19. yüzyılın başlangıcı, Osmanlı İmparatorluğu için yeni atılımların, ekonomik ve toplumsal reformların sırayla gündeme geldiği, gelenekten modernliğe geçişi sağlayan yeniliklerin birbiri ardına devreye girdiği bir zaman dilimi olmuştur. Aynı dönemde hazırlanan Gülhane Hatt-ı Hümayunu ve Tanzimat Fermanı ile birlikte, meşruti monarşi olarak tanımlanabilecek yeni bir yönetim biçimi ortaya çıkarılmıştır. Batılılaşma çabaları ile yönetimde ortaya çıkan yeni dengeler, mimariye de yansımış; Dolmabahçe Sarayı, yeni düzene uygun olarak, 31. Osmanlı padişahı Sultan Abdülmecid’in emriyle 1843-1856 yılları arasında inşa edilmiştir. 150. yılını yaşayan Dolmabahçe Sarayı’nın mimarisinde, Tanzimat Devri’nin değişim ve dönüşüm hareketlerinin doğal bir sonucu olarak; Batılı formlardan yararlanılmış ancak, planda ve diğer ayrıntılarda geleneksel çizgiye bağlı kalınmıştır. Barok, Rokoko, Neo-klasik gibi Batılı mimari üsluplar, Osmanlı geleneksel öğeleriyle yoğrularak yeni ve eklektik bir yoruma ulaşılmıştır. Gerek mimari, gerekse dekorasyon ve kullanım eşyaları ile Dolmabahçe Sarayı, Osmanlı modernleşmesinin en önemli sembolü olmuştur. Dolmabahçe Sarayı’nda, 1856’dan Halifeliğin kaldırıldığı 1924’e kadar Osmanlı İmparatorluğunun saltanat makamı olarak kullanılan Dolmabahçe Sarayı, 3 Mart 1924 tarihli bir yasayla Türk Milletine intikal etmiştir. İçinde büyük bir medeniyet perspektifi, derin bir devlet geleneği ve parlak bir kültürel geçmişin yer aldığı 150 yıllık bir tarihe sahip olan Dolmabahçe Sarayı, hâlihazırda Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği Milli Saraylar Daire Başkanlığı’na bağlı müze-saray olarak içinde barındırdığı tüm değerleriyle, gelecek kuşaklara aktarılmak bilinciyle korunmaktadır