Fransa cumhuriyetçi bir monarşidir. Fransa’da hükümet etme yetkisi özellikle bir kişinin elindedir. Bu kişi ulusça benimsenmiş bir meşrutiyet içinde ve oldukça özgür bir biçimde hareket eder, girişim ve atılımlarında bağımsızdır, önemli kararları (bazen de önemli olmayanları) alır, ya da bunların alınmasında etkili olur. (Anayasanın onunla ilgili olmayan bir hükmünde belirtildiği gibi «Ulusal politikayı saptar ve yürütür») Fakat bu kişi siyasal rakiplerinin arasından, dürüst denebilecek bir genel oylama ile seçilir. Belirli bir süre için iktidara gelir ve kendisi gibi ulus egemenliğinin simgesi olan ve muhalefete de söz hakkı tanıyan bir parlamento onu denetler ve sınırlar.


Fransızlar sanırlar ki, böyle bir rejim yalnız kendi ülkelerinde vardır ve batının öteki ülkelerinde tam bir cumhuriyet uygulanmaktadır. Hata ederler. «Seçimle gelmiş» hükümdar terimini, İngiltere Başbakanının durumunu ve yetkilerini belirlemek için, bundan 9 yıl önce, bir İngiliz yazarı ortaya atmıştı. Görünüş ne olursa olsun, İngiltere Başbakanının yetkileri, Fransa Devlet Başkanınkilere yakın sayılır. Şansölye Brandt, Edouard Heath, Olof Palme, PierreElliott Trudeau ve benzerlerinin çoğu, «seçimle gelmiş hükümdar» sınıfına girerler. Şüphesiz Başkan Nixon’u da onların arasına katmak gerekir. Westminster’deki parlamento, Paris’dekinden daha etkili değildir, Bonn, Stokholm ve öteki başkentlerin parlamentoları da öyle.