğunu kanıtlıyor. 

Read More