Isaiah yerde yatıyor. Bacakları kıvrılıp altında kalmış, yüzü karın içinde, kendini üzerine düşen spot ışığından korumak istermiş gibi ellerini başının etrafına dolamış. Sanki kar bir pencereymiş, o da bu pencereden bakıp dünyanın derinliğinde bir görüntü yakalamış gibi…

Karı tam önünde durduğumuz yerden adımlamaya başlamış. Ayak izleri sınıra kadar bir eğri çizerek, çatı boyunca on metre kadar devam ediyor. Oraya gelince durmuş. Sonra köşeye, binanın bitimine kadar gitmiş. Yarım metre kadar kenardan yürümüş, diğer ambara en yakın olan köşeye doğru. Oradan çatının ortasına yönelip üç metre geri gelmiş, koşmaya başlamak için. Sonunda izler dosdoğru atladığı yere gidiyor.

Diğer çatı cam gibi siyah karolarla kaplı, oluğa doğru dimdik bir açıyla iniyor, karlar kayıp olukta birikmiş. Tutunacak hiç bir yer yok. Doğruca, boşluğa atlamış olmalı.

Isaiah’dan başka kimsenin ayakizi yok…

Başından beri Isaiah’la her durumda geçerli bir anlaşmamız vardı, onu zor durumda terketmeyeceğime dair, ne hiç bir zaman, ne de şimdi…

“İnsanın yüreğini titreten bir gerilim romanı.”
-New York Times