• Bize Ulaşın
    0537 364 0921
  • Bostancı / İstanbul

Cennetin Kapıları – Gates of Paradise

Anadolu’da Selçuklu döneminden kalan en görkemli yapı kabul edilen ve UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Divriği Külliyesi, mimari konsepti, anıtsal heykel nitelikli bezemesi ve benzeri olmayan yontularıyla, dünya sanat tarihinde Türkiye Ortaçağ sanatının en önemli yapıtı olarak kabul edilir.

Prof. Doğan Kuban’ın kaleme aldığı Cennetin Kapıları / Gates of Paradise, her gün biraz daha yok olmaya yüz tutan Divriği Külliyesi’nin korunması için kamuoyu oluşturmanın ve özel fotoğraflarla görsel olarak belgelenmesinin yanı sıra mimarı ve heykeltıraşı Hürremşah’ın dünyaya tanıtılması amacını da taşıyor. Doğan Kuban, özellikle Cami Kıble Taçkapısı ve Şifahane Taçkapısı’ndaki yontu sanatının eşsizliğini vurguladığı bu kitapta, Hürremşah’ı ve yapıyı şu ifadelerle anlatıyor:

“İran kökenli Hürremşah, 11-12. yüzyıl Selçuklu döneminin yeni oluşumlar ortamında yetişmiş, deneyimli, dâhi bir sanatçıdır. İslam tarihinde başka eşi olmayan bu taç kapıların mimarı ve heykeltıraşı, eski motif sözlüğüne getirdiği yenilikler, mimari tasarım dehası ve özellikle caminin kıble kapısındaki cennet kapısı tasavvuruyla 12-13. yüzyıl İslam Sufizmi’nin sanat alanındaki bir temsilcisi olarak da kabul edilebilir. Anadolu-Türk İslam Ortaçağı’nın Yunus Emre, Hacı Bektaş, Mevlânâ gibi büyük adlarıyla birlikte anılması gereken en büyük Müslüman sanatçılardan biridir Hürremşah (…)

Divriği Ulucamisi ve Şifahanesi’nin taşoyma bezemesi, dönemin ölçütleri dışına çıkan ve bezeme niteliğinden çok bağımsız yontu karakterine yaklaşan özellikleri, zengin sözlüğü, cennet kapısı tasviri üzerine kurgulanmış programı ve tasarımıyla şaşırtıcı bir yenilik ve yaratıcılık sergilemektedir. Mimari ve bezeme arasındaki hiyerarşik ilişkileri ortadan kaldıran eşsiz bir deneme olarak, İslam mimarlık tarihi bağlamında olduğu kadar dünya sanat tarihinde de karşılaştırılabileceği başka bir örnek olmadığı için, mucizevi bir yapıt olarak ortaya çıkar.”

Read More

Batılılaşma – Düzenin Yabancılaşması

Türkiye’de sağ sol, sol da sağdır. Türkiye’nin “solcuları” gericidir. Türkiye’nin ilericileri “sağ” cenahta görülen geniş İslamcı halk kitleleridir.’

İlk kez yayınlandığı 1969 yılında bütün siyasi kavramları altüst eden ve şok etkisi yaratan Düzenin Yabancılaşması, ilerici-gerici, sağ-sol denkleminin yerlerini değiştirmişti. İdris Küçükömer’e göre Türkiye’nin solcuları gericiydi ve halkı yönetilecek koyun olarak görüyordu. Türkiye’nin ilericileri ise sağ cenahta görülen muhafazakâr, geniş İslamcı halk kitleleriydi.

Küçükömer dönemin aydınlarının aksine 1960 anayasasını ve Milli Güvenlik Kurulu’nu antidemokratik buluyordu. Kurtuluş Savaşı antiemperyalist değildi, sadece bir Türk-Yunan savaşıydı. Kimsenin söylemeye bile cesaret edemediği fikirlerinden dolayı İdris Küçükömer maalesef büyük bir ambargoya maruz kaldı, yok sayıldı.

Aradan geçen 40 yıla rağmen fikirleri hâlâ ilk günkü tazeliğini koruyan ve tartışılan Küçükömer ciddi bir övgüyü hak ediyor. Düzenin Yabancılaşması Türkiye’nin meselelerine kafa yoran herkesin okuması ve üzerinde düşünmesi gereken bir başyapıt.

Read More

The Deming Management Method (Deming Yönetim Yöntemi)

İster kendi küçük işletmenizin sahibi, ister orta ölçekli bir şirkette orta düzey yönetici olun veya çok uluslu bir şirketin CEO’su , bu kitap size Deming yönetim yönteminin ilkelerini izleyerek kârınızı ve üretkenliğinizi nasıl artıracağınızı göstermeyi amaçlamaktadır. . Bir istatistikçi ve yönetim danışmanı olan Dr. W. Edwards Deming, yöneticilerin yönetme biçiminde kapsamlı bir reform önermektedir. Dr Deming, değişimin bilgili, kalite bilincine sahip bir yönetimle en baştan başladığına inanıyor. Kitap, yazarın Dr Deming’in yöneticiler için 14 noktası ve ölümcül yönetim hastalıklarıyla ilgili analizinde bu düzeyde bir yönetim uzmanlığına nasıl ulaşılacağına dair tavsiyeler içeriyor.

Read More

Moonwalking with Einstein (Einstein İle Ay Yürüyüşü)

Kronik Derecede Unutkan Bir Gazetecinin ABD Bellek Şampiyonu Oluşunun Öyküsü..

Ortalama olarak insanlar yılda kırk günü unuttuklarını telafi etmek için harcıyorlar. Joshua Foer de bu insanlardan biriydi. Ama bir yıl süren eğitimden sonra kendini ABD Bellek Şampiyonası’nın final yarışmasında buldu. Hepimizin sıklıkla unuttuğu bir gerçeği, her konuda aslında anılarımızın toplamı olduğumuz fikrini keşfetmesi daha da önemliydi.

National Geographic, Esquire, The New York Times, The Washington Post ve Slate’in araştırmacı-gazetecilerinden Joshua Foer, Einstein ile Ay Yürüyüşü’nde yepyeni bir araştırmayı, belleğin şaşırtıcı toplumsal tarihini, adına anımsama dediğimiz olgunun çalışma biçimini algılayışımızı değiştirecek “hileleri” irdeliyor. Üst düzey “zihin sporcularının” verdiği eğitimle, bir zamanlar Cicero’nun uzun konuşmalarını ve ortaçağ düşünürlerinin binlerce sayfalık elyazmalarını ezberlediği antik çağlardan kalma teknikleri öğrenip, unutkan bir insanın bile belleğini dâhilik düzeyinde geliş- tirebileceğini hem akıcı hem de mizah içeren bir dille bizlere aktarırken, örneğin yalnızca birkaç dakika boyunca baktığımız karıştırılmış bir iskambil destesini ezberlemenin aslında hepimiz için çocuk oyuncağı olduğunu gösteriyor.

“Joshua Foer, çok az insanın görüp duyduklarının tümünü hatırlayabildiğini, halbuki beynimizde fazlasıyla büyük bir boşluk olduğunu kanıtlıyor. Einstein ile Ay Yürüyüşü, bir ismi anımsamanıza ya da anahtarlarınızı nereye koyduğunuzu bulmanıza yardımcı olacak rehber bir kitap değil. İnsanlığın yüzyıllardan beri süregelen bellek tutkusunu araştıran muhteşem bir eser.”
Stefan Fatsis, A Few Seconds of Panic ve Words Freak adlı kitapların yazarı

Read More

Niyetleri Gerçekleştirmek – Düşünceleri ve Niyetleri Gerçekleştirmenin Bilimsel Yöntemleri

Demiryolunun ortasında Süpermen gibi durup treni düşüncelerimle durdurabilir miyim? 
Biraz düşünce gücü kullanıp evimin çatısına uçabilir miyim? 
Kendimi düşüncelerimle şifalandırmayı mümkün görüp doktorları acil durumlarda aranacak kişiler listesinden çıkarabilir miyim? 
Sadece düşünerek çocuklarımın matematik sınavından geçmelerini sağlayabilir miyim? 
Düşüncelerin daha etkili olmasını sağlayacak belirli şartlar var mı? 
Bir düşünce her zaman işe yarar mı yoksa hedeflenen niyet ve hatta evrenin havasında mı olması gerekir? 
Her an her şey birbirini etkiliyorsa, bu başka bir gerçeği etkisiz hale getirmez mi?
Aynı anda çok sayıda insan aynı şeyi düşünürlerse ne olur? 
Bunun tek başına yönlendirilen düşüncelerden daha büyük etkisi olur mu? 
Aynı düşüncede olan bir grup niyet sahibinin en etkili sonuçları elde etmek için oluşturmaları gereken bir sayı var mı? 
Niyet “doza bağımlı” mı – grup ne kadar geniş olursa etkileri de o kadar büyük mü oluyor?

Tüm bunların cevapları içeride….

Read More

Bir Bunalım Çağında Toplum Felsefeleri

Karl Marx’tan, Max Weber’den yahut Fransız Annales Okulundan esinlenen büyük teoriler, yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren moda oldu. Oysa, on dokuzuncu yüzyıl sonlarından yirminci yüzyıl ortalarına kadar, aşağı yukarı aynı gereksinimi karşılayan tarih ve toplum felsefeleri vardı. Sorokin, elinizdeki kitabın ilk ayrımında, tarihin estetik yorumlarından başlayarak bunların başlıcalarını özetliyor. İkinci ayrımda, daha önceki yapıtlarında geliştirdiği, kültür ve sanat olgularının dört ana tipi üzerinden karşılaştırmalı bir çözümlemeye girişiyor. Burada yaptığı analiz, şimdilerde iyice moda olan kültürel incelemeler bakımından büyük önem taşımaktadır. Üçüncü ve son ayrımdaysa, yazar “Geçerli bir toplum felsefesine doğru” başlığı altında, çağdaş [yani yaşadığı yirminci yüzyıl ortalarının] tarih felsefelerinin hangi noktalarda anlaştıklarını ortaya koymaya çalışıyor. Tarih süreçlerinin doğrusal/çizgisel anlayışını şiddetle eleştiren ve döngüsel gelişim fikrini savunan Sorokin’in burada yaptığı saptamaların, kültür tarihiyle uğraşanların hâlâ üstünde durdukları sorunlara ilişkin olduğunu söylemek yanlış olmaz. Özetle, bu metin günümüzde de okunmaya değer. 

Read More

Estetik ve Sanat Notları

Bizim burada tanıtlamaya çalıştığımız şey, güzel-olanın, estetiğin biricik << temel taşı>> olmadığıdır. Estetiğin tüm << temel taşları>>, kendi büt¬ünlükleri içinde, birbirleriyle karşılıklı ilişkileri ve karşılıklı etkileşimleri içinde araştırılmalıdır.

Estetik yalnızca güzel-olanın bilimi değildir; daha kapsamlı, daha doğru ve tam olarak dile getirirsek, estetik, insanın çevresinde yatan, insanın pratik etkinliği içinde yarattığı ve gerçekliği yansıtan sanatta saptanabilen tüm estetik değerlerin zenginliğini araştıran bilim’dir. Bu anlamda, estetik, gerçekliğin insanlar tarafından estetik özümlenmesinin bilimi olarak tanımlanabilir.

Ancak, bu tanımlama bitmiş bir tanımlama olarak görülmemelidir. Çünkü estetik değer taşıyan çok şeyin yanı sıra, özel yeri olan bir tanesi daha vardır ki, o da sanattır.

Güzellik ile sanat arasındaki ilişki sorusu estetik bilimini yararlı olanın, siyasal, etik ve dinsel- olanın da çözümü gerekmektedir. Bu bakımdan, hiç kuşkusuz, güzellik ile sanat ya da tam tersine çevirirsek, estetik- olan ile sanatsal – olan, birbirinden görece bağımsız iki ayrı alanı oluştururlar. An¬cak bu ikisi, öylesine sıkı bir bağıntı içinde bulunurlar ki, birisi ötekinden kopuk ele alındığı zaman, ikisinin de gerçek özü kavranamaz hale gelir. Bu yüzden, sanatsal-olanı estetik- olandan ayıran, sanatın özünü çok dar, yeter¬siz, tek- yanlı yorumlayan hiçbir düşünür kadar; sanatsal- olanın estetiksel- olandan mutlak bağımsızlığını ilan eden hiçbir kuramcı da sanat ile güzellik arasındaki bağıntı sorununa herhangi bir çözüm getiremez;
Kapıdan kovdukları misafir pencereden içeri girer.

Read More

Descartes’ın Yanılgısı: Duygu, Akıl ve İnsan Beyni

Dünyanın önde gelen nörologlarından Damasio, duyguların insan davranışındaki rolünü beyin araştırmaların bulgularına dayanarak aydınlatırken, 400 yıllık Kartezyen düşüncenin temel kavramlarını da çürütüyor: Zihin, bedenden ayrı bir varlık olmadığı gibi, zihni yaratan da bedendir.Duygular, insanin karar alma mekanizmasında çok etkili bir rol oynar.

Read More

How to Develop a Calculator in Your Head

Sayı sütunlarını okuyabildiğiniz kadar hızlı bir şekilde eklemek mi yoksa sayıları taşımadan çarpmak mı istersiniz? Karmaşık çıkarma veya uzun bölme problemlerini saniyeler içinde yapmaya ne dersiniz? Pekala, şimdi herkes toplama, çıkarma, bölme ve çarpma problemlerini herhangi bir hesap makinesi kadar hızlı ve çok daha yüksek bir hassasiyetle çözmenizi sağlayan bu harika matematik sistemiyle bir matematik dehası olabilir. Artık alışveriş yapanlar, gerçekten en iyi fiyatı alıp almadıklarını her zaman bilecek, satış görevlileri komisyonlarını kolaylıkla hesaplayıp takip edebilecek ve öğrenciler ev ödevlerini her zamankinden daha hızlı ve daha doğru bir şekilde tamamlayabilecekler.

Read More

Sabetay Sevi – Mistik Mesih

… Ne çare ki Âdem başarısız oldu. Birleştirilmesi gerekeni birleştirip ayrılması gerekeni ayıracağı yerde, o birleşmiş olanı kopardı. Tekvin 2’deki düşüş hikâyesinden esinlenen Kabalacı bir metaforla ifade edildiği gibi, Âdem “meyveyi ağacından ayırdı” ve böylece “bahçeleri tahrip etti”… Niyetleri iyiydi; fakat sonuç felaket oldu.

Bu metaforik anlam genişlemesiyle, Babil sürgününde başlayıp Safed ile devam eden ve “Reconquista” ile İzmir’e taşınan Kabalacı geleneğin, İzmir’deki Portuqual Sinagoğu’nda 1662 yılında Sabetay Sevi tarafından müthiş bir cesaretle açıklandığı söylenen “Mesihliğin” Avrupa’dan Asya’ya, Filistin’den İstanbul’a uyandıracağı müthiş yankıları kimse hesap edemezdi.

İşaretler tamamdı, Mesih gelmişti: Diyasporadaki gettolarda çekilen acılar sona erecek… vaat edilen topraklara geri dönülebilecekti… Gerçi, bu heyecanın Avrupa ve Asya’daki Yahudi gettolarını ve cemaatlerini bölmediğini söylemek de çok zordu.

Sabetay Sevi, 1676’da sürgünde bulunduğu Berat (Ülgün) kasabasında öldüğünde arkasında umut, umutsuzluk, sevgi ve nefret dolu bir dizi duyguyu da bıraktı.

Read More